15 Kasım 2019 Cuma

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 12


Ağaç Ev Sohbetleri başlayalı beri her toplantıya katıldım. Bazı konular işte tam bana göre dediğim cinsten olurken bazı konularda ise tek cümle yazamayacakmışım gibi geldi bana. Ama  her seferinde yazmaya başladığımda, takıldım sözcüklerimin peşine, onlar alıp beni bir yerlere götürdü. Özellikle konu sıkıntısı çektiğim dönemlerde epey işe yaradı bu sohbetler. Hatta konulara ev sahipliği yapan bazı arkadaşlar konukseverlik gösterip pasta bile ikram ettiler. Taha Akkurt ve Edischar tarafından başlatılan ve onların mazereti dolayısıyla Deeptone ile İrem Can tarafından yürütülen Ağaç Ev Sohbetleri 12. haftaya girerken bu kez Sessiz Gemi'nin misafiriyiz. Arkadaşımızın seçtiği konu itiraf etmeliyim ki benim için en zorlarından biri olacak. Konumuz şöyle; 

"İnsanların ruhlarının rengi ve bir formu olduğunu düşünüyor musunuz? Örneğin, gün ışığı gibi veya pembe kiraz çiçeği gibi. Öyleyse sizin ruhunuz nasıl forma, renge sahip olurdu?"

Önce ruhun ne ve nasıl bir şey olduğunda anlaşalım belki daha sonra rengine karar verebiliriz. Ruhun bedene can veren bir şey olduğu kabul edilir. Ama o şeyin nasıl bir şey olduğunu ne gören var, ne de tanıyan. Var olduğunu da herkes bilir üstelik. Hani yok desen, ruhsuz diye yapıştırırlar cevabı, altında kalırsın. Sadece insanda mı olur ruh? Hayvanlar, bitkiler ruhsuz mudur? Madem bedene can veriyor, canlıların hepsinde olmalı.

İnanç açısından bakılırsa ruh Cebrail'in ta kendisi. Cebrail'i gören var mı? İnsan tanımak istiyor, erkek mi, dişi mi, sarışın mı esmer mi? Tanrı'ya göre ruh, insan aklının yetmeyeceği bir şey. Boşuna karıştırmayın o konuları, ruh, sizin bilinmeziniz olarak kalacak diyor kutsal kitap. Hepsi bu. Daha sonra insanlar bir sürü görev ve sorumluluk yüklemişler ruhlara. Ruhum daraldı demişiz içimize ufunet basınca. İçimizde bir şey olmalı ama neremizde? Eğer ruhuma bedenimde yer seçme imkânım olsaydı onu beynimin en ücra bir köşesine oturturdum. Madem o çıkartıyor böyle tuhaf şeyleri, bakmasını da bilmeli.

İyi beslemeli meselâ, bol oksijenli bir ormana, ya da yosun kokulu bir deniz kenarına götürmeli. Ruh deyip geçmeyin, onun da ihtiyacı var gezip tozmaya, ruhdaşlarıyla bir masada kadeh tokuşturmaya.

Bazen, kafanıza bir şey takıldığında dinlendirmeniz lâzım ruhunuzu, sevdiğinizin kucağında. Hep dünya işleri ile uğraşıp bunalıma sokmamalısınız onu. En çok hoşlandığı şeylerle beslemelisiniz. Müzik meselâ. Sakin bir deniz kenarında, ay ışığı altında, sevdiğiniz yanında, parmaklarınız dolaşırken gitarın tellerinde, hafiften esen bir meltem eşliğinde, okşamalısınız onu.

Suyuna gitmez, ihmal ederseniz ruhunuzu, ne çoraplar örer başınıza bilseniz. Hatta çıkar beyninizden, çeker gider, terk eder sizi. Değme doktorlar çare bulamaz derdinize, aklınızı yitirirsiniz. Böyle bir şeydir işte benim de ruhum. İyi kötü geçiniriz, bazen neşeli, bazen melankolik bazen de hüzün verir bana. Vefalıdır da aynı zamanda. Onu aç bıraktığım, ilgisiz kaldığım, dünya işlerine dalıp umursamadığım günlerde sabırla beklemesini bilmiş, terk etmemiştir beynimi.

Benim ruhum ebruli. Bazen kararır katran rengine, dünyaya geldiğime pişman eder, bazen süt gibi beyazlaşır güzellikler limanında. Bazen mavileşir uçar gökyüzüne, ayaklarım yerden kesilir, bazen sararır, karışır hazan yapraklarına. Gün gelir kızarır utancından göstermez yüzünü, ama her zaman yeşillenir bahar gelişlerinde. Evet, evet tam da böyle. Benim ruh rengim ebruli.

Hiçbir şekle sokamam ki ben ruhumu. Sanırım gaz halinde. Yoksa sıvı mı desem, bulunduğu kabın şeklini alan. Yok, yok her kaba giremez ruhum benim. Benim ruhum  bir su buharı gibi gökleri deler, gök gürültüleri, şimşeklere aldırmadan yere süzülüp, besler ırmakları, denizleri...

20 yorum:

  1. Yahu ne zaman pazartesi oldu da yeni konuya geçildi?? huu ben mi uyuya kaldım :((

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok, ben sıramı savdım:)))

      Sil
    2. Hayır, pazartesiden pazartesiye devam eden bir sohbetti ya bu.. daha bir sohbet bitmeden diğerine başlanmış oldu o yüzden dedim :/

      Sil
    3. Haklısın, ben acele ettim. Deep erken açıkladı konuyu, belki ondan karıştı:)

      Sil
  2. Sohbetlerin pazartesiden pazartesiye olduğunu bende paylaştıktan sonra öğrendim :)) sıramızı erken savdık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben biliyordum ama pazar akşamları ya da pazartesi açıklanıyordu konu. Deep konuyu verince hamen yazayım dedim. Aslında dediğim gibi zor geldi konu. Ne yazacağımı ben de merak ediyordum, biraz da bu meraktan aceleciliğim:))

      Sil
  3. Çok güzel yazmışsın kaystros kalemine sağlık :)
    Ruh ne acayip ya çıktığı beden çürümeye başlıyor, korku filmi gibi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, şimdi senin yazdıklarına bakmaya gideceğim:) Ruhun ne menem bir şey olduğu belli değil aslında. Herkes kafasına göre takılıyor:))

      Sil
  4. hehe erkencisin yaniii, lady wednesday önce yazdıydı, onun yorumlarında konuşmuştuk, o bilmiyomuş da pazartesi sohmetleri olduğunuuu, neyse yazmışsın olsuun o kadar olur yanee :) gelcam yineee :) acı tatlı yazısı yazcaktın bi deee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben biliyordum ama dayanamadım ne yapayım:))) Ama her zaman konu pazartesi günleri açıklanıyordu değil mi? Acı tatlı yazısını hatırlattığın iyi oldu, çıkmış aklımdan:)

      Sil
  5. "Benim ruhum ebruli. Bazen kararır katran rengine, dünyaya geldiğime pişman eder, bazen süt gibi beyazlaşır güzellikler limanında. Bazen mavileşir uçar gökyüzüne, ayaklarım yerden kesilir, bazen sararır, karışır hazan yapraklarına. Gün gelir kızarır utancından göstermez yüzünü, ama her zaman yeşillenir bahar gelişlerinde. Evet, evet tam da böyle. Benim ruh rengim ebruli."

    ...

    Güneşli günlerde güneş beni ruhum,
    Yağmurlu günlerde bulut benim ruhum.
    Gün batımında kızıl, geceleri karanlık benim ruhum.
    Denizde dalga, karada toprak benim ruhum.
    Sanırım bir gökkuşağı, bir renk tayfı,
    Şu aşık olduğum sonbaharın yaprakları gibi renk renk benim ruhum.

    ...

    Burada geldi, burada kalsın beni cevabım da o zaman :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de yazdıktan sonra şiir olsaydı iyi olurmuş diye geçirmiştim aklımdan. İkinci kıta da devamı gibi olmuş. Artık kim gelecekse gelsin yapsın besteyi:))
      Şaka bir yana bir anda dökülüyor kelimeler değil mi? Oturup böyle bir şey yazayım desen bekle bekle çıkmaz bir şey:)

      Sil
  6. Yazılarının çok kaliteli olduğunu düşünüyorum. Yine ve yine çok güzel açıklamışsın...

    YanıtlaSil
  7. Ruh diye bir şey vardır, göz bebeğinin en derinlerinde bir yerlerden ara ara kendini gösterir. Ses tellerinin arasından bazen titreşimlerle duyurur kendini. Bir dokunuşla ispatlar varlığını. Anlaması o kadar güç değil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aşka benzettim şimdi senin bu dediklerini. Fakat, birinin varlığı süründürür diğerinin yokluğu öldürür:)

      Sil
  8. Bazı şarkıların sözleri, şarkıyı tüketene kadar içimden akıyor ama gitmiyor. Sonra tükeniyor her şey gibi, anlamsızlaşıyor. Ama şimdilik,

    "Başıma binbir bela gelir bu ruhumun yüzünden
    Ben onun gönüllü işçisi" diyorum ;)

    Şarkı: Yangınlı Şiir - Emir Can İğrek

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlk kez dinledim. Güzelmiş, beğendim, günün anlam ve önemine binaen:) Thank you:)

      Sil
  9. deniz ve orman iyi gelir bencesi deee bi dee sanat yaneee :) katran ruh amaniiiin :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, sadece müzik değil sanat ruhun gıdası:) Ruhun rengi katran rengine dönmeye başlayınca yaşamanın lüzumu kalmaz. Aman çevrilmesin o renge ruhlarımız:))

      Sil