16 Kasım 2019 Cumartesi

TATLI ACI

Yabancı bir dilden çeviri yaparken bazı sözcük ya da sözcük gruplarının Türkçe karşılıklarını bulmakta zorlanırım. Geçenlerde yaptığım "Notalarla Yolculuk" miminde bu konuya biraz değinmiştim. Daha sonra sevgili Deep yorumunda "Douce Souffrance" nin karşılığı olarak daha önce aklımdan geçirdiğim ama garipsediğimden dolayı tercih etmediğim "tatlı acı" sözcüklerini kullanmış. Bu birbirinin zıddı iki sözcükle anlatılmak istenen aşkın ta kendisi. Fakat "tatlı acı" denilince ilk anda algılanan onun yenilecek bir şey olduğu. Dolayısıyla gerçek karşılığını bulmuyor. Diğer taraftan yine Deep tarafından şirinlik olsun diye kullanılan "tatliş acı" TDK'da karşılığı bulunmasa da yiyecekten ziyade insanın hoşuna giden acıları hatırlattığı için hedefe daha yakın duruyor.

Tehlikeli sulara girmek istemiyorum ama okuduklarım beni destekler mahiyette aşk konusunda. Aşık, kendisini her şeyden yoksun, tamamen bir hiç olarak kabul ederken, kendisinde olmayanları yani her şeyi sevdiğinde görüyor.

Örneğin yazılarını zevkle takip ettiğim Sevdiğim Günlük 'ün sayfasındaki Ümit Yaşar Oğuzcan'ın Ayten'e olan aşkını anlattığı ünlü şiirinde, bu patolojik duygu muhteşem bir dille mısralara dökülmüş.

Konumuza dönecek olursak, acısını çekerken aşkın, tadından büyük mutluluk duyacak, onu hakkını vererek anlatabilecek uygun bir tabir arıyorum. Acı yemekten hoşlananlar bilir. Zehir gibi acı biberleri kütür kütür yer bazıları, ağızları, boğazları yanar, dilleri şişer de ondan vazgeçemezler yine. Fiziksel bir acıdır o duyulan. Ne var ki, acı çekmek acı yemekten çok daha zordur.

Sonuç olarak en çok sevdiğim şarkının adı olan "Oh ma douce souffrance"ın içime sinecek, bende aynı duyguları uyandıracak bir karşılığı hâlâ yok ne yazık ki...

22 yorum:

  1. Hep O'na, "Aşk"a çıkıyor yollar!
    Bir de "Acquired taste" var ki İngilizce'de bayılırım bu tanıma. "Zamanla edinilen/kazanılan tat" diye çevrilir. Hani küçükken hiç sevmeyiz bakla (ya da ıspanak, pırasa, lahana...) yemeğini de 30'dan sonra bi'şey olur, bayıla bayıla yeriz, işte tam olarak "acquired taste" bu :) Tatlı acılar da öyle bence yaşarken acı ama bir süre sonra acısı bile tatlı geliyor insana. Yokluğundansa varlığı yaksın diyor insan :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mrs Kedi, evet kaçamıyorsun "Aşk" tan ne kadar çabalasan da o seni gelip buluyor:) Üniversite son sınıfına kadar en çok yemeği/mezesi yapılan patlıcan sebzesini ağzıma koymazdım. Şimdi en sevdiğim sebze:) Sanırım bu benim "acquired taste" im:)
      "Tatlı acı" demekle yine anlam kaybı oluyor ama sanırım ne demek istediğim anlaşıldı, o işte, her neyse, yaşarken de acı gelmiyor bence. Dışarıdan bakılınca acı gelen her şey yaşayana zevk veriyor. Aşkın akıldan sıyrıldığı yer de bu durum sanırım:)

      Sil
    2. Maalesef çevirinin acizliğiyle kalakalıyoruz bazen. Dilimizin ucuna geliyor, hissi kalbimize doluyor ama tam adını koyamıyoruz bazı kelimelerin. Sizin "douce souffrance" de o kelimelerden işte. Yaşarken de acı gelmiyor demişsiniz... Hımmm... Şöyle bir düşündüm, yaşarken değil de düşünüp çare ararken, bulamazken, vazgeçip dönemezken, ne ileri ne geri gisemezken acı veriyor sanki. Düşünmeyi bırakınca vermiyor :) Hep çevirinin acizliği işte, olduğu gibi kabul edip herkes ne anlıyorsa öyle demek lazım belki de. Sonuçta aynı kelimeler aynı hisleri uyandırmıyor herkeste. Mesela şu sıralar bana içinde dünyaları barındırıyor gibi gelen "fall" kelimesi (ki gerçekten birden fazla anlamı var:), başkasına belki de boş geliyordur. Çevireyim diye uğraşacağıma binbin rengin ve anlamın tadını bencilce çıkarmayı seçiyorum :)

      Sil
    3. Düşünmeyi bırakamıyorsunuz ki:)) Çünkü her şey o. Aynı "Milyon Kere Ayten" şiirinde olduğu gibi. Adamcağız saate bakıyor Ayten'i görüyor, trene bakıyor Ayten'i görüyor yani her yer, her şey Ayten onun için. Size bir şey diyeyim mi? Aslında o şiiri en güzel okuyan kişiyi seçip yazımın başına koyacaktım. İlginçtir, hiçbirinin okumasından beklediğim duyguyu yakalayamadım ve vazgeçtim. İfade buyurduğunuz gibi kelimelerin önemi yok. Öyle duygular var ki kelimelere sığmıyor. "Fall" kelimesindeki düşmek, yıkılmak, çöküş ile sonbahar arasındaki ilişkiyi siz hatırlatınca fark ettim:) Özünde hüzün yani. Ama hüzün de "sadness" değil. "Blues" sözcüğü belki daha fazla örtüşüyor hüznümüzle.
      Gökyüzü ağlıyor, caddede akan gözyaşlarını görmüyor musun? Gary B.B. Coleman - The Sky is Crying :)

      Sil
    4. Kesinlikle :) daha önce de yazmıştım "feel blue" nasıl Türkçe'ye çevrilsin ki? Hüzünlü hissetmek karşılamıyor işte benim aklıma getirdiği manaları :) blue deyince "blues" düşünmeden olmaz. Çeviri yaparken de "feel blue" geçen yerde "blues"dan da bahsetmek lazım :) belki de eksik kalan çevirilere fon müziği eklenip not düşülmeli,"Lütfen şu şarkı eşliğinde okuyunuz" diye :D

      Sil
    5. :))) Harika bir fikir. Aksi takdirde duyguları yeterince harekete geçiremeyeceğiz bu gidişle:)

      Sil
  2. Sevdiğim Günlük,
    Aşağıdaki yazınız sehven silinmiş. Kopyala yapıştır yapıp kurtardım, kusura bakmayın:)
    KuyruksuzKedi'ye kesinlikle katılıyorum. Özellikle kavuşulmamış aşklara aşk denmesi, kavuşulmuşlara da alışkanlık denmesi bu yüzden bence. Bir süreden sonra tamamen acısından hoşlanma, o acıdan zevk alma duygusundan. "Yokluğunun daha çok can acıtası tarafı vardır, o yüzden onun varlığıyla yansın her bir yanım daha iyi" diyenlere ithafen tabi bu sözlerim :)) Çoğu arkadaşım var, karşısındakinin ona acı çektirmesinden keyif alan ve ayrıla ayrıla hoşaf olmuş ilişkilerini hala devam ettirmeye çalışan. O her seferinde gelen ayrılık acısının ilişkilerini daha diri tuttuğunu söyleyeni bile işitti bu kulaklar 😄

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevdiğim Günlük, teknik problem sebebiyle kendi yorumuma cevap veriyorum gibi gelmesin:)
      Aşk genellikle tek taraflıdır bence. Acı çeker ama aşık kişi bunun farkına varmaz. Çünkü o çektiği acılar bile keyiflidir onun için. Ayrılıkta yani yokluğunda, ateş düşer içine, yanarsın. Kuyruksuz Kedi'nin dediği gibi varlığı aranır yeniden yanmak için. Ne güzel yanmaktır o:)
      O örneğini verdiğin arkadaşlar, keyif alıyorlarsa acı çekmekten, gerçekten aşık kişilerdir. Karşı taraf ne yapsa haklıdır onların gözünde. Onlar her şeye razıdırlar, yeter ki karşılarında, yanında görsünler sevdiklerini. Dediğim gibi, pek de sağlıklı bir ilişki değildir bu, genelde karşı taraf suistimal eder bu körü körüne bağlılığı. Ama iki tarafta birbirine aşık ise, ki oldukça enderdir ve uzun süreli olmaz tadından yenmez. En iyisi saygı ve sevgide karar kılmak:)

      Sil
    2. Kaystros Tyrha, olsun hiç mühim değil :) Geri alamasanız da önceki yorumuma benzer bir şeyler karalardım yine :))
      Diğer konuya gelecek olursak ben bu konudan gerçekten muzdaribim. Özellikle konu sevdiğim arkadaşlarımca yaşanınca bna acı veren kısım haline geliyor. Bu çekmeyi sevdikleri acının onları yiyip bitirdiğini gördükçe ve en güzel geçmesi gereken yıllarının boş insanlar tarafından heba edildiğine şahit oldukça ben de yanıyorum. Bu arada arkadaşlarımın acı çektikleri kişilerle bir hayat kurma çabasını görünce durum önemli bir hale dönüşüveriyor. Çünkü bir hayat kurduktan sonra zırt pırt ayrılmak ya da birbirinin canını acıtmak için yapılan şeyler daha hayati bir boyuta dönüşüyor sanki. Tabi bu sözler sadece benim içimden geçenler. İnsanların hayatına karışma gibi bir lüksümüz olmamalı asla. Konu gerçekten çok güzel. Yazdıkça yazası geliyor insanın. Ama sustum 😄

      Sil
    3. Teşekkür ederim:) Yazma konusunda kendinize sınır koymayın bence:) İnsanların hayatına karışma lüksümüz yok elbette, doğru da değil zaten. Bazen olaylar dışarıdan daha iyi görünse de içeride bilmediğimiz, açıklayamadığımız bir şeyler mutlaka vardır.

      Sil
  3. Çok güzel bir paylaşım olmuş lakin ben cevapsız kaldım.. Nasıl bir şey söylenebilir bilemedim. Ama bende sevgili Manxcat'e kesinlikle katıldığımı söylemek istiyorum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki bir cevap bulurum diye umudum vardı ama zor sanırım:) Neyse ki durum anlaşıldı:)

      Sil
  4. Şimdi hep izlediğim beşiz kızları olan bir ailenin günlük maceralarına bakıyorum. Ve orada konuşmayı tercüme edenler beşizlerin annesinin kızkardeşinin eşine "enişte" değil de "amca" dedirtiyorlar.

    Türkçesi yani karşılığı olanları bile halledmiyoruz sanki çeviride. Bir de birebir karşılığı tutmayan tabirler var. Can gibi. Can kavramı da karşılıksız çoğu kez.

    "Ne mutlu Türküm Diyene!" cümlesini çevirmek de hep konu olmuş. Hiçbir zaman aynı çeviri çıkmamış ortaya. Çünkü özne, nesneye gelince iş, bu cümle müthiş bir bulmacaya dönüşüyor.

    Bazen tam karşılık değil de en yakın ve kulağa hoş gelenler uygun kaçıyor :)

    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İngilizcede "uncle" deyince amca, dayı, eniştenin karşılığı oluyor. Olayların akışına girmeden hata yapma olasılığı yüksek.
      Haklısınız, "can" sözcüğü de öyle. Bakın o aklıma gelmemişti:) Ek aldığında "canan, canlı" gibi veya canım çekti, canım sıkılıyor gibi deyim halinde bir karşılık buluyorsunuz ama eksiz bir sözcük olarak İngilizce karşılığını bulmak zor gerçekten.
      O Atatürk'ün zamanındaymış, bu zamanda Türk olmaktan mutluluk duyan epey azaldı. Belki de budur nedeni:)
      Evet, hangi dil olursa olsun kulağı tırmalamamalı. Katkınız için teşekkürler:)

      Sil
  5. Kekremsi?
    Bazen çeviri yaparken, en az üç dili karşılaştırmak gerekiyor. Bir de benim sık yaptığım hatalardan biriydi eskiden, mutlaka her iki kelimeyi de çevirmeniz gerekmez, çünkü türkçe teknik olarak latin dillerden farklı bir yapıya sahip. Bazen iki kelimeden biri sıfat diğeri isimde, sadece sıfak kısmını kullanarak cümle içine yedirebilirsiniz. Gereksiz sözcük fazlalığı oluyor ve anlam bozuluyor yoksa.
    Aşk konusu ise. Delilik. Benden bu kadar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet kekremsi bir durum:))) Bu sözcük popüler yazarlarımızın romanlarında en azından bir kez geçmezse olmaz:) Hava katan bir sözcük, romana, şiire. Ama tadı yok. Buruk bir tat kekremsi. Üzgünüm, yine olmadı:)
      Ben tek kelime, hatta heceye de razıyım, yeter ki onu deyince şıp diye anlaşılsın.
      Aşk konusunda hemfikiriz:))

      Sil
  6. Yazınızı dün okumuştum.İnanır mısınız bu yazıyı okuyalı beri düşünüyorum ne olabilir diye."buruk acı "geldi aklıma, ama ne kadar karşılar bilmiyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnanıyorum tabi:) Zira ben en azından bir yılı aşkın düşünüyorum. Buruk acı, evet olabilir belki ama yine de bir şeyler eksik kalıyor. Çünkü buruk, duygusal manada kırılmış, incinmiş, kızmaya mecali bulunmayan,sevinçten mahrum olma halidir. Oysa aşk söz konusu olunca kırılsan da, incinsen de mutlu olursun, kızmaya değil mecalin olmaması, aklından bile geçiremezsin, o sevse de sevmese de sen onu her koşulda sevmeye devam edersin. Yani senin hangi durumda olduğun önemli değildir. Çünkü sen bir hiç ama o her şeydir. Bu koşullar ve duygular yine de sana büyük zevk ve mutluluk verir. Buruk sözcüğünde tatlı, keyif verici bir anlam aradım bulamadım. Birbirini seven iki genç ayrılır, bir müddet sonra eski günlerini yad ettiklerinde buruk acıdan söz edilebilir belki ama aşık olan biri zaten birlikteyken acılardan hoşlanmaya, zevk almaya. Normal bir durum değildir yani, bu yüzdendir anlamlandıramamızın bir nedeni. Teşekkürler:)

      Sil
    2. Sayın Kaplan Bey, siz de hiç bir cevabı beğenmiyorsunuz... Şaka bir yana kavramsal karşılıkları, bir kelime ile ifade edebilmek her zaman mümkün değil.Hele de tercüme eserlerde bu çok daha zor.
      Tercüme eserler, edebiyatı kucaklayan fikir kaynaklarından (çok defa kirli ve delik deşik kovalarla) aktarılmış damlacıklardır...diyor Cemil Meriç

      Sil
    3. Rica ederim Sayın Camgüzeli ama haksız mıyım şimdi:)) Ben razıyım bir kelime değil varsın iki kelime olsun. Cemil Meriç doğru söylemiş ama unutmayın o da bana benziyor, her şeye karşı:)))
      Teşekkürler:)

      Sil
  7. aşk bir acı biberdir diyorsuuun :) hımmms yaniiii tatlı üzüntü, tatlı keder bak bu iyi gibi duruyoo :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yesss. Aynen öyle. Yandıkça ağzın yiyesin gelir:)
      Hmmm, evet, tezatlık kısmı oturmuş. Tatlı üzüntü değil de tatlı keder olabilir. Aferin be deep, evet bu oldu gibi. "Ah benim tatlı kederim" Olabileceklerin en iyisi galiba:))

      Sil