9 Mart 2020 Pazartesi

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 28

Ağaç Ev Sohbetlerinin 28. Haftasına giriyoruz. Bu haftanın konusunu İrem Can önermiş. Bu kez bir ilk gerçekleşiyor, Ağaç Ev Sohbetleri İrem Can'ın yanı sıra bu hafta tartışacağımız ikinci konuyu Barış Doğan belirleyecek.  Konu bu hafta da oldukça hassas. Kim bilir belki de yazımın başına (+ 18) uyarısı koymam hassas bünyelerin menfaatine olabilirdi. Ancak sözlerimle kimseyi üzmek ya da saygısızlık etmek niyeti taşımadığımı, amacımın sadece kendi doğrularımı ortaya dökmek olduğunu özellikle belirtmek isterim. Aksi takdirde yazan ben olmayacaktım. İşte bu hafta Ağaç Ev Sohbetlerinin ilk konusu:

8 Mart Dünya Kadınlar Günü sende neyi çağrıştırıyor?

Ülkemizdeki "kadın" anlayışı nedir?

Konu başlığının fonundaki siyah bant sizde neyi çağrıştırıyorsa bende de aynısını çağrıştırıyor. Evet dostlar, "Kadınlar Günü" adı altında AVM'lerin özel indirimler uygulayıp tüketimi pompaladıkları günlerinden biri olan 8 Mart, bir kutlama günü değil tam aksine bir matem günüdür. 1857 yılının 8 Mart günü ABD'nin Newyork kentindeki bir tekstil fabrikasında zor şartlar altında 13-14 saat çalıştırılan binlerce kadın işçiden 120'sinin, kapatıldığı barakada yanarak öldürülmesinin yıl dönümüdür kutlanan! 1921 yılından itibaren Sovyetler Birliği'nde "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak adlandırılan bu özel günde, çalışan kadınların sorunları değişik platformlarda dile getirilmiş olmakla birlikte sosyalizmin yayılmasından endişe eden batılı pek çok ülkede 8 Mart, 1960 yılına dek yasaklanmış. Bu tarihten sonra ABD'de başlayan gösterilerle "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmaya başlayan 8 Mart günü, BM Genel Kurulunca tanınmış ve daha sonra bütün batı ülkelerine yayılmıştır.

Sadece bugüne mahsus olmak üzere erkeklerin kadınlara çiçek vermelerini, onlara övgüler düzmelerini anlamsız buluyorum. "Çalışan kadınlar" yerine "emekçi kadınlar" denilmesini daha uygun görüyorum. Kadına toplum tarafından yüklenen vazifeler nedeniyle çalışmayan kadının mevcudiyetine inanmıyorum. Kadın başka işlerde çalışmasa dahi ev işlerini, çocukların bakımını üstlenmekte en azından. Diğer taraftan dışarıda çalışan kadınların çoğu verdikleri emeğin karşılığı olmayan düşük ücretlerle, sosyal güvencesi olmaksızın fabrikalarda, tarlalarda çalışıp sömürülmektedir. Kadınların çoğu ülke yönetimde söz sahibi olamadıkları gibi evlerinde de aynı durum geçerli. Söylenecek, anlatılacak çok şey var, var olmasına da bütün bunları sayıp dökmek kadınların durumunu düzeltmiyor ne yazık ki. Sorunların çözülmesi için toplumun egemen güçlerinin buna önce niyet etmesi, halkın eğitilmesi, en önemlisi kadının erkekten ne eksik ne de fazlası olduğunun kabul edilmesi ile birlikte ataerkil aile yapısının değişmesi için gerekli adımların atılması şart. Bunları bırakıp kadınların bugüne özel çiçek ya da hediye beklemesine anlam veremiyor, bunu bencilce bir davranış olarak görüyor, öfkeleniyorum. Erkeğin kadından üstün olmadığını önce kadınların anlaması ve kabul etmesi gerekir. Kadınların ekonomik özgürlüğe kavuşması, yaşamak için erkeğe asla mahkum olmaması atılacak adımların başında geliyor. Kadın cinayetlerine, kadına şiddet uygulanması konusuna girmeyeceğim. Çünkü yaşanan insanlık dışı bu olayların hepsi birer sonuç. Nedenlerini ortadan kaldırmadan hiçbir yasal tedbir bunları ortadan kaldırmaz. İşte 8 Mart Dünya Kadınlar Gününün bende çağrıştırdıkları... En zoruma giden, insanların bu anlamlı günü şenlik ve kutlama havasına sokmaları ve kadının da bir insan olduğunu kabul etme/ettirme hususunda yetersiz kalmamız.

Ülkemizde halkımızın kadına bakış açısı (genel olarak) son derece sevimsiz geliyor bana. Kendisinin erkeklerden farklı olmadığının bilincine varmış ve ona göre davranan kadınlar ile kadını insan olarak gören ve buna uygun muamele eden erkekler ülke nüfusunun muhtemelen yüzde onunu ancak doldurur. Bu kesim toplumun yüz akı. Geriye kalan ve nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan iki cinsin birbirlerine bakış açısı ise oldukça karanlık bir tablo çizmekte ne yazık ki.

Ülkemizin bahtı kara kadınları, kendilerini erkeğin karşısında nasıl görmekte? Ezik, çaresiz, kaderine razı, değersiz... Sadece ülkemizde değil, dünyanın pek çok ülkesinde az ya da çok kadınların kendilerine bakış açısı bu! Nedenlerini soracak olursanız, fiziki olarak güçsüzlüğünün dışında iki temel nedenden bahsedeceğim. Bunlardan ilki ekonomik bağımsızlığa sahip olmayışları. Yaşamak için erkeklere muhtaç bu kadınlar. İnanıyorum ki, ikinci önemli neden ilkinden aşağı kalmıyor. Evet, dinin etkisini göz ardı etmiyorum. Bütün dinlerin, kadının  daha fazla aşağılanmasına sebep olduğunu düşünüyorum. Kutsal kitabın, tartışmaya mahal bırakmayan ayetlerinde, erkekleri muhatap alan ifade tarzı, kadınların erkeklere itaat etmesini emretmesi, aksi takdirde erkeklerin eşlerini dövmeye kadar varan cezai müeyyideleri uygulama hakkına sahip olması, kadınlara ekilecek bir tarla gözüyle bakması kadının ezilmesine, çaresizliğine ve değersizleştirilmesine gerekçe oluşturmakta. Bu yüzden "kocamdır, sever de döver de" anlayışı yerleşmiş, kaderine razı olmuştur pek çok kadın.

Ülkemizin bahtı kara erkekleri, kendilerini kadının karşısında nasıl görmekte peki? Güçlü, sözünü dinleten, şanslı ve değerli...  Bunun nedeni, kadının sahip olmadıklarını düşündükleri şeylere sahip olmaları. Her şeyden önce fiziki olarak daha güçlüler kadınlara göre. Bu durum kaba kuvvet uygulamalarına imkan tanıyor. Diğer taraftan çalışmak zorunda hissediyorlar kendilerini, çünkü toplum bu görevi erkeklere vermiş. Bu sayede evde hakimiyet onların elinde oluyor. Sahip oldukları en büyük koz bu. Kitap okuma alışkanlıkları olmasa bile dindar toplumumuzda hocalar, şeyhler memleketin en ücra köylerindeki camilerde anlatıyorlar kutsal kitabın yazdıklarını. Duyduklarını sorgulamadan inanıyorlar. İnandıkları şey kendi açılarından olumsuz bir durum gibi gözükmüyor gözlerine. Son derece hoşlarına gidiyor bu durum. Hiç şikayetleri yok, şanslılar! Aslında tam olarak durum öyle değil. Bazılarının vicdanı kaldırmıyor kadına şiddeti. Fakat sağına soluna baktığında, görüyor ki diğer hemcinsleri, kadının rolünü biçmiş. Yine kutsal kitapta tohumları ekilen "kısas" tan toplumun zihnine yerleşen "kan davası" nın kurbanı oluyor bazı erkekler... Anası eline silahı verip, "git" diyor, "git de, namusunu temizle". Gidiyor, bir dedikodu yüzünden çok sevdiği karısını öldürüyor köy meydanında. Eşine biraz değer vermeye kalksa "kılıbık" denilip alay ediliyor. 

Görüldüğü üzere ülkemizde "kadın" anlayışı, kadına bakış açısı böyle maalesef. Üstelik bu anlayışın yıkılması, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması, kadın cinayetlerinin sona ermesi ve kadına şiddet uygulamasından dönülmesi oldukça zor kanaatimce. Son zamanlarda ekonomik özgürlüğüne kavuşan ve eğitim görmüş kadınların sayısı artmış olsa da dinin etkisi ve ataerkil toplum yapımız yüzünden kadına hak ettiği değeri vermekten oldukça uzağız. Görünen o ki ne yaparsak yapalım, konuya ne kadar duyarlı olursak olalım, ülkemiz ve dünyadaki "kadın" anlayışında iyileşme olabilmesi için epey zamana ihtiyaç var.                                  

12 yorum:

  1. Son yıllarda bana anlamsız geliyor. Birileri salonlarda kadının günün kutlayıp kadını yüceltirken, aynı kişilerin emirleriyle sokakta kadınlar coplanıyor, gözaltına alınıyor. Bu ülkede kadının hiçbir değeri yok. Erkeklerin çoğu (eğitimli olsun olmasın) kadını ikinci sınıf vatandaş olarak görüyor hala. Çalışan kadın bile evde ev işini yapmakla, çocuğa bakmakla sorumlu kişi. Bir adı, hakkı yok malesef.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nedenlerini ortadan kaldırmadan kadının adı da olmaz, hakkı da! Eğitimden bahsetmişsiniz. Hangi eğitim? Türkiye'de var mı öyle bir şey? Profesör olmuş ama kafası halâ örümcek dolu.

      Sil
  2. ah sabırsız seniiiii :) aklıma gelmişken önceee ağaç ev 27

    https://hayatperdem.blogspot.com/

    :)

    YanıtlaSil
  3. 28. Haftaya girmedik mi? Acele mi ettim ki? Sen yazmamışsın henüz. Hayat Perdem'e bakarım akşam:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yok yok tamam yaa. genelde pazartesi akşamları yazıyoz bazen öğleden sonra da olabiliyoo, ben bu akşam yazcam daha geç saatte. sen erkenci olmuşsun, sorun diyil. barış yazsın sona yazcam, ikisini birden yanii. barış önceden demişti, irem son gün dediydi. iyi etmişsin ya bişi yok :)

      Sil
    2. Zor konulara dayanamıyorum;)

      Sil
  4. eh işallah bir gün bizde gerçekleşir bu dediklerin. şimdilik pek yapacak bişey yok gibi :)

    YanıtlaSil
  5. Sizi blogumda paylaştım:)

    YanıtlaSil