Restoranımı işletmeye açalı henüz altı aydan daha
az bir zaman olmuştu. Mart ayının başında hareketli bir günün akşamı masalarda neredeyse boş yer kalmamıştı. Genel Müdürüm Benita, heyecan içinde mutfağa girdi ve misafirlerden birinin
hemen beni görmek istediğini söyledi. Şöminenin arkasında, bulunduğum yerden, camdan dışarı doğru başımı uzattığımda, karşımda düz siyah saçlı ve muazzam parlak gözleri
elmacık kemiklerine gölgeler saçan muhteşem bir kadın gördüm. İlk anda böyle
birinin niçin yalnız başına orada bulunduğunu merak etmiştim.
Tieresse, taze kızarmış sarımsaklı patates cipsi ve yanında ev yapımı patates rulosuna sarılmış kırmızı balık sandviçi sipariş
etmişti. Sandviçi ikiye bölmüştü, bulunduğum yerden bir parçasını ısırdığını
görebiliyordum. Sol elinin yağlı işaret parmağıyla dudaklarının birleştiği ağzının
köşesindeki tuz kristallerine dokundu.
Balığın taze olduğunu biliyordum. O sabah bizzat kendim almıştım pazardan ve akşam yemeği için filetoları hazırlarken bir
dilimini çiğden atmıştım ağzıma. Küçük bir kılçık kalmaması için itinayla kontrol
etmiştim.
Benita bana misafirin adını söylediğinde hemen onu
tanıdım. Houston'da yaşayan herkes onun kim olduğunu bilirdi. Müzelere,
Rice Üniversitesinin ek binalarına, yoksul aş evlerine ve şiddet görmüş kadın
sığınma evlerine adı verilmişti. Bu göz kamaştırıcı, otoriter, baştan çıkarıcı,
zengin hayırseverin bana neyi yanlış yaptığımı anlatması için
kendimi hazırladım.
Diliyle ağzındaki tuz kristalini ağzına çekerken sordu. Buranın sahibi
sen misin?
Dizlerimin çözüldüğünü hissettim. Ona evet
diyebilmek biraz zamanımı aldı. Bu yüzden yine o devam etti:
"Bunu çalışanlarına değil doğrudan sana söylemek istedim: Bir sandviç için bir şefe iltifat etme eğiliminde olmadım ama bunun için bir istisna yapmalıyım. Gerçekten olağanüstü görünüyor. Filetonun içine limonu yedirmeyi nasıl beceriyorsunuz?"
Donup kalmıştım. Ona cevap vermek için uygun
sözcükler bulamıyordum. Benita imdadıma yetişti.
"Izgaraya sürmeden önce Meyer
Lemon Beurre Blanc sosuna yatırıyoruz efendim" dedi.
Kekeledim, "Evet," dedim, "Aynen
öyle yapıyoruz." Tieresse bana dönüp
“Bir daha başka bir yerde kırmızı
balık yiyeceğimi sanmıyorum.” dedi.
Gülümsedi. Dişleri ışıldadı. Yeşil renkli gözleri
gölgelendi. Bir şeyler daha söylemeye çalıştım ama tutulmuştum, sadece “Teşekkürler”
diyebildim.
Bana doğru uzattığı elini sıktım. İsmini söyledi. "Kim olduğunuzu biliyorum." dedim ve ona adımı söyledim. Samimi bir şekilde "Sizi
tanıdığıma çok memnun oldum Rafael Zhettah" dedi.
Böyle bir şeyi yaşamadan inanamazdım. Büyülenmiş
gibiydim, tenime ilk dokunuşuyla birlikte unuttuğum kelimelerin tekrar
hafızamda canlanışı şaşırtmıştı beni.
“Eğer yine gelirseniz, tamamen aynı lezzeti
bulacaksınız.” dedim. Buna karşılık
“Ah, inanın bana, yine geleceğim.” dedi.
Bir ay sonra, saat beş buçukta, La Ventana'nın verandasında oturmuş, Dirty Martini'sini yudumluyordu. Onunla ilgilenmek için dışarı çıktım. Benim
üzerimden yatırım yapmak istediğini söyledi ve daha büyük bir yer açmak isteyip
istemediğimi sordu.
Ona hayır dedim. İşimden memnun olduğumu, daha büyük bir
yerin hayatımı zorlaştıracağını söyledim. Ertesi gün ve ondan sonraki gün geldiğinde tekrar sordu ve her
seferinde hayır dedim. Üçüncü günün sonunda artık bana bu konuda ısrar
etmesinin boşuna bir çaba olacağını anladığını söyledi. Ertesi gün yine geldi.
"Bugün senin için farklı bir sorum var." dedi. Onu beklerken gerildiğimi fark ettim.
"Merakımdan
dolayı bağışlayın, Benita’ya durumunuzu sordum." dedi.
Midemin sıkıştığını hissettim. Boğazım yanıyordu ve
terlemeye başlamıştım. Akşam kapattıktan sonra birlikte bir şeyler içmek isteyip
istemediğimi sordu. Bunu beklemiyordum. Donup kaldığımı hatırlıyorum. Bir süre bekledikten sonra,
"Sorun değil" dedi, "Boş ver, sormamalıydım."
"Yok," dedim, "Beni yanlış anladınız, isterim, hem de çok. Ama bu gün gece yarısına kadar açığız."
"Pekâlâ" dedi, "Görüşürüz o zaman."
Tieresse elli yaşına basmıştı ve benden yaklaşık on
beş yaş büyüktü.
Hiç evlenmemiştim. Hiç çocuğum yoktu. Yemek yapmayı, kamp yapmayı,
okumayı ve kano sporuyla uğraşmayı severdim. Aynı bir üniversite talebesi gibi yaşadım.
Hayatım boyunca onun gibi birisiyle karşılaşmamıştım. Bir yıl çalışarak
kazandığım para, onun sadaka parası yerine geçerdi.
Yani anlayacağınız Tieresse ile tanışmamızın üzerinden iki yıl geçtikten sonra onun dövülerek öldürülmesi olayında benim polisin şüphelendiği ilk kişi olmam
sürpriz sayılmazdı. Dışarıdan baktığım zaman ben bile kendimden
şüphelenmiş olabilirdim. Ancak bu nedenle hüküm giymek evet, o farklı bir konu.
İlk buluşmamızda, Tieresse kapatma saatinden yarım
saat önce restorana geldi ve komilerin son masaları temizlemesine yardımcı
oldu. Mutfaktan çıkarken onun yaptıklarını gördüm.
"İşimiz bitmek üzere, gelin size bir içki
hazırlayayım" dedim.
"Eğer size yardım edersem, daha erken bitirmiş olursunuz." dedi.
Bir yandan gülümserken topladığı tabak çanakları
ve iki su bardağını kare şeklindeki plastik leğene koydu.
Gecenin devamında dışarıda oturup bir şişe
prosecco şarabı, bir kalıp yöresel peynir ve mayalı sıcak ekmekle paylaştık.
O zamanlar yirmi iki yaşında olan oğlu Reinhardt’ın bilgisayar mühendisliği
bölümünde lisansüstü çalışmalar yaptığından bahsetti. "Onunla neredeyse her gece görüşüyoruz. Bana üzerinde
çalıştığı konulardan bahsediyor ama anlattıklarından bir kelime olsun anlamadığım için uyuklamaya başlıyorum." demişti.
Daha sonra çocuğum olup olmadığını öğrenmek istedi, ona olmadığını söylediğimde çocuk sahibi olmak isteyip istemediğimi sormuştu.
"İlk buluşmamız için oldukça samimi bir soru değil
mi bu?" diye sorduğumu hatırlıyorum.
"Evet, bu dediğine katılıyorum, fakat cevabını
merak ediyorum" diye cevap vermişti.
"Çocuk sahibi olmak daha iyi ya da daha kötü olabilir ama
bunu önceden planlayacak karakterde biri değilim." demiştim.
Her bölümde değişiyor adam hakkındaki fikrim. İlginç :)
YanıtlaSilEmeğiniz için çok teşşekkürler Mr. Kaplan :) Merakla takip ediyorum.
Evet, oldukça ilginç:) Çok eğleniyorum. İlginiz için ben teşekkür ediyorum:)
SilKadın adama asılmış,hımm..belki de katil adam değildir.
YanıtlaSilAdamın başına devlet kuşu konmuş. Katil olmadığını söylüyor ama her şey onun aleyhine:)
Silhoş gidiyo. zhetta denişik soyadı :) ilk satırda, "işletmeye açalı", bir de ortalarda, 1işimden memnun olduğumu" olacak :)
YanıtlaSilTeşekkürler deep:) Sen Houston'da kırmızı balık yani "red snapper" yedin mi? Adına levrek diyorlar, kırlangıç balığı diyorlar fakat ikisi de değil, Meksika Körfezine has güzel bir balıkmış:)
Silhatırlamıyorum yedim mi, kırmızı levrek :)
SilKızıl levrek diyelim:)
Sil