1 Haziran 2020 Pazartesi

MASUM BİR ADAMIN İTİRAFLARI - BÖLÜM 29/2

Yaşamlarımızı, aylara göre değil, spor karşılaşmalarının oynandığı zamanları ölçü alarak belirliyorduk. Burada insanlar, kantinden alınabilecek eşyalarla, basketbol maçları üzerine bahse girer, daha sonra bu, beyzbol ya da futbol şeklinde devam eder. NFL*’yi kaçırmamak için hiç kimse Ağustos ayında ziyaretçi kabul etmez. Müdürün ziyaretinden sonra Águila,

“Lanet olsun, Inocente, Dünya Kupasını kaçıracağım. Como siempre, mi corazón dice México.** demişti.  Sonra bir süre duraksamış,

“Ama bizimkiler bu sene yok.” demişti. Yüzüne bir üzüntü çökmüş sonra toparlanıp bana heyecanla,

“Öyleyse yoluna devam et Inocente, banko İtalya oyna, anladın mı?” demişti.

O yılki kupa finallerinde Fransa tarafından epey zora sokulan İtalya, 1-1 berabere sonuçlanan uzatma devresinden sonra maçı, penaltı vuruşlarıyla 5-3 kazanmıştı.


Avukatlarım, düzenli bir şekilde ve yazılı olarak beni bilgilendiriyorlardı. Herhangi bir gelişme olmasa bile ayda bir kez ziyaretime geldiler. Zaman içinde bu ziyaretlere alışmıştım. Avukatlarımdan biri olan Luther'in, Birleşik Devletler Deniz Piyadelerinde çalıştığını, diğer avukatım Laura’nın profesyonel bir müzisyen olduğunu öğrendim. Sargent bana, baş avukatım Olvido'nun bizi temsil etmeye başlamadan önce, büyük çaplı bir şirketin avukatlığını yaparak çok para kazandığını söyledi. Öyleyse, neden hala avukatlık yaptığını bilip bilmediğini sordum. Sargent,

“Kadın olmasının da etkisiyle onun Mesih kompleksi***’ne sahip olduğunu düşünmek fazla cinsiyetçi bir yaklaşım değil sanırım” demişti.


Üçüncü toplantımızda Olvido,

“Ölüm hücresindeki mahkûmların masum olduğunu iddia etmesi pek sıradan bir şey değil. Bu işi yıllardır yapıyorum ve tanıdıklarım arasında bunu yapan ikinci kişi sizsiniz.” demişti.

“Ben size en baştan beri masum olduğumu söylüyorum.” dedim.

Olvido, “İşte bu yüzden size gerçekten zor bir soru sormam gerekiyor.” dedi ve anlatmaya başladı:

“Ölüm cezasına çarptırılmış mahkûmları temsil eden avukatlar, iki taktikten birini uygulamak zorunda kalır Ya jürinin sanığı suçladığı karara itiraz ederler ya da sadece ölüm cezasına karşı direnirler. Müvekkillerin neredeyse tamamı ikinci yolu tercih ederler ve çoğunlukla suçlamalara itiraz etmelerinin amacı, ölüm cezasından kurtulmak içindir. Bu strateji sanıkların işine gelir çünkü istedikleri tek şey ölüm yerine ömür boyu hapis cezasıdır.” Sonra gözlerimin içine bakarak,

“Biliyor musun, müvekkillerimin çoğunun benden istedikleri tek şey, ailelerini görmek ve arkadaşlarıyla hentbol oynarken kalp krizinden ölmektir.” dedi.

Benim davam, avukatların hiç de alışık olmadıkları bir soruna yol açmıştı. Çünkü ben hayatımı, işlemediğim bir suç için hapiste geçirmek istemiyordum. Avukatlarımın her iki taktiği uygulamaları durumunda düşecekleri ikilem, mahkemenin elinde beni cezadan kurtulmamı sağlayacak yeterli delilin olup olmayacağıydı.

Olvido, “Suçlu olduğu bilinen bir katili sokağa salıvermesinden dolayı yargıç sorumlu tutulamaz ve sadece zanlının suçu işlemediğinin anlaşılması durumunda yargıç kararın infazına izin vermez.” dedi.

Ona bunun hiç de mantıklı olmadığını söyledim.

“Yasal olarak bu böyle, ama duygusal açıdan sana mantıksız gelebilir.” dedi.

“Suç işlemeyen birine nasıl idam cezası verebilirsiniz?” diye sordum.

Olvido, şöyle izah edeyim o zaman dedi,
“Bizim bilmemiz gereken tek şey, bütün enerjimizi size yapılan suçlamaları kökünden reddetmeye harcarken, mahkûm edildiğiniz idam cezanızı müebbede çevirmeye yönelik gayretlerimizi bir tarafa bırakmamızı isteyip istemediğiniz.”

“Elbette bunu istiyorum. Ya hedefi vuracaksınız ya da bana beş kuruşluk faydanız olmayacak. Oyun oynamak istemiyorum.” dedim.

Olvido, “Ben de burada sizinle dalga geçmiyorum, sadece geri alınamayacak bir karar verdiğinizi bilmenizi istedim.” dedi.

Kırk yıl hapis yatmanın nasıl bir şey olacağını hayal etmeye çalıştım. Görüşme salonunda, kalın camın diğer tarafında, Asyalı bir mahkûm eline telefonu almış, iki küçük çocuğu dizlerinin üstünde zıplayan minyon bir kadınla konuşuyordu. Olvido yanımda bir tur attı, gözlerimi diktiğim yere baktı ve geri döndü.

Hayatta kalmak, belki de, şartları kötü hayvanat bahçesinde, bir hayvan gibi yaşamak anlamına gelse de, ölmekten daha iyiydi. Bu iki Asyalı çocuğun babalarına dokunma imkânı olmuş mudur acaba derken derin düşüncelere dalmıştım. Olvido, benim bu halimi görünce dayanamadı;

“Sonradan karşına çıkabilecek bazı sorunları şimdi gündeme getirmemek konusunda karar verdiysen, unutma ki onları daha sonra ben de gündeme getiremem. Yaşamının üzerine bahse giriyorsun. Mahkemede birinin suçlu olmadığını kanıtlamak, masum birini ölüme göndermekten daha zor olduğunu söylemek zorundayım.” dedi.

“Bu benim için kolay bir karar.” dedim.

“Benim için değil.” dedi.

“Ama bu kararı verecek olan benim, değil mi?” diye sordum.

“ Evet, öyle.” dedi.

“O zaman, benim masum olduğumu kanıtlamanı istiyorum. Eğer bunu yapamayacaksan, beni öldürmelerine izin ver."

Ayağa kalktım ve yumruğumu cama dayadım.

“Senden böylesine zor bir iş istediğim için üzgünüm ama buna mecburum.” dedim. 

Hücreme dönerken doğru bir karar vermemin iç huzurunu hissediyordum.

İdam koğuşuna iki ayda bir yeni mahkûm geliyordu. Üç haftada bir, birini alıp götürüyorlardı. İnfaz günleri hücrelerimize kapanıyorduk. Ranzamda yatarken infaz anına kadar Houston’dan yayın yapan bir radyo şovunu dinlerdim. İdamın gerçekleştirildiği açıklandıktan sonra, programcı mahkûmla bir hafta önce yapılan röportajın kaset kaydını dinletirdi. Kasetten çıkan sesler, kulağıma gerçek hayatta konuşuyorlarmış gibi gelirdi. Sunucu, mahkûmlarla konuşurken onların korkup korkmadıklarından, geçmişte nasıl bir hayat sürdürdüklerinden ve ne yapıp da buraya düştüklerinden bahsederdi. Hücre arkadaşlarımın işlediği cinayetlere ilişkin ayrıntıları ilk kez oradan öğreniyordum.

Bu şovları dinlediğim bir günün sabahında Sargent'a,

“Bu konunun mahkûmlarca konuşulmasının yasalara aykırı olduğunu biliyorum ama neden burada olduğunu sorabilir miyim? Bana hikâyesini anlatana kadar Águila'yı da epey sıkıştırmıştım.” dedim.

Sargent, “Molina” deyip beni düzeltti.

“Tamam, Molina olsun. Her neyse, infaz günlerinde Ray'i radyodan dinlerken duyduklarım beni rahatsız ediyor. Adamın yaptığı sohbetleri tekrar tekrar dinlemek, onları yeniden yorumlamak ve farklı açılardan değerlendirmek istiyorum. Bu konuda sen ne düşünüyorsun?” dedim.

Sargent, can sıkıntısıyla söylendi. “Inocente, uğraşacak başka işin yok mu senin?”

Fakat yine de dayanamadı ve bana kendini anlatmaya başladı. Uyuşturucu satıcısıymış. Polisin bildiğinden daha fazla insan öldürdüğünü söyledi. Bunu övünmek için söyleyen bir havası yoktu. “Çoğu bunu hak etmişti.” dedi.

“Çoğu mu?” diye sordum.

“Evet, çoğu bunu hak etti.” dedi.

Bir uyuşturucu satıcısının başka bir uyuşturucu satıcısını öldürdüğü için ölüm cezasına çarptırılması sıra dışı bir durumdu ancak Sargent'ın burada olmasının nedeni sadece bu değildi. O ayrıca, kız arkadaşının annesini ve kız kardeşini de öldürmüştü. Bana bunu fısıltı halinde söylediğinde ona nedenini sordum. Anlatmaya başladı:

“Allah kahretsin, hiçbir fikrim yok. İğrenç ötesi bir durum! O günü hatırlamaktan nefret ediyorum. Aslına bakarsan, o evin dışına kendimi atar atmaz her şeyi unutmaya çalışmıştım. İyi insanlardı. Kendime olan nefretim burada yatan kardeşlerim kadar değil ama yaptığım bazı şeylerden korkunç derecede iğreniyorum.” Sargent derin bir nefes aldı:

“Benimle konuşmayan bir kızım var. Beni nasıl öldüreceklerinin hiç önemi yok, hiçbiri bundan daha fazla canımı acıtamaz.”

Eğer Sargent ile başka bir yerde tanışmış olsaydım, konuşacak tek kelime bulamazdım. Muhtemelen ondan korkardım. Aynısı Águila için de geçerliydi. Onlarla kesinlikle arkadaş olamazdık. Ama burada, içeride, Sargent ile benim ortak iki noktamız vardı. Avukatımız aynıydı. Ve birbirimizi sevmiştik...

* NFL: Amerikan Futbol Ligi
** Como siempre, mi corazón dice México: İspanyolca, her zaman olduğu gibi kalbim Meksika’yla birlikte
*** Mesih kompleksi:Başkalarını kurtarmak veya onlara yardımcı olmak konusunda kendisini sorumlu hissetmek.

(Devam edecek)

10 yorum:

  1. Çok iyi ilerliyor👍🏼 Sonucu ne olacak acaba ? Merakla devam:) Emeğinize sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler. Gittikçe daha ilginç bir hal alacak:) Sağ olun:)

      Sil
  2. Anlaşılan bu kitaptan çok etkilenmişsiniz,uzun bir kitap özeti olmuş.Kitapları böyle uzun uzun özetlemek iyi aslında ama telifle ilgili bir sıkıntı olmaz mı,hiç karşılaştınız mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, kitap etkileyici. Telif ve çalınma konusunu yazıya başlarken yorumlarda arkadaşlarla tartışmıştık. Net bir sonuç ortaya çıktığı söylenemez. Hali hazırda benim bundan ticari bir kazancım söz konusu değil. Daha çok çeviri konusunda kendimi test ediyorum diyebilirim. Zaman zaman bazı noktalara takıldım, konuya girebilmek için araştırma yapmam gerekti. Bu hızımı etkiledi fakat ilerledikçe yaptığım bu iş eğlenceli bir hal aldı.
      Kitap özet değil, bir bütün olarak çevirmeye çalışıyorum. Bugün itibarıyla yüzde 75'ini bitirdim. Yayınladığım kısım ise bunun yarısı kadar sanırım. Çalıntı yapılmasına karşı yeni bölümler eklendikçe ilk bölümleri yayından kaldırıyorum.
      Kitap haline getirme konusunda çok istekli olmakla birlikte çok da kararsızım. İstekliyim, çünkü konu gerçekten çok ilginç ve kitap oldukça sürükleyici. Kararsız olmamın sebebi, yayın evlerinin konuyla ilgilenip ilgilenmeyecekleri. Elbette ilk defa çeviri yapmış olmam ve kitabı kendim seçmem dezavantaj. Bir de yazara bir e-mail çekip telif konusunda bana nasıl yardımcı olabileceği konusunu sormak geliyor aklıma. Fakat adam ABD'li bir hukuk profesörü. Adamın hem bulunduğu ülke hem de mesleği insanın gözünü korkutuyor. Bakalım hele bir bitsin bu konudaki maceralarım da ayrı bir yazının konusu olur belki:))

      Sil
    2. Anladım,çeviriyi sizin yapmanız güzelmiş,çeviriler iyi..Çeviri bittikten sonra kitap yazarı ile temasa geçip,Türkçeleştirdiğinizi belirtebilirsiniz,tabii bu gibi çeviri işleri nasıl işliyor tam bilmiyorum ama herhalde deep bilir,o çeviri falan da yapıyordu sanmıyorsam,gerçi aramız pek iyi değil onunla ama ona sorabilirsiniz,belki yardımı dokunabilir..Kolay gelsin..

      Sil
    3. ertuğrul yıldırım.

      aramız pek iyi değil mi? noldu ki yaaa? kötü bişey mi yaptın ki noldu ben farkında değilim. naptın ya yanlış bişey mi yaptın ki, neden böyle bişi dedin alla allaaa noldu benim bilmediğim bişey mi var yaaa :)

      Sil
    4. Espri yaptığını düşünmüştüm, hâlâ da öyle. Senin herhangi biriyle aranın açılacağı aklımın ucundan geçmez!!!

      Sil
    5. :) bence de takıldı bana herhaldeee şaka baptı :) benim de geçmez :) bi kere zaten tartışmak bile zor benimle kikiki tamam haklısın derim ben hatalıyım filan :) bi de nasıl sinirlencem ki ha haa, işte o yok bende, sinirleri alınmış et diyolar bizim ailede bana, hiç işim olmaz sinirlenmek kızmak filan, herkesi sakinleştiririm, rahatlatırım, hehe benimle kapışmak filan yani tartışmak için bayağı bi uğraşmak lazıım. yani bıkar karşıdaki ben saikn olcağım için :) benimle arasını açana büyük ödül vermeliiii :) çok becerikli olmalı :) bak korona bile kaçtı gitti hehe. keyfi yerinde olana gelmez o korona haspam kekeke :)

      Sil
    6. Doğru söze ne denir:)))

      Sil