5 Ocak 2021 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 72


Ağaç Ev Sohbetlerinde 72. Haftanın konusunu sevgili Kedi Mırıltısı önerdi. Önceki haftaların konu başlıkları listesine buradan ulaşabilirsiniz. Organizatörlüğünü sevgili DeepTone'un sürdürdüğü bu güzel etkinlikte, yaşadığımız dünyanın kaderini belirleyen en önemli sorunlardan biri olan iklim değişikliği  konusunu tartışıyoruz bu hafta. İşte haftanın soruları:

"Hepimizin fark ettiği gibi iklim hissedilir derecede değişti. Peki sizce bu değişimin ülkemizde ya da sizin yaşadığınız alanda/şehirde yarattığı en büyük etki ne? Bu saatten sonra geri dönüş olur mu?"

Yapılan araştırmalara göre küresel ısınma ve bölgesel iklim değişikliklerinin en büyük nedeni atmosfere salınan sera gazlarıdır (Su Buharı % 36-70, Karbon dioksit % 4-9, Metan % 3-7 vs). Güneşten gelen ısıyı tutma özelliğine sahip bu gazlardan bir kısmı kendi kendine oluşurken bir kısmı da insanlar tarafından üretilir. Yaşam için mutlak surette gerekli olan sera gazları olmasa dünyamız buzla kaplı bir çöle dönüşürdü. Diğer taraftan atmosferdeki sera gazlarının artışı küresel ısınmaya yani kuraklığa yol açar. Söz konusu dengenin bozulmasında en önemli iki etken nüfus artışı ve teknolojik gelişmelerdir. 

Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliklerinden bahsederken Kyoto Protokolü'nden söz etmezsek olmaz. İlk olarak Aralık 1997'de Japonya'nın Kyoto şehrinde görüşülmeye başlanan protokol maddeleri, 15 Mart 1999 tarihinde son şeklini almış ve bugün itibarıyla 175 ülke tarafından imzalanmıştır. Protokole göre gelişmiş ülkeler sera gazı salınımını % 5 oranında sınırlamak zorundadır. 

Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) 6.000'in üzerinde bilimsel araştırmayı inceleyerek hazırladığı özel rapora göre insanlar, sanayi öncesi döneme göre dünyanın 1,0 santigrat derece ısınmasına neden oldu. Küresel ısınma şimdiden, kuraklıklara, sellere, atmosfer olaylarında beklenmeyen artışlara, deniz seviyesinde yükselmelere, buzulların erimesine yol açtı. Aynı rapora göre, sera gazı emülsiyonları bu şekilde artmaya devam ederse, küresel ısınma 2030 ile 2052 yılları arasında kritik 1,5 santigrat derece sınırını geçecek. Bu küçük sıcaklık artışı, sürdürebilir kalkınma, yoksulluğu önleme ve yaşam alanlarında birçok olumsuz etkinin kontrol altına alınması konularında bir eşik noktası kabul ediliyor. 

Nüfus artışını kontrol edebilen tek canlı türü insan. Dünya nüfusu her geçen gün biraz daha artıyor. Bu daha çok gıda ve daha fazla temiz su ihtiyacı demek. Daha fazla gıda ihtiyacı, gdo'lu yiyecekler ve teknoloji sayesinde büyük ölçüde sağlanabiliyor. Lakin bu durum insan neslinin kendi ayağına kurşun sıkmasıyla eşdeğer. Teknoloji daha fazla sera gazı salınımı demek, yağmur ormanları GDO'lu tarıma açılarak doğanın dengesi bozuluyor. Sera gazını azaltmanın yegane yolu olan yenilenebilir enerji kaynakları, (hidroelektrik, güneş, rüzgar enerjileri vs) sera gazı üreten kaynaklara (petrol, doğalgaz, kömür gibi fosil enerji kaynakları) göre daha büyük yatırım gerektiriyor. Bugün atmosfere kişi başı en fazla sera gazı gönderen ABD, Kyoto protokolünü uygulamayan tek ülke!

Hem dünyada hem de yaşadığımız bölgede mevsimlerin değiştiğini, kuraklığın ve sellerin arttığını gözlemleyebiliyoruz. İklim değişikliği ve doğal afetler, yanlış siyasi kararlar nedeniyle zaten yıldan yıla azalma eğilimindeki tarım ve hayvancılığı olumsuz etkiliyor ve bu durum bitkisel ve hayvansal gıda fiyatlarının yükselmesine neden oluyor. GDO'lu gıdalar sağlığımızı tehdit ederken, hiçbir gıdadan eskiden aldığımız tadı alamıyoruz. Pek çoğumuzun aklına gelmese de, açlık, yoksulluk ve gelir dağılımındaki adaletsizlikte küresel ısınmanın büyük rolü var. 

Peki bu saatten sonra geri dönüş olur mu? Zor bir soru. İnsan türünün neler yapabileceğini kestirmek gerçekten zor. Son dönemde okuduğum kitaplar kainatta dengenin kaosa doğru meylettiğini ve sonumuzun kaos olacağını iddia ediyor. Her türlü olumsuzluğa rağmen dünyada ortalama yaşam süresi 1950 yılından bu yana 22 yıl artmış! Yaşlı nüfusa bakacak genç insan sayısının yetersiz kalması beklenirken tam aksine işsizlik gittikçe artıyor. Boşluğu teknolojik gelişmelerle kapatmaya çalışıyoruz. Bu da daha fazla sera gazı salınımına yol açmakta. Son olarak dünyayı sarsan pandemi krizi ve akabinde üretilen aşıların yaşlı nüfusu azaltmak amacıyla devreye sokulan bir proje olduğundan bahsediliyor. Bunu saçma bir komplo teorisi kabul etsek bile insanların buna benzer bazı planları akıllarından geçirebileceklerini düşünüyor olması ürkütücü. Geriye dönüş ancak, gelecek nesilleri düşünen ahlâk sahibi yöneticilerin, çevreye ve küresel ısınmaya karşı gereken önlemleri almalarıyla mümkün görünüyor bana göre. Böyle bir hareket küresel sermayenin biraz daha fazla para harcamak zorunda kalması anlamına geliyor. Sizce bu olası mı? Bence zor! 

* Küresel ısınma ve iklim değişikliği, oldukça detaylı bir konu. Mümkün olduğunca teknik detaydan kaçındım. Mesela "karbon kredisi" ne hiç değinmedim. Mesleğim itibarıyla yenilenebilir enerji benim ilgi alanım. Konuya ilgi duyan arkadaşlarla yorumlarda tartışabiliriz. 

20 yorum:

  1. Maalesef insanoğlu sayesinde oldu ve yine cefasını insanoğlu ile beraber tüm canlılar çekiyor, çekecek... Karbon kredisini merak ettim bir göz atayım. Ben de fikirlerimi şimdi yazdıydım zaten=)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kısaca atmosfere sınırın üzerinde sera gazı salan şirketlerin aşan kısmın karşılığında yenilenebilir enerji satın almasına karbon kredisi deniyor. Bu bir nevi havayı kirletenlere ceza, temiz enerji üretenlere bir destek oluyor. AB ülkelerinde başarıyla uygulanmakta. Önemli bir konuya parmak bastınız, tekrar tebrik ederim:)

      Sil
  2. Komplo teorisi dediğimiz şeyler belki de acı recetelerdir. Örneğin pandemi nedeniyle uçuşlar askıya alındı. Uçakla seyahatin çok fazla karbon salınımına neden olduğu söyleniyordu. Önümüzdeki sene bakmak lazım pandemi karbon salınımını azaltmış mı? Teknoloji hayatı hızlandırmıstı, pandemi yavaşlattı. Bazen uzerimizde deney yapılıyor gibi hissediyorum:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pandeminin karbon salınımını azalttığı kesin. Korkum şu ki, pandemi sonrası küresel sermaye yoluna tam gaz devam edecektir. Pilot ABD olduğu müddetçe uçağın gideceği yer belli:)

      Sil
  3. in my country, Indonesia, i feel different weather every years. maybe cause by glob warming. I hope you there have a nice day

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. I believe global warming is the only cause of extreme climate changes. I hope the situation doesn't get any worse. I wish you a good day.

      Sil
  4. Hopa'ya gelirken en büyük korkumuz Karadeniz deyince akla gelen güneşsiz, yağmurlu günler yüzünden benim ağır depresyona girme olasılığımdı. Ama hiç düşündüğümüz gibi olmadı. Güneşli günler yağmurlu günlere denk gibiydi ilk yıllarda. Son 2 yılda güneşli günler bariz açtı arayı. Bugün Ocağın 6'sı ama daha kışın k'si bile gelmedi Hopa'ya! Bu gidişle hiç geleceği de yok. Her gün sahilde güneşleniyoruz 4'e kadar. Bireysel olarak baktığımda güneşli havalar beni çok mutlu ediyor ama küresel olarak baktığımızda tabi ki sonu felaket olacak bu gidişin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Üniversiteye başlayana dek kar görmedim diyebilirim. İzmir'de kelebek gibi uçuşan karımsı taneleri görünce bütün çocuklar sokağa dökülür, kar yağıyor diye neşe içinde bağrışırdı:) Daha sonra Ankara'da gördüm ilk kez, karın yerde tuttuğunu. Hemen arkasından çamura dönüyordu sokaklar ve caddeler, yerler buz tutuyor ilk yıllarımda acemilikten kayıp kayıp düşüyordum. Bu yüzden karı pek sevemedim. Ancak kar olmazsa tarım biter, barajlar dolmaz, yer altı su kaynakları kurur. Bu yüzden metazori sevmekle mükellef oluyoruz bazı şeyleri:)

      Sil
  5. Güzel veriler, güzel özet.
    Deep'e de yazdım, keşke bir adım daha atıp kişisel olarak neler yapabileceğimizden bahsetsek, birbirimizden öğrensek.. Mesela sizin yenilenebilir enerjilere ya da güneş ve rüzgar zengini olan bir ülkenin neden bu enerji kaynaklarını verimli kullanamadığına bakışınızı merak ediyorum.
    Evlerde neler yapabiliriz konusu bence devlet baba ne yapmalı'dan bile önemli.. Çünkü devlet babanın aklı parada. Bizim aklımız sanki daha özgür çalışıyor, mu acaba?
    Ya da evde çöpümüzü ayırmanın, öncelikle tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmenin, çevre koruyan alışveriş / alışkanlıklar geiştirmenin, bireysel adımların yani pek de etkisi yok mu dersiniz? Yani insandan mı başlar bu değişim yoksa tepeden devlet babadan inmesi mi lazımdır, o zaman ne kadar zorunluluk / ne kadar içselleştirme?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deep'e yazdığınız yorumdan sonra aynı şeyi bana da yazacağınızı düşünmüştüm:) Sanırım bir arkadaşa yaptığım yorumda konuya biraz değinmiştim. Yenilenebilir enerji kaynaklarının ilk yatırım bedeli diğer fosil enerji kaynaklarına göre çok daha yüksek. Bu yüzden devlet ve özel sektör doğal gaz ve petrol ürünleri kullanımını tercih ediyor. Avrupa ve ABD de çok sayıda nükleer enerji santrali var. Bunlar da pahalı yatırım ama işletme maliyeti çok düşük. Ancak ülkemiz için kaza risklerini göze almak, nükleer atıkların nereye hangi şartlarla depolanacağını düzenlemek ayrı bir sorun. Enerji stratejik bir özelliğe sahip bir kaynak. Kendi kendimize yeteceğimiz halde dışarıdan doğal gaz alıp çevrim santrallerinde elektrik üretiyoruz. Hatta peşin taahhütlere girip barajlarda biriken sulardan enerji üretmek yerine aynı geçmediğimiz köprüye ücret ödediğimiz gibi doğalgaza gereksiz yere döviz ödemek zorunda kalıyoruz. Yarın Rusya vermiyorum dese, büyük bir krizle karşı karşıya kalabiliriz. Rüzgar ve güneş enerjisi üretimi ülkemizde dünya toplam üretiminin % 1,50'lar seviyesinin altında olup bu oran gittikçe yükselmektedir.

      Bu tür enerji kaynaklarını kullanmadaki gecikmemizin nedenini ben şahsen devlet adına yapılan diğer enerji tesislerinde ballı gelirin daha cazip olmasına bağlıyorum. Artık ülkemizde elektrik üretebilecek hidroelektrik enerji kaynakları tükendi sayılır. Bundan sonra ister istemez rüzgar ve güneş enerjisine gereken önemin verileceğini düşünüyorum.

      Daha önce birey mi toplumu, toplum mu bireyi yüceltir konusunu tartışmış ve ben meselenin bireysel hareketlerle çözülemeyeceğini bunun bir sistem sorunu olduğunu savunmuştum. Elbette yediğimiz kaba pislememeli ve dünyayı kirletmemeliyiz, bizden sonra gelen nesilleri düşünmeliyiz. Fakat bireysel gayretlerimizin soruna çözüm getirebileceğine inanmıyorum. Yani havuzu bizler bardak bardak su doldurmaya çalışırken, birileri altındaki gideri açıp karşımıza geçmiş, bize kıs kıs gülüyor gibi geliyor. Eğer çare arıyorsak tek etkili yöntem ve bireysel olarak yapmamız gereken tek şey konuya önem verecek yöneticileri seçmekten başka bir şey değil. Başımıza gelecekleri anlayıp/anlatıp Devlet babayı hizaya getirmenin tek yol olduğunu düşünüyorum.

      Sil
    2. Yorumumu yazdıktan sonra okudum burayı da, tastamam aynı görüşe sahibiz bay Kaplan.

      Sil
    3. Maalesef çok yetim hakkı yendi ülkemde. Çok yanlış kararlar verildi ve verilmeye devam ediyor. Biz de sürüye kapılmış koyun misali bilinmez bir yere sürükleniyoruz. Gideceğimiz yer ağıl mı kasap mı bilmiyoruz:)

      Sil
  6. Bhutan Krallığı’nı hiç duydunuz mu bay Kaplan? Masal gibi ama gerçek bir ülke. Tüm dünyadaki karbon nötr tek ülke. Anayasalarında, ülke topraklarının en az yüzde altmışının orman olacağı yazıyormuş. Demek ki yapılabilecek bir şey. Ancak, kapitalizm ölmeden mümkün görünmüyor. O da ölmeyeceğine göre, felakete doğru yuvarlanıyoruz. Bu konu, hükümetler nezdinde ciddiye alınmadığı sürece dünyayı kurtaracak bir gelişme yaşanmayacak gibi. Selamlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet duymuştum. Hatta uluslararası bir çevre örgütünün Bhutan'ı öven bir belgeselini seyrettiğimi hatırlıyorum. Küçük bir ülke ama yöneticilerinin kafası bizimkilerden daha iyi çalışıyor. En önemli ihracat kaynağı hidroelektrik enerjiymiş. Biz su bulamazken adamlar sudan para kazanıyorlar:)

      Sil
  7. vardır mutlaka çözümler yaa, insan bulacaktır bunun çözümünü :) kyoto var bi de rio konferansı var önemli, sürdürülebilir kalkınma, renewable sources, pek hoş konular yaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Paris de var, çözüm de var elbette fakat çözüm bulmaya çalışmıyoruz ki. Bulunan çözümleri uygulamakta, karşı çıkanları alaşağı etmekte sorun var. İşte bütün mesele burda:)

      Sil
  8. Ülkemizde yenilenebilir enerji kaynakları kullanılırken de çevre değil para gözetiliyor sanki. Rüzgar trübünleri için ciddi sayıda ağaç kesiliyor, hayvanların yaşam alanları yokediliyor. Melesa denizlere yapan ülkeler var, araştırılabilir. Okuduğum kadarıyla trübünlerin ses ve titreşimleri hayvanları kaçırıyormuş. Bizim tarlanın olduğu ovada tepelen hep trübün dolu. Gece ciddi bir ses kaynağı onlar ve çevredeki çiftçinin dediğine göre meyve ağaçları azalmış.
    Yönetenler para odaklı olduğu sürece zor iş. Para getiren beton. İşin komedisi dünyay betonlaştıran insanlar kendileri için izole yeşil, sulak, emiz alanları ayırıp orada yaşıyorlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rüzgar tribünlerinin çevreyi rahatsızlık yarattığına dair bazı iddialar var. Özellikle göç yollarında birçok kuşun ölümüne sebep olduğu söyleniyor. Diğer taraftan tarım arazilerinin de olumsuz yönde etkilendiği söyleniyor. Çiftçilerin şikayet ettiklerini biliyorum. Bizim yaylanın tepelerine de on on beş kadar tribün inşa edildi. Kestane ve zeytin ağaçlarındaki verim azalması ve hastalığın sebebini bu rüzgar tribünlerine yoruyorlar. Bana göre tek sebep bu değil. Kullanılan kimyasal gübreler, hava ve su kirliliği verimdeki ve kalitenin azalmasına sebep olan diğer faktörler olabilir. Tribünlere ulaşım için bir miktar ağaç kesimi zorunlu fakat baraj ve yol yapımı ve maden işletmelerinin verdiği zararların yanında fazla bir payı olduğunu düşünmüyorum. Her yere rüzgar santrali kurmak ekonomik değil. Uzun yıllar rüzgarın sürekliği ve şiddeti ölçülmesi gerekiyor. Elbette offshore santraller de var ama onların kurulma maliyeti diğerlerine göre çok daha pahalı. Çevre odaklı proje geliştirmiyor yatırımcı. Çünkü yatırımın tek amacı var. Bu yüzden çevreyi koruma sorumluluğu tamamen devletin bence. Bunu çıkaracağı yasalarla ve denetim mekanizmalarıyla temin edebilir. Ne yazık ki onlar tam aksine devleti satmakla meşguller:)

      Sil
  9. yapılması gerekenler belli de yaptıran yok yapan yok işte bakalım ne olacak bu gidişle :) çevremizi sürekli uyarmalı ve yapılması gerekenleri yöneticilerden talep etmeli dikkatlerini çevreye çekmeliyiz bireysel olarak koruma çalışmalarımıza ek olarak yapabileceğimiz en iyi şey bu sanırım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle:) Öncelikle halka küresel ısınmanın olumsuz etkileri ve bunu önlemenin çareleri anlatılmalı. Yöneticileri çevreye en fazla önem verenler arasından seçmeyi tercih etmeliyiz. Bu konuda hepimizin, özellikle medyaya ve siyasetçilerin büyük sorumluluğu var:)

      Sil