8 Eylül 2021 Çarşamba

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 107

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz tüm canlılığıyla devam ediyor. Önceki haftaların sohbet konularını ve konuları öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Bu haftanın konusunu sevgili Makbule Abalı / Uçun Kuşlar belirledi. Okulların pandemi nedeniyle uzun bir aradan sonra yeniden yüz yüze eğitime açılması münasebetiyle harika bir konu seçmiş değerli öğretmenimiz. Haftanın konusu şöyle:

"Hayal bu ya, bugünlerde "ÖĞRETMEN" olsaydınız öğrencilerinize öncelikle hangi değerleri kazandırmak isterdiniz? Hangi öğretim kademesinde, hangi sınıflarda, hangi branşlarda öğretmenlik yapacağınıza lütfen siz karar verin."

Konuyu öneren ve ne kadar donanımlı olduğu yazısına döktüğü fikirlerinden kolaylıkla anlaşılan arkadaşımız sevgili Makbule Abalı, Rehberlik ve Araştırma Merkezlerinde her kademede çocuk ve gençlerle ilgilenmiş, sınıf öğretmenlerine seminerler vermiş, liselerde Rehber Öğretmenlik, Psikoloji ve Felsefe Öğretmenliği yapmış, üniversitede Rehberlik Dersleri vermiş. Ülkesini seven ve güzel ahlak sahibi bireylerin yetişmesinde onun gibi eğitimcilere o kadar çok ihtiyacımız var ki... 

Her insanın ilgi ve kabiliyetleri bakımından kendilerini gösterebilecek farklı iş ve meslek grupları vardır. Yaptığımız işin hakkını vererek üstesinden gelmek ve bunun haklı gururunu yaşamak hepimizin arzuladığı bir şey. Bu hususta öğretmenlik mesleğinin müstesna bir yeri olduğunu düşünüyorum. Zira ülkenin geleceği, öğretmenlerinin yetiştirdiği, düşünmesini, sorgulamasını, doğruyu ve yanlışı ayırt etmesini bilen genç nesillere bağlıdır. 

Öğretmenlik meslek seçiminde hiç düşünmediğim bir iş koluydu. Konuya ne kadar hakim olursanız olun, mesleği ne kadar severseniz sevin, birilerine bir şeyler öğretebilmenin aynı zamanda bir yetenek işi olduğunu düşünüyorum.  Ne var ki, pek çok insan öğretmenliği sıradan bir devlet memurluğu olarak görmekte. Diğer taraftan mesleklerini aşkla yapan elleri öpülesi bazı öğretmenlerimiz memleketin en ücra köşelerinde, en zor koşullarda ve az bir maaşla yaşamlarını idame etmeye çalışırken bilgiye ve ilgiye susamış birçok çocuğa bilimin ışığında doğru yolu göstermek suretiyle hayatlarını kolaylaştırmakta.    

Öğretmenlik benim gözümde en saygın meslek. Eşimin öğretmen olması bana büyük gurur veriyor. Ama ben yine de öğretmen olmazdım/olamazdım sanırım. Sadece kabiliyetim olmadığı için değil. Ülkemizin mevcut koşullarında hiçbir meslek gerektiği gibi yapılmıyor. Öğretmenlik bunların başında geliyor elbette. Bu durum insanı bunalıma sokuyor. Siyasi iktidarın belirlediği ve sık sık değişen katı kurallara göre düzenlenmiş müfredatın dışına çıkamayan bir eğitim sistemi ya da sistemsizliği, araştırmayı, sorgulamayı önemsemeyen ezberci bir zihniyet, gerici ve ezberci eğitimi kökleştirmeye çalışırken tazecik beyinleri işlemez hale getiren,  sistemi denetleyen iktidar yanlısı, kafası boş müfettiş bozuntularına peki efendim demek zorunda kalan biçare öğretmenlerimiz... Ne kadar iyi niyetli olsalar da ailelerini geçindirebilmek için yüreklerine taş basıp köle üreten sistemin neferleri haline gelen öğretmenlerimiz...

Sevgili Makbule öğretmenimiz de farkında  bu durumun ve bu yüzden hayalini kurun demiş. O zaman, eğer yeteneğim olduğunu da var sayarsam ilkokul öğretmeni olmak isterdim. Madem hayal kuruyoruz, maaşlarının da tatminkâr düzeye çıkartılmasını isterdim öğretmenlerin. Zira öğretmenlik genel olarak hanımların tercih ettiği, eve ekonomik ufak bir destek sağlayan, erkekler için ekonomik yönden pek de tercih edilmeyen bir meslek. Vatandaşlık Bilgisi diye bir ders vardı bizim zamanımızda. Şimdi hâlâ bu ders var mı bilmiyorum. Vatandaşlığın ne anlama geldiğini, erdemli insanın hangi vasıflara sahip olması gerektiğini öğretmeye önem verirdim meselâ. Vatandaşlık görev ve sorumluluklarını gerçek manada öğretmeye çalışırdım. Demokrasinin sadece yöneticilerimizi seçmeyle yönetici olarak seçilme hakkından ibaret olmadığını ve gerçek demokrasinin ülkemizde hiçbir zaman var olmadığını anlatırdım. Atatürk'ün ilke ve devrimlerinden söz eder, onun bilime verdiği önemi vurgular, savaşta elde ettiği başarılarının yanı sıra devlet adamlığında da dünyanın hayran olduğu ender insanlardan biri olduğundan bahsederdim. Ulusun vatandaşlık bilinci etrafında birleşmesi gerektiğini, laikliğin vaz geçilmez bir husus olduğunu, din, dil ve ırk bakımından toplumun ayrıştırılmasının ülkenin başına felaketler getireceğini dilim döndüğünce anlatmaya çalışırdım. Vatandaşın sadece vergi vermekle yükümlü olmadığının, aynı zamanda verdiği vergilerin nerelerde harcandığını öğrenip hesap sorma hakkı olduğunun, fikir özgürlüğünün, adalet ve fırsat eşitliğinin toplumun tüm kesimlerinin hakkı olduğunun altını çizerdim. 

Madem hayal kuruyoruz, her ne kadar branşım fen olsa da lisede felsefe öğretmeni olmak isterdim. Genç beyinlerin sadece anlatılanlara inanmalarının doğru olmadığını, her söyleneni, her okuduklarını akıl süzgecinden geçirmelerini önerirdim. Binlerce yıl önce yaşayan filozofların sahip olduğu fikirlerin, düşüncelerin günümüz profesörlerinden fersah fersah ileride olduğunu anlatırdım. Her şeyin değişim içerisinde olduğunu, değişime ayak uyduramayanların sömürülmeyi hak ettiklerini izah etmeye çalışırdım. 

Eğitim, öğretmenlik deyince Köy Enstitülerini anmadan olmaz. Eğer bu güzide kurumlarımız lağvedilmemiş olsaydı yukarıda anlatmaya çalıştığım hayallerimin önemli bir kısmı gerçek olurdu ve ülkemiz daha özgür, daha bağımsız ve refah düzeyi yüksek bir konuma kavuşurdu.

20 yorum:

  1. Sohbete katılan herkesin üstünde durduğu üzere akademik başarıya odaklanmadan önce öğretmemiz gereken o kadar çok şey var ki... Ama maalesef milli eğitimin geldiği şu noktada öğretmenlerden beklenen tek şey LGS gibi sınavlarda elde edilen netler. Okulda değerli olan öğrenci ve öğretmen profilini en basit haliyle şöyle anlatayım: Tüm derslerden full(?) çeken öğrenci 10 numara öğrenci, dersinin netleri en yüksek olan öğretmen en süper öğretmen. Bunlar dışında asıl öğretmemiz gereken değerler sistemin hiiiiiç umrunda değil maalesef. Gece gece dertlendim Mr.Kaplan :( Neyse... Yarın yeni bir gün, yeni bir başlangıç! Umutsuzluğa yenilmemek lazım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok güzel özetlemişsiniz Mrs. Kedi:))) Mühendislik de öyle. En iyi mühendis hesabı kitabı kuvvetli olan değil, şirketine en çok para kazandıran mühendistir. Devlette çalışan mühendis ise ülkenin çıkarlarını düşünen değil, iktidar sahiplerinin işlerine gelen kararlara güzel kılıflar hazırlayan mühendistir. Velhasıl bu ülkede çalışmak zor, yaşamak da zor. Umutsuzluğa yenilmeyelim önerinize katılıyorum ama şu 2023 te neler olacak kestiremiyorum bir türlü:)

      Sil
  2. Eğitim sisteminden hepimiz rahatsızız. Her geçen gün daha anlamsız hale geliyor. Yüzlerce yıl önce yetişen bilim insanlarımız her konuda donanımlıyken ve pek çok başarıya imza atmışken şimdi gelinen nokta belli. İnsanın kendini geliştirme imkanı pek yok malesef.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok doğru. Üniversite sayısını arttırmakla eğitim sorunu çözülemez. Bu israftan başka bir şey değil. Memleket diplomalı işsiz dolu. Dünyanın en iyi beş yüz üniversitesi arasında hiçbir üniversitemiz yer almıyor. Nicelik değil nitelik önemli. Cumhuriyet kurulduğundan bu yana eğitim konusunda en alt seviyedeyiz. Liyakat aranan bir özellik olmayıp yandaşlık esas alındığına göre eğitimin bir anlamı da kalmadı zaten. Kendi imkanlarıyla kendini geliştiren insanlar soluğu yurt dışında alıyor. Gençlerimiz okumuş cahil olarak yetişiyor ve bu durum ülkemizi süper devletlerin kucağına itiyor. Söylenecek çok şey var aslında. Adeta korku tünelinden geçiyoruz. Son olarak yılbaşına kadar tahıl ithalatında gümrük vergisini kaldırmışlar. Tahıl üreticisi bundan çok olumsuz etkilenecek, yabancı çiftçi kazanacak, bizimkiler aç kalacak. İşte bütün bunların temelinde geçmişte uygulanan yanlış eğitim politikaları yatıyor. Oysa cumhuriyetin ilk yıllarında üretime, sanayiye ve sanata önem verilirdi. Kendi başına ayakta durabilecek ender ülkelerden biriydik. Oysa şimdi üretmeyen, sürekli tüketen, gün geçtikçe fakirleşen, dışa bağımlı bir ülke haline geldik. Kusura bakmayın, dertlendim birden.

      Sil
  3. Yok ne kusuru, hepimizin üzüldüğü şeyler. Dünya çapında hiç adımızın olmaması utanç verici. Dışa bağımlılıktan da kurtulmak gerekiyor bir an önce.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef:( Hiçbir siyasi partinin taraftarı olmadım. İyi şeyler yapanı takdir eder, kötü işler yapanı eleştiririm. Mevcut iktidar 2002-2007 arasında ülkeyi iyi yönetti ama daha sonra her konuda ülkeyi berbat bir hale getirdi. Hem içte hem dışta itibarımız ayaklar altında. Umarım bir an önce bir çıkış yolu bulunur.

      Sil
  4. Alttan üçüncü paragrafı okurken yoruma yazacaklarım aklımda şekilleniyordu ve ‘siz adeta köy enstitülerini anlatmışsınız bay Kaplan ‘ diye yazmayı planlıyordum ki, son paragrafta zaten yazmışsınız neredeyse aynı sözleri 🤗. Aklın yolu bir ancak bunca senedir o akla ve vicdana sahip bir hükümet gelmedi. Vicdan diyorum çünkü eğitimli akılların koyun gibi güdülemeyeceğini bilenler çok da, bunu kabul edip ülkeyi gerçekten anayasa doğrultusunda yönetmek isteyecek vicdana sahip olan yok 🤷‍♀️ Dünya lideri; Ebedi Şef, Mareşal Gazi Başkomutan, Cumhurbaşkanı, Başöğretmen MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ e bir gıdım benzeyen birileri gelse tekrar belki biraz toparlanır bizdeki eğitim de. Bu arada, atamın adının önüne sıfatlarını eksik yazmış olabilirim, özür dilerim 😁. Kıskananlar onun gibi olmaya çalışsınlar, en azından yaptığı işleri taklit etmeye çalışsınlar. Söylediği sözleri taklit etmekle ATATÜRK olunmuyor. Ondan sonra ülkecek uğraşıyoruz işte 😡. Benim ortaokul, lise çağlarımda tüm okullarda spor takımları, müzik grupları falan olurdu. Beden ve müzik derslerinde soluksuz çalışırdık; müsabakalara katılırdık. Resim derslerinde çizdiklerimiz yarışmalara gönderilirdi. Bu derslerde dünya sanatı ve sporuyla ilgili şeyler öğrenirdik. Yani hem okuldaki olağan derslere hem de spor ve sanata aynı derecede önem verilirdi. Kültürlü ve bilgili bireyler olarak yetiştirilirdik. Benim çocuklarım ne devlet okullarında ne de özel okulda bu tür bir eğitim aldılar. Yani daha iyiye gideceğine her şey kötüye gitti 😡. Çok uzattım, kusura bakmayın bay Kaplan, sevgiler, saygılar. Eşinize özellikle selamlar, mesleğinden ötürü ellerinden öperim 😀

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu tür konular aynı zamanda deşarj olmamızı sağlıyor:) Bir şeyler yapmak lâzım diyorum ama elden bir şey gelmiyor. Eğitim politikaları halkı duyarsız, şükretmekten başka bir şey bilmeyen, sadaka toplumunun bireyleri haline getirdi. Diktatör ne söylese sorgulamaksızın destek çıkıyorlar. Yani bir halk tepkisini beklemek bir hayal. O zaman cesur, vatanını ve milletini seven, halka umut veren bir lidere ihtiyacımız var. Baskı ve zulüm halka önderlik edecek bu tür vatanseverleri sindirdi. Keşke gözü kara bir lider ortaya çıksa ve hep birlikte ona destek verebilsek. Başka türlü bir çıkış yolu yok. Atatürk Türk gençlerinden çok şey beklemiş. Oysa gençlerimiz yanlış eğitim politikaları yüzünden kısa zamanda köşe dönmek arzusunda, egoist ve ideallerden yoksun yetişmekte. Haklısınız, eskiyi de eleştirirdik ama şimdi o günleri arar olduk. Atatürk gibi bir lideri çok bekleriz. Onun kıymetini anlayabilsek keşke. Tarımdan sanayiye, spordan sanata kadar her konuda, üstelik en olumsuz koşullarda ve en kısa sürede Atamızın liderliğinde yapılanlar göz kamaştırıcı. Bugün elimizde ne varsa hepsini yitirdik. İçinde bulunduğumuz içler acısı durumun nedenidir eğitim sistemimiz.

      Hiç de uzatmadınız Sevda Hanım, söylenecek o kadar çok şey var ki. Belki o eski zamanın ruhu ile köy enstitülerinin yanı sıra şehir enstitüleri açarak memleketin ihtiyacı olan liyakatli yöneticileri, öğretmenleri, sanatçıları ve bilim adamlarını yetiştirmek gerek. Elimde sihirli bir değnek olsa bir an bile beklemeden bu enstitüleri devreye sokardım. Ne yazık ki iç ve dış sömürücüler asla hoşlanmazlardı bundan. Onlar her söylenene inanan mankafa bireylerle dümenlerini daha iyi çevirmekteler. Çok teşekkür ederim. Oransal olarak her geçen gün küçülsek de, bizim düşüncemize sahip olanlar sayesinde kuyruğu dik tutmaya çalışıyor halkımız. Bu bakımdan inancım odur ki, 2023 yılı ya bir kurtuluş ya da felâket yılı olarak tarihe geçecek. Ben yaşadığım toprakların bir ferdi olarak gurur duymak bir yana utanıyorum. Her gün bizi bu hale getiren iktidarlara lanet yağdırıyorum. Umarım zalimlerin yaptıkları yanlarına kâr kalmaz ve öbür dünyaya bırakmadan hak ettikleri cezayı bulurlar. Eğer bunu göremeden ölürsem bilin ki gözlerim açık gidecek.

      Sil
  5. Derin ve kasvetli bir konu.. oysa ne kadar hayat ve umut vaadeden bir şey olmalıydı. Önünüzde eğitimin her türünü alıp şekillenebilecek genç fidanlar.

    Bir şeylerin değişeceğine inancım bitmiyor maalesef. Olacak bekliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, yazdıkça dertleniyorum ben de. Bizler bir süreliğine adaletin nispeten işlediği, güzel günler gördük. Belki ordunun gölgesi sayesinde bu kadar fütursuz, mafyavari iktidarlar görmemiştik. Şimdi çivisi çıkmış ülkenin, devlet diye bir şey kalmamış. Elbette eğitimin önemi yadsınamaz içine düştüğümüz bu durumda. Ezberci, kafaları uyuşturucu, bilimsellikten uzak nesiller yetiştiriyoruz. Bunlar doğru ile yanlışı ya göremiyorlar ya da yalakalık yaparak iktidardan nemalanıyorlar. Olan cahil, hakkını aramayan, kolaylıkla kanan halka oluyor. Ne denirse inanan bu güruh sözde demokrasi oyunu ile ülkenin kaderini belirliyor.

      Birşeyler değişecek belki. Hangi yönde göreceğiz. Cumhuriyetin yüzüncü yılı kritik eşik. Ya kuruluş ilkelerine dönüp yeni bir sayfa açacağız ya da reklâm arası dedikleri asırlık cumhuriyetin köküne kibrit suyu döküp maazallah Osmanlıyı hortlatacaklar.

      Sil
  6. Uzak bir yoldan gelip büyük bir sorumlulukla yazınızı yazmaya girişmişsiniz. Keşke böylesi bir görev anlayışına tüm meslek grupları sahip olabilseydi.
    "Öğretmenlik meslek seçiminde hiç düşünmediğim bir iş koluydu" cümlenizi okuyup okumaya devam ettikçe ah keşke zamanı geriye alabilsek ve siz öğretmen olarak göreve devam etseymişsiniz dedim.
    Ağaç Ev Sohbetlerinin bu yönünü seviyorum. O konuda tüm arkadaşlarımın tüm yazılarını ve yorumlarını okuyorum, karşılıklı görüş alışverişi ile ne güzel fikirlere ulaşıyor insan.
    Çoğu kez düşünürüm; Okullarında hep takdirname alıp birincilikle mezun olan pek çok öğrenci neden sonraki yıllarda aynı başarıyı sürdüremez?
    Bugün ülkemizde 205 üniversite var. 129 Devlet Üniversitesi ve 76 Vakıf Üniversitesi. Ama ülkemizin ihtiyaçları belirlenmeden açılmış bölümler diplomalı işsizler yetiştiriyor.
    Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümü geldiğinde söz edelim isterseniz. Bir mucize yaratmış ve ellerimizle yok etmişiz. İçimiz yanıyor, yazacak ne çok şey var.
    Anlamlı yorumunuza, katkınıza sonsuz teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten de uzun bir yolculuk ilk kez Ağaç Ev Sohbetlerine bu kadar geç katılmamın nedeni oldu. İzmir-Adana-Gaziantep-İzmir den bir gün sonra bir İzmir-Ankara-İzmir yollarını kat ettim. Her ikisi de ferah yolculuklardı:) Gaziantep'te fazla kalamadık, en kısa zamanda Urfa ve Mardin'i de dahil edip güzel bir seyahat plânlıyoruz:) Güzel sözleriniz için teşekkürler.

      Öğretmenlikte formasyon dersi vardı bildiğim kadarıyla. Bu dersi almadan öğretmenlik yapılamıyordu. Formasyon dersinin ne kadar faydası olurdu bilemem ama birine bir şey öğretmek bana her zaman zor gelir, gözümde büyütürdüm. Sözgelimi bir şey anlatacağım, uzattıkça uzatırım. Eşim çoğu kez bundan sıkılır ve kısa kesip sadede gelmemi isterdi. Kızım da bana benzer, iki saatlik bir film izleyip onu dört saatte anlatmak gibi üstün bir yeteneğimiz var:)) Dolayısıyla kısıtlı ders saatleri öğrenciye ulaşmak için bana yetmez gibi geliyor:)

      Ağaç Ev Sohbetlerinden ben de inanılmaz zevk alıyorum. Fikirlerimizi içimizden geldiğince paylaşabileceğimiz böyle bir ortam olamaz. Sanırım Mrs. Kedi söylemişti. Konuşurken bile aklımız bir başka yere takılıp söyleneni tam kavramıyoruz ya da konuşurken sözümüz kesilip kafamız karışıyor. Fakat bu platformda düşüncelerimizi tam olarak aktarma imkanımız var.

      Aslına bakarsanız mevcut eğitim sistemine göre faaliyet gösteren okullarımızda gerçek manada eğitim verilmiyor. Kendini mesleğine adamış ve gerçekten öğrencilerini hayata hazırlayan, onları iyi insan olma özelliklerini veren, çevre bilincini kavratan öğretmen sayısı çok az. Arkadaşlarımızın değindiği üzere ezberlediği bilgileri testlerde çözebilen öğrenci ve onun öğretmenleri başarılı kabul ediliyor, takdirname veriliyor. Oysa bu çocukların öğrendiklerini sorgulayan, araştıran, paylaşmayı bilen, adalet duygusu gelişmiş, ahlaklı bireyler olması için müfredatta yer alan basmakalıp bilgiler asla yeterli değil. Yeni gelen nesil kısa yoldan zengin olma hayalini kuran, birbirinin sırtına binip yükselmeye çalışan, ayrılıkçı, eyyamcı bireyler olarak yetiştiriliyor.

      Hatırladığım kadarıyla ben üniversite sınavına hazırlandığım yıl üniversite sayısı yirmi civarındaydı. Nicelik değil nitelik önemli. Planlama yapılmadan, ihtiyaca göre kontenjan belirlenmeden bir yığın insanı kalitesiz eğitim veren sözde üniversitelere doldurursanız sonuçta bu hem büyük bir israf olur hem de o gençlere yazık etmiş olursunuz.

      Köy Enstitülerinin adını duyduğumda gözlerim dolar. Ne mutlu bana ki burada eğitim görmüş birkaç kişiyle tanışma imkanım oldu. Onları dinlerken şimdiki eğitim sistemiyle mukayese ediyor ve bu güzel kurumların kapatılmasına vesile olanlara ver yansın ediyorum. Bence Köy Enstitülerini kapatmakla ülkenin kaderini değiştirdiler. Daha önce Köy Enstitülerine ilişkin yazılar yazdığımı hatırlıyorum. Fakat konu Köy Enstitüsü olunca yazacak, söyleyecek sözümüz her zaman olur. Hele bugünleri gördükten sonra... Köy Enstitüleri başlığını Ağaç Ev Sohbetlerinde açmak güzel bir fikir. Köy Enstitülerinin 82. kuruluş yıldönümüne denk gelen 2022 Nisan ayının ikinci haftasında sohbet konusu bu olsun.
      Ben size çok teşekkür ederim, hem güzel ve oldukça derin bir konu seçtiğiniz için hem de kıymetli yorumunuz için. Sağlıkla kalın. Umarım yaşadığımız kâbus bir an önce sona erer ve cumhuriyetin ilk yıllarındaki kararlılığımızla yolumuza devam eder, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda refaha ereriz.

      Sil
  7. bak vallahi kahkaha attım, okumaya başlarken, bu yazıda mutlaka yine siyaset, demokrasi sözcüklerini kullanır diyordum, veee tadaaam :) yine bağladın olayı siyasete ha ha haaa :) felsefe öğretmeniiiii düşünce olarak güzel de sen vallahi bak bir konuyu, diyelim etik konusu, öncesi ile sonrası öyle bir anlatırsın kiiii, bitmez konu, müfredata yetişmen imkansız olur :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sana kahkaha attırabildiysem ne mutlu bana:)) Eğitimden bahsediyoruz, siyasiler eğitim sistemini değiştire değiştire yap boz tahtasına çevirmediler mi? Siyaset her şeye el atmış durumda. Eğer bir şeyden şikayet ediyorsak bunun müsebbibi siyasiler. Yoksa eğitim güllük gülistanlık mı? Elbette siyasete geliyor konu ister istemez. Siyaset benim hiç sevmediğim bir konu ama mecburen onunla yatıp onunla kalkıyoruz. Hiçbir siyasi partinin üyesi değilim, siyasette asla fanatizmi kabul etmem. Doğruya doğru, yanlışa yanlış derim.

      Felsefe belki insanları düşünmeye zorlayan en önemli branş. Akla ve düşünceye önem veren biri olarak herhangi bir konuda düşüncelerimi paylaşmak, farklı düşünceleri dinlemek isterim. Elbette müfredatla örtüşen şeyler değil bunlar:))

      Sil
  8. Eğitimcilerin çoğu korkuyorlar aslında. Ben okulda sohbet ettiğim öğretmenlerin çoğunun 1 mayıs'a gelmediklerini biliyorum mesela. Ya da karşı çıktıkları halde 4.4.4 sistemine ses çıkaramamışlardı. Ellerine verilen müfredatı yapıp sınıftan çıkıyorlar. Kitap fuarı demiştim yazımda. Bizim okulda götürmeme nedenleri o kadar çocukla uğraşmanın zorluğu, sorumluluk. Mesela yazımda aklıma gelmedi. Orta 2'de müzik öğretmenimiz bizi bir operaya götürmüştü. Klasik müzikle tanıştım ve hala çok severim. Ne kadar değerli bir katkıdır hayatıma.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaşamım boyunca buna benzer bir korku iklimi yaşamamıştım. Bir zamanlar aynı korkuyu şeriat yanlıları yaşamış olabilir. Bu bir tür rövanş. Sadece eğitimciler değil bütün Cumhuriyet yanlıları ve Atatürkçülerin çoğu korku içinde. Haklı nedenleri var, aksi takdirde zulüm görecekler, huzurları bozulacak. Atatürk'ün ordusu hâlâ fetöcü ve menzilcilerin işgali altında. Fakat bu böyle gitmeyecek. Aydınlar kazanacak, aydınlık günler geri gelecek.

      Benim de çok kıymetli bir müzik öğretmenim vardı lisedeyken. Müzik derslerinde plâktan klasik müzik dinletir, bestecinin yaşam hikayesi ve o zamanın koşulları hakkında bilgi verirdi. Klasik müzik sevgimi ben de o öğretmenime borçluyum.

      Sil
  9. Bugün biraz nefes alıyorsak jön Türkler in aldığı eğitime, büyük önder Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu içinde köy enstitülerinin de bulunduğu sisteme borçluyuz. Onun için özellikle kadınların Atatürk'e minnet duymadıklarını görünce şaşırıyor ve üzülüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle. Dediğiniz gibi bazı kadınların Atatürk'ü sevmemelerini anlamam mümkün değil. Bu kesim dini devletten ve sosyal yaşamdan çıkartan Atatürk'e diş biliyorlar. İstedikleri kadınları eve hapseden, elinden bütün hakları alan, onları erkeklerin kölesi haline getiren Taliban rejimini. Akıl alır şey değil!

      Sil
  10. Yazıyla birlikte yorumları da okuduğumda herkesin son derece hak verdiğini görüyorum. Ben de sonuna kadar katılıyorum yazdıklarınıza. Geçenlerde arkadaş ortamımıza açıldı bu konu. Benim gördüğüm öğretmenlerin önünde öyle bir müfredat var ki o konuları yetiştirmeye çalışırken iyi insan nasıl olur ahlaklı olmanın amacı nedir gibi konular hiç konuşulamıyor. Lise öğretmenlerimin çoğu sınıfta müfredatın verdiği dersi zar zor yetiştirip evine gittiğinde özel derslerle kalan geçimini sağlamaya çalışıyordu. Çok yazık durumumuza. Bir de aklıma şu takıldı siz vatandaşlık dersi dediğinizde. Ben sadece kpss ye hazırlanırken vatandaşlık dersine çalıştım daha doğrusu ezberlemek için çaba sarfettim çünkü dersin aklımızda uyandırdığı anlamın dışında konular sadece hukukla ilgili terimler içeriyordu. Sizdeki konular nasıldı meraklardayım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef bu durum gerçek! Ülkemizde eskiden beri hakim ideolojilerle beslenmiş müfredat konu ve içeriklerini öğrencilere dikte ettirmekle görevli öğretmenlerimiz. Verdiğimiz şeyleri öğrenin, bunların dışına çıkmayın, okuyup araştırmanıza, hatta düşünmenize bile gerek yok, biz sizin için düşündük ve size hazır hale getirdik deniyor adeta. Oysa tam aksi yapılmalı eğitimde. Çocuklar gençlere kılavuzluk edilmeli, bilginin önü açılmalı, onları araştırmaya, sorgulamaya ve en önemlisi düşünmeye sevk etmeli eğitim sistemi. Yani dedikleri gibi onlara balık vermeyi bırakıp, balık tutmayı öğretmeli.

      Vatandaşlık da diğer dersler gibi içeriğine girilmeden yüzeysel ve ezberci tarzda öğretiliyor. Bu her zaman böyle. Sözgelimi vatandaş vergi verir, devlet de topladığı vergileri vatandaşa hizmet olarak geri döndürür. Bunu çocuk öğrendiğinde bir de dönüp bakar, herkesten adil bir şekilde vergi alınıyor mu? Yurt dışında gelişmiş ülkelerin hepsinde vergi vermek şeref meselesidir. Ancak vatandaş olmanın gereği olan vergisini verdikten sonra kalkar yönetimin yaptığı yanlış ya da haksızlıklara kafa tutar. Ben vatandaşım vergimi veriyorum, bunu bana yapamazsınız der. Diğer taraftan ülkemize baktığınızda ne verginin adaletli bir şekilde toplandığını görürsünüz (zenginler milyarca dolar kaçırır ya da onların vergilerine özel aflar, teşvikler çıkarılır) ne de toplanan vergilerin iyi şeylere harcandığını (çoğu kez yöneticilerin aldıkları rüşvet karşılığında devleti zarara uğratacak kararlar aldıklarını) görürsünüz. Vatandaşlık bilgisini ezberden çıkarıp yeni bir eğitim sistemi ile iyi vatandaş nasıl olmalı, sadece vergimizi vermemiz iyi vatandaş olmamıza yeter mi diye mevcut sistemi sorgulatmalıyız çocuklarımıza, gençlerimize:)

      Sil