17 Mayıs 2022 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 143

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz tüm heyecanıyla devam ediyor.

Önceki haftaların sohbet konularını ve konu başlıklarını öneren arkadaşlarımızın  isim listesini burada bulabilirsiniz. Ağaç Ev Sohbetleri'nde bu haftanın konusunu sevgili Manxcat/Kuyruksuz Kedi belirledi:

"İkili ilişkilerde genel olarak daha çok seven misin, sevilen mi? Hangisiyken daha mutlusun?"

"Sevgi" sözcüğünün benim için ne anlam ifade ettiğini çözmeye çalıyorum. Bu meseleyi sadece ikili ilişkiler bazında tartışacağımıza göre, sevgi, tarafların her birinden karşılık bekleyen ve onlara mutluluk veren hoş bir duygudur diyebilirim. Evet, ikili ilişkiler için sevgide karşılık beklenir görüşüne sahibim ama aslında sevginin tanımı çok daha geniş. Bu bakımdan bademli kazandibini çok sevmemin nedeni, onun da beni sevmesi değil diyecek olursam, karşılık bekleme konusunda yanıldığım düşünmezsiniz umarım.

Daha çok seven miyim, sevilen mi sorusu şimdiye kadar hiç aklıma gelmemişti doğrusu. Ben, sevgi kavramını, bilerek, isteyerek tasarlanan bir davranış biçimi değil, insan ilişkilerine bağlı süregelen duygusal durumun tezahürü olarak görüyorum. Elbette burada sözünü ettiğim gerçek sevgi. Bir de bilerek, doğal olmayan bir şekilde plânlayıp tasarladıklarımız sahte ve çıkara dayalı sevgiler var ki, günümüzde bu tür aldatıcı sevgilere daha çok rastlıyoruz.

Genel olarak sevebileceğim insan güvenilir, içi dışı bir, fikren anlaşabileceğim, yardımsever, açık fikirli, dürüst olmalı. Aynı şekilde onun beni sevmesi için de aynı özelliklere haiz olmalıyım. Hiçbirimiz kusursuz değiliz, bazen hataya düşebiliriz. Buna göre sevgimiz derecelendirilir. Çok ya da az severiz ya da seviliriz. Bazen ilişkilerdeki bozulma bizleri nefrete kadar sürükleyebilir. Bu bakımdan kendimi teraziye koyduğumda sevdiğim kadar sevildiğimi görüyorum. Ne eksik, ne fazla. 

Sanırım bu mevzu karşımızdaki kişi ile aramızdaki yakınlığa da bağlı biraz. Çocukluğumdaki komşuluk ilişkilerini arıyorum. Eskiden bir komşumuz dara düştüğünde elimizden gelen yardımı esirgemezdik, şimdi apartman yaşantımızda karşı dairedekine selâm bile vermiyoruz. İşte sevgi temelinde beklenen karşılık bu tür ilişkilerde karşımıza çıkıyor. Önceleri bir komşumuz dara düştüğünde ona yardıma koşuyorduk ama başımıza bir iş geldiğinde onun da aynı şekilde bize yetişeceğinden emindik. Verdiğimiz selâmın alınacağından hiç kuşkumuz yoktu, günümüzde selâm verdiğimiz insanlar yüzümüze bön bön bakıyor. Dolayısıyla komşularınızı sevmeliyiz diye anlamını yitirmiş beylik bir lâf etmeye hacet yok artık. Sevdiklerimiz var, sevmediklerimiz var. Komşum benim için ne düşünüyorsa ben de onun için aynısını düşünürüm. 

Aile bağlarının sevgiyi kuvvetlendirdiğinden söz edebiliriz. Zira yaşanan az ya da çok bir birliktelik, acıyı, sevinci paylaşmış olma durumu mevcut. Ebeveynler çocuklarını sever, sevmek zorundadırlar. Çünkü onların dünyaya gelme sebebi onlardır. Bu ilişki, sevgiden de öte, aşka oldukça yakın bir durum, hatta diğer pek çok canlıda da gözlemlediğimiz bir dürtüdür. Çocukların ebeveynlerine olan sevgisi ise tamamen farklı. Onlar anne babaların karşılıksız sevgisini kullanmaya meyillidirler. İstedikleri karşılanmadığında ya da dediklerine karşı çıkıldığında genellikle sırtlarını döner, basıp gidebilirler. İstisnai durumlar olabilir elbette ama bunun gibi akraba ilişkilerinde de sevgi, karşılık bekleyen özelliğe sahiptir.

Karşı cinsle olan ikili ilişkilerde yukarıda belirttiğim güvenirlik, fikirsel uyum, iyi niyet, dürüstlük gibi özellikler sevgiyi derecelendirir. Burada Mrs. Kedi'nin sözünü ettiği gibi taraflar bazen birbirine tahammül etmek zorundadırlar. İlişkinin devamı için önemli olan tahammül sınırını aşmamaktır. Şartlar bazen taraflardan birine daha fazla yük getirebilir. Sözgelimi kadın, geçimini sağlama imkânından yoksun, eğitimsiz, kocasının eline muhtaç olabilir, böyle bir durumda kadın mecburen dayanmaya çalışır. Şartlar eşitlendiğinde iki taraf da sevgiyi hak edebilmek için üzerine düşeni yapmak zorundadır.

Sevilmek gurur verici. Demek ki, insanlar bana güven duyuyor, onlara yeri geldiğinde yardımcı olacağımı düşünüyorlar, iyi niyetimden kuşkuları yok, fikirlerimin onlar için bir kıymeti var, dürüst biri olduğumu biliyorlar. Diğer taraftan insanların beni ne kadar tanıdıklarını bilmiyorum, tanıyanların nasıl düşündüklerini de. Kavun değiliz ki dibimiz koklanıp iyi ya da kötü olduğumuza karar verilsin. Doğrusunu söylemek gerekirse ne kadar sevilip sevilmediğimi dert etmem aslında. Seven sever, sevmeyen kendi bilir. Kimi daha çok sevdiğimi soracak olursanız, bakın onu en iyi ben bilirim, ama genellikle başkalarına pek açık etmem. Sevdiklerim, kendilerini sevdiğimi söylememe gerek duymadan haklarında iyi şeyler düşündüğümü hissederler. Bunun yanı sıra sevenim mi yoksa sevdiklerim mi daha fazla, bunu tespit etmem zor. Sevdiklerimle bir arada olmayı isterim, bazen yalnız kalmayı da.

İnsan sevdikleriyle mi mutlu olur sadece? Mutlu olmanın tek yolu bu değil bence. İnsanın mutlu olabilmesi için o kadar çok şey var ki hayatta, ama ilk önce kendini sevmesi şart.

22 yorum:

  1. Mr. Kaplan, ebeveyn çocuk ilişkisini anlatırken tam da bahsettiğim şeye parmak basmışsınız. Anne-baba çok seven, evlat çok sevilen. Tabi ki ikili ilişkileri yürüten her zaman karşılıklı sevgi ve saygının olması. Ama işte iki taraf her zaman eşit sevmiyor. Birinin ki bir tık daha fazla oluyor. İşte ben o bir tık kısmını merak ediyorum :D Aslında bu soruyu sorarken dönüp içimize bakmayı, hangi ilişkimizde çok sevilen, hangisinde çok seven olduğumuzu fark etmeyi ve bizi çok sevene bizim çok sevdiğimizden beklediğimiz gibi davranmaya yönelmeyi amaçlıyoruz :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İkili ilişkilerde her zaman taraflar birbirini eşit sevmiyor olabilir Mrs. Kedi. Sanırım ilişkiler sadece sevgiye dayalı değil, çok daha karışık konular giriyor devreye. Her şeyden önce karakterlerimiz farklı, karı koca bile olsanız karşınızdaki insanın iç dünyasını bilemezsiniz. Bazı insanlar gerçekten sevgi doludur ama bunu hiç belli etmezler, bazıları ise tam aksine içi fesatlık doludur ama kendini size tamamen farklı yansıtır. Ve biz ne yazık ki, dışarıdan gördüğümüz kadarıyla hüküm veririz. Yazımda belirttiğim gibi sevgi derecelendirilen bir şey. Az severiz, çok severiz. Fakat sevgide sizin dile getirdiğiniz eşitliği nasıl ölçebiliriz, bilmiyorum.

      Son cümlenizde özetle sevdiğin kadar sevilirsin mantığı yatıyor ki ben de aynı fikirdeyim. Ancak yine de yanılabileceğimizi aklımızın bir köşesine not düşmeliyiz. Yanılma payı karşımızdaki insanı tanıyabildiğimiz ölçüde asgariye düşer. Örneğin eşimle ben farklı karakterlere sahibiz. Ben daha sabırlı ve sakin tabiatlıyım, eşim ise aceleci ve kolay panik haline geçen bir insan. Bir tartışma halinde sinirle söylememesi gereken şeyler çıkabilir ağzından. Ama ben bilirim ki kalbi tertemizdir, sinirliyken söyledikleri asla gerçek niyetini yansıtmaz. Eşimin beni sevdiğini hissediyorum ama o bunu nadiren dile getirir. Ben de onu seviyorum ve sevdiğimi her gün söylesem eminim hoşuna gidecektir. Lakin gerçek sevginin sadece sözlerle değil davranışlarla su yüzüne çıkacağını düşünüyorum. Sonuç olarak, o mu beni daha çok seviyor, yoksa ben mi onu daha çok seviyorum bilemem. İçimde bir his benim onu daha çok sevdiğimi söylüyor ama bu konuda bahse girmem:)

      Sil
  2. "İlk önce kendini sevmek" önemi asla anlaşılamayan birşey bence. Bir arkadaşım başka bir arkadaşıma "sen daha kendini sevmiyorsun karşındakinin seni sevmesini nasıl beklersin" demişti. O zaman bu ikili ilişkilere pek uzaktım ama çok sonralarda ne demek istediğini daha da iyi anlamıştım. Kendini sevmek mutluluğa giden yolda ilk adım olabilir, belki de en güzel adımdır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki de her iki durumda da aşırıya kaçmamak gerekir. Kendini sevmeli insan yoksa bunalıma girer, bir eksiklik hisseder, neden ben böyleyim der yer kendini. Kendini çok beğenmek, kibirli olmak, narsisizm de bir kişilik bozukluğu. En güzeli dengeyi bulmak sanırım:)

      Sil
  3. Aşktan farklı olarak :)) sevgi gerçekten karşılıklı bir kavram bence çünkü göz göre göre seni sevmeyen birine bir süre sonra sevgin biter, kalmaz. Ama aşk :))) neyse şaka yapıyorum, tekrar aynı noktaya dönmeyelim.
    Demek istediğim şu, sevgi kesinlikle emek ister. Saygı ister, tahammül ister, üzerinde çalışmak ister. Bir kazandibini sevmek için bile en az birkaç defa çeşitli kazandiplerini yemek gerekir, deneyim ister.. Bu nedenle, sevgi kesinlikle tüm kavramları içine alan, çok geniş bir kavram.. Belki de hayatta ulaşılması gereken temel kavram. Sevebilme yetisi..
    Türkiye'de insanlar birbirlerinden korkar oldular, o nedenle şüphe içindeler her an birinden bir ters tekme gelebilir kafaya. Daha küçük kasabalarda ya da işte benim yaşadığım mahallede mesela, insanlar sürekli yüzyüze oldukları için belki de, daha yakınlaşma şansı buluyorlar. O nedenle belki sevgi ilişkileri de daha açık-yürekli, cesaretli olabilir..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, sevgiyi aşkla karıştırmak hata olur:)))
      Bademli kazandibi örneğini hemen arka sokağımızda müptelâsı olduğumuz Süt Çiçeği tatlıcısı aklıma getirdi:) Daha güzelini yemedim. Fakat ikili ilişkiler dışında sevgi, her zaman emek, saygı, tahammül, üzerinde çalışmak ister mi acaba? Anladım, kazandibini bedava vermiyorlar, en azından bir bedel ödüyoruz. Atatürk'ü de bu vatana katkılarından ve ortaya koyduğu fikirler nedeniyle severim. Böyle bir insana üstelik hiçbir bedel ödemeden sahip olmam bir şans. Fakat hem bireysel hem de toplum olarak bedel ödemediğimiz için değerini de bilemedik, ayrı. Birini sevebilme ve kendini sevdirebilme yetisi... Sanırım ikisi birbirinin içine geçmiş durumda.

      Dünyanın düzeni bozuk. Her geçen gün durum daha kötüye gidiyor. Herkesin birbirini tanıdığı küçük yerlerde yaşama deneyimim oldu. Oralarda da farklı problemler var. Belki daha fazla tanıyorsunuz birbirinizi ama dedikodudan geçilmiyor, herkesin gözü birbirinin üzerinde. Medeni memleketlerde durum farklı olabilir:) Korku, güvensizlik sevgiyi öldürecek. Gün gelecek, sevgi nostaljik bir kavram olarak kalacak bu gidişle. Öküzün altında buzağı aranacak. Eşler birbirlerini iyi para kazandıkları ya da iyi yemek yaptıkları için sevecekler sadece. Sevgiye cesaret gösterenler hep kazık yiyecek. Umarım bu distopik gidiş tersine döner bir gün:)

      Sil
    2. Valla kazık yiyorum çok, haklısınız.. Bir nevi bedel olarak algıladım bunu. Hayatımda sevgi kelimesine yer olacaksa kazık kelimesine de olacak.. Paket program.
      Kendini sevdirebilme yetisi.. Çok ilginç bir kavram bu. Bana bu kavramları veriyorsunuz sonra ben düşünüp duruyorum sevgili Kaystros :))

      Sil
    3. Düşünmek iyidir sevgili DBE ama her şeyin aşırısı gibi onun da fazlası zarar:) Bizler de fazla düşündüğümüzden ötürü kendimize zarar veriyoruz sanırım. Bazı kavramlar gerçekten çok ilginç. Sevgi bunlardan biri (aşk değil). Hani sevelim, sevilelim diyoruz ya. Sokakta hiç tanımadığımız bir insana gidip "seni seviyorum" demeye kalksanız ne olur hiç düşündünüz mü? Karşınızdaki ya delirmiş bu der, acımayla karışık müstehzi bir ifadeyle yüzünüze bakıp bir şey demeden uzaklaşır, ya da sapık muamelesi görürsünüz. Bu şunu gösteriyor. Nedensiz bir sevgi olmaz. Her sevginin bir nedeni vardır. Bazen fikirlerini seversiniz karşınızdakinin, bazen tadını, bazen de tipini. Fikirsel ya da biçimsel bakımdan tanımadığınız birini sevmek mümkün değildir bence:)

      Sil
  4. İkili ilişkilerde dediğiniz doğru. tahammül önemli. Eskiden özellikle kadınlar katlanmak zorunda kalırmış. Gelenek, maddiyat..Bir biçimde kadın işi götürürmüş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eskiden beri kadına ve erkeğe biçilmiş roller var. Erkek çalışmak zorunda, kadın ev işi ve çocuk bakımı görevini üstlenmiş. Medeni toplumlarda durum biraz düzelme eğiliminde ama hâlâ bu durum geçerli. Böyle olunca adaletsiz bir düzen hüküm sürüyor. Fakat kadın erkek eşitliği tam olarak sağlansa bile ilişkinin devamı için birbirimize belli ölçüde tahammül etmek zorundayız:)

      Sil
  5. :) bu kez yumuşak ortadan gitmişsin. sert, iddialı, kesin düşünceler yok :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Buna üzüleyim mi sevineyim mi bilemedim:)) Aslında haklısın. Demek benim de orta yolu bulduğum gri alanlarım varmış. Yoksa kestirmeden daha çok sevenim ya da sevilenim diyebilirdim. Ama bu sefer böyle olmadı. Sevildiğim kadar severim demem hiç arzu etmediğim bir şekilde politik olarak nitelendirilebilir:))

      Deep, Tony Gatliff'i bilirsin sen. Fransız yönetmen. Djam-Aman Doktor filmini izledin mi? Ben çok sevdim.

      Sil
    2. gatliff tabisi iyidir. hepsini izledim. gadjo dilo adlı filmi çok iyi. çingene filmleri :)

      Sil
    3. Adam farklı bir yönetmenmiş, seven deli gibi seviyor, bazıları da onu hiç anlamıyor:)

      Sil
  6. Mr. Kaplan, yorumlar sekmesinin tepesinde "Tümü" yazan yere tıklayıp spam kısmına gidin. Her bir yorumun yanındaki 3 noktaya tıklayıp ya da sağ üst köşesine imleci götürünce çıkacak "spam değil" seçeneğini seçin sonra da yayınla diyerek onaylayın. Son günlerde nerdeyse tüm yorumlar spam klasörüne düşüyor nedense. Öyle olunca da yayınlanmadan kalıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, uzun zamandır bir şey düzeltirken başka şey bozmayayım endişesiyle bir şeye dokunmuyordum. Yardımınız işe yaradı, teşekkürler:)

      Sil
  7. Ben iki "durum"un da taraftarıyım. :) Sevsem benle alakalı, sevilsem karşı tarafla.
    Kaystros çok güzel yazmışsınız siz yine.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevmeyi elimizde olan bir şey zannederiz. Bence tam aksi, karşımızdaki kişinin elindedir sevgimizi kazanmak. Sevilmek ise bizim elimizde. Ne kadar garip değil mi? Çok teşekkür ederim. Konunun güzelliğinden olmalı:)

      Sil
  8. hadi haftaya sende olsun ağaç ev sohmeti :)

    YanıtlaSil
  9. plan değişti. haftaya sevda ünlü yazmak istiyor. sen de öbür hafta yazarsın :)

    YanıtlaSil