Kitabın Adı: Tenimin Altında
Yazar: DORIS LESSING
Çeviren: F. Nilgün ARAS
Sayfa Sayısı: 489
Yayınevi: Dünya Kitapları
Hızımı alamamış olmalıyım ki ara vermeden ikinci bir Lessing kitabıyla karşınızdayım. Yazarın Tenimin Altında isimli kitabı bana hiç yabancı gelmiyordu aslında. Pandemiden önceki yaz tatillerinin birinde, Foça'da kaldığımız bir ay boyunca sekiz kitap okumuş ancak hiçbirini bloga yazmamıştım. Tenimin Altında, o kitaplardan biri olabilir diye düşünüyordum. Doris Lessing bu kitabında soyağacından başlayarak doğduğu 1919 yılından 1949 yılına kadar kendi yaşamını detaylı bir şekilde anlatmış. Okumam bittiğinde kanaatim şuydu: Ya ben bu kitabı ilk kez okudum ya da ilk okumamdan geriye aklımda hiçbir şey kalmamış!
Bu, yazarın sıradan bir öz yaşam öyküsü değil, aynı zamanda anılarına, duygu ve düşüncelerine yer verdiği bir kitap. Kaleme aldığı otobiyografisinin ikinci cildi olan "Gölgede Yürümek" adlı eserinde ise, 1949-1964 yılları arasındaki yaşamını anlatmış.
Doris, kitabında, bahsi geçen şahısların artık hayatta olmadığından hareketle, olayları eğip bükmeden, gerçekleri olduğu gibi yansıttığını ifade ediyor. Maceracı kişiliğini ebeveynlerinden almış olmalı. Babası Birinci Dünya savaşında bacağını kaybetmiş, tahta bacakla İran'ın Kirmanşah bölgesindeki bir bankada çalışmaya başlıyor. Oradan bugün Zimbabwe olarak bilinen Güney Rodezya'da çiftlik kurup zengin olma hayallerinin peşine düşmüş. Annesi eğitimli ve varlıklı bir ailenin dinine, geleneklerine bağlı bir kızı. Doris'in otuz yıllık yaşamında hemşire olan annesinin etkisi yadsınamaz. Disiplinli, dediğim dedik bir kişiliği olan anne, sürekli hasta yatağında yatan bir baba arasında zor bir çocukluk geçiren yazar eskiden Rodezya'nın bir vilayeti olan Salisbury'de (Zimbabwe'nin başkenti Harare'nin eski adı) bir Katolik okuluna gönderilir. Annesi Protestan kızlarını Katolik yapacaklar endişesiyle okulu sıkı bir denetime tabi tutarken, bizim Doris orada ateist olup çıkar ve okulu terk eder.
Babası çiftlikte her yolu denediği halde dünyanın değişen koşullarına ayak uyduramaz ve zenginlik hayalini bir türlü gerçekleştiremez. En fazla orta sınıf bir koloni vatandaşı olarak hayatlarını idame ettirirler. Yaşam koşulları ağırdır, İngiliz kolonisi olan Afrika topraklarında ırkçılık almış başını gitmektedir. Nüfusu on kat fazla olmasına rağmen yerli siyahlar, yeni gelen beyazların doğuştan kendilerinden üstün olduklarına inandırılmış ve bu durumu kanıksamışlardır. Kendi bölgeleri dışında dolaşmalarına müsaade edilmeyen bu kişiler, karın tokluğuna beyaz efendilerine hizmet etmektedirler. Doris'in annesi muhafazakâr özelliğinin yanı sıra iyi bir kitap okuyucusu olup kızına bu özelliğini aşılamıştır. İran'da olduğu gibi her bulundukları yere kasalar dolusu kitap getirmeye devam etmişlerdir. Doris bir yandan annesinin baskısı diğer yandan iflah olmaz dik kafalılığı ve macera düşkünlüğü arasında gidip gelmektedir bu sıralar. İşte yazarın bu gamsız egosu Tigger karakteriyle sık sık okurun karşısına çıkmaktadır. Doris ne zaman bunalıma girse Tigger koyar ağırlığını ve onu güldürür, eğlendirir, her şeyi geride bırakıp kafasına göre hareket eder.
Anlaşılması zor bir karakter bu Doris gerçekten. Sevgilisi ve hayallerini gerçekleştirmek uğruna ilk kocasıyla birlikte iki küçük çocuğunu terk eder. Kocası olacak adam yıllar sonra yeni kurulan Zimbabwe'nin ilk adalet bakanı olacaktır. Doris ikinci evliliğini İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Yahudi bir göçmenle yapar. Ondan bir çocuğu daha olur. İkisi yine pek anlaşamazlar ama belli bir süre dostça yürütürler evliliklerini. Bir yandan öyküler, romanlar yazmakla meşguldür. Yazdıkları pek tutulmaz, bazı öykülerini ise yırtıp atar. O sıralar komünizm yükselen bir trenddir. Parti, sendika ve dernek toplantılarında faal görev alırken bir yandan evli olduğuna aldırmaksızın hoşuna giden birçok erkekle birlikte olur. Öyle ki ikinci eşinden üçüncü çocuğuna hamileyken bile Cape Town'da hovarda bir ressamla ilişkiye girmekte sakınca görmez.
Çocuklarının aynı hastanede doğumlarından bahsediyor kitabında Doris, ancak bunun haricinde çocuklarına pek yer vermiyor. Üçüncü çocuğu diğerlerine göre biraz daha şanslı. Gölgede Yürümek adlı ikinci ciltte çocuğu sahiplenmek zorunda kalıyor. Çünkü ikinci kocası Doğu Almanya'ya dönüp orada gizli görevler alıyor. Doğal olarak karısı bile olsa (ki artık boşanmış durumda resmen) bir İngiliz ile ilişki kurmak pek hoş karşılanmaz komünist yönetim tarafından. Doris çocuğunu yanına alıp onu babasının yanına götürmeye niyetlenir fakat kocası sırra kadem basmıştır, onlara görünmez. Aradan birkaç yıl geçer ve adamın bir suikast sonucu öldürüldüğü haberi gelir. Bir rivayete göre Doris'in ikinci kocası ve üçüncü çocuğunun babası, KGB ajanıdır.
İşte böyle karmakarışık, fırtınalı bir hayat sürmüş Lessing. Gerek ailesi gerekse kendisi ve kocaları ırkçılığa hep karşı tavır almışlar. Siyahlara ılımlı davranmaları sebebiyle çevreleri tarafından eleştiriye hatta baskıya maruz kalmışlar. Bunlara böyle yüz verirseniz, yarın keserler bizi diye ikaz ediyorlarmış komşuları sürekli. Buna rağmen Doris, boy dedikleri uşaklarına, hizmetçilerine son derece nazik davranıyor, onlara diğerlerinin verdiği ücretin iki üç katını ödüyormuş.
Çeviri güzeldi, okumam beklediğimden uzun sürdü. Bazı bölümler bana biraz sıkıcı geldi. Özellikle bir anısından bahsederken orada geçen şahsı falanca öykümde/romanımda anlatmıştım şeklinde çok sayıda yaptığı atıfları gereksiz ve rahatsız edici buldum. Yazarın kişiliği, okumaya ve yazmaya olan tutkusu, İran ve Afrika'nın kendine has koşullarındaki yaşamı son derece ilginç. Çocukluğundan itibaren oluşan karakteri, değişen duygu ve düşünceleri, iki dünya savaşı arasındaki dönemin sosyo-ekonomik durumu hakkında bilgi sahibi olmak güzeldi. Fırsatını bulursam ikinci cildini de okumak isterim. Ben kitabı sevdim. Göğsümü gere gere tavsiye eder miyim? Meraklısına, evet ama bazıları için konu, anlatım dilinin akıcılığına rağmen biraz sıkıcı bulunabilir.
Hımm, sıkıcı gibiyse ben almayayım. Ama güzel ve kapsamlı bir yazı olmuş, teşekkürler.
YanıtlaSilYazarın oldukça ilginç bir hayatı olmuş ve yıllarca günlük tutmuş. Olayları, tanıştığı insanları, neler yaşayıp neler düşündüğünü samimi bir şekilde anlatıyor. Benim okumam epey uzun sürmüştü, zaman zaman sıkıldığım da oldu tabii. Ben teşekkür ederim:)
Sillessing severim tabii, bunu okumadım, biyografi sevilmez mi :)
YanıtlaSilOku tabii, bunu da seveceğinden eminim. İnsanlar ne hayatlar yaşıyor:)
Sil