18 Ekim 2022 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 165

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz tüm heyecanıyla devam ediyorÖnceki haftaların sohbet konularını ve konu başlıklarını öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Bu haftanın konusu, Sade ve Derin / DeepTone'dan geliyor: 

"Evren ile ilgili en harika, en mucizevi gerçek nedir?"

Konuya girmeden önce anlatacaklarımla ilgili olarak geçen gün izlediğim bir filmin(*) kurgusunda birkaç değişiklik yaparak size aktarayım:  

Hayatta yaşamak zorunda kalacağımız şeyler vardır ama bunu önceden bilemeyiz. İster tesadüf, ister kendi seçimimiz olsun onları değiştirmek için yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur. 

Günlerden bir gün, Paris'te, modacı Gabrielle, alışverişe çıkmak üzereydi. Merdivenlerden inerken mantosunu unuttuğunu fark etti ve onu almak için geri döndü. Dolabı açıp mantosunu alırken aniden telefon çaldı. Cevaplamak için durdu ve birkaç dakika kadar konuştu.

Gabriel, telefonda konuşurken Bolşoy'a davet edilen ilk Amerikalı balet olan 29 yaşındaki Hallberg, Paris Opera Binasından prova yapıyordu.

Hallberg provadayken, Gabrielle telefonu kapatıp taksi çevirmek üzere dışarı çıktı. Çevireceği taksici önceki müşterisini bırakmış ve çay içmek için mola vermişti.

Bunlar olurken Hallberg provasına devam ediyordu. 

Müşterisini bıraktıktan sonra çay molası veren taksi şoförü, alışveriş için kapısının önüne çıkıp beklerken bir önceki taksiyi kaçıran Gabrielle'i arabasına aldı. Sabah, saat sekizi yirmi geçiyordu ve şoför, karşıdan karşıya geçen bir adamı son anda fark edip arabayı durdurmayı başardı. Adamın acelesi vardı, alarmı kurmayı unuttuğundan evden her zamankinden beş dakika geç çıkmıştı. 

Adam işe geç kalmamak için aceleyle caddenin karşısına geçmeye çalışırken Gabrielle'in arabasını durdurmak zorunda kaldığı sırada Hallberg, provasını bitirmiş duşunu alıyordu.

Hallberg duştayken, araba bir pastanenin önünde durdu. Taksici, müşterisi Gabrielle'in, önceden sipariş ettiği bir paketi almasını bekliyordu. Paket hazır değildi, çünkü paketi hazırlayacak kız, önceki gece sevgilisinden ayrıldığı için unutmuştu! Paket hazır olduğunda Gabrielle'in bindiği taksi tam harekete geçecekti ki, bir kamyon yolunu kesti. 

O sırada duştan çıkan Hallberg, giyinmeye başlamıştı. Kamyon taksinin önünden çekilince taksi yoluna devam edebildi. Hallberg giyindikten sonra soyunma odasından çıkan son kişiydi. Merdivenlerden inerken ayakkabılarının bağı çözülen bir arkadaşı basamaklara oturmuş ayakkabısıyla uğraşıyordu. Kısa bir süre onu bekledi. Derken ayakkabının bağı koptu.

Taksi, kırmızı trafik ışığında durmuş beklerken Hallberg ve arkadaşı, Opera Binasının arka kapısından dışarı çıktılar. 

Yukarıdakilerden tek bir şey bile farklı olsaydı,

- o ayakkabı bağı çözülmeseydi,

- taksinin önünü kapatan kamyon birkaç saniye önce yoldan çekilebilseydi,

- pastanede çalışan kız sevgilisinden ayrılmamış olsaydı da, Gabrielle'in paketini önceden hazırlayabilseydi,

- taksinin önüne çıkan o adam alarmını kurmayı unutmasaydı ve beş dakika erken kalkmış olsaydı,

- taksi şoförü çay molası için durmasaydı,

- Gabrielle mantosunu unutup geri dönmeseydi ve önceki taksiye binebilseydi,

Hallberg ve arkadaşı karşıdan karşıya geçecek ve taksi de ona çarpmayıp kendi yoluna gidecekti. Bütün bu şeyler birleştiğinde taksi Hallberg'e çarptı ve onun ağır yaralanmasına neden oldu. Hallberg kazadan sonra baleye veda etti.

Evrende en harika ve en mucizevi gerçeğin zaman-mekân ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Ne geçmişi değiştirebilir, ne de mutlak bir şekilde geleceğe hükmedebiliriz. Her birimiz, canlı ya da cansız her varlık belli bir zamanda, belli bir yer işgal ettik, ediyoruz, edeceğiz... Şimdi var olmayanlar, belki başka bir forma dönüşen varlıklar, var oldukları dönemde yine belli bir zamanda belli yerlerde oldular. Bu iki olgu, yani zaman ve mekân beni çok heyecanlandırıyor, bir bakıma varoluşu tanımladığına inanıyorum. Bir üçüncüye ihtiyacın olmaması ne kadar muazzam bir şey... 

Harikalığına bir şey diyemem fakat bana göre, evrende daha da mucizevi bir gerçek, insanların zihinlerinde tasavvur ettikleri bir takım olağan üstü güçlere olan bağlılıklarının hâlâ devam etmesi. Bugün dünyada 4.300 farklı din ve mezhebin farklı ritüelleri, farklı inançları var. Yani 4,300 farklı Tanrı! Her cemaat en iyi, en güçlü Tanrı'nın kendi Tanrı'sı olduğuna inanıyor. Dünyada yaşayan insanların onda sekizi hâlâ belli bir din ya da inancın mensubu! Elbette insanların pek çoğu inançlarını sadece şeklen yerine getiriyorlar fakat yine de, bu devirde, bu kadar büyük bir kitlenin bilime karşı inançlarını önde tutması bence evrenin en mucizevi gerçeği. Sözgelimi "kader plânı" denildiğinde, yeraltı maden ocaklarında, gaz ölçümlerinin gereken sıklıkta yapılması, denetlemeler, iş güvenliği tedbirleri önemini yitiriyor. İnanılır gibi değil...   

(*) Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi (Netflix) 

13 yorum:

  1. Müthiş bir yazı olmuş, emeğinize sağlık. Sonundaki detayı da atlamadım elbette :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Sonundaki detay gerçek bir mucize, lâkin mucizelere hiç inanmam:))

      Sil
  2. Filmi izlemiştim ama çoook uzun zaman oldu unutmuşum bile.
    Evet bu açıdan bakınca zaman-mekan olgusu harika birşey, inanılmaz. Bende bu tarz şeylerin filmlerde öykülerde anlatılmasına bayılırım. Sizin yazınızı okurken de aynı heyecanı duydum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Film güzeldi. Genelde fantastik konulu filmleri pek sevmem ancak verdiği mesajlar iyiydi:)

      Sil
  3. Güzel bir yazı olmuş. Sondaki detaya gelince o olsa olsa çalınan minareye kılıf hazırlamak olur.Kader planı kısmında tedbir diye kalın puntolarla yazılı bir damar var zira , tevekkülden ayrılması söz konusu olmayan

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Bu konular son derece hassas ve derin. Tedbir insanlara mahsus fakat onu bile yaratana bırakmış mütevekkil halkımız:)

      Sil
  4. Çok güzeldi bugünkü yazınız. Anlattığınız hikayeye benzer bir film seyretmiştim. Çok zaman oldu, unuttum adını. Aynı hikaydeki gibi zamanın önemi vardı filmde v e karakter araba kazasında ölüyordu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Çoğu zaman bir pamuk ipliğine bağlı hayatımız. Yaşamın kaynağı bu tesadüfler olsa gerek:)

      Sil
  5. Rastlantı, şans, tesadüf ne derseniz diyebilirsiniz. Kader, fıtrat konuları bence büyük aldatmaca ve insanın özgürlüğünü elinden aldığı gibi bu tür şeyler kendini temize çıkarma ve hepsi sömürü aracı. Dediğiniz gibi medeni bir ülkede ya da bizden geri bir ülke toprağında doğmuş olsaydık biz olabilir miydik? Bu tesadüfler karmaşası içinden hiçbir gücün çıkamayacağını düşünüyorum. Yaşam mucizesi bu olsa gerek. Ben teşekkür ederim:)

    YanıtlaSil
  6. anlattığın hikayeye bilimde rastlantı ve kaos deniyor, ilginç konu evet :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de öyle diyorum zaten. Kaderde fıtratta aramıyorum ben yaşanan gerçekleri. Fakat yaşamın işleyişinin bir tesadüfler dizisinden ibaret olması muhteşem bir şey değil mi? Evrendeki en büyük mucize bundan başka ne olabilir?:))

      Sil
  7. Yazınız beni oldukça düşündürdü, size katılmamak elde değil, bazı anlar o kadar eşsiz, o kadar incelikle ayarlanmış oluyor ki, aynen verdiğiniz örnekteki gibi... Sliding Doors filmini hatırladım..:) elinize sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Düşünmek de farklı kapılar açtı şimdi zihnimde. Hepimiz aynı şey üzerinde bile olsa farklı düşünüyoruz. Ne kadar garip değil mi? Güzel film önerilerine bayılırım. Bu filmi de not alayım. Çok teşekkür ederim:)

      Sil