12 Ekim 2022 Çarşamba

VADİDEKİ ZAMBAK - HONORE DE BALZAC

Kitabın Adı: VADİDEKİ ZAMBAK

Yazar: Honore de Balzac

Sayfa Sayısı: 311

Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Çeviren: Volkan YALÇINTOKLU

Türü: Roman

Goriot Baba'dan sonra okuduğum ikinci Balzac kitabı. Yazarın en tanınmış eseri, Vadideki Zambak. Nereden başlayacağımı bilemiyorum ama okurken zorlandığımı hemen söylemek isterim. Uzun betimlemeler, derin hayal gücü, ağdalı cümleler, edebi eseri zenginleştiren öğeler, ancak her şeyin bir sınırı olmalı değil mi? 

"... Vicdanı çevresindeki herkese yayılıyor, dünyevi bir karşılığı olmayan fedakârlığı ısrarlı tutumuyla kendini dayatıyordu; diğer erdemlerini birbirine bağlayan bu derin ve gizli şefkati etrafına tinsel bir buhur gibi dağılıyordu..."

Bu cümle nispeten anlaşılabilir, peki, bir de şuna bakın;

"...Kimi zaman, çiçeklenmiş, kendisini ıslatan gümüş çiy elmaslarıyla kaplanmış, içinde güneş ışıklarının oynaştığı, kendisine çevrilmiş tek bir bakış için süslenmiş bir fundalığın enginliğiyle; kimi zaman, yıkıntı halinde kayalıklarla çevrelenmiş, yer yer kumlarla kaplanmış, yosundan elbiseler giymiş, ardıç ağaçlarıyla donanmış ve sizi, betimleyemediğim bir vahşilik, tezatlık, ürkütücülükle kavradığı sırada ak kuyruklu kartalın çığlığının yükseldiği bir orman köşesiyle; kimi zaman, ufukları bir çölünkini andıran ve ulvi ve yalnız bir çiçeğe, menekşe rengi ipeksi çanak yapraklarıyla altın rengi üreme organlarını sergileyen bir rüzgâr çiçeğine rastladığımda, bana vadisinde tek yaşayan beyaz idolümün dokunaklı görüntüsünü hatırlatan, güneşin kavurduğu, bitki örtüsünün olmadığı taşlık bir araziyle; kimi zaman, doğanın üzerlerine hemen hayvanla bitki arasında yer alan yeşil benekler fırlattığı, yaşamın, içinde çalkalanan bitkileriyle ve böcekleriyle, tıpkı atmosferi kaplayan akışkanda olduğu gibi, birkaç günde canlandığı geniş su birikintileriyle; kimi zaman, lahanalarla, asmalarla kaplı, kazıklarla çevrili bahçesiyle bir yokuşun üzerinde asılı duran, onca mütevazı varlığın simgesi olarak birkaç verimsiz çavdar tarlasıyla çevrelenmiş bir kulübeyle; kimi zaman ağaçların sütun, dalların ise tavandaki kemerlere benzediği, bazı katedrallerin nefini andıran uzun bir orman yoluyla, bu yolun sonunda, aydınlıkları gölgelere karışan ya da batan güneşin renklerine boyanan, yaprakların arasından beliren ve ötüşen kuşlarla dolu bir koro balkonunun renkli vitrayları gibi görünen bir alanla karşılaşırsınız.

Yeter diye bağırası geliyor insanın. Kabul ediyorum, çevirisi de çok zor olmalı. Fakat bu kadar uzun ve çetrefilli cümleler yoruyor insanı, anlamını yitiriyor. Kusura bakmasın Balzac Usta, açık söyleyeyim, onca lâf kalabalığı arasında, akılda fazla bir şey kalmıyor. Okur ya okuyup geçiyor ya da cümlenin başını sonuna bağlayabilmek için benim gibi çırpınıp duruyor. Belki çeviriden belki de değil, ama bazı betimlemeleri manasız, ilgisiz buldum. Belki de kusur bende, bazen anlayamadan geçip gittim, bazen bir cümleye takılıp anlamak için epey zaman harcadım, uzun, ağdalı cümlelerin arasında ilişki kuramadığım yerler de oldu. Bu bakımdan, yazarın diğer romanı Goriot Baba, çok daha fazla karakter barındırmasına karşın okumasının daha kolay olduğunu düşünüyorum. 

Bölüm arası vermeden sayfalarca uzayıp giden paragraflar okuma zevkini yok eden bir başka husus. Evet, olumsuz eleştirilerimin hepsi bu kadar. 

Honore de Balzac (1799-1850), hayatı roman olabilecek bir yazar. Zaten yazdığı çok sayıda eserde kendisinden bir parça buluyor okur. Vadideki Zambak romanının ana kahramanı Felix'te yazar bir bakıma kendi otobiyografisini yazmış. Ailesi yoksul olmamasına rağmen doğduğu andan itibaren dışlanan yazar, anne şefkatinden mahrum, ailesinden uzak bir çocukluk geçirmiş. Muhtemelen bu yüzden, gençlik yıllarından başlayarak hayatı boyunca sevgi ve güven ortamı eksikliğini hissetmiş olmalı. Onun sevip ilişki kurduğu bütün kadınların hali vakti yerinde, annesi yaşında olmaları da tesadüf değil. 

Vadideki Zambak romanında Felix, yazarın yaşadığına benzer bir çocukluk geçirdikten sonra, yirmili yaşlarının başındayken, katıldığı bir baloda, sıkılıp avluya çıktığında yanına gelen kırklı yaşlarda güzel fakat evli bir kadını, dekolte elbisesinin açık bıraktığı sırtından öper. Bu olay tutkulu bir aşkın başlangıcı olur fakat roman olayların sonundan başlamaktadır aslında. 

Felix'in son sevgilisi Nathalie de Manerville'e yazdığı bir mektupla gireriz olaya. Nathalie, Felix'in geçmişini öğrenmek istemektedir. Felix, çaresiz bu talebi kabul etmek zorunda kalır. 

"Evet, alnınıza tek bir kırışıklığın yerleştiğini görmemek, en küçük bir geri çevrilişin hüzünlendirdiği dudaklarınızda somurtkan ifadeyi silmek için,... geleceğimizden vazgeçeriz; şimdi de geçmişimi istiyorsun, al senin olsun." der mektubunda Felix. Çocukluğundan itibaren geçmişini anlatmaya koyulur. Roman, Nathalie'nin Felix'e verdiği cevabı içeren mektupla sürpriz bir şekilde son bulur.

Felix'in Vadideki Zambak olarak tanımladığı Madam Mortsauf, yine Felix gibi ailesi tarafından dışlanmış ve istemediği bir evlilik sonucunda iki çocuk sahibi olmuş aristokrat aileye mensup bir kadın. Gelenek göreneklere bağlı, inanç sahibi güzel bir kadın olan Madam Mortsauf ile Felix arasında platonik aşk söz konusu. Madam Mortsauf, sevginin manevi boyutuna önem verdiğini ve Felix'in kendisine Henriette diye hitap etmesini istiyor. Çünkü Madam Mortsauf çok sevdiği teyzesinin kendisini Henriette diyerek çağırdığını, Felix'in de onu bir aşık gibi değil de teyzesi ya da annesi gibi sevmesini istiyor. Kırsal bölgede, bir şatoda ikamet eden Mösyö Mortsauf, kendi halinde, beceriksiz, işlerin idaresini tamamen karısına bırakmış, zaman zaman karısına karşı sözlü şiddet uygulayan kaba saba bir adam. Fakat Felix ile karısı Madam Mortsauf (Henriette) arasındaki aşırı yakınlaşmadan herhangi bir rahatsızlık duymuyor. Henriette kendisine duyulan bu güveni hiçbir zaman istismar etmiyor zaten, Felix'e adeta çocuğu gibi davranıyor, ona kol kanat geriyor. Felix, karısına iyi davranması için Mösyö Mortsauf'u oyalıyor, bazen tavla oynayıp özellikle ona yeniliyor.  

Bu arada romanın alt satırlarında dönemin tarihsel olaylarıyla ilişki kuruluyor. Napolyon'un düşmesiyle birlikte, Bourbon hanedanının iktidarı bir kez daha ele geçirmesi üzerine destekçilerinin konumlarındaki değişimi görüyoruz. Bu aşamada güçlenen Mortsauf ailesi, Henriette'in önerisiyle Felix'in Paris'e gitmesini ister ve kendisine üst düzey bazı kişilerle tanışmasında aracılık eder. Yolculuk öncesi Henriette, Felix'in eline bir mektup tutuşturur ki bu romanın en etkileyici bölümlerinden biridir. Henriette, sevgilisine yeni karşılaşacağı çevrede nasıl davranması gerektiği, kimlere güvenip güvenmeyeceği gibi birçok konuda hayat dersleri verir. Son derece etkileyici ve derin bir gözleme dayanan bu satırlar romanda özel bir yere sahiptir. Felix, kısa zamanda kendini kabul ettirir, genç kızların ilgisini çeker fakat aklında Henriette olduğu için kendini gönül ilişkilerine kapatmıştır. Böyle olunca kaçan kovalanır misali daha çok ilgi odağı olur. Ve sonunda İngiliz asıllı, iki çocuklu güzel bir kadın olan Lady Dudley (Amédée) genç adamın cinsel açlığından faydalanır ve onu yanına çeker. Felix, aşkın iki türü olan maneviyat temelli ruhsal aşk ile maddiyat temelli bedensel aşk arasında kalarak büyük bir bunalıma düşer. Sonunda kararını verir ve Henriette'in yanına döner ancak kadın Felix'in kendisini aldattığını öğrenmiştir. Henriette kendi içinde bir hesaplaşmaya girişir. Bir yanda her türlü erdem ve ahlâk kuralını bir tarafa bırakıp Felix'i elde eden Lady Dudley, diğer tarafta ahlak, sorumluluk ve erdemli olmaya çalışırken sevdiğini kaybeden kendisi. Yemeden içmeden kesilir, kırk iki gün boyunca ağzına bir şey koymaz. Felix geldiğinde bir an önce iyileşip her şeyi bir tarafa atmak, Lady Dudley gibi aşkı öncelemek istediğini söyler ve artık kendini aşkın kollarına atmaya karar vermiştir. Ne yazık ki çok geçtir artık. Henriette, ölür ve arkasında bıraktığı biri oğlan, diğeri kız iki çocuğu ve kocası Mösyö Mortsauf'u Felix'e emanet eder. Uçarı Lady Dudley ölümü göze aldığı Felix'in tercihini fazla kafasına takmaz. O yine bir başkasını bulacaktır. Çocuklar ise her şeyi bilmektedir. Henriette'in ölümünden sorumlu gördükleri Felix'e suratlarını asarlar. Özellikle gelinlik çağına gelmiş ve yedi yıl boyunca Felix ile son derece iyi geçinen Madeleine (Henriete'nin hasta kızı) ona arkasını dönmüştür. Oysa Henriette, ölmeden önce kızı Madeleine ile evlenmesini bile önermiştir Felix'e. 

Bütün bu olaylardan sonra roman, Nathalie'nin Felix'e yazdığı cevap mektubu ile tamamlanıyor. Bu son mektup önemli. Nathalie, Felix gibi bir insanı kabul edecek mi etmeyecek mi? Bu cevap gerçek bir spoiler niteliğinde olduğundan burada cevabı vermeyeceğim. Romanın ilginç bulduğum diğer bir bölümü de İngiliz ve Fransızların karakter yapısının tartışıldığı bölüm. Yazar bu bölümde Felix'in ağzından Henriette özelinde Fransız kadınlarını yüceltirken Lady Dudley özelinde İngiliz kadınlarını aşağılıyor.

Yukarıda olumsuz eleştirilerim mahfuz kalmak kaydıyla Vadideki Zambak, ağırlığı olan bir roman. Severek okudum diyemeyeceğim, çünkü zorlanarak okudum. Fakat bazı zevklere zor erişilir. Vadideki Zambak romanı onlardan biri olarak kalacak aklımda. Keşke kendi dilinde okuma becerim olsaydı demekten alamıyorum kendimi yine de.

Yazar yaşamı boyunca bir işte dikiş tutturamamış. Yazarlıkta başarıya ulaşamamış, yayınevi sahibi olayım para o işte var demiş, batırmış. Matbaa sahibi olmak yazarın yaşadığı dönemde hayli prestijli bir işmiş. Annesi köşeyi dönerim düşüncesiyle oğlunun yanına, Paris'e taşınmış, elinde avucunda ne varsa oğlu Balzac'ın önüne koymuş. Oysa çocukluğunda, ta ki meşhur bir yazar olana dek yüzüne bakmadığını biliyoruz annesinin. O sıralarda bir de komşusu varmış, bir kadın. Kadının iki kızı var, biri bekar biri de evli. Balzac hangisine ilgi duymuş olabilir? Bekâr olana değil tabii, evli olana da değil. Annesinin şüpheleri hep boşa çıkmış Balzac'ın. Oysa onun sevdiği kızların anasıymış! 

Çok roman yazmış yazar, çok kısa sürelerde yazmış, bazılarını yazmadan yayınevlerine satmış. Vadideki Zambak'a özel önem vermiş, yirmi yılda yazdığı bu romana en iyi eserim diyormuş. Yaşamı boyunca ne yaptıysa batırmış, yayınevi, matbaacılık yapmış hep nafile. Tanınmaya başladığında kadınlardan bir sürü mektup almaya başlamış. Bir tanesi ile altı yıl boyunca mektuplaşmış 1850 yılında kadının kocası ölmüş. Kadın büyük servet sahibi ve görkemli şatolarda oturan biriymiş. Gitmiş onunla evlenmiş sonunda Balzac. Fakat, mutluluğu ancak altı ay sürebilmiş, altı ay sonra vefat etmiş yazar. 

Vıcık vıcık aşk sözlerini yansıtan uzun betimlemeler pek sarmadı beni. Ancak aforizma niteliğinde pek çok cümle saklı romanda. Okumak sancılı ancak okuduktan sonra doğum yapmış bir kadının ferahlığını hissediyorsunuz. Nasıl oluyorsa, yani sanırım öyledir! İşte size bazı alıntılar.

"Seven bir kadın, erkeğini başka biriyle mutlu görmektense acı çektiğini görmeye razıdır."

"Tanrı insanlara mutluluk duygusunu ve isteğini verdiğine göre, bu dünyada keder ve acı dışında hiçbir şey görmemiş masum ruhları kurtarması gerekmez mi? Bu bir gerçek: ya tanrı yoktur, ya da hayatımız acı bir şakadan başka bir şey değildir."

"Sonradan görme insanlar maymunlar gibidirler. Hayran olunacak bir çeviklikte yukarılara tırmanırlar ama zirveye ulaştıkları zaman artık yalnız ayıp yerleri görünmeye başlar."

"Aşırı güven saygıyı azaltır, bayağılık küçümsenmenize yol açar, fazla çaba da sömürülmenize neden olur. Her şeyden önce şunu unutmayın sevgili çocuk: iki üç kişiden fazla dostunuz olmayacak, onlar için biricik zenginlik, sizin tan güveniniz olacaktır. Bu güveni birçok kişiye dağıtırsanız, onları aldatmış olmaz mısınız? Birkaç insanla başkalarıyla olduğundan daha samimi olursanız, her şeyinizi ortaya dökmeyin, ağzınızı sıkı tutun. Günün birinde onları karşınızda bir rakip, bir düşman olarak bulacakmışsınız gibi tedbirli davranın her zaman. Yaşamın rastlantıları sizi bu yola itecektir. O halde ne soğuk ne de ateşli bir görünüşünüz olsun. Üzerinde kendini güç duruma düşürmeden kalabileceği bir orta yol bulmasını bilin."

22 yorum:

  1. :)) güzel özetlemişsiniz, balzac'ın evet böyle psikoterapistleri mest eden tuhaf yanları var. balzac bu romanında sanatın insan için değil sanat için olduğunu söylüyor sanırım biraz da. yaşadığı dönemin de temel tartışma konularından biri.. klasikleri biraz da aslında temadan çok yazılış şekli, temel insani konuları ele alış şekli için okuyoruz sanırım, en azından rus klasikleri için geçerli bence bu. ben o upuzun cümlelere bayılıyorum mesela :)) beni zorladığı için biraz da hayranlıkla.. bu adamlar bu çağda nasıl yaşamışlar ve yazmışlar diye düşünerek..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizin yorumunuzu nasıl atladım bilmiyorum. Kusura bakmayın. Sanatı sanat için yaptığı kesin. Uzun cümleler aşk konulu olunca beni sıktı biraz. Rus klasiklerinde üslubun yanı sıra dönemin siyasi durumunu ve sosyal yaşantısını görüyoruz. Aslında özellikle edebiyat konusunda herkesin ilgilendiği alanlara bağlı olarak hoşlandığı konular ve yazım şekilleri farklı.

      Sil
  2. Balzac beni de zorluyor, yine bu kitabı iyiydi okurken zorlansam da sevmiştim. Birde Louis Lambert var, kısacık kitap kabusum olmuştu. Eugénie Grandet'yi okumak istiyorum bu yüzden bir türlü cesaret edemiyorum. Keyifli okumalar, elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daha kötüsü de mi var:))) Aman aman uzak durayım, Louis Lambert'ten. Ben kitabı sevdim aslında bazı bölümlerinde zorlandım ve gereksiz, abartılı buldum. Yoksa kötü bir kitap asla diyemem. Size de iyi okumalar, teşekkür ederim:)

      Sil
  3. Lisede okumuştum ve enteresandır sevmiştim desem:) Balzac'ı en sevdiğim yazarlar arasına eklemiştim o zaman. Aslında bir de şimdi, bu yaşımda okumam lâzım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Lisede okuyup sevdiyseniz sizi ayrıca kutlamak isterim:) Ben sevmedim diyemem fakat özellikle aşk konusunda süslü, abartılı cümleleri sanat adına aşırı kullanımına eleştiri getirdim. Goriot Baba'yı daha çok sevmiştim meselâ. Sanırım bir kitabını daha okuyabilirim:)

      Sil
  4. Teşekkür ederim:) Haklısınız, biraz sabırlı olmam gerekti. Yazarın bu süslü cümleleri aşk değil de felsefe konusunda olsaydı daha fazla ilgimi çekebilirdi belki. Son zamanlarda özellikle İngiliz ya da Fransız klasiklerinden okumak istemiştim. Yani rastgele değil, bile isteyerek okudum Balzac'ı. Diğer taraftan yazarı asla hafife almıyorum. Benim olumsuz eleştirim tamamen kişisel. Yazarın sanata ağırlık vermesi, farklı biz üslûp kullanılmasını her zaman takdir ederim. Bu kez bende bir aşırılık hissi uyandırdı. Cümlelerin sonuna gelmeden başını unuttum, dönüp dönüp tekrar okudum, bu da hızımı yavaşlattı ve sıkılmaya başladım. Böyle bir kitabın tam çevirisinin de yapılamayacağını düşünmekteyim. Evet, yazarın en çok emek verdiği kitapmış. Genelde kitaplarını çok kısa sürelerde yazmış. İyi okumalar:)

    YanıtlaSil
  5. Balzac'ı ve çılgınbetimlemelerini çok severim. Yaşadığı dönemde de senin olumsuz eleştiriler kısmında yer alan eleştirilerle karşılaşmış ve iyi bir hazırlık yapmadan iyi bir yemek yiyemezsiniz. Bu o safha gibi.. bişiler söylemiş. Üniversiteki hocam derdi ki her kitabın her satırı okunmaz.. tadını kaçıran satırları atla ki kitabın tadı çıksın.

    Alıntılarını çok sevdim, kitabı okuyalı uzun zaman oldu ve tazelemek istediğim bir çok şeyi tazelemiş oldum sayende.

    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beynimin en ücra sinir uçlarında birbiri ardına aç kurtlar gibi canlanan cefakâr hayallerimin kifayet etmediği, zihnimin derinliklerinde kış uykusuna yatan bir sürüngen misali yaraları, bir cerrahın güneşin ışıltıları altında parlayan keskin neşteri ve bir heykeltıraş hüneriyle alabildiğine deşmeye nazır müzeyyen Balzac betimlemelerinde zavallı aşk-ı derunum kafesteki şeyda bülbülün canhıraş feveranlarıyla duçar oluyor:)))
      Şaka bir yana hocanızın sözünü Türk Dili ve Edebiyatı mezunu eşime aktardığımda sempatiyle karşıladı. Diğer taraftan bir cümlede etkisi olmayan tek sözcük dahi yazının tadını kaçırır. Ben kitapta okuduğum her cümleyi anlamaya çalışıyorum. Eğer anlayamazsam iki açıklaması var bunun. Birincisi benim onu anlayacak düzeye gelmemiş olmam. İkincisi cümlenin anlaşılmaya imkân vermemesi. Bu yüzden betimlemeler, metaforlar beni hem uğraştırır, hem de büyük zevk alırım uğraşmaktan. Diğer taraftan sanat yapacağım diye ipin ucunu kaçırmak da bana pek anlamlı gelmiyor. Elbette zevk meselesi.
      Teşekkürler:)

      Sil
  6. Bende bu kitabı çok zor okumuştum🙈

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zor kitaplar akılda daha kalıcı oluyor:) Kitap okurken düşündürmeli, bazen de yormalı fakat aşırı süslemeye, abartıya kaçınca bazen anlaşılmaz oluyor ki, benim itirazım buna:) Teşekkürler...

      Sil
  7. Artık edebiyat tarihi makaleleriyle aklıma gelen bir isim, bu sebeple dün akşam kitaplıktan arayıp buldum, 11 sene önce okumuşum ve bende de sürüncemeli bir okuma hissi uyandırmıştı. Zola da öyleydi misal. Şimdi Adorno'nun Edebiyat Yazılarında Balsac Okumak kısmında akla karayı seçmekle beraber birçok ünlü -klasik ismin zamanında yaptıklarını ve sonraki gelenlere nasıl yollar açtıklarını da bir kez daha gözlemlemekteyim:))) Hasılı kelam bu devirde uzun uzun betimlemeli bir başyapıt ortaya koyamazsınız:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir de ben şunu anlamadım:
      Romantizmin ağır ve süslü diline karşın realizmin dili oldukça sadedir. Romantizm anlaşılmaz olmayı seven bir akımdır. Realizm ise her şeyi açıkça ortaya koyar ve sade bir dil ile anlatım yapar. Bütün bunlara rağmen Honore de Balzac realizm akımının öncüleri arasında sayılıyor. Elbette edebiyatta yazarların birbirlerinden etkilenmesi gayet doğaldır. Bazı durumlarda düşünceler ve üslûp birbirlerine yaklaşmış bazen de karşı akımların doğmuştur bu şekilde. Katılıyorum, realizm her zaman kazanan olacaktır:)))

      Sil
  8. Teşekkür ederim:) İnanın ki henüz ne olduğunu bilmiyorum, bazen dizime bazen belime vuruyor sağ tarafımdan. Zorlamadığımdan eminim. Bakalım, sabırla geçmesini bekliyorum:) Kitabı yarım bırakmak istemiyorum ki anlatmaya yüzüm olsun:) Yazımda verdiğim örnek paragraflar gerçekten bezdirdi. Yazar sanırım biraz sanat yapmak istemiş:) Kiminin diline vuruyor işte diyesim geldi. Ya ne gereği var bu kadar betimlemenin. Ne diyor neyi, nesini, neresini neye benzetiyor anlayabilmek için iflahım kesildi. Kendimden şüpheye düştüm. Bakın Goriot Baba böyle değildi. Yazar bu kitabında biraz döktürmüş sanırım:) Bazıları da sevmiş, bu yoğun betimlemeleri. Dediğim gibi zevk meselesi. Ben okuduğumu anlamak isterim, zorlasa da yazdıkları... Ben teşekkür ederim:)

    YanıtlaSil
  9. Doğum yapmış kadın benzetmesi beni güldürdü. Balzac okumak çok zor ben yıllar önce Goriot Baba'yı okurken de çok zorlanmıştım. Vadideki Zambak'ı heralde bi on sene sonra falan okurum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :))) Yazdıktan sonra ben de çok güldüm. Hatta sen ne anlarsın bu işten deyip silmeyi de düşündüm bir süre. Fakat betimleme konusunda Balzac'tan aşağı kalmak niyetinde hiç değildim:) Okuması zor değil de, o uzun süslü cümlelerden dolayı yazdığını anlayamıyorsunuz bazı bölümlerde ve bunun adına sanat diyorlarmış. Goriot Baba, Vadideki Zambak yanında çocuk kitabı kaldı:))) Teşekkürler:)

      Sil
  10. Romantik bir insan olduğum için aşkla alakalı vıcık vıcık olarak adlandırdığınız kısımlar bana pek vıcık vıcık gelmemişti ama sanırım sizi anlayabiliyorum. :)) Uzun cümleler konusuna da katılıyorum ama buna rağmen Vadideki Zambak favori kitaplarım arasındadır. Kaleminize sağlık, ayrıntılı ve bilgilendirici çok hoş bir inceleme yazısı olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aşk, mutluluk, sevgi gibi konularda herkesin düşüncesi farklı. Aşka inanıyorum fakat daha önceki muhtelif yazılarımda bu duygunun asla karşılıklı olmadığına ve aslında bir nevi ruhsal bir rahatsızlığın tezahürü olduğuna değinmiştim. Klasik aşk romanları bence pek gerçekçi değil. Realist bir karaktere sahip olduğumu düşünüyorum ve bu yüzden abartılı ve süslü betimlemeleri pek sevdiğimi söyleyemem. Elbette benden farklı düşünenler de var ve aşka farklı anlamlar yükleyenler de var. Uzun cümleler, eğer sağlam bir yapıya sahipse (anlatılmak isteneni okura verebiliyorsa) duygu ve düşünceleri güzel bir şekilde aktarabiliyorsa hoşuma da gider. Sözgelimi halen okumakta olduğum Javier Marias'ın Karasevdalılar romanında bir buçuk sayfa uzunluğunda cümlelerden büyük keyif aldım. Çünkü ifade ettiğiniz üzere vıcık vıcık bir durum yerine insanı düşünmeye sevk eden, duyguları ve düşünceleri son derece başarılı bir şekilde yansıtıyordu bu cümleler. Vadideki Zambak asla kötü bir kitap değil fakat edebi değerini arttırmak için yazarın abartılı süslemeleri beni sarmadı diyebilirim. Değerli yorumunuz ve güzel sözleriniz için teşekkür ederim:)

      Sil
  11. şekspirden sonra gelmiş geçmiş en iyi edebiyatçı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ağzı güzel lâf yapıyor fakat aşkı bana biraz fazla abartılı geldi. Bir kitabını daha okuduktan sonra kesin kararımı vereceğim:)

      Sil
  12. Vadideki Zambak, Balzac'ın kaleme aldığı enfes bir eser. Zorlanarak okusam da, sonunda verdiği tat ve bıraktığı etki inkar edilemez. Eserin derinliği, karakterlerin karmaşıklığı ve insan doğasına dair keskin gözlemler, Balzac'ın neden büyük bir yazar olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Detaylara dökülen emek ve kurgunun ustalığı, okuyucuyu adeta o dönemin atmosferine taşıyor. Goriot Baba'dan sonra okuduğum bu ikinci Balzac kitabı da, yazarın eserlerine olan hayranlığımı katladı. Daha fazla Balzac eseri keşfetmek için sabırsızlanıyorum. Tavsiye üzerine Vadideki Zambak'ı https://el-kitap.org/balzac-vadideki-zambak/ adresinden edindim ve kesinlikle pişman olmadım. Herkese keyifli okumalar dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aşk dozajı bana biraz abartılı gelmişti. Goriot Baba'yı daha çok sevdim. Teşekkürler, size de iyi okumalar:)

      Sil