30 Aralık 2019 Pazartesi

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 39

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 39 ***

O şehirden bu şehre koşmak yorucu evlat. Bir şoför tutmanı önerecekler. Arkadaşının tavsiyesi üzerine birini bulacaksın. Şoförle birlikte gittiğin İstanbul'daki bir ihaleye katılacak, hiç oyalanmadan dönüş yoluna çıkacaksınız. Yalova'yı geçtikten sonra yolda uzun bir kuyruk oluşmuş. Yüklü kamyonlar sabrınızı zorluyor. Senin şoför'ün gözü pek. Karşı şeride geçip bütün araçları sollayacak. Aşırı hız yapıp Mercedes ve BMW' lerle kapışacak. Henüz Orhangazi'ye varmadan yoldaki serbest malzeme aracı kontrolden çıkarınca şarampole yuvarlanacaksınız. Araç yan yatacak, emniyet kemeri sayesinde canını kurtaracaksın. Şoförün cam kırıklarından dolayı ufak tefek sıyrıkları var, biraz da sırtını incitmiş. Bir kurtarıcı ayarlayıp aracı tamir için Zonguldak'a göndereceksin. Onun yerine piyasaya yeni sürülen metalik yeşil renkli bir Toyota Corolla alacaksın. Ertesi günü İzmir'e döndüğünde ailen bayılacak arabaya. Oturduğunuz binanın önüne park edeceksin. Her zaman olduğu gibi gece ikiye kadar oturacak, daha sonra yatmaya gideceksin. On dakika sonra eşin, kulağına bir sesler geldiğini söyleyecek. Kedidir, deyip uykuya dalacaksın. Sabah kalktığında eşin balkonu yıkarken arabayı nereye park ettiğini soracak. "Kapının önüne" cevabın üzerine, arabanın yerinde olmadığını söyleyecek. Evet, evlat iki günlük araban çalınacak. Üstelik henüz kasko sigortasını bile yapmamışsın. Hırsız balkondan sürgülü camı açarak eve girdikten sonra anahtarı alıp çalmış güzelim arabanı. Polise bildireceksin durumu. Sen de boş durmayacak, bir arkadaşının arabasını alıp İzmir'in daha önce hiç görmediğin semtlerinde arabanı arayacak, her gördüğün polise çalıntı arabandan haberleri olup olmadığını soracaksın. Tek tesellin kardeşinin ikazıyla her zaman torpido gözünde bulundurduğun ruhsatı yanına alman. Eğer ruhsat yanlarında olsa bulunması mümkün değil diyecekler sana. Bir hafta geçecek, tam da umudunun tükenmeye başladığı sırada kapı çalınacak. Polis, Yeşilyurt karakoluna yakın bir sokakta pencereleri açık bir şekilde arabanın bulunduğunu söyleyecek. Seni araçlarına alıp götürecekler dedikleri yere. Çevre sakinleri haber vermiş karakola, anahtarı üzerinde, camları açık iki gündür bekliyormuş orada.  

Kızın okumayı sökecek. Onunla birlikte bir oyun oynayacaksınız. Abonesi olduğun ihale dergilerini açıp ihale sonuçlarına göre hangi işin anlaşmalı hangi işin normal bir ihale olduğunu soracaksın kızına. Hiç hata yapmadan doğru cevap verecek sana. Düşüneceksin, okumayı yeni öğrenen küçücük bir çocuğun bildiğini koca devletin yetkilileri bilemiyor. Bal gibi biliyorlar evlat, bal gibi biliyorlar. Bir iş almak istiyorsan önce İdare'yi tanımalısın. Aksi takdirde ihaleye dört dörtlük bir dosya, en düşük fiyatı teklif etsen de boş. Bolu'da Bayındırlık Bakanlığı tarafından çıkarılan bir ihaleye teklif vereceksiniz. İhaleye katılanlar çoluk çocuk. Onlardan birini konuşturmaya çalışacaksın. Çocuk, saf, Ankara'dan geliyormuş. Şirket'in vekaletini almış. Öğrenmek için soracaksın ona. "Yahu bu işler nasıl oluyor? Bizim dosyalar hep eksik bulunuyor, bir türlü iş alamıyoruz." Abi diyecek, çok geç kaldınız. Sene başındaki toplantıda işler paylaşıldı, herkes alacağı işi biliyor, liste dışından gelen firmaları da idare eliyor zaten. Ya öyle mi? diyeceksin, hayret içinde. Evet ya, diyecek. Peki kim organize ediyor bu işi. "Nuri Ayna" isminde biri diyecek. Bu ismi hafızana kazıyacak, yıllarca unutmayacaksın ama hiçbir zaman onun kapısını çalmayacaksın.

Evlat, devlet ihalelerinde üç aktörün bulunduğunu anlayacaksın. Bunlardan ilki, işi ihaleye çıkaran, yani işin sahibi. Elbette yetki, kurumun görevlendirdiği ihale komisyonunda. İhale komisyonu tanıdığı şirketlerin teklif dosyalarında bir hata eksiklik görseler dahi el altından bunu tamamlatırlar. Eğer tanımadıkları bir şirket ise, mükemmel hazırlanmış teklif dosyalarına dahi kulp takarlar, hatta içinden evrak çalıp elenmesini sağlarlar. Böylelikle teklif sayısını azaltarak tanıdık firmalara ister ihaleyi kazansın isterse kazanmasın önemli bir avantaj sunarlar. Bütün bunu yapmalarına sebep şirketlerden beklediği menfaattir. Bu yüzden müteahhit firmalar, tanınırlığını muhafaza etmek için İdareleri, ihale döneminde olsun ya da olmasın hoş tutmak zorundadır.

Devlet ihalelerinde ikinci aktör ise işi almak isteyen müteahhit firmalardır. İhale iki şekilde olur. Nadiren de olsa ihalede anlaşma olmaz, ya da anlaşma her hangi bir nedenle bozulur. O zaman ihale kıran kırana geçer ve yüzde yetmişlere kadar yapılan tenzilatlarla bir firmanın üzerinde kalır iş. Bu ilk bakışta devletin işine geliyormuş gibi görünse de aslında güzel bir sonuç getirmez. Çünkü yüksek kırımda müteahhit kaliteyi düşürmek ve malzemeden çalmak zorundadır. Hesap ortada, teklif edilen fiyatla işin yapılabilmesi mümkün değil. Bu yüzden İdare, müteahhide koltuk çıkar. Mesela zarar kalemlerinin yerine yeni fiyatlar yapar, yapılmayan işleri yapılmış gösterir vs. Böyle sonuçlanan işlerde İdare ve müteahhidin işin başlamasından sonra ilişkiye girmesi söz konusudur. Eğer şirket İdarenin taleplerini usulünce yerine getirirse, iş kör topal yürür ve tamamlanır. Aksi halde işin tamamlanması mümkün değildir, müteahhit o işte batar. İkinci şekil müteahhitlerin ihale öncesi anlaşmasıdır ki, işlerin büyük kısmı böyle gerçekleşir. Bazen bir kahvehanede, pastahanede, bazen beş yıldızlı bir otelin gözlerden ırak salonunda, bazen İdarenin gözü önünde ihalenin yapıldığı dairenin bahçesinde hatta koridorlarında müteahhitler kendi aralarında anlaşır. İşi almak isteyen firmalar (alıcı) arasında kura çekilir. Alıcı firma düşük bir tenzilat verecek şekilde teklifini hazırlarken ihaleye katılan fakat alıcı olmayan diğer firmalar, alıcı firmadan işin büyüklüğüne göre ihale bedelinin % 3'ü ila % 10'u arasında değişebilen oranlarda eşit pay alırlar. İhale saatinden önce hamiline çekler firmalara dağıtılır. 

Ve nihayet üçüncü aktör "çantacı" tabir edilen sözüm ona müteahhitlerdir. Bunların iş yapmak gibi niyetleri yoktur. Yurt genelinde ihale edilen bütün işleri takip eder, alıcı olmadıklarından ihalesine katıldıkları her işten komisyonlarını alırlar. Şöyle bir örnek vereyim sana; Mesela 100.000.000 TL'lik bir ihale olsun. İhaleye katılan otuz beş firma arasından işe talip olan yirmi beş firma varsa, yirmi beş firmadan biri kur'ada alıcı seçilecektir. Kur'aya katılanın komisyon hakkı olmayacağından, on firma örneğin % 3 komisyonu yani 3.000.000 TL'yi eşit olarak paylaşmış olacaklar. Çantacı şirketin sadece bu ihalede kazandığı 300.000 TL. Taş atıp kolu yorulmadan. Devlet bilmiyor mu bunları? Biliyor elbette evlat, benim bildiğimi bilmez mi devlet.   

Ülkenin çarpık sistemi çözeceksin ama bu iş sana epey pahalıya mal olacak. Sonunda çevrenin olduğu yere yani Kdz. Ereğli'ye geri döneceksin. Zonguldak'ta bir şube açacak, DSİ, Kara Yolları, Köy Hizmetleri, Bayındırlık ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığının ihalelerine katılacaksınız. Önce Erdemir limanı inşaatını yürüten bir firmaya ait taş ocağını işletmek ona taş temin etmek için sözleşme yapacaksınız. Civarda oturan sakinler eylem yapıp sizi çalıştırmayınca iş yarım kalacak, sözleşmenizi feshedeceksiniz. Daha sonra birbiri ardına içme suyu, köprü inşaatları, taşkın koruma ve dere ıslahı işleri alacaksınız. Cebindeki tek kuruşa varıncaya kadar harcadığın yetmeyip eşinin butik dükkanına da çörekleneceksin. Nasıl olsa Fehmi'nin parası var. Öyle mi? Öyle değil mi? O parasını koyacak, sen mühendisliğini diye konuşmadınız mı? Sen öyle zannet evlat. İş adamının parası olur mu hiç? Bunu da öğreneceksin. Fehmi'ye bende para bitti, dediğinde bende de bitti diyecek. Ama takma kafana bende bir sürü daire var, onları teminat gösterir, kredi kullanırız diyecek. Bak evlat, bu işte kredi kullanmak zorunda kalacağını bilseydin bu işe asla girmezdin, biliyorum. Fakat bu vakitten sonra dönüş yok. Onunla birlikte sen de gönüllü olarak kendi evini teminat göstereceksin. Bir anda birçok işiniz olacak. İhale mevzuatını (!) öğrendin nasıl olsa. Şantiyeden şantiyeye koşacaksın. Her hakediş döneminde Kastamonu'ya gidecek, gecikmeden olmaksızın hak ettiğiniz ödemeler yapılacak. İşler iyi gidiyor gibi gelecek gözüne. Köy Hizmetleri, Kastamonu Bölge Müdürlüğünde Zonguldak köylerinin içme suyu ihalesine katılıp bir iş daha alacaksınız. İlk kez tanışacağınız bir şube müdürü çağıracak sizi odasına. "Biliyorsunuz, kalem benim elimde. Bana çok işiniz düşecek. Haliyle benim de ufak tefek işlerimi göreceksiniz." Şaşıracaksın, eğer dediğini yapmazsan batırır sizi bu adam. Fehmi bu işlerin erbabı, "Emret müdürüm" diyecek. "Bizim hanım sulu halı yıkama makinası istiyormuş, fiyatı şu kadar falanmış." Derhal, diyecek Fehmi, kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez elbette. Aslında kaz falan beklemiyorsun onlardan, işi yokuşa sürmesinler yeter. Ama biliyorsun ki taleplerini yerine getirmezsen işi yokuşa sürecekler. Bunu sadece sen değil, devlet de biliyor ama sessiz. Müdür, "Yok, benim bir arkadaşım var ondan alacağım, siz bana bir çek yazın yeter." diyecek. Vay anasına (!) Çek tehlikeli, adam gerçekten cesur. Fehmi bile korkacak. "Efendim, nakit verelim, hani bir şey olmasın sonra" diyecek. Müdür kaşarlı, "Yok, yok ne olacakmış" İstediği çeki verip, üstüne bir de teşekkür edeceksiniz.         

(Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                 
      

4 yorum:

  1. Hayat neler öğretiyor insana! Her işin dışı alacalı, içi bulacalı. Allah sevdiği kuluna önce eşeğini kaybettirir, sonra buldurup sevindirirmiş sözü geldi arabanızın bulunuşunu okurken :) bu ihaleler, rüşvetler, para mevzuları hiç size göre değilmiş Mr. Kaplan inşallah çok yara bere almadan kurtarır sizin evlat yakasını :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biliyor musunuz, geriye dönüp baktığımda yaşadığım yıllar kısacık geliyor, ne çabuk geçti zaman algısına kapılıyorum. Fakat yaşadıklarımı düşününce, bu kadar zamana nasıl sığdırdım bunları deyip şaşırıyorum.
      Evden az miktarda para, arabadan bir kutu Safranbolu lokumu ve kızımın bir teyp kasetini almış hırsız sadece. Oto radyo teybine bile dokunmamış! Fakat kızım o çalınan kasedi yıllarca unutmadı:)
      İnanın ki, parayı sevmiyorum. Kendi işimi yaparak patronların egosundan kurtulmaktı niyetim. Elbette başarmak istiyordum, her şeye rağmen. Başlamışım bir kere. Piyasada dönen dolapları bilmiyor değildim. Fakat işin içine girince namusun mutlaka dışarıda bırakılması gerektiğini öğrendim. Bir anda çarkın parçası oldum. Devleti yönetenler bu işlerin nasıl döndüğünü biliyor, bu işleyişten kendileri de nemalanıyordu. Devlet olan bitene sessiz kalıyorsa bizim namussuzluk diye nitelendirdiğimiz kirli işler yasal hüviyete bürünmüştü gözüme. Tek yapmam gereken, devletin nadiren seçtiği kurbanlardan olmamak. Örneğin Ergun Göknel durumuna düşmemek. Gerçi o da karısının kurbanıydı.
      Evlât yakasını kurtarmasına kurtaracak amma, aldığı yara çok büyük olacak:)

      Sil
  2. neyse öğrenmeye başladın sistemi hihi :) kaza ve hırsızlık. ne ilginç yaa ne çok aksiyon var sende yani. yaşadıkların bana bambaşka bir dünya gibi geliyo valla. yani iş değil de başına gelen olaylar. ne bileyim, hiç hırsızlık görmedim, hiç kaza geçirmedim, hiç düşmedim, yaralanmadım, hiç olumsuz bişi yaşamadım, çok zormuş senin hayatın valla. güzellikler de çok ama olumsuzluklar çok fazlaymış yaa. hayatın aksiyonla geçti. yani bakınca hayatındaki olumsuz olaylar olumlulardan fazla gözüküyor :)hayatta olduğuna da şükret valla sen :) ne zaman normal sakin yaşama geçecen bakalım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öğrenmek zorundasın, velev ki bu işe girdin, başka çare yok:) Yazdıkça ben de şaşırıyorum. Ama bu olayları yaşamasam nasıl yazardım bunları:) Bak, Jack London garibim neler yaşamış, sonra oturup başından geçenleri yazmış:))) Hırsızlık, kaza aman uzak dursun. Her zaman şans yüzümüze gülecek değil ya:) Aslında hareketli bir hayatım oldu. Güzellikler de var elbette ama derin iz bırakanlar olumsuz olanlar belki de. Normal hayat sıkar adamı be deep:) Sen şimdi bekle gelecek bölümleri, aksiyonu gör:)))

      Sil