Onun sesini duymasam bile neler hissettiğini biliyorum, yani geçmişimdeki ben'in hissettiklerini. O ise yazdıklarımı okuyor, başına gelecekleri benden öğreniyor. Mektup sohbet havasına döndü, hayatının çizgisini değiştirmese bile hatırladığım her detayı bilsin istiyorum. Ancak ola ki bu mektup birilerinin eline geçer de kitap olarak yayınırsa işler değişir. Kırk yıl öncesinin hikâyeleri muhtemelen zaman aşımına uğramıştır ama günümüze yaklaştıkça anlattıklarım, rahatsız edebilir belki birilerini. İşte bu sebepten ötürü bundan sonraki bölümlerde yazacağım olaylar ve bizzat yaşayarak hissettiklerim tamamen gerçekleri yansıtmaya devam edecek iken muhtelif zamanlarda kaderimin hayatıma girmesine izin verdiği bazı kişilerin, resmi veya özel kurumların ya da yerlerin adlarında gereken durumlarda karartma uygulayacağım ki cevap hakkı doğmasın. Kaç bölüme sığacak bu mektup bilmiyorum. Henüz on yıllık bir dilimi katettiğimize ve bundan sonra daha kırk yıllık bir yaşam sürem olduğuna göre bölüm sayısı kırkı bulacak gibi.
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 7 ***
Kısacık dönem tatillerinde bavulunu toplayıp İzmir'e ailenin yanına, yani artık burun kıvırdığın o küçük eve döneceksin. Kapıyı açtıklarında anneannen, annen, baban ve kardeşlerinle kucaklaşacaksın. Yine o gidişlerinden birinde annenin yüzünde değişik bir gülümseme fark edeceksin. Sömestre kaybettiğini öğrendiklerini düşünüp işkilleneceksin. "Ne biçim üniversite bu, her dönem sonu karneler evlere postalanıyor, liseden farkı yok ki bunun" diye geçireceksin aklından. Annen tepkini merak eden bir ruh hali içinde, sakinliğini koruyarak, "Babana geçmiş olsun de" diyecek. Baban gülümserken yüzüne, sen şaşkın bir ördek gibi bakakalacaksın. "Ne oldu?" diye soracaksın heyecanla. "Büyük bir trafik kazası geçirdi, baban" diyecekler. Dikkatli bakınca sağ kaşının üzerinde kapanmış derin bir yara izini o zaman fark edeceksin. Sarılıp geçmiş olsun diyeceksin babana. Anlatmaya başlayacaklar iki buçuk ay önceki kazayı. Kullandığı makam arabası, bir yolcu otobüsüyle burun buruna çarpışmış, araçtan sağ çıkması mümkün değilmiş, tam bir buçuk ay yatmış beyin travmasından hastanede. Onca dayağını yiyen annen başucundan ayrılmamış.
Senin de onlara vereceğin acı bir haberin var. İçin burkulurken bir dersten kaldığını söyleyecek, ancak devam derslerini alamayacağından ötütü bunun sana bir döneme patlayacağını ekleyeceksin biraz utanarak. Sıkma canını, düzeltirsin nasılsa, diyecekler hep bir ağızdan, sırtından büyük bir yükün kalktığını hissedeceksin.
Kız kardeşinin üniversiteden bir arkadaşı gelecek bir gün evinize. Onu ilk gördüğünde, için kıpır kıpır olacak. Kardeşinin arkadaşı senin de arkadaşın sayılır, üstelik evinize misafir gelmiş. "Nasıl yan gözle bakarım böyle bir insana" deyip gönlünden geçenleri uzaklaştırmaya çalışacaksın aklından. Konuşması, zerafeti sende derin izler bırakacak. Öyle kelebek gibi dolaşırken evin içinde, gözlerine bakıp ürkütmekten korkacaksın.
Nihayet senin de bir teybin olacak, havalı mı havalı. Anneannen G.Antepten sana hediye getirmiş, markası sharp, kanarya sarısı, hem de çift hoparlörlü. Keyfine diyecek yok evlat. İster fm kanalından müzik dinle, ister koy kasedi istediğin parça çalsın. Bu sayede tadına varacaksın klasiklerin. Radyoda çalan Korsakov'un "Flight of bumblebees" tam da içinden geçenleri fısıldayacak kulağına. Hemen basacaksın kayıt tuşuna, hapsedeceksin o seni zirvelere çıkaran arı vızıltısını. Ne zaman güçten kesilsen basacaksın teybinin tuşuna arılardan ilham alacaksın. Derslerin altında ezilirken verdiğin mücadeleyi anımsatacak o ezgiler. Anteplinin Ferdi Tayfur'larını, "Istırap çemberi, sardı beni kolları" nı bırakacak, Beatles, Boney M, Eagles, Rolling Stones, Abba, Tom Jones, Pink Floyd, Paul Mariot, Fausto Papetti, Elvis Presley dinlemeye başlayacak, büyük zevk aldığın bu tür müziklerde kendini bulacaksın. Soğuk bir kış günü okulda konser vermeye gelen Joan Baez, mimarlık bölümünün anfisinde gitarını eline alıp "Donna Donna" derken bir an derslerinden uzaklaşıp mutluluktan uçacaksın.
Sana bunları yazarken aynı günleri yaşiyor gibiyim evlât. İşte böyle güzel günler de yaşayacaksın. Ne yazık ki hayat hep güzel günler getirmiyor insana. Üçüncü sınıfta, bir kez daha toslayacaksın duvara. Ama yaşayacağın sıkıntılı bir döneme tekrar dönmek gelmiyor içimden. Eğer merak edecek olursan yıllar sonra Bölüm 1 ve Bölüm 2 olarak iki bölüm halinde bloguma yazdığım yazımın bir kopyasına göz atabilirsin.
Oda arkadaşlarından bazıları başka yurtlara transfer olurken yerlerine, yeni arkadaşların gelecek. Onlardan biri yine İstanbullu, Özer, aynı bölümdesiniz fakat birkaç yaş büyük senden. Mezun olmak için bir senesi daha var. İyi anlaşacaksınız onunla. Bir de kız arkadaşı var, Yücel. Diğer bir arkadaşın ise Manisalı, fizik bölümünden. Sanat müziği topluluğunun üyesi, elinden tamburunu eksik etmiyor. Sessiz sakin bir çocuk. Ara sıra enstrümanını eline alıp "Unutturamaz seni hiçbir şey" şarkısını söyleyeceksiniz birlikte.
Özer, Dağcılık Kulübünün üyesi. Seni alıp Amerikan Kültür Derneğine, dağcılıkla ilgili konferanslara, slight ve film gösterilerine götürecek. Onun kız arkadaşının ailesi geldiğinde ise odanız şenlenecek. Özer kendisine getirilen yaprak sarmalarını, cezeryeleri, tatlısından tuzlusuna bir sürü yiyecekleri önünüze serecek. Hep birlikte küçük çaplı bir şölen havası esecek odanızda.
Bir tatil sonrası okullar açılmak üzereyken askerlerin yönetimi ele aldığını ve sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini öğreneceksin. Siyasi partiler kapatılacak, anarşik olaylara karışanlar göz altına alınmaya başlayacak. Kendinden emin tavırlarıyla ülkenin geldiği duruma dikkat çeken, darbenin baş aktörü Kenan Paşa'nın darbesi çevrendeki pek çok kişi tarafından sevinçle karşılanacak. Sen de sevineceksin artık çatışmaların son bulduğuna. Gazeteler ona övgüler düzecek. Darbeyi övmeyen basının yayını durdurulacak. Yasak yayınlar toplanacak, bu tür kitap ve dergi bulunduranlar için takibat başlatılacak. Korkacaksın sen de. Çünkü bir türlü okuyamayıp ileride belki bir gün okurum diyerek evde sakladığın yığınla yasak kitabın var. Başına çorap örmesin diye bütün kitaplarının sobada yanmasını seyredeceksin. Artık bu yönden için rahat. Lakin hiçbir olaya karışmadığın halde Ankara'nın caddelerinde mecburen katıldığın gösterilerde, bir filmin karesine girip mimlendiğini düşünecek, hep diken üstünde olacaksın.
Ülke sükunete kavuşmuş, her şey yavaş yavaş normale dönerken yeniden eğitime başlayacak olan okulunun yolunu tutacaksın. Şaşıracaksın çok. Şaşıracaksın çünkü, sağ-sol çatışmalarında günde on beş, yirmi gencin öldüğü olaylar jilet gibi kesilecek. Ama her şeye rağmen ODTU'nün kolay kolay askere teslim olmayacağını düşüneceksin. Darbeden sonra dersler başlarken korsan gösteriler, mitingler bir süre daha devam edecek kampusta. Ancak asker bu kez kararlı, göz açtırmayacak.
Mitingler eskisi gibi kalabalık olmayacak artık. Darbenin korkusu iyice hissedilecek. Bir gün şehre inmek üzere servis otobüsüne bineceksin. Değişik semtlere ring servisi yapan okul otobüsleri nizamiye kapısında asker tarafından durdurulacak. Herkesi aşağı indirip tespih misali karşılarına dizecek askerler. Sonradan öğreneceksin ki yine bir korsan miting düzenlenmiş. Alınan istihbarata göre mitingde konuşan kişi yeşil parka giyiyormuş. Öğrencilerin yüzde doksanı yeşil parkalı. Tabii senin de üzerinden okula başlayalı beri çıkarmadığın yeşil renkli parkan var. Bir astsubay yanındaki askerlerle birlikte teker teker öğrencileri süzecek, mitingte yasa dışı konuşan kişiyi teşhis etmek maksadı. Yanına geldiklerinde askerlerden biri "Komutanım bu olamaz, yakasında siyah kürkü var bunun" deyince paçayı kurtaracaksın bir kez daha.
Bir müddet sonra mitingler kapalı alanlara kaydırılacak. Bölümde yapılan o mitinglerin birine şahit olacaksın. Yeşil parkalı kız öğrenci konuşmasına başlar başlamaz ortalık karışacak. Bölüme askerler ve sivil polisler doluşurken kız kirişi kıracak. Birinci sınıftan beri advisor'ın, yani danışmanlığını yapan hocan Tülây Hanım olaydan bir gün sonra odasına çağıracak seni. Tülay hanım, aynı zamanda akışkanlar mekaniği dersine girmiş, eskiden beri seni içinde eşya kalabalıklığından oturabilmek için zor yer bulduğun mavi vosvos arabasına alıp defalarca evine yemeğe götürecek kadar yakınlık göstermiş, hatta şeref listesine geçtiğin bir dönemin ertesi senden kendisine asistanlık yapmanı istemiş biri. Yanına gidince şevkatle koluna girip aynı bölümden başka bir hanım hocanın yanına götürecek seni. Odada sadece siz, üçünüz olacaksınız. Kocaman kara defterler olacak masanın üzerinde. Hocalar defteri açmadan önce sana güzel bir nutuk çekecek, solcuların ne kadar vatan haini olduklarını, seninse vatansever, çalışkan ve dürüst bir öğrenci olduğunu anlatacaklar. Şaşkın bir vaziyette neler olduğunu anlamaya çalışırken kara kaplı defterin kapağını açacak biri. "Hadi bunlara bir bak bakalım dün bölümde konuşan kız bu gördüklerinden hangisine benziyordu?" diye soracaklar sana. İçinde bulunduğun durum şok edecek seni. Neden ben? Niçin bana soruyorlar bunu? Ben solcuların düşmanı mıyım? soruları birbiri ardına geçecek aklından. Hayır, hayır yüzde yüz emin olsam da ele vermem o kızcağızı. Fakat nasıl sıvışırım bu durumdan diye için içini yiyecek. Göstermelik de olsa kalın, kara kaplı defterin bütün sayfalarını çevireceksin sözde dikkatli gözlerle bakacaksın. Yok, bunların hiçbirini hatırlamıyorum deyince ilkine benzer diğer bir defter koyacaklar önüne. Her bir sayfasında on kadar fotoğraf ile kimlik bilgilerinin yanı sıra kısa notlar bulunan defterlerin incelemesi bitince "Bir şeyler duyarsan bize haber vermekten çekinme, kapımız her zaman açık sana" diyecekler. İşte evlat, yaşadığın bu durumdan tiksinirken ilk kez ve alenen muhbirlik teklifi almış olacaksın. Vay be diyeceksin, iki gün öncesine kadar öğrencilerin korkusundan sesini çıkartamayan hocalar, nasıl da birden kahraman kesildiler.
(Devam edecek)
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 2 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 3 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 4 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 5 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 6 ***
Sana bunları yazarken aynı günleri yaşiyor gibiyim evlât. İşte böyle güzel günler de yaşayacaksın. Ne yazık ki hayat hep güzel günler getirmiyor insana. Üçüncü sınıfta, bir kez daha toslayacaksın duvara. Ama yaşayacağın sıkıntılı bir döneme tekrar dönmek gelmiyor içimden. Eğer merak edecek olursan yıllar sonra Bölüm 1 ve Bölüm 2 olarak iki bölüm halinde bloguma yazdığım yazımın bir kopyasına göz atabilirsin.
Oda arkadaşlarından bazıları başka yurtlara transfer olurken yerlerine, yeni arkadaşların gelecek. Onlardan biri yine İstanbullu, Özer, aynı bölümdesiniz fakat birkaç yaş büyük senden. Mezun olmak için bir senesi daha var. İyi anlaşacaksınız onunla. Bir de kız arkadaşı var, Yücel. Diğer bir arkadaşın ise Manisalı, fizik bölümünden. Sanat müziği topluluğunun üyesi, elinden tamburunu eksik etmiyor. Sessiz sakin bir çocuk. Ara sıra enstrümanını eline alıp "Unutturamaz seni hiçbir şey" şarkısını söyleyeceksiniz birlikte.
Özer, Dağcılık Kulübünün üyesi. Seni alıp Amerikan Kültür Derneğine, dağcılıkla ilgili konferanslara, slight ve film gösterilerine götürecek. Onun kız arkadaşının ailesi geldiğinde ise odanız şenlenecek. Özer kendisine getirilen yaprak sarmalarını, cezeryeleri, tatlısından tuzlusuna bir sürü yiyecekleri önünüze serecek. Hep birlikte küçük çaplı bir şölen havası esecek odanızda.
Bir tatil sonrası okullar açılmak üzereyken askerlerin yönetimi ele aldığını ve sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini öğreneceksin. Siyasi partiler kapatılacak, anarşik olaylara karışanlar göz altına alınmaya başlayacak. Kendinden emin tavırlarıyla ülkenin geldiği duruma dikkat çeken, darbenin baş aktörü Kenan Paşa'nın darbesi çevrendeki pek çok kişi tarafından sevinçle karşılanacak. Sen de sevineceksin artık çatışmaların son bulduğuna. Gazeteler ona övgüler düzecek. Darbeyi övmeyen basının yayını durdurulacak. Yasak yayınlar toplanacak, bu tür kitap ve dergi bulunduranlar için takibat başlatılacak. Korkacaksın sen de. Çünkü bir türlü okuyamayıp ileride belki bir gün okurum diyerek evde sakladığın yığınla yasak kitabın var. Başına çorap örmesin diye bütün kitaplarının sobada yanmasını seyredeceksin. Artık bu yönden için rahat. Lakin hiçbir olaya karışmadığın halde Ankara'nın caddelerinde mecburen katıldığın gösterilerde, bir filmin karesine girip mimlendiğini düşünecek, hep diken üstünde olacaksın.
Ülke sükunete kavuşmuş, her şey yavaş yavaş normale dönerken yeniden eğitime başlayacak olan okulunun yolunu tutacaksın. Şaşıracaksın çok. Şaşıracaksın çünkü, sağ-sol çatışmalarında günde on beş, yirmi gencin öldüğü olaylar jilet gibi kesilecek. Ama her şeye rağmen ODTU'nün kolay kolay askere teslim olmayacağını düşüneceksin. Darbeden sonra dersler başlarken korsan gösteriler, mitingler bir süre daha devam edecek kampusta. Ancak asker bu kez kararlı, göz açtırmayacak.
Mitingler eskisi gibi kalabalık olmayacak artık. Darbenin korkusu iyice hissedilecek. Bir gün şehre inmek üzere servis otobüsüne bineceksin. Değişik semtlere ring servisi yapan okul otobüsleri nizamiye kapısında asker tarafından durdurulacak. Herkesi aşağı indirip tespih misali karşılarına dizecek askerler. Sonradan öğreneceksin ki yine bir korsan miting düzenlenmiş. Alınan istihbarata göre mitingde konuşan kişi yeşil parka giyiyormuş. Öğrencilerin yüzde doksanı yeşil parkalı. Tabii senin de üzerinden okula başlayalı beri çıkarmadığın yeşil renkli parkan var. Bir astsubay yanındaki askerlerle birlikte teker teker öğrencileri süzecek, mitingte yasa dışı konuşan kişiyi teşhis etmek maksadı. Yanına geldiklerinde askerlerden biri "Komutanım bu olamaz, yakasında siyah kürkü var bunun" deyince paçayı kurtaracaksın bir kez daha.
Bir müddet sonra mitingler kapalı alanlara kaydırılacak. Bölümde yapılan o mitinglerin birine şahit olacaksın. Yeşil parkalı kız öğrenci konuşmasına başlar başlamaz ortalık karışacak. Bölüme askerler ve sivil polisler doluşurken kız kirişi kıracak. Birinci sınıftan beri advisor'ın, yani danışmanlığını yapan hocan Tülây Hanım olaydan bir gün sonra odasına çağıracak seni. Tülay hanım, aynı zamanda akışkanlar mekaniği dersine girmiş, eskiden beri seni içinde eşya kalabalıklığından oturabilmek için zor yer bulduğun mavi vosvos arabasına alıp defalarca evine yemeğe götürecek kadar yakınlık göstermiş, hatta şeref listesine geçtiğin bir dönemin ertesi senden kendisine asistanlık yapmanı istemiş biri. Yanına gidince şevkatle koluna girip aynı bölümden başka bir hanım hocanın yanına götürecek seni. Odada sadece siz, üçünüz olacaksınız. Kocaman kara defterler olacak masanın üzerinde. Hocalar defteri açmadan önce sana güzel bir nutuk çekecek, solcuların ne kadar vatan haini olduklarını, seninse vatansever, çalışkan ve dürüst bir öğrenci olduğunu anlatacaklar. Şaşkın bir vaziyette neler olduğunu anlamaya çalışırken kara kaplı defterin kapağını açacak biri. "Hadi bunlara bir bak bakalım dün bölümde konuşan kız bu gördüklerinden hangisine benziyordu?" diye soracaklar sana. İçinde bulunduğun durum şok edecek seni. Neden ben? Niçin bana soruyorlar bunu? Ben solcuların düşmanı mıyım? soruları birbiri ardına geçecek aklından. Hayır, hayır yüzde yüz emin olsam da ele vermem o kızcağızı. Fakat nasıl sıvışırım bu durumdan diye için içini yiyecek. Göstermelik de olsa kalın, kara kaplı defterin bütün sayfalarını çevireceksin sözde dikkatli gözlerle bakacaksın. Yok, bunların hiçbirini hatırlamıyorum deyince ilkine benzer diğer bir defter koyacaklar önüne. Her bir sayfasında on kadar fotoğraf ile kimlik bilgilerinin yanı sıra kısa notlar bulunan defterlerin incelemesi bitince "Bir şeyler duyarsan bize haber vermekten çekinme, kapımız her zaman açık sana" diyecekler. İşte evlat, yaşadığın bu durumdan tiksinirken ilk kez ve alenen muhbirlik teklifi almış olacaksın. Vay be diyeceksin, iki gün öncesine kadar öğrencilerin korkusundan sesini çıkartamayan hocalar, nasıl da birden kahraman kesildiler.
(Devam edecek)
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 2 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 3 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 4 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 5 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 6 ***
muhbirlik teklifi :)
YanıtlaSilİnsan hayatta ne tuhaf teklifler alıyor değil mi?
SilSoluksuz okuduğum bir bölüm daha. Emeğine sağlık :)
YanıtlaSilAnlattıkların üzücü olsa da okuması keyifli, çünkü güzel anlatıyorsun :)
Teşekkür ederim:) Hayat bu, üzücü tarafları da var, keyifli tarafları da işte!
SilYa hep mi teğet geçtiniz acaba :) Birini de tutturun artık Mr. Kaplan!
YanıtlaSilÇocuk kaç yaşına geldi artık :))))
Kastınız anladığımsa eğer bu kez teğet geçmedim Mrs. Kedi, tam on ikiden vurdum:)))
SilAh hadi bakalım! Yine merakla beklemek düştü bize o zaman):D
SilEvet, daha iki üç yılı var:))
Silay yaa senin başına gelenler de pişmiş tavuğun başına gelmemiştir yaa :) ay dayak kısmı üzücü yaa, anne yani.
YanıtlaSilO bizim milli kültürümüz deep:( Ekonomik özgürlük olmayınca nelere katlanıyor kadınlar. Ekonomik özgürlüğe kavuşsalar bile şiddet duruyor mu?
SilFilm gibi..
YanıtlaSilÖnce roman, sonra film:)))
SilMuhbirlik teklifi...bu fena olmuş
YanıtlaSilNe sandı ki beni, çok bozulduğumu hatırlıyorum.
Sil