YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 4 ***
Neyi merak ediyorum biliyor musun evlat? Sana bu imkan sunulmuşken tercihlerini değiştirmeyip benimle birlikte aynı yolu sürdürmekle iyi mi ettin? Yoksa daha mı iyi olurdu hayatın, önerimi kabul etseydin? Mektubum eline geçtiğinden bu yana geçen zaman içinde yazdığım her şeyin doğru çıktığını görmüş olmalısın, bundan sonra da şüphesiz birebir yaşayacaksın bütün anlattıklarımı. Neler yaşayacaksın biliyorum, çünkü aynılarını yaşadım ben yıllar önce. Eğer doktorluktan yana olsaydı tercihin, Hangi şartlarda yaşardın hayatı, nerede olurdun, kimlerle karşılaşırdın, işte bunları bilmem mümkün değil.
Bizim hazırlık sınıfına üniversitenin balayı derler. Bunun ne kadar doğru olduğunu göreceksin. Dersler ağır değil, hatta "Keşke sınava girip atlasaydım da, doğrudan birinci sınıfa başlasaydım" dediğin günler olacak, bunun için hiç zorlanmayacaksın hazırlıkta. Bolca vaktin olacak. Ah bir de okumaya merakın olsa. Artık yavaş yavaş alışmaya başlayacaksın Ankara'ya. Hafta sonları, Akün ya da Batı sinemalarından birine gidecek, vizyondaki filmlerden birini izledikten sonra Batı pasajında ya da Tunalı Hilmi caddesindeki birahanelerden birinde oturup patates kızartması eşliğinde bir ya da iki bira içecek biraz olsun kafanı ve yalnızlığını dağıtacaksın.
Yurtta aynı odada kaldığın arkadaşlarınla yakınlaşacaksın zamanla. Öğrenci abilerinin cuma akşamları eğitim seminerleri devam edecek. Bir gün yurtta yine öyle bir eğitim semineri sonrasında ÖTK'nın kat sorumlusu sana ve diğer bütün oda arkadaşlarınıza görev verecek. Bunu sakın çömezlikten kurtuluş olarak algılama. Bazılarınıza kuş denilen, üzerinde slogan yazılı şerit şeklinde deste deste kağıtlar, bazılarınıza bina cephelerine slogan yazmak için kırmızı boya ve fırça takımları falan teslim edilecek, ertesi gün sabah Kızılay meydanında diğer gruplarla buluşacağınız söylenecek.
Odanıza döndüğünüzde hepiniz ne yapacağız şimdi diye birbirinizin yüzüne bakacaksınız, anlamsız ifadelerle. Hiç beklemediğiniz bir iş bu. Şimdi biz anarşist mi olacağız? diye kalbiniz güm güm vuracak. "ÖTK kat sorumlusu arkadaş ne dedi bize, ne olmuşuz, ne olmuşuz?" diye soracak arkadaşlarından biri, gırgırına, alaycı bir gülümsemeyle. Diğer bir tanesi cevap verecek ona, "Artık olgunlaşmışız, hee" bir kaç saniye sonra sesini yükselterek, "La oğlum, armut muyuz biz, olgunlaşalım, gitmiyoruz bir yere" diyecek.
Bütün odadakiler, hep birlikte katıla katıla gülmeye başlayacaksınız. Biraz zaman geçtikten sonra sakinleşecek, gitmemenin daha tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini düşünecek, ertesi sabah erkenden ineceksiniz Kızılay Meydanına. Meydan kalabalık, çevrenizde tanımadığınız bir sürü insan olacak. Sen farkında olmayacaksın ama senin en yakınındaki yeşil parkalı, kirli sakallı tip polis. Onun gibi onlarcası aranıza karışmış, hiçbirinden haberin olmayacak. Miting başlar başlamaz polis toplananları dağıtmak için üzerinize doğru gelmeye başlayınca büyük bir panik dalgası kalabalığı hareketlendirecek. Elindeki kağıtları kimseye çaktırmadan bir köşeye bırakacaksın. Emniyet güçleri etrafınızı çevirmeye başlarken kontrolünün dışında hiç tanımadığın bir gruba karışacak, sokak aralarına dağılacaksın.
Grupta yer alan kişi sayısı gittikçe azalırken iyice korkmaya başlayacaksın. "Ne işim var benim burada, yanımdakilerin hepsi yabancı, tanıdığım bütün arkadaşlarım kim bilir nereye dağılmışlar?" diyeceksin düşüncelerinde. İçinde bulunduğun grup çöp konteynırlarını sürükleyerek polise barikat oluşturacak. Daha sonra gözlerini kestirdikleri bir otomobili sürükleyip yolu kapatmaya çalışacaklar ama başaramayacaklar. Sen bütün bunları uzaktan seyretmeye çalışırken bir pundunu bulup gruptan ayrılacaksın. Ortalık iyice karışık, bir tarafta sloganlar atılıyor, diğer tarafta polis kalabalığa gaz sıkıyor. Bu sefer Kızılay Meydanı yakınlarında daha kalabalık bir grubun içinde bulacaksın kendini. Onlarla aynı okuldan olman biraz olsun içini ferahlatacak. Maltepe yönüne doğru yürümeye başlayacaksınız. Tanımadığın biri yanına gelip üç direkli pankart taşıyan birinden nöbeti devralmanı isteyecek. Taşıdığın devasa pankartın üzerinde ne yazdığını dahi bilmeyeceksin. Canın çıkacak o ağırlığı taşımaktan ama sesin çıkamayacak. Korkacaksın. Çünkü köprünün üzerindeki polislerden birinin elindeki kamerayı görüp bütün korteji filme çektiklerini anlayacaksın. Yürüyüş kolunun en başında olan da sensin. "Belki de akşam televizyonda gösterecekler, o zaman anneme, babama ne diyeceğim?" diye aklından geçirirken huzursuzluğunu artıracak bu düşünceler. Mecalin kalmadığı bir anda yanına gelen biri "Ver bana yoldaş, sen dinlen biraz" deyince sevinçten havalara uçacaksın. Tam bir yol ağzına geldiğinizde grup geniş bir alana yayılacak. Nereden geldiği belli olmayan lastikler yolun ortasına çekildiktem sonra üzerine benzin dökülüp ateşe verilecek.
Yaklaşık elli metre önündeki durakta sessiz, sakin bekleyen belediye otobüslerinin kapıları bir anda açılır açılmaz bir sürü polis ellerine aldıkları beyaz kasklarını başlarına geçirip göstericilerin üzerine saldıracaklar. Sen onlardan kaçmak yerine sakin bir şekilde biraz ötede yolun kenarındaki bakkal dükkanına yürüyüp bir meşrubat söyleyeceksin. Mucizevi bir şekilde bütün polisler senin önünden geçip kaçanları kovalayacak, sen ise sakinliğini bozmadan polislerce yakalananların otobüslere doldurulup götürülmesini locadan seyredeceksin.
Olayların ardı arkası kesilmeyecek. Kampustan dışarı çıkmadıktan sonra emniyettesin gibi bir hisse kapıldığın sırada yanıldığını anlayacaksın. Anneannenin dul maaşının üzerine bir de kredi ve yurtlar kurumundan (mezun olduktan sonra geri ödemek üzere) kredi almaya başlayacaksın. İşte bu, önemli bir olayın öznesi olmaktan korumuş olacak seni belki de. Bir cuma sabahı yurttan çıkıp Tunus Ziraat Bankası şubesine gideceksin. Bankadan parayı çektikten sonra kampusa dönmek üzere servis otobüsüne binip okulun yolunu tutacaksın. Nizamiyeye geldiğinde büyük bir kalabalık, gelişi güzel park edilmiş araçlar, sıraya dizilmiş onlarca mavi servis otobüslerini görünce bir şeyler olduğunu anlayacaksın. Otobüsten iner inmez kapıdan geçip içeri girmek isteyince görevliler müsaade etmeyecek. Rektörlüğün önüne bomba atıldığını, çok sayıda ölü ve yaralı olduğunu öğreneceksin. Yüzlerce öğrenci ailesi kapıda endişeyle içeriden gelecek haberleri bekliyor olacak. Dört beş saat sonra yurtta kalanlar için izin çıkacak. Otobüslerle yurda gidilecek. Yurtlar tıklım tıklım. Sadece yurt sakinleri değil, kampus içinde kim varsa yurtlara sığınmış. Öğrenciler, onların yakınları, öğretim üyeleri, herkes orada, kulaklar transistörlü radyolarda olacak. Radyo ve tv lerin ilk haberi olacak ODTÜ'de öğrencilerin üzerine atılan bomba, bir öğrenci öldü, tam otuz sekiz öğrenci yaralı. Yaralılar arasında durumu ciddi olanlar var. Evlat, öğlen yemeklerinden sonra, her kafeterya çıkışında hazırlık okuluna giderken sen, rektörlüğün önündeki mitinge katılıp, o öğrenci kalabalığının arasına karışırken, senin tam da o gün bankadan para çekmeye gidecek olman büyük şans. Rektörlüğe sağ görüşlü Hasan Tan atandıktan sonra iki yüz kadar sağcı (size göre onlar faşist olacak) işçi alacak. Devrimciler kaleyi kolay teslim eder mi? Farklı bölümlere dağılmış, gelişlerindeki misyonu belli olan sağcı işçileri teker teker temizleyip kurtaracaksınız, sonunda rektörlüğe sıkışacaklar. Artık orada da barındırılmayacaklarını anlayınca, size veda seremonisi düzenleyip üzerinize parça tesirli tahrip gücü yüksek bir bomba atacaklar. İbrahim Baloğlu adındaki bir öğrenci arkadaşınız can verecek, onlarca yaralı hastanelere taşınacak. Elbette ailene haber verebilmek, onları merak ve endişeden kurtarabilmek için çırpınacaksın. Yurdun telefonuna yazılacaksın, ya sıra gelmeyecek, ya hatlar düşmeyecek. Baban güç bela yurdun telefon numarasını bilmem kaç kez denedikten sonra düşürecek, bir haber alırım umuduyla. Yurt görevlisi başından savmak için "O isimde biri kalmıyor yurtta" diyecek. Ertesi sabah cumartesi günü ilk otobüsle Kızılay'daki PTT ofisine koşacaksın. Hemen bir telgraf çekip ailene durumu bildireceksin birkaç sözcükle, "Ben iyiyim, merak etmeyin. Stop."
(Devam edecek)
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 2 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 3 ***
Odanıza döndüğünüzde hepiniz ne yapacağız şimdi diye birbirinizin yüzüne bakacaksınız, anlamsız ifadelerle. Hiç beklemediğiniz bir iş bu. Şimdi biz anarşist mi olacağız? diye kalbiniz güm güm vuracak. "ÖTK kat sorumlusu arkadaş ne dedi bize, ne olmuşuz, ne olmuşuz?" diye soracak arkadaşlarından biri, gırgırına, alaycı bir gülümsemeyle. Diğer bir tanesi cevap verecek ona, "Artık olgunlaşmışız, hee" bir kaç saniye sonra sesini yükselterek, "La oğlum, armut muyuz biz, olgunlaşalım, gitmiyoruz bir yere" diyecek.
Bütün odadakiler, hep birlikte katıla katıla gülmeye başlayacaksınız. Biraz zaman geçtikten sonra sakinleşecek, gitmemenin daha tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini düşünecek, ertesi sabah erkenden ineceksiniz Kızılay Meydanına. Meydan kalabalık, çevrenizde tanımadığınız bir sürü insan olacak. Sen farkında olmayacaksın ama senin en yakınındaki yeşil parkalı, kirli sakallı tip polis. Onun gibi onlarcası aranıza karışmış, hiçbirinden haberin olmayacak. Miting başlar başlamaz polis toplananları dağıtmak için üzerinize doğru gelmeye başlayınca büyük bir panik dalgası kalabalığı hareketlendirecek. Elindeki kağıtları kimseye çaktırmadan bir köşeye bırakacaksın. Emniyet güçleri etrafınızı çevirmeye başlarken kontrolünün dışında hiç tanımadığın bir gruba karışacak, sokak aralarına dağılacaksın.
Grupta yer alan kişi sayısı gittikçe azalırken iyice korkmaya başlayacaksın. "Ne işim var benim burada, yanımdakilerin hepsi yabancı, tanıdığım bütün arkadaşlarım kim bilir nereye dağılmışlar?" diyeceksin düşüncelerinde. İçinde bulunduğun grup çöp konteynırlarını sürükleyerek polise barikat oluşturacak. Daha sonra gözlerini kestirdikleri bir otomobili sürükleyip yolu kapatmaya çalışacaklar ama başaramayacaklar. Sen bütün bunları uzaktan seyretmeye çalışırken bir pundunu bulup gruptan ayrılacaksın. Ortalık iyice karışık, bir tarafta sloganlar atılıyor, diğer tarafta polis kalabalığa gaz sıkıyor. Bu sefer Kızılay Meydanı yakınlarında daha kalabalık bir grubun içinde bulacaksın kendini. Onlarla aynı okuldan olman biraz olsun içini ferahlatacak. Maltepe yönüne doğru yürümeye başlayacaksınız. Tanımadığın biri yanına gelip üç direkli pankart taşıyan birinden nöbeti devralmanı isteyecek. Taşıdığın devasa pankartın üzerinde ne yazdığını dahi bilmeyeceksin. Canın çıkacak o ağırlığı taşımaktan ama sesin çıkamayacak. Korkacaksın. Çünkü köprünün üzerindeki polislerden birinin elindeki kamerayı görüp bütün korteji filme çektiklerini anlayacaksın. Yürüyüş kolunun en başında olan da sensin. "Belki de akşam televizyonda gösterecekler, o zaman anneme, babama ne diyeceğim?" diye aklından geçirirken huzursuzluğunu artıracak bu düşünceler. Mecalin kalmadığı bir anda yanına gelen biri "Ver bana yoldaş, sen dinlen biraz" deyince sevinçten havalara uçacaksın. Tam bir yol ağzına geldiğinizde grup geniş bir alana yayılacak. Nereden geldiği belli olmayan lastikler yolun ortasına çekildiktem sonra üzerine benzin dökülüp ateşe verilecek.
Yaklaşık elli metre önündeki durakta sessiz, sakin bekleyen belediye otobüslerinin kapıları bir anda açılır açılmaz bir sürü polis ellerine aldıkları beyaz kasklarını başlarına geçirip göstericilerin üzerine saldıracaklar. Sen onlardan kaçmak yerine sakin bir şekilde biraz ötede yolun kenarındaki bakkal dükkanına yürüyüp bir meşrubat söyleyeceksin. Mucizevi bir şekilde bütün polisler senin önünden geçip kaçanları kovalayacak, sen ise sakinliğini bozmadan polislerce yakalananların otobüslere doldurulup götürülmesini locadan seyredeceksin.
Olayların ardı arkası kesilmeyecek. Kampustan dışarı çıkmadıktan sonra emniyettesin gibi bir hisse kapıldığın sırada yanıldığını anlayacaksın. Anneannenin dul maaşının üzerine bir de kredi ve yurtlar kurumundan (mezun olduktan sonra geri ödemek üzere) kredi almaya başlayacaksın. İşte bu, önemli bir olayın öznesi olmaktan korumuş olacak seni belki de. Bir cuma sabahı yurttan çıkıp Tunus Ziraat Bankası şubesine gideceksin. Bankadan parayı çektikten sonra kampusa dönmek üzere servis otobüsüne binip okulun yolunu tutacaksın. Nizamiyeye geldiğinde büyük bir kalabalık, gelişi güzel park edilmiş araçlar, sıraya dizilmiş onlarca mavi servis otobüslerini görünce bir şeyler olduğunu anlayacaksın. Otobüsten iner inmez kapıdan geçip içeri girmek isteyince görevliler müsaade etmeyecek. Rektörlüğün önüne bomba atıldığını, çok sayıda ölü ve yaralı olduğunu öğreneceksin. Yüzlerce öğrenci ailesi kapıda endişeyle içeriden gelecek haberleri bekliyor olacak. Dört beş saat sonra yurtta kalanlar için izin çıkacak. Otobüslerle yurda gidilecek. Yurtlar tıklım tıklım. Sadece yurt sakinleri değil, kampus içinde kim varsa yurtlara sığınmış. Öğrenciler, onların yakınları, öğretim üyeleri, herkes orada, kulaklar transistörlü radyolarda olacak. Radyo ve tv lerin ilk haberi olacak ODTÜ'de öğrencilerin üzerine atılan bomba, bir öğrenci öldü, tam otuz sekiz öğrenci yaralı. Yaralılar arasında durumu ciddi olanlar var. Evlat, öğlen yemeklerinden sonra, her kafeterya çıkışında hazırlık okuluna giderken sen, rektörlüğün önündeki mitinge katılıp, o öğrenci kalabalığının arasına karışırken, senin tam da o gün bankadan para çekmeye gidecek olman büyük şans. Rektörlüğe sağ görüşlü Hasan Tan atandıktan sonra iki yüz kadar sağcı (size göre onlar faşist olacak) işçi alacak. Devrimciler kaleyi kolay teslim eder mi? Farklı bölümlere dağılmış, gelişlerindeki misyonu belli olan sağcı işçileri teker teker temizleyip kurtaracaksınız, sonunda rektörlüğe sıkışacaklar. Artık orada da barındırılmayacaklarını anlayınca, size veda seremonisi düzenleyip üzerinize parça tesirli tahrip gücü yüksek bir bomba atacaklar. İbrahim Baloğlu adındaki bir öğrenci arkadaşınız can verecek, onlarca yaralı hastanelere taşınacak. Elbette ailene haber verebilmek, onları merak ve endişeden kurtarabilmek için çırpınacaksın. Yurdun telefonuna yazılacaksın, ya sıra gelmeyecek, ya hatlar düşmeyecek. Baban güç bela yurdun telefon numarasını bilmem kaç kez denedikten sonra düşürecek, bir haber alırım umuduyla. Yurt görevlisi başından savmak için "O isimde biri kalmıyor yurtta" diyecek. Ertesi sabah cumartesi günü ilk otobüsle Kızılay'daki PTT ofisine koşacaksın. Hemen bir telgraf çekip ailene durumu bildireceksin birkaç sözcükle, "Ben iyiyim, merak etmeyin. Stop."
(Devam edecek)
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 2 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 3 ***
96 doğumlu biri olarak bu olaylar bana o kadar uzak geliyor ki anlatamam, ben sadece Odtünün belli bir zaman aralığında oldukça büyük olaylar yaşamış olduğunu duymuştum büyüklerimden. Her şey bununla sınırlıydı yani bende. Ama nedense hiçbir şey bendeki Odtünün havasını değiştirmemiştir, oraya okul gezimle gittiğimde büyülenmiştim adeta. Farklı bir dünya gibi gelmişti kesinlikle.
YanıtlaSilBu yeni hayata başlamanız çok iyi oldu romanmışcasına okuyorumm.
Sevgiler :)
Sizden böyle yorumlar gelince ben de motive oluyorum. ODTÜ güzel bir okuldu aslında. Şimdiki durumunu bilmiyorum. İlk başladığımda kuruluşunun 20. yılı kutlanıyordu ve ta o zaman bile eski ODTÜ'nün çok daha güzel olduğu söyleniyordu. Her şey kötüye gidiyor. Şimdiki aklım olsaydı sosyal tarafından daha çok yararlanırdım. Su sporlarından basketbola, voleybola, tiyatro, satranç, müzik kulüplerine katılırdım. Kesinlikle farklı bir dünya olmuştu benim için de.
SilYeni Bir Hayat size ilginç gelecek konularla devam edecek:) Teşekkürler.
Ben de o yılları pek bilmiyorum. Siz anlattıkça merakım giderek artıyor. Hevesle bekliyorum yeni bölümleri :)
YanıtlaSilŞimdi güzel güzel anlatıyorum ya, üniversiteyi dışarıda okuyan çocukların anne babaları için zor yıllardı aslında. Oğlu sınırda askerlik görevini yapan annelerin, babaların durumu neyse onlardan farkı yoktu. Her gün sağ sol çatışmalarında 15-20 kişinin öldürüldüğü bir ortam düşünün. Devam edeceğim, aklıma geldikçe o günleri yaşıyorum.
SilKitap okur gibi okudum. Çok sade bir dille yazmışsınız.Keyifle devamını bekliyorum.
YanıtlaSilKim bilir, belki de kitap olur belki:) Teşekkürler.
Sil:(
YanıtlaSilNiçin yüzünüz asıldı şimdi? Beğenmediniz mi yoksa:(
SilYok çok güzel ifade etmişsiniz siz, olaylar çok üzücü o sebepten.
Silİyisyle, kötüsüyle geçti işte o yıllar:) Teşekkür ederim:)
Silİnsani tarafından hissederek okumak bambaşka bu olayları.
YanıtlaSilKesinlikle. Mümkün olduğu kadar objektif olmaya çalışıyorum.
Silay yaa valla iyi kurtarmışsın kaç kere vay yaniiii valla demekki sende polisiye ruhu var film gibi kaçmışsın :)
YanıtlaSilRuh mu ne gezer, sadece şanslı olduğum bir dönemdi:)
SilAh o postahaneden telefon yazdırmalar, telgraf çekmeler.. ne günlerdi.. şimdi herkesin elinde kişisel ulaşım araçlarını gördükçe, o yılları anlamaları imkansız diye düşünüyorum. Ben de Balıkesir' de okudum üniversiteyi 82 den sonra. Yollarından geçtiğimiz yerler için "bu taraf sağcıların, bu taraf solcuların" diye tariflerlerdi.
YanıtlaSilBiz neler yaşamışız yahuu..
Haklısınız. Yaşamadan tam olarak anlaşılmaz. Caddelerin iki yakası kurtarılmış bölgelerdi, evet. Hâlâ aklım almaz, ne büyük projeymiş bu Sam Amca'nın, nasıl düştük birbirimize. Karşı görüşte bir genç vurulduğunda sevinirdik yahu. Geldiğimiz nokta buydu.
SilHerkesin bile isteye, bilinçli olarak karşı çıktıklarını düşünürdüm.Okuyunca farklı olduğunu gördüm. İsyan uzaktan çok güzel, çekici görünüyor, belki bazı zamanlar da gerekli de ama, sonuçları her zaman acı sanırım.Yitip giden gencecik canlar..
YanıtlaSilGençlikte kanlar deli akar. Bilinç, akıl duygulardan sonra gelir. Hepsi kendi inandıkları değerler uğruna bir akıntıya kapılıp silahlı ya da silahsız mücadele içinde buldular kendilerini. Pek çok genç bu uğurda verdi canlarını. Şu anda bizi yönetenlerden çok daha fazla vatan millet sevgisi ile doluydu içleri, bağımsızlık ve hürriyet için atardı mangal yürekleri...
SilBaştan fırsat bulup bu yazı dizinizi düzgün okuyamamıştım. Bugün başladım başından itibaren. ODTÜ olaylarını biraz bilsem de yeniden okumak tüylerimi diken diken etti. Öğrenci olaylaı, yaşadıkları sıkıntılar...bu arada büyük oğlum bu yıl üniversite sınavına girecek ve hedefi ODTÜ bakalım.
YanıtlaSilHadi hayırlısı, umarım istediği bölümü kazanır:)
Sil