YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 26 ***
İstanbul'da yaptığın iş görüşmesinden sonra kesin kararınızı vereceksiniz. Eşyaları kamyona yükleyip İzmir'de ayarladığınız boş bir eve taşıtacaksın. Doğuma henüz iki aya yakın zaman var. Zaten kafanda, önce yalnız gidip, kalacağınız yer aile için uygun mu diye bakmak var. Pasaport işlemleri tamamlandıktan sonra haber gelecek. Ailenle vedalaştıktan sonra İzmir'den Diyarbakır'a uçacak, şirketin irtibat bürosuna geleceksin. Diyarbakır bilmediğin yer değil ama ilk kez yurt dışına çıkmanın heyecanını yaşayacaksın.
Diğer mühendislerle birlikte şirketin beyaz minibüsüne binip yola çıkacaksınız. Sınır boyunca doğuya doğru ilerlerken PKK terör faaliyetlerini önlemek amacıyla yol kenarında dizilen askeri araç kamyonları biraz ürkütecek seni. Habur sınır kapısına yaklaşırken karşılaştığın yerleşim birimleri görmeye alışkın olduklarından hayli farklı. Sonbahar mevsiminin ilk günlerinde bir sis bulutu içinde geçen yolculuğun, karşılaştığın bu manzarayla daha kasvetli bir hâl alacak. Habur yakınlarındaki yerleşim merkezlerinde çoluk çocuğun elinde tomarlarla Irak dinarı göreceksin. Bunlar seyyar exchange büroları. Sen de diğerleri gibi bir miktar Türk Lirası verip yüklü miktarda Irak Dinarı alacaksın. Sınırda rutin pasaport kontrolünden geçtiğin sırada Irak askerlerinin pejmürde halleri, yırtık postalları, nasıl bir memlekete geldiğin konusunda ilk fikirleri verecek. Türkiye'den aldığın dinarları kapıda görevlilere kaptırmamak için valizinin en görünmez yerine saklayacaksın. Herhangi bir sıkıntı yaşamadan geçtiğin hudut kapısından ayrılıp Erbil'deki ofise doğru yol alırken Türk plâkalı yoğun kamyon trafiğine şaşırtacak seni. Bu kamyonların hepsinin çift yakıt depolu olduğu söylenecek. Sınırdan neredeyse boş yakıt deposuyla içeri giren kamyonlar dönüş yolunda çift depolarını mazotla dolduruyorlarmış. Devlet o sıralar yapılan bu kaçakçığı önemsemiyor. Yol boyunca her taraf Saddam Hüseyin'in posterleri ve heykelleriyle dolu.
Dağların arasından geçip oldukça dik ve tehlikeli bir varyant yolunu takip ederek Erbil'deki şirket bürosuna varacaksınız. Burası biraz daha şehre benziyor ama mimarisi oldukça farklı. Bildiğin çok katlı apartman bloklarının yanı sıra adalar halinde konumlanmış etrafı beyaza boyalı duvarlarla çevrilmiş tek katlı evler var. İrtibat bürosu da villayı andıran o evlerden biri. Bir süre dinlendikten sonra yemeğinizi yiyip yeniden yola çıkacaksınız. Erbil çıkışında bir süre bekletilecek daha sonra konvoy halinde devam edeceksiniz kaldığınız yerden. Önde ve konvoyun en sonunda "himaye" dedikleri içi silahlı asker dolu bir çift askeri araç arasında ve yaklaşık bir saat süren yolculuktan sonra baraj şantiyesine ulaşacaksınız. Göstermelik bir şey bu evlât. Kim kimi himaye ediyor belli değil. Sonradan öğreneceksin ki esas sizi koruyanlar şantiyenin nakliye işlerini üstlenen bölgenin Kürt aşiretleri. Onlar iyi para kazandıkları bu işin hatırına sizin gönüllü koruyuculuğunu yapıyorlar.
Karakaya'dan da büyük bir şantiye. Enka liderliğinde Yugoslav Hidrogradnja şirketi üstlenmiş inşaatı. Barajın göle bakan tarafında Enka'nın 5.000 konutluk Employer's Camp dedikleri büyük bir sayfiye kenti inşaatı var bir de. Ofisler uzun, tek katlı prefabrik binalardan oluşuyor. İlk olarak iki odalı mütevazı lojmanının anahtarını verecekler sana. Lojmanlar inşaatın bulunduğu bölgeye yarım saat mesafede. Aynı yerde alışveriş yapılan büyükçe bir market var. Fiyatlar oldukça uygun. Maaşının yüzde onunu Irak Dinarı olarak ödeyecekler, bu da yaşam için gereken bütün giderlerini rahatlıkla karşılayacak.
İlk işin eşine sağ salim baraja geldiğini haber vermek olacak. Kolay bir iş değil bu. Santralde sıranı bekleyip hattın düşmesini bekleyeceksin uzun uzun. Nihayet duyuracaksın sesini.
Proje Müdür Yardımcısı unvanıyla tecrübeli, tonton bir mühendis amcanın emrinde göreve başlayacaksın. Cevdet Çakmur, saygılı, çalışkan ve dünyalar iyisi bir insan. Barajın şantiye şefi Gökhan Bey ise onun tam aksi. Bu kadar büyük bir proje için oldukça genç, tecrübesiz, hırçın bir tip. Büyük patronun oğlunun yakın arkadaşı diyorlar. Görüyorsun evlat, ahbap çavuş ilişkileri resmi, özel fark etmiyor. Onun babası yaşındaki proje müdürüne attığı fırçalar şaşırtacak seni. Onun bu tavrından sonra Cevdet Bey'in gözlerinin dolmasını, dalıp giderken buruk bir gülümsemeyle sana bakıp "Çocuk işte!" deyişini unutmayacaksın.
Altına Toyota Cruiser marka bir arazi aracı verecekler. Ülkede Japon araba markalarından başka bir marka yok zaten. Lojmanların bulunduğu yerleşim yerine giden yol üzerinde kısaca SCD dedikleri, Türkiye'de DSİ'nin karşılığı olan bir bölge müdürlüğü var. Proje onaylatmak için sık sık işin düşecek oraya. Baş mühendis Abdülhalik ile samimi olacak, birbirinize güveneceksiniz. Dindar biri, görevine son derece sadık. Ancak senin ona Abdülhalik deyişlerine fena içerleyecek. "İsmimi her ağzına aldığında bana hakaret ediyor, üstelik günaha giriyorsun" diyecek. Adının son hecesini gırtlaktan vererek "Abdülhalıq" demen lâzım diyecek, yani Allahın kulu demekmiş. Oysa sen beni köpeğin kulu yapıyorsun diye söylenecek. Sonraki zamanlarda aynı hataya düşmemeye çalışacaksın.
Aklın İzmir'de evlât. Aileni merak ediyorsun. Eşini, oğlunu, doğacak kızını... Kasım ayı ortasına doğru haber gelecek. Hemen İzmir'e uçacaksın. Yok evlât, senin çocukların rahatına düşkün, hiç gelmeye niyetleri yok bulundukları yerden. Vay efendim, sancısı başlamış, suyu gelmiş gibi heyecanlar yaşamayacaksın. Yine zamanı gelince eşinle el ele, misafirliğe gidercesine eşyalarınızı alıp hastanenin yolunu tutacaksınız. Kısa bir süre sonra kızının bağrışı hastaneyi ayağa kaldıracak. Maviş gözleriyle etrafını tanımaya çalışırken sen muradına ermenin dayanılmaz hafifliğini hissedeceksin yüreğinde. Ağabeyine nazire olsun diye Irmak koyacaksınız adını önceden kararlaştırdığınız gibi.
Yanlarında bir hafta kaldıktan sonra yeniden ayrılık çalacak kapını. Irak'a geri döneceksin, işinin başına. İşini, mesleğini seveceksin. Bir yandan proje işlerini yürütürken diğer taraftan arazi işleri ile ilgileneceksin. Sana bir on yıl daha burada kalacakmışsın gibi gelecek. Yanılacaksın evlât, gelecek senin için çok şeylere gebe. Arazi uygulamalarında diğer mühendislerin çözemediği, işleri durma noktasına kadar getiren zorlukları Abdülhalıq'la kurduğun yakın dostluk sayesinde kolaylıkla aşacaksın. Günün birinde hızını alamayıp işi yokuşa sürmesi sebebiyle Abdülhalıq'a, kendi makamında, üstelik mühendis arkadaşlarının yanında ona bas bas bağıracak, işi ne hakla durdurduğunun hesabını soracaksın. Zavallı adam gıkını çıkartmadan susup istediklerini yapacak ve işin önü açılacak. Çok geçmeden tünellerden birinde yapılan bir proje hatası yüzünden iş durdurulacak. Abdülhalıq, revize projeyi ne zaman onaya verebileceğini soracak. "Pazartesi günü önünde olur" diyeceksin. Tamam, diyecek, işe devam edebilirler. Ne var ki verdiğin söz aklından uçacak. Salı sabahı erkenden Abdülhalıq'ı karşında bulacaksın. Hışımla üzerine yürüyecek. "Bana söz verdin, dün getirmeliydin projeyi" diyerek avazı çıktığı kadar bağıracak, ofistekileri başına toplayacak. Onu sakinleştirmek için ne yapsan nafile. Özür dileyeceksin, "Tamam bugün teslim edeceğim" diyeceksin, susmayacak bir türlü. "Dün dündü, bugün bugün" diye bağıracak. Haklısın diyeceksin. Sinir küpüne dönmüş bir vaziyette ayrılacak yanından. Adam haklı evlât, aynısını sen ona yapmıştın. O zaman sen haklıydın, bu kez o. Rövanşı hakkını vererek aldı diyeceksin içinden. Tuhaf bir şekilde aranızdaki bu atışmalar dostluğunuzu bozmadığı gibi sizi daha fazla yaklaştıracak birbirinize.
Tünel kazı işlerinin taşeronu Sivaslı, patronun Şarık Tara'nın güvenini kazanmış biri. Aynı anda onlarca tünel açılıyor. Adam geniş bir aşiretin reisi sanki. İşçi gerektiğinde 500'ünü birden aynı anda getirebilirken fazla olduğunu gördüğünde istediği kadarını geri gönderebiliyor. Bu onu vazgeçilmez yapan bir özellik evlât. Bir sürü işçi koğuşu onun çalışanlarına ayrılmış. O koğuşların birinde geniş bir salonu da eğlence mekânı yapmışlar. Bir akşam bu zat seni davet edecek. Senin şerefine bir eğlence düzenleyecekler. Sıra gecelerinde yaptıkları gibi yer sedirlerine oturacak, önünüzdeki alçak masalar türlü meze, meyve ve Türkiye'den getirdikleri rakılarla donatılacak. İşçilerden biri saz çalarken bir diğeri yanık sesiyle türküler söyleyecek. Öyle bir ses ki, söyledikçe gözlerin dolacak. Emin ol, Tatlıses halt etmiş yanında. Derin düşüncelere dalacaksın. Biri tünelin derinliklerinde, ailesinden uzak, üç kuruşa, her an ölümle burun buruna yaşam mücadelesi veriyor. Diğeri Tatlıses olmuş. İkisinin başladığı yer üç aşağı beş yukarı aynı oysa. Şans mı, kişilik özellikleri mi onları böyle apayrı yaşamlara sürükleyen?
Tünelciler hemen her hafta bir kurban kesecekler. Tünele başlarken, tünel kazısı tamamlandığında, betona başlarken... Tünel sayısı da fazla olunca bu kurban kesme törenleri sıklaşacak. Seni her kurban kesimine davet edecekler. İlgili tünelin ağzına masalar, sandalyeler getirilip düzenlenecek. Kurbanlık koyun kesildikten sonra marifetli kasaplar kısa sürede eti parçalayıp hazırlayacak. Büyük ızgaralarda etler pişirılip masalara servis edilecek. Kurban etine rakıyla éşlik edildiğine ilk orada şahit olacak, şaşıracaksın. Bir keresinde de Abdülhalıq'ı yanında götüreceksin. Su isteyecek. İşçiler eski bir rakı şişesine koydukları suyu bardağına boşaltıp başmühendise uzatacaklar. Abdülhalıq kabul etmeyecek rakı şişesini görünce. Defalarca yıkanmış ve içine içme suyu doldurulmuş bir şişe bu diye dil dökeceksin. Hayır diyecek, diretecek, katre bilir misin? diye soracak. İşte o şişenin içinde alkolün bir katresi vardır mutlaka. Bir kez daha şaşıracaksın.
Üç ay sonra aileni yanına almak üzere İzmir'e gideceksin. Kızın kocaman olmuş. Oğlunsa tam bir ateş parçası. İki çocuk, eşyalarla birlikte yorucu bir seyahatin sonunda Bekhme Baraj şantiyesine geleceksiniz. Eşin kutu gibi evi çok beğenecek. Odalardan biri sizin diğeri çocukların olacak. Diğer mühendislerin eşleriyle yakın dostluklar kuracak eşin ama esas zamanını çocuklara ayıracak. Her ikinizin de lokal alışkınlığı yok. En büyük eğlenceniz çocuklarınız olacak. Esas yük eşinin sırtında. Irmak, maviş gözlerinin dışında huy olarak abisine hiç benzemeyecek. Önceleri sakin bir bebek olan Fırat büyüdükçe hareketlenecek. Irmak desen geceleri sabaha kadar annesini uyutmayacak. İşinde yoruluyorsun diye eşin tek başına ilgilenecek onunla. Senin horlama seslerin kızının gece ağlamalarını bastıracak.
Dağların arasından geçip oldukça dik ve tehlikeli bir varyant yolunu takip ederek Erbil'deki şirket bürosuna varacaksınız. Burası biraz daha şehre benziyor ama mimarisi oldukça farklı. Bildiğin çok katlı apartman bloklarının yanı sıra adalar halinde konumlanmış etrafı beyaza boyalı duvarlarla çevrilmiş tek katlı evler var. İrtibat bürosu da villayı andıran o evlerden biri. Bir süre dinlendikten sonra yemeğinizi yiyip yeniden yola çıkacaksınız. Erbil çıkışında bir süre bekletilecek daha sonra konvoy halinde devam edeceksiniz kaldığınız yerden. Önde ve konvoyun en sonunda "himaye" dedikleri içi silahlı asker dolu bir çift askeri araç arasında ve yaklaşık bir saat süren yolculuktan sonra baraj şantiyesine ulaşacaksınız. Göstermelik bir şey bu evlât. Kim kimi himaye ediyor belli değil. Sonradan öğreneceksin ki esas sizi koruyanlar şantiyenin nakliye işlerini üstlenen bölgenin Kürt aşiretleri. Onlar iyi para kazandıkları bu işin hatırına sizin gönüllü koruyuculuğunu yapıyorlar.
Karakaya'dan da büyük bir şantiye. Enka liderliğinde Yugoslav Hidrogradnja şirketi üstlenmiş inşaatı. Barajın göle bakan tarafında Enka'nın 5.000 konutluk Employer's Camp dedikleri büyük bir sayfiye kenti inşaatı var bir de. Ofisler uzun, tek katlı prefabrik binalardan oluşuyor. İlk olarak iki odalı mütevazı lojmanının anahtarını verecekler sana. Lojmanlar inşaatın bulunduğu bölgeye yarım saat mesafede. Aynı yerde alışveriş yapılan büyükçe bir market var. Fiyatlar oldukça uygun. Maaşının yüzde onunu Irak Dinarı olarak ödeyecekler, bu da yaşam için gereken bütün giderlerini rahatlıkla karşılayacak.
İlk işin eşine sağ salim baraja geldiğini haber vermek olacak. Kolay bir iş değil bu. Santralde sıranı bekleyip hattın düşmesini bekleyeceksin uzun uzun. Nihayet duyuracaksın sesini.
Proje Müdür Yardımcısı unvanıyla tecrübeli, tonton bir mühendis amcanın emrinde göreve başlayacaksın. Cevdet Çakmur, saygılı, çalışkan ve dünyalar iyisi bir insan. Barajın şantiye şefi Gökhan Bey ise onun tam aksi. Bu kadar büyük bir proje için oldukça genç, tecrübesiz, hırçın bir tip. Büyük patronun oğlunun yakın arkadaşı diyorlar. Görüyorsun evlat, ahbap çavuş ilişkileri resmi, özel fark etmiyor. Onun babası yaşındaki proje müdürüne attığı fırçalar şaşırtacak seni. Onun bu tavrından sonra Cevdet Bey'in gözlerinin dolmasını, dalıp giderken buruk bir gülümsemeyle sana bakıp "Çocuk işte!" deyişini unutmayacaksın.
Altına Toyota Cruiser marka bir arazi aracı verecekler. Ülkede Japon araba markalarından başka bir marka yok zaten. Lojmanların bulunduğu yerleşim yerine giden yol üzerinde kısaca SCD dedikleri, Türkiye'de DSİ'nin karşılığı olan bir bölge müdürlüğü var. Proje onaylatmak için sık sık işin düşecek oraya. Baş mühendis Abdülhalik ile samimi olacak, birbirinize güveneceksiniz. Dindar biri, görevine son derece sadık. Ancak senin ona Abdülhalik deyişlerine fena içerleyecek. "İsmimi her ağzına aldığında bana hakaret ediyor, üstelik günaha giriyorsun" diyecek. Adının son hecesini gırtlaktan vererek "Abdülhalıq" demen lâzım diyecek, yani Allahın kulu demekmiş. Oysa sen beni köpeğin kulu yapıyorsun diye söylenecek. Sonraki zamanlarda aynı hataya düşmemeye çalışacaksın.
Aklın İzmir'de evlât. Aileni merak ediyorsun. Eşini, oğlunu, doğacak kızını... Kasım ayı ortasına doğru haber gelecek. Hemen İzmir'e uçacaksın. Yok evlât, senin çocukların rahatına düşkün, hiç gelmeye niyetleri yok bulundukları yerden. Vay efendim, sancısı başlamış, suyu gelmiş gibi heyecanlar yaşamayacaksın. Yine zamanı gelince eşinle el ele, misafirliğe gidercesine eşyalarınızı alıp hastanenin yolunu tutacaksınız. Kısa bir süre sonra kızının bağrışı hastaneyi ayağa kaldıracak. Maviş gözleriyle etrafını tanımaya çalışırken sen muradına ermenin dayanılmaz hafifliğini hissedeceksin yüreğinde. Ağabeyine nazire olsun diye Irmak koyacaksınız adını önceden kararlaştırdığınız gibi.
Yanlarında bir hafta kaldıktan sonra yeniden ayrılık çalacak kapını. Irak'a geri döneceksin, işinin başına. İşini, mesleğini seveceksin. Bir yandan proje işlerini yürütürken diğer taraftan arazi işleri ile ilgileneceksin. Sana bir on yıl daha burada kalacakmışsın gibi gelecek. Yanılacaksın evlât, gelecek senin için çok şeylere gebe. Arazi uygulamalarında diğer mühendislerin çözemediği, işleri durma noktasına kadar getiren zorlukları Abdülhalıq'la kurduğun yakın dostluk sayesinde kolaylıkla aşacaksın. Günün birinde hızını alamayıp işi yokuşa sürmesi sebebiyle Abdülhalıq'a, kendi makamında, üstelik mühendis arkadaşlarının yanında ona bas bas bağıracak, işi ne hakla durdurduğunun hesabını soracaksın. Zavallı adam gıkını çıkartmadan susup istediklerini yapacak ve işin önü açılacak. Çok geçmeden tünellerden birinde yapılan bir proje hatası yüzünden iş durdurulacak. Abdülhalıq, revize projeyi ne zaman onaya verebileceğini soracak. "Pazartesi günü önünde olur" diyeceksin. Tamam, diyecek, işe devam edebilirler. Ne var ki verdiğin söz aklından uçacak. Salı sabahı erkenden Abdülhalıq'ı karşında bulacaksın. Hışımla üzerine yürüyecek. "Bana söz verdin, dün getirmeliydin projeyi" diyerek avazı çıktığı kadar bağıracak, ofistekileri başına toplayacak. Onu sakinleştirmek için ne yapsan nafile. Özür dileyeceksin, "Tamam bugün teslim edeceğim" diyeceksin, susmayacak bir türlü. "Dün dündü, bugün bugün" diye bağıracak. Haklısın diyeceksin. Sinir küpüne dönmüş bir vaziyette ayrılacak yanından. Adam haklı evlât, aynısını sen ona yapmıştın. O zaman sen haklıydın, bu kez o. Rövanşı hakkını vererek aldı diyeceksin içinden. Tuhaf bir şekilde aranızdaki bu atışmalar dostluğunuzu bozmadığı gibi sizi daha fazla yaklaştıracak birbirinize.
Tünel kazı işlerinin taşeronu Sivaslı, patronun Şarık Tara'nın güvenini kazanmış biri. Aynı anda onlarca tünel açılıyor. Adam geniş bir aşiretin reisi sanki. İşçi gerektiğinde 500'ünü birden aynı anda getirebilirken fazla olduğunu gördüğünde istediği kadarını geri gönderebiliyor. Bu onu vazgeçilmez yapan bir özellik evlât. Bir sürü işçi koğuşu onun çalışanlarına ayrılmış. O koğuşların birinde geniş bir salonu da eğlence mekânı yapmışlar. Bir akşam bu zat seni davet edecek. Senin şerefine bir eğlence düzenleyecekler. Sıra gecelerinde yaptıkları gibi yer sedirlerine oturacak, önünüzdeki alçak masalar türlü meze, meyve ve Türkiye'den getirdikleri rakılarla donatılacak. İşçilerden biri saz çalarken bir diğeri yanık sesiyle türküler söyleyecek. Öyle bir ses ki, söyledikçe gözlerin dolacak. Emin ol, Tatlıses halt etmiş yanında. Derin düşüncelere dalacaksın. Biri tünelin derinliklerinde, ailesinden uzak, üç kuruşa, her an ölümle burun buruna yaşam mücadelesi veriyor. Diğeri Tatlıses olmuş. İkisinin başladığı yer üç aşağı beş yukarı aynı oysa. Şans mı, kişilik özellikleri mi onları böyle apayrı yaşamlara sürükleyen?
Tünelciler hemen her hafta bir kurban kesecekler. Tünele başlarken, tünel kazısı tamamlandığında, betona başlarken... Tünel sayısı da fazla olunca bu kurban kesme törenleri sıklaşacak. Seni her kurban kesimine davet edecekler. İlgili tünelin ağzına masalar, sandalyeler getirilip düzenlenecek. Kurbanlık koyun kesildikten sonra marifetli kasaplar kısa sürede eti parçalayıp hazırlayacak. Büyük ızgaralarda etler pişirılip masalara servis edilecek. Kurban etine rakıyla éşlik edildiğine ilk orada şahit olacak, şaşıracaksın. Bir keresinde de Abdülhalıq'ı yanında götüreceksin. Su isteyecek. İşçiler eski bir rakı şişesine koydukları suyu bardağına boşaltıp başmühendise uzatacaklar. Abdülhalıq kabul etmeyecek rakı şişesini görünce. Defalarca yıkanmış ve içine içme suyu doldurulmuş bir şişe bu diye dil dökeceksin. Hayır diyecek, diretecek, katre bilir misin? diye soracak. İşte o şişenin içinde alkolün bir katresi vardır mutlaka. Bir kez daha şaşıracaksın.
Üç ay sonra aileni yanına almak üzere İzmir'e gideceksin. Kızın kocaman olmuş. Oğlunsa tam bir ateş parçası. İki çocuk, eşyalarla birlikte yorucu bir seyahatin sonunda Bekhme Baraj şantiyesine geleceksiniz. Eşin kutu gibi evi çok beğenecek. Odalardan biri sizin diğeri çocukların olacak. Diğer mühendislerin eşleriyle yakın dostluklar kuracak eşin ama esas zamanını çocuklara ayıracak. Her ikinizin de lokal alışkınlığı yok. En büyük eğlenceniz çocuklarınız olacak. Esas yük eşinin sırtında. Irmak, maviş gözlerinin dışında huy olarak abisine hiç benzemeyecek. Önceleri sakin bir bebek olan Fırat büyüdükçe hareketlenecek. Irmak desen geceleri sabaha kadar annesini uyutmayacak. İşinde yoruluyorsun diye eşin tek başına ilgilenecek onunla. Senin horlama seslerin kızının gece ağlamalarını bastıracak.
(Devam edecek)
Öykü için teşekkürler. Blogger arkadaşlarımız ''Blogger Mimi'' başlığı altında çok güzel bir mim yazısı hazırlamışlar. Ben de bu mim yazılarına katılarak blog açma serüvenimi anlattım. Okumak için sizi bloguma beklerim.
YanıtlaSilRica ederim:)
Silhadi amaa büyü öykümü ve yılbaşı anımı da oku amaa :)
YanıtlaSilKaçırmış mıyım, tüh. Geliyorum bekle:)
SilYılbaşı anını okumuş, yorum da yapmışım, kaçırmışsın sen. Durum 1-1 :)))
Silpiki hadi iyisin iyisin hihihi :)
Silİşlem tamam:))
SilAbdülhalıq' ile dostluğunuzu sevdim :)
YanıtlaSilGerçek bir dosttu. Vedalaşmamız da çok duygusal anlar yaşadık.
Silayyy ırmak ne güzel isim. kim kime benziyo kişilik olarak. fırat kime ırmak kime :) valla iyi cesaretmiş oraya gitmek, diyarbakır, habur filan. ama işler iyi gidiyo gözüküyooo :)
YanıtlaSilIrmak bana, Fırat annesine benziyor kişilik olarak:))
SilBiliyorsun İran-Irak savaşı devam ederken cesaret edemedim. O savaş bitti, gittik, bu sefer de Körfez savaşı başladı. Savaş eksik olmuyor o bölgede. Uncle Sam karıştırıyor oraları hep:)
"Hayatım roman" dediklerince :)
YanıtlaSilAynen:)
Sil