YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 32 ***
Her ay hazırladığın hakediş raporunu onaylatmak için önce Zonguldak'ta şube müdürlüğünü, daha sonra sırayla Kastamonu'da bölge müdürlüğünü ve Ankara'da genel müdürlüğü ziyaret edip son olarak Ereğli'ye dönecek, imzalanan hakediş raporlarını Erdemir'e getireceksin. Her durakta beklediğin süre yaklaşık iki ya da üç saati bulmayacak. Hakedişlerin jet hızıyla onaylanıp geçmesi şaşırtacak seni. Ilgaz'ın karlı dağları arasında yol alıp gecenin ikisinde Kastamonu'ya vardığında Bölge Müdürü seni misafirhanede pijamalarıyla karşılayacak. O saatte barajlar şube müdürünü kaldığı lojmanından arayıp kaşeleri al gel diyecek. Bir yandan sen kaşeleri basarken onlar imzaları atacak. Bir keresinde müdür imzaları atarken gülerek takılacak sana. "Şimdi bu hakedişin içine uçak koysan geçer değil mi?" diyecek. Şaşırıp ne cevap vereceğini bilemeyeceksin. Yine bir gün, proje onayı için aynı müdürü odasında ziyaret edeceksin. Kahveni yudumlayıp sohbet ederken bir ara, "Yanında bozukluk var mı?" diyecek. Şok olacaksın. Ne demek istediğini anlamayacak, yanlış bir hareket etmek istemeyeceksin. Senin şaşkınlığını fark etmiş olmalı, dişlerini gösterecek eliyle. "Dişimi göstereceğim doktora fazla bir şey değil" diyecek. Cebindeki parayı çıkarıp verirken bir devlet memurunun bu kadar küçülebileceğine aklın sırrın ermeyecek.
Bölge müdürlüğüne yaptığın birkaç ziyaretten sonra kontrol mühendisi Nezih Bey'e senden dert yanacak bölgedekiler. O da "Sen işi bilmiyorsun oğlum" deyip taktikler verecek sana. Hakedişi imzalayacak mühendislere birer karton Marlboro götürmek adettenmiş. Madem usul böyle deyip, daha da şirin göstermek için kendini, Safranbolu'dan geçerken birer kilo da lokum götüreceksin yanında. Barajlar şube müdürü yine şikayet edecek seni Nezih Beye. Neymiş, park yerinde arabasının arka bagajı her zaman açık olurmuş. Getirdiğin hediyeleri milletin gözüne sokarcasına bölge müdürlüğü koridorlarında dolaştırmak da ne oluyormuş!
Sabah mesai başladığında genel müdürlükte hakedişlerini kontrol eden kişi de hiç kontrol etmeden imzaları basacak. Şimdi onun günahını almayayım evlat, her imzadan sonra o yapacak kontrolünü. Bir hafta sonra telefon edip anlayamadığı yerleri soracak, bazen yaptığın hataları bir sonraki hakedişte düzeltmeni isteyecek. Ödemeyi yapacak kurum olan Erdemir farklı mı sanıyorsun? Bak buna gülerim. Orada da kontrol edilmeden imzalar basılacak. Fakat imzayı atan mühendislerden biri dişlerini bileyip, her seferinde kesin hesapta görüşeceğiz diyecek sana. Hakediş ve proje onay süreçlerindeki bu süratin arkasındaki gizli elin Rauf Bey'e ait olduğunu tahmin etmen hiç de zor olmayacak. Sen işini doğru yapmana bak evlat desem de bazen şeytana uyacak, yeri gelecek şeytana meydan okuyacaksın.
Ertesi gün hakediş karşılığı aldığın çekle banka şubesine gidip hiç olmazsa bir gün bizde kalsın diye yalvaran banka müdürüne aldırmayıp patronlarının isteği doğrultusunda aynı gün paranın şirket hesabına geçmesi için müdürün başından ayrılmayacaksın.
Bu hakediş yolculukların oldukça yorucu olacak. Bazen şoförünü alacaksın yanına, bazen de yalnız gitmeyi tercih edeceksin. O yalnız ve uykusuz yolculuklarında tehlikeli anlar yaşayacaksın. Yollar bir türlü bitmez görünecek gözüne. Hayaller kuracaksın gecenin ıssız karanlığında. Göz kapakların ağırlaşacak. Uykunun cazibesine kapılacaksın. Yol seni terk edecek. Sanki kurulmuş bir saat gibi, tam zamanında açacaksın gözünü her seferinde. Bir anda kendine geleceksin. Panik ve korku halinde arabanı yolla buluşturmayı başaracaksın son anda. Gözlerin fal taşı gibi açılacak, uyku ışık hızıyla terk edecek seni.
Evlat müteahhit dediğin sanma ki sadece köprüler, yollar, barajlar, konutlar vs. yapar. İşin aslı ticarettir. Yani para kazanmaktır. Başın ağrımadan ne kadar çok kazanabilirsen kazan. Sanıyorsun ki öğrendiğin onca hesap kitap güzel ve sağlam eserler üretmek için. Külliyen boş bu düşüncen. Müteahhitte çalışan bir mühendis ya da şantiye şefinin ana görevi patrona daha çok para kazandırmak. Zaman gelecek, başarılı bir mühendis olmak için tek koşulun bu olduğunu öğreneceksin. İşini çok iyi bilen bir mühendis yaptığı işte patrona istediği parayı kazandıramıyorsa onun gözünde beş para etmez, bunu her geçen gün daha iyi anlayacaksın. Biliyorum, parayı sevmezsin, senin zevk alarak yaptığın işin teknik kısmı. Ama madem bu yolu seçtin ve başarılı olmak istiyorsun sana söyleyecek başka bir lafım yok.
Yine bir gün Rauf Bey gelecek şantiyeye. Kil sahasına bir ulaşım yolu projelendirilecek. Proje, senin işin zaten. Ne demiştim sana. Başarılı bir mühendis olabilmen için müteahhit çok kazanmalı. Özellikle karlı iş kalemlerinde miktar ne kadar artarsa o kadar çok kazanır müteahhit. Fakat bu kez işin zor. Rauf Bey, sana gazı verecek. Öyle bir yol projesi yap ki en az yüz bin m3 kazı çıksın! Yolun güzergahı dümdüz ova. O istediği kazının onda biri bile çıkmaz bu yolda. Geceleri kafa patlatacaksın. Boşa koyacaksın dolmayacak, doluya koyacaksın almayacak. İstemeye istemeye ovada dosdoğru gideceğin güzergahı dağa çevirip Rauf Beyin istediği miktara ulaşacaksın. Yaptığın iş içine sinmeyecek. Bir yandan da "Aferin sana be koçum" demesi hoşuna gidecek. Görevi hakediş düzenlemek olan başka bir şirkette çalışan arkadaşın şöyle diyecek bir gün: "Bizim yaptığımız iş kedi fare oyunu. Ben her türlü cambazlığı yaparım, çünkü amacım patronu zengin etmek, bunun için veriyorlar bana parayı. İdare elemanı, kontrol mühendislerinin görevi ise yaptığım hataları ortaya çıkarmak, onlara da devlet bunun için maaş ödüyor." Ona karşı çıkacaksın önce, hayır, benim yaptığım işe de, bana da güvenmeliler. Bilerek hata yapmamalıyım diyeceksin. Zaman içinde kedilerin ne kadar beslenip hantallaştığını, etrafındaki farelerle nasıl hemhal olduklarını anlayacaksın. Kafan karışacak.
Birkaç hafta sonra patronun Maruf Bey gelecek şantiyeyi teftişe. Şantiyede her şey yolunda. O Rauf Bey'in sana yaptırdığı projeyi soracak. "Proje bölgeden onaylandı, geldi." diyeceksin. Israrla projeyi görmek isteyecek. Proje paftasını açar açmaz sorular ardı ardına gelecek. "Niye yolu böyle bağlamadın?" Kem küm edeceksin. Daha çok üstüne düşecek. Önce Rauf Bey benden miktar çıkarmamı istedi demeyecek, ser verip sır vermeyeceksin. Maruf Bey, ısrarla seni sıkıştırmaya devam edecek. Sonunda bir cümlesi yetecek sana. "Bir de iyi mühendisim ben diyorsun." Hayır evlat, bunu diyemez, haksızlık bu. Artık tahammül edemezsin buna. Sessizce, sıkılarak, utanarak "Rauf Bey, o istedi... Kazıyı arttırmak için." cümleleri dökülecek dudaklarından. Seni kimsenin olmadığı yan odaya çağıracak. Ürkek adımlarla onu takip edeceksin. "Bak," diyecek. "Kim ne derse desin. Savunamadığın bir şeyin altına imzanı atmayacaksın. Değil Rauf Bey, bunu ben bile istesem asla yapmayacaksın. Şimdi otur, projeni doğru dürüst yap, onaylanan projeyi de iptal ettir." İşte bu. Hayat derslerinden biri olacak bu senin. "Savunamadığın bir şeyin altına imza atma!" Sonra jeton düşecek. Belli ki Rauf Bey, Ankara'da "Bizim oğlana böyle böyle yaptırdım" diye anlatmış olmalı patrona. Onun amacı seni yüceltmek değil, kendine prim kopartmak elbette. Muhtemel odur ki Maruf Bey de onun bu taleplerinden bıkmış. Ne Arap'ın yüzü, ne Şam'ın şekeri deyip sana yüklenmiş.
İşler senin bütün zamanını almaya devam edecek. Çocukların yüzüne hasret kalacaksın. Bazen sürpriz yapıp eve erken döndüğünde oğlun seni kapıda tekmeleyerek karşılayacak. Çok sonra anlayacaksın bu mesajı. Sana "Babaysan babalığını bil, yüzünü gören cennetlik be adam!" diyor kendi usulünce. On beş günde bir pazar günleri tatil. Bazen civar ilçelere gezmeye gideceksiniz ailecek. Çocukların ikisi de arabaya biner binmez uyumaya başlayacaklar. Sanki araban beşik onlar için. Eve gelen temizlik için gelen kadınlardan biri rica edecek eşine, eşini işe aldırman için. Ne iş yaparmış diye soracaksın. Ağır vasıta ehliyetine sahip şoförmüş diyecek eşin. Makam şoförüne ihtiyacın var zaten. Gelsin başlasın diyeceksin. Sabah evinizin önünde bekler bulacaksın onu. Geç direksiyona diyeceksin, baraja gidiyoruz. Ürkek hareketlerle ellerini direksiyona yapıştıracak. Başını senden yana çevirip sorduğu soru seni dumura uğratacak. "Evet, abi şimdi ne yapacağım?" Ne? Sen araba kullanmasını bilmiyor musun? "Ehliyeti geçen hafta aldım, ama tam bilmiyorum, öğretirsen sevinirim." diyecek. Hadi yavrum, in aşağıya, burası eğitim yeri değil diyecek, göndereceksin. Akşam olunca eşine fıkra gibi bu olayı anlatacaksın. Eşin, "Kadın bir de ağır vasıta ehliyeti var demişti bana. Ne bileyim araba kullanmayı bilmediğini." diyecek. Bir süre sonra çocuklar ele avuca geldiği için eşin çalışmak isteyecek. Çocuklara bakacak yatılı birini arayacaksınız. İşe yeni girip makam şoförlüğünü yapan Selahattin, "Kız kardeşim Gülcan, sizin yanınızda kalıp, çocuklara bakabilir." diyecek. Çocuklar Gülcan ablaları ile çok güzel anlaşacak. Eşin de özel dershanelerden birinde öğretmenliğe başlayacak.
Artık akşamları, eşini alıp rahat bir şekilde sahil lokantalarına gidip kendinize rakı balık ziyafeti çekmeye başlayacaksınız, Erdemir'e gelen tiyatro gösterilerini izleyebileceksiniz. Fakat geceler tetikte ve korku içinde geçecek. Telefonun her çalışında, şantiyeden gelecek bir kaza haberi mi diye huzursuz olacaksın. Baraj şantiyelerinde bu tür kazalar kaçınılmaz evlat. Kaya kamyonları devrilir, dozerler uçar...
(Devam edecek)
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 8 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 9 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 10 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 11 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 12 ***
YENİ BİR HATAY *** BÖLÜM 13 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 14 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 9 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 10 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 11 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 12 ***
YENİ BİR HATAY *** BÖLÜM 13 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 14 ***
Siz de geceleri yazmadan duramıyorsunuz galiba Mr. Kaplan :) çocukların büyüyüp eşinizle yeniden başbaşa nefes aldığınız zamanların gelmesine sevindim :)
YanıtlaSilGeceleri oldum olası severim:) Gündüzler başkalarının geceler ise sadece bana aitmiş gibi gelir sanki.
SilEvet, yoğun ve stresli bir iş hayatı içinden yaptığım küçük kaçamaklardı bunlar. Keşkeleri hiç sevmem ama tam sevilecek çağlarında çocuklarımla daha fazla vakit geçirmek isterdim. Ne yazık ki buna imkânım yoktu o dönem.
Ben de el ayak çekilip ev halkı uyuyunca, sessizlikte tüm evren bana aitmişçisine yazmayı seviyorum. Çok zaman geçirememiş olsanız da sevginizi hissetmişlerdir eminim :)
SilÇalışma süre ve şartları bakımından Avrupa insanına hep özenmişimdir. O ağır şantiye koşullarında gecenin bir yarısında eve gelip tv karşısına atardım kendimi. Tv de ne programı olduğu önemli değildi benim için. Ben tv'yi değil, aslında tv beni izlerdi bir iki saat. Bu sürenin sadece bana ait olduğunu düşünür, kandırırdım kendimi:)
SilEminim ben de, hissetmişlerdir:) Teşekkür ederim.
Azıcık araba kullanmayı öğrenip gelse iyiymiş. Tam fıkralık.
YanıtlaSilNe demezsin:)))
SilYemin ediyorum memleketteki bazı işler tamamen şeytan işi. Misal müteahhitlik ve yeminli mali müşavirlik, bu adamların işinin bizim ülke dışında bir dengi yok bildiğim kadarıyla ve bazen sırf bu nedenle "neden?" diye düşünüyorum.... İlk paragraftaki cümleyi anlayamamıştım, iyi ki açık yazmışsınız. Ben hayatımda 1 defa rüşvet verdim ama ne macera. Afrika'dayız, Zambia'dan Tanzanya'ya geçeceğiz. Sınırdaki memur Türk pasaportu hiç görmemiş, normalde damgalatıp geçmem lazım pasaportun özelliği gereği ama yok anlamadı, ne dil döktüysem olmadı. Bunun içine bir şey lazım diyor nuh diyor peygamber demiyor. Ben de hayatımda rüşvetle işim olmamış, 5 kuruş para girse haram derim geri çıkarırım cepten, anlamıyorum. Sonunda yanımdaki Amerikalı abi anladı durumu :D Bu sefer laz fıkrası gibi, bir fransız bir alman bir türk ne kadar konur ne yapılır tartışmaya başladık. Adam tüm bu rezaleti 10 dolar için çıkarmış iyi mi...... Hala düşündükçe ter basar, ilk ve son rüşvet deneyimim. Bazıları ne rahat rüşvet alıp veriyor aklım almıyor. Sorduğunda da "ben yapmasam başkası gelecek yerime o yapacak" demiyorlar mı.......
YanıtlaSilÇok güldüm Mrs. DBE. Allah da sizi güldürsün:)))
SilSiz Türkiye'de yaşamamışsınız kuzum:) Sadece müteahhitlik, mali müşavirlik mi? Neresinden başlayayım, bu ülkede bakan, genel müdür, hatta adalet dağıttığını iddia eden memleketin yüksek mahkeme üyeleri. Her ne kadar ahlâki olmasa da bazen keyifli olabiliyor.
Bak bunu yazmamışım:) Zonguldak Emniyetinden patlayıcı madde kullanım ruhsatı çıkartacağız. Polis memurunun masa çekmecesine gönlünden ne koparsa bırakıyorsun. Karşısına geçip oturuyorsun sonra. Adam kahveni söylüyor, fotokopi lazım gideyim çektireyim diyorsun, olur mu hiç, sen otur keyfine bak diyor. Ankara'ya telefon edilecek ne gam. Kendisi arayıp, bütün işlemlerini görüyor. Zaman kaybı sıfır. Sadece imza atmak kalıyor sana. Yani VIP hizmeti veriyor. Yaptığı işlemlerde bir usulsüzlük mü var? Hayır, kesinlikle yok öyle bir şey. Belki on günde çıkacak ruhsat aynı gün veriliyor eline. Haliyle alan memnun satan memnun. Şimdilerde biraz değişti galiba ama tapu dairelerinde işlemi hızlandırmak için başka yol mu vardı? Yoksa sürün dur. Ahh, ahhh.
Bak bir şey daha geldi aklıma:) Rüşvetin para üstü olur mu? İşimiz gereği süratli araba kullanıyoruz o zaman. Bolu yakınlarında trafik çevirdi. Ne iş yaptığımı sordu. Müteahhitlik dedim. At bir çorba parası madem dedi. Bak beni bu işlerin uzmanı falan da görme yani. Pek becerikli değilim. Ne vereyim diye sordum memura. At işte bir şeyler dedi. Utana sıkıla, acaba az mı gelecek endişesi içinde bugünkü parayla yirmi lira falan bıraktım. Memur parayı alıp cebinden on lira çıkarıp bana geri uzattı. Gözler bunu da gördü:)
SilYa içine woody allen kaçmış biri olarak, ben korkarım o noktada da "ne çorbası, mercimek mi kelle paça mı tarhana mı" hesaplamalarına girer error'u verirdim. Peki hiç rüşvet vermeye kalkanınız oldu mu? O da heyecanlı bir okuma olurdu!
SilGüzel bir soru:) Olmaz mı:))
Silhakediş, ver gazı, cennetlik :) ay savunamazsan imza atma doğru bişi herhalde. iyi gezdiniz valla bu meslekte ailece :)
YanıtlaSilİmza önemli tabii. Meslek gezdirici bir meslek, öyle:)
Silrüşvet verme sanatı. çok hüzünü şeyler bunlar ya..
YanıtlaSilÜlkenin bilinen ama görmek istemediğimiz yüzü. Ne yazık ki hep gözlerimizi kapatarak, kulaklarımızı tıkayarak pek çok olumsuzluğu yok saydık.
Sil