KATEGORİLER

1 Aralık 2019 Pazar

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 17



YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 17 ***

Dönüp Ahmet'e bakacaksın. "Ahmet, iyi misin?" Suratını ekşiterek kımıldamaya çalışacak. "Omzum, omzum ağrıyor." Arkadan yetişen İsmail, arabanın kapısını açıp dışarı indirecek Ahmet'i. Sende bir arıza görünmüyor, kendini yoklayacaksın. Yok, hiçbir şeyin yok. Arabayı öylece bırakıp eşyalarınızla birlikte kampa döneceksiniz. Proje Müdür Yardımcısı Mehmet Bey telâşınızı görüp ne olduğunu soracak. Durumu anlatacaksınız. Başka bir araçla kaza yapan arabayı idari binanın önüne çekeceksiniz. Tayfun'a geç direksiyona diyecek Mehmet Bey. "Sola çevir direksiyonu." Bir şey görünmüyor. "Şimdi sağa" Ön sağ teker lâf dinlemeyip sola bakmaya devam edecek. "Aks kırılmış olmalı." diyecek canı sıkkın bir ifadeyle. Arabanın sol yanı boydan boya hasarlı. Bir an, ertesi gün gireceğin ehliyet direksiyon sınavın gelecek aklına. Buz gibi soğuyacaksın. Hem bu kazadan sonra kim araç verir ki sana? Oysa ne kaprisler yapmıştın Mehmet Beye, sınav günü kırmızı arabayı alırsın dediğinde. "Hayır, onun pedalları sert, ben bej arabayla çalıştım, sınavı kazanmam için mutlaka onunla gitmem lâzım." Adamcağız kaprislerine boyun eğmiş, kabul etmek zorunda kalmıştı. Artık bej arabanın yerinden kıpırdayacak hali yok. Mehmet Bey, "Geçmiş olsun, yarın kırmızı arabayı al sınav için" dediğinde utançtan kızaracaksın. Bu duygularla ertesi gün ehliyet sınavına giderken kendine hiç şans vermezken sürpriz bir şekilde sınavı kazanacak, dönüşte bir haftalık damat arkadaşının omzu için istediği yakıyı alacaksın. On gün kadar sonra onun da bir şeyi kalmayacak. İşte evlât, yıllar boyu sürücü ehliyetine ne zaman baksan, ölümün ucundan döndüğün o kaza günü gelecek gözlerinin önüne.

Kazadan sonra ehliyetsiz araç kullanmayı yasaklayacak şirket. Sebep olduğun bu yasak seni bağlamayacak, nasıl olsa artık ehliyetin cebinde. Günler birbirini kovalarken yaptığın işlerden zevk alacaksın. Yaptığın projeler birkaç gün sonra hayata geçirilecek. Şefin Jaccard, sana güvendikçe tedirginliğin artacak. Neticede tecrübesiz bir mühendissin. Korkaklığını yenmen gerek. Ya bir hata yaparsam korkusu canını sıkmaya başlayacak. Yüksek bir betonarme duvarı dizaynını yapıp uygun aralık ve çaplarda yerleştirdiğin drenaj borularından fışkıran suları görünce işin tadına varacak, kendine güvenin gelecek. Çünkü biliyorsun ki, arkadaki su basıncı drenaj boruları olmasa duvarını indirmeye yetecek de artacak bile.

Iraklı Maha, hamileliğinin ilerleyen döneminde izne ayrılacak. Onun yerine Afrika'da bir zenci ile evlenip boşanmış, ana dili gibi İngilizce konuşan yırtık bir kız işe başlayacak. Sohbet etmeyi seven bu kızdan Afrika'daki maceralarını dinleyip iyi vakit geçireceksin. Orada çalışırken sendika yöneticiliği yapmış, romanlara konu olacak bir sürü olay yaşamış. İngilizce küfürlü konuşmaktan büyük haz duyan bu kızın Diyarbakır'lı olduğuna kimse inanmayacak. Birkaç ay sonra İtalyan bir teknikeri ayartıp evlenecekler. Evlendikten kısa bir süre sonra da bir deterjan firmasının çekilişinde araba kazanacaklar.

İdealist genç bir mühendis olarak uygulama projelerinin kontrol ederken hem hesap raporlarına hem de gerekli donatının paftalara doğru işlenip işlenmediğine dikkat edeceksin. Projeler üzerinde düzeltmelerini yaptıktan sonra "Approval Recommended as Noted" kaşesini basıp imzalayacak daha sonra DSİ'ye göndereceksin. Senden sonra ilk imzayı atacak olan kişi, Hediye adında konuşmayı seven senin yaşlarında inşaat mühendisi bir kızcağız. Sana olan ilgisini açık bir şekilde gösterecek. "Ne güzel gözlerin var, ne güzel kokuyorsun" türünden lâflar edecek. Lojmana gidince aynada dikkatlice bakacaksın gözlerine. Herkeste olan gözün aynısı sende var. Koku desen, öyle parfüm falan kullandığın da yok. Şaşıracaksın bu sözlere. Günlerden bir gün ilk kez işin düşecek ona. Projede büyük ölçekte fazla demir kullanılmış. Çapın en fazla 50 katı olması gereken bindirme boyları gereksiz yere uzun tutularak kalın demir miktarı neredeyse iki katına çıkmış. Eee, bu vatanın evlâdıyız sonuçta, niye hiç yoktan elin İtalyan'ını zengin edelim değil mi? Hemen şefin Jaccard'ın yanında alacaksın soluğu. Aferin beklerken, Jaccard sana öğüt vermekle yetinecek. Efendim, bu projenin bir gün geç kalması ülkeye kaç para kaybettirir biliyor muymuşun? Milliyetçilik damarın peşini bırakmayacak. Hemen alt kata inip Hediye'yi bulacak, durumu anlatacak, fikrini soracaksın. Bu davranışın da etik değil biliyorsun, fakat söz konusu vatansa akan sular duracak. Hediye, "Git Bölge Müdürümüz ile konuş" diyecek. Şefinin araziye indiği bir zamanı kollayıp DSİ Bölge Müdürünün kapısını çalacak, samimiyetine güvenip ona rahatsızlığını ileteceksin. Gel otur diyecek, karşısına alacak seni. Bu da bir şey mi diyecek, ben Ankara'ya neler söylüyorum da dinletemiyorum. Bakacaksın, adamcağız senden dertli. Odasından çıkıp yine Hediye'nin yanına ineceksin. Onunla birlikte bir plân kuracaksınız. Hediye ilk kez şefinin yanına gelip sanki kendisi ortaya çıkarmış gibi gereksiz yere fazla kullanılan demirlere itiraz edecek. Onaylayıp gönderdiğin projeler düzeltilmek üzere İtalyan şirketine geri gönderilecek. Senin bu oyununu şefin anlamış mıdır bilinmez ama senin içini huzur kaplayacak.

Uzun zaman sıranın gelmesini beklediğin askerlik hizmeti kapını çalacak. Bir an önce aradan çıkarmak isteyeceksin bu işi. Güzel bir veda partisi düzenleyecekler sana. Gerekli işlemlerden sonra eğitim yerin Narlıdere İsthkâm Okulu. Dört ay sürecek bir eğitim süreci. İzmir'de olman iyi gelecek.

Teslim olduktan sonra sabah içtimaları, dersler, arazi eğitimleri arasında geçecek günlerin. Yemin töreni ardından hafta sonları çıkıp annenlerin evine gidecek orada kalacaksın. Zor bir iş değil askerliğin bu dönemi ama sana her zaman angarya gelecek. Takımın en uzunu Karşıyakalı Hüseyin. Birbirinizden ayrılmayacaksınız. O da senin gibi inşaat mühendisi. Her sabah siperliği bir yana kaymış başına bir türlü oturmayan kepi ve çarpık duruşuyla bölük komutanına efemine tavırlarla tekmil veren tuhaf bir çocuk. "... Istihkâm taburu, birinci bölük, birinci takım, 38 yedek subay öğrenciyle emir ve görüşlerine hazırdır komutanıııııım." "I" ları uzatarak, bir şarkının nağmelerine benzer her tekmilinden sonra onu izleyen bütün yüzler muzipçe gülümseyecek.

Evlât yemek konusunda yine şanslısın. Yemekhanede nefis yemekler çıkacak. Masalara oturduktan sonra erler yemek kazanlarını taşıyan tekerlekli araçlarla yemeklerinizi dağıtacaklar. Yattığın yer de güzel olacak. Kalacağın koğuş üniversite  yurtlarındaki çalışma salonundan bozma yatakhanenin bir benzeri. Bu yüzden kalabalık ortam rahatsız etmeyecek seni. Yattığın üst ranzada Ege Denizini seyredecek, açık havalarda yıldızların altında uykuya dalacaksın.

Dört ay çabuk geçecek. Kuralar çekilecek ve şansına Tekirdağ 8. Piyade Tümeni, İstihkam Taburu çıkacak. Kura çekimini yöneten yüzbaşı, şanslı olduğunu söyleyecek. Buna ne şüphe. Mezuniyet töreninden sonra asteğmen rütbesini takıp  resmi kıyafetlerinizle Kordon boyunda volta atacaksınız arkadaşlarınızla. Yol boyunca seyyar satıcılar sizi cezbedecek. Ama lanet olası resmi kıyafetlerinizle bir şey yapamıyacaksınız. Turfanda çıkmış salatalıkların kabukları soyulurken yaydığı koku burnunuzun direğini sızlatacak. En sonunda dayanamayıp diğer üç arkadaşınla birlikte birer salatalık (hıyar) söyleyeceksiniz. Satıcı hemen kabuklarını soyup bıçakla boylamasına dört parçaya ayırıp arasına tuz serpecek. Her birinizin elinde birer salatalık neşeyle yolunuza devam ederken aniden bir askeri inzibat jeep'i önünüzü kesecek. İçindeki albay sokak arasına gelmenizi söyleyecek. Güzel bir fırça atacak size. Bir subay resmi kıyafetle sokakta salatalık yer miymiş? Yeni mezun olduk, bilmiyorduk diyeceksiniz. Albay fırçasını atıp gidecek. Elinizdeki salatalıkların yarısını yemeden atmak zorunda kalırken askerlikten bir kez daha nefret edeceksin.

(Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                                
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 15 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 16 *** 

10 yorum:

  1. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim:) Benim su ve barajlara olan ilgim, bilinçli bir seçimin sonucu değildi. Evet, çocukluğumda yapmış olduğum bentler, suyu kontrol etme tutkusu, profesyonel baraj tecrübemle örtüşüyor ancak bu sadece bir tesadüften ibaret. Bizim meslekte hangi dalda başlarsan çoğu zaman aynı alanda devam ediyorsun. Mesela üç aylık Tunçbilek konut şantiye deneyimimi saymazsak ilk olarak Ankara'da bir proje firmasında baraj projesinde, daha sonra uzunca bir süre büyük bir baraj inşaatında çalışmam, daha sonraki işlerimde artık tecrübe sahibi olduğum aynı dalın önünü açtı. Eğer ilk çalıştığım alan çelik yapılar ya da konut olsaydı, büyük bir olasılıkla o türden işlerde aranılır olacaktım ve hayatım başka türlü şekillenecekti.
      Suyla uğraşmak benim için zevkli bir uğraş olduğu kadar korkutucu olmuştur aynı zamanda. Oğlum, aldığı canlarla türkülere konu olan büyük bir sudan, Karakaya Barajıyla dizginlediğimiz Fırat Nehrinden alır adını örneğin. Kızımın adı ise yine suya olan ilgimden dolayı Irmak olmuştur. Kalın inşaat demirlerini basınçlı su ile kestiklerini duymuştum bir zamanlar. Eğer suyun gücünü hafife alırsanız doğduğunuza pişman eder. Suyun gücünü ve karakterini bilirseniz kontrolü ele geçirirsiniz ama asla teslim alamazsınız, o yine gideceği yeri bilir, yapacağını yapar.
      Örneğin barajlarda suyun azdığı zamanlarda ona yol verecek dolusavak adı verilen bir yapı vardır. Bu yapı barajın sigortasıdır. 10.000 yılda bir gelecek suyun miktarına göre dizayn edilir. Taşkın mevsiminde kapaklar açılır ve suyun geçmesine izin verilir. Bu insanla suyun arasında yapılan bir barış antlaşmasıdır bir anlamda. Hani iki kişinin öfkeli bir anında bir tarafın susması gibi. Coşan suyu dolusavaktan atınca sakinleşir, yeniden baraj gölünde dinlenmeye geçer su, ta ki yeni bir öfke patlamasına dek.
      Suyla işi olanlar onun bu huyunu bilirler ve gerekli önlemi alırlar. Böylece ondan fayda sağlamaya başlarlar. Akan su düşündürür beni. O yatağında usul usul akan, ninni söylercesine tatlı tatlı çağlayan suyun zamanı gelince inanılmaz bir güce dönüşeceğini düşünürüm. Bir baraj inşaatında dereden akan su saniyede bir m3 den az iken sel gelince 1.267 m3 e çıktığını bizzat yaşadım. Açık deniz tecrübem olmamakla birlikte açık denizde fırtınaya yakalanan gemilere benzeyen bir şey olmalı bu. Bizim açık denizden tek farkımız yapımızı yaptıktan sonra eğer güzel işletirsek onu kontrol edebilmemiz. Büyük bir fırtınaya yakalanan denizcilerin dua etmekten başka şansları olmaz oysa.
      Yıllarca su kontrol yapılarının her kademesinde çalışmama ve suyun gücünü çok iyi tanımama rağmen suyun şakaya gelmeyeceğini gayet iyi bilirim. Örneğin Fırat nehrinin beş yıl yağışlı beş yıl kurak geçen bir akış rejimi vardır. Yıllardır bu böyle devam eder. Yine de kenarına çadır kurup orada bir gece geçirmek ürkütür beni.
      Suyla uğraşmamın üzerimde sağaltıcı etkisi olmuş mudur? Açıkçası bunu hiç düşünmedim. Ama bu iş her zaman sevdiğim tehlikeli bir oyun gibi gelmiştir bana. Yaşantım boyunca tedbiri elden bırakmamamın, büyük riskler almamamın, belki bunda etkisi vardır. Su hayattır deriz. Bu benzetmeyle yaşam şartlarına karşı durmak yerine, kontrolü elden kaçırmamak hayatta kalmak için bir zorunluluk sanırım:)

      Sil
  2. Çok değişik bir yazı. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. yemekten yana hep şanslısınız hayatta :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, üniversiteye ilk başladığım günden bu yana şanslıyım yemek konusunda diyebilirim:))

      Sil
  4. oooo hediyenin kıyağı iyimiş :) narlıdere oh oh o da iyimiş :) askerlik iyi geçmiş :)

    YanıtlaSil