YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 18 ***
Tekirdağ güzel bir yer askerlik için evlât, yine dört ayak üzerine düşeceksin. Her şeyden önce deniz kenarı, lüfer ve Tekirdağ rakısının memleketi. Tayin izninde hem gezmek hem de gideceğiniz yerleri görmek için Karşıyakalı Hüseyin ile birlikte önce kurada ona çıkan Sapanca'ya, ardından Tekirdağ'a gideceksiniz. Her iki yerde güzel ama seninki şehrin göbeği sayılır. Döndükten bir hafta sonra Hüseyin seni evden telefonla arayacak. "Nerelerdesin sen sürtük?" Kulaklarına inanamayacaksın. Nasıl bir hitap şeklidir bu? Bırak diyeceksin kendi kendine, olmaz olsun böyle arkadaş. O son konuşman olacak onunla, sileceksin defterinden.
Seninle kurada aynı yeri çeken bir başka mesektaşın olacak, Selim. Selim, "Sen nasıl Hüseyin'le samimi oldun anlamadık zaten, o ...'nin tekiydi" dediğinde, aklına onun bölük komutanına tekmil verirken takındığı çıtkırıldım tavırları ve sevgilim dermişçesine "komutanıııım" deyişi canlanacak gözlerinin önünde.
Selim çok uyanık bir çocuk. Göreve başladığınızın haftasında, bir akşam mesai çıkışında, kaldığınız subay ordu evinin deniz manzaralı teras restaurant'ında yemeğe oturacaksınız. Garson olarak hizmet eden erlerden biri gelecek yanınıza. İstediğiniz yemeklerin siparişini verdikten sonra asker selâmını çakıp ayrılırken arkasından seslenecek Selim. "Bir de güzel cacık getir bize." Asker, "Komutanım, cacığımız kalmadı maalesef!" diyecek. Selim, "Bak oğlum, mutfakta salatalık var mı?" "Var komutanım." "Yoğurt?" "O da var komutanım." Sırasıyla mükellef bir cacığın tüm bileşenlerini teker teker sayıp hepsinden var yanıtını aldıktan sonra askere dönüp "Bak şimdi asker, salatalıkları yıkadıktan sonra soyacak, ince ince doğrayacaksın bir kaba, sonra yoğurdu ..." diyerek uzun uzun anlatacak. Gözlerini açmış olanları seyrederken, asker "Emredersin komutanım." deyip kaybolacak ve beş dakika sonra iki beyaz kâse içinde nanesine varıncaya kadar kusursuz hazırlanmış cacığınız masanıza gelecek. Helâl olsun adama, diyeceksin, böyle bir şey yapmak ancak şeytanın aklına gelir.
Selim evli, karısı göğüs hastalıkları uzmanı bir doktor. Karısının tayinini çıkartıp eve çıkmayı plânlayacak. Birlikte göğüs hastanesine gideceksiniz. Başhekim ile görüşecek. Mümkünü yok diyecek başhekim, bütün kadrolar dolu. Meydan okuyacak Selim doktora, "Haftaya tayin emrini ve dosyasını getirip koyacağım masanıza, paşa paşa kabul edeceksiniz." Bir hafta sonra dediğini yapacak Selim. Siyasetin gücünü ilk o an kavrayacaksın evlât ama yine de siyasetle hiç işin olmayacak.
İlk zamanlar arkandan "cik, cik" diye sesler duyacaksın. Dönüp baktığında askerler sus pus olmuş, ama içlerinden bazıları kendini tutamayıp kıkırdıyacak. Sonradan öğreneceksin ki yeni gelen asteğmenlere civciv derlermiş. Her seferinde dönüp sesin kimden çıktığını yakalamaya çalışacaksın ama nafile. Kıdemli astsubaylar ikaz edecekler seni, "Yüz vermeye gelmez bu askerlere, sert davranacaksın."
Büyük bir içtima sırasında bölükteki askerler toplanıp düzen tutacaklar. Rütbeleri senden küçük olmasına rağmen sana bir şov yapacaklar astsubayların kıdemlileri. Sudan sebeplerle kusur buldukları askerleri meydana çıkarıp sille tokat girişecekler. Bir yandan yanındaki asteğmen arkadaşınla sizden tarafa dönüp gür sesle bağıracak birisi. "Bunlar işte bundan anlar asteğmenim!" Aslında astın üstüne komutanım demesi gerekir. Belli ki yeni olduğunuz için hafife alınıyorsunuz. Üstelik bir astınız sizin yanınızda bırak asker dövmek ona bir lâf dahi edemez. Acemilik işte bilemeyceksin bunları, içinde bulunduğun durumdan hem utanacak, hem de etkileneceksin. Tamam, anlaşıldı diyeceksin kendince, demek askerlik böyle bir şey. Askerlerin astsubaylardan Allah'tan korkar gibi korkmalarının, onlara saygıda kusur etmemelerinin sebebi buymuş demek! Tevekkeli onların arkalarından cik cik sesleri çıkarıp eğlenmiyorlar.
Askeelik zor iş evlât, hiç sana göre değil. Günler geçtikçe bunu daha iyi anlayacak, sayılı günlerinin bir an önce bitmesini arzulayacaksın. Tümen komutanının teftişi olacak bir süre sonra. Hazırlıklar tam gaz. Bir spor tesisi kurman istenecek. Askerlerin voleybol ve mini golf oynayabilecekleri bir proje yapacaksın. İnşaat için kum, çakıl, çimento gibi malzemeler lâzım olacak. Ama onları alacak para yok! Karargâhtan bir albaya durumu ileteceksin. "Asteğmenim," diyecek, "Parayla bunu herkes yapar!" Çağıracak seni yanına, "Atla" diyecek, küçük bir jeep'in arkasından kafayı uzatarak. Şoförün yanına oturacaksın. Şehre doğru yola çıkacaksınız. Albay, çek diyecek askere, ilk gördüğün bir inşaat malzemeleri satan yere. Jeep'ten ineceksiniz. "Evet, sana ne lâzım söyle şimdi. Ne kadar kum, kaç torba çimento ve diğerleri." İşyeri sahibi, zoraki gülümseyecek. "Tamam, hepsi bu kadar diyeceksin." "Şimdi al beyefendinin kartını yolla bir kamyon, yüklesinler malzemeyi."
Tekrar binip jeep'e döneceksiniz karargâha. Yolda gülerek sana "Nasıl? diye soracak, zor bir iş miymiş malzeme bulmak. Güleceksin sen de.
Teftiş gününe hazırlanırken sabaha kadar uyumayacak, askeri de uyutmayacaksın. Koğuşların, dolapların düzeniyle bir bir ilgileneceksin. Kimsenin yırtığı, söküğü olmayacak, dolaplarda traş takımları, diş macunu, diş fırçaları milimetrik olarak tam yerinde olacak. Hava aydınlanırken asker içtima alanına doğru tam teçhizat toplanmaya başlayacak. Uzaktan bölük komutanı üsteğmen salınarak alana doğru yaklaşırken gözün bir ara askerlerden birine takılınca sinirden kan beynine sıçrayacak. Adam, sabahı beklemiş, elinde miğferinin kılıfı, sökük dikiyor. Evlât, samimi bir şey söyleyim mi sana, hayatında iz bırakan üç şey ne deseler, ilk bu sahne gelecek aklına. Askeri yerinden kaldırıp ücra bir köşeye çekeceksin. Sabaha kadar uğraşıp didinmen, uykusuz kalman boşuna. "Ulan, sabaha kadar niye yapmadın bu işi" deyip böğüreceksin. Asker hiddetinden korkup sinecek. "Komutanım," diyecek, konuşmasına, sana mazeret uydurmasına müsaade etmeyeceksin. Tepen atacak, sinirlerine hâkim olamayıp yumruğunun tersiyle bir kaç kez yüzüne sert darbe ler indireceksin. Çocuğun gözünden akan yaşlar burnundan akan kanlara karışırken biraz sakinleşecek, hadi, şimdi söyle, o kadar ikaz etmeme rağmen akşamdan beri söküğünü neden dikmediğini." diyeceksin. Asker burnunu çekerken sana hayatının dersini verecek. "Komutanım, söküğünü diktiğim senin miğferinin kılıfıydı!" Ah o an. Yerler yarılsa da içine girsen. Ne yaptım ben!! diyeceksin, ama oldu bir kere. Teftişten sonra askerin yanına gideceksin. Binlerce kez özür dileyecek, affetmesini isteyeceksin. Üç gün sonra terhis olacakmış. Gidip pastahaneden bir kutu kurabiye alıp memleketine uğurlayacaksın onu. Ne onu unutacaksın ne de o günü hayatın boyunca. Şartlar ne olursa olsun sebebini öğrenmeden bir karar vermemeyi de.
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 16 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 17 ***
Seninle kurada aynı yeri çeken bir başka mesektaşın olacak, Selim. Selim, "Sen nasıl Hüseyin'le samimi oldun anlamadık zaten, o ...'nin tekiydi" dediğinde, aklına onun bölük komutanına tekmil verirken takındığı çıtkırıldım tavırları ve sevgilim dermişçesine "komutanıııım" deyişi canlanacak gözlerinin önünde.
Selim çok uyanık bir çocuk. Göreve başladığınızın haftasında, bir akşam mesai çıkışında, kaldığınız subay ordu evinin deniz manzaralı teras restaurant'ında yemeğe oturacaksınız. Garson olarak hizmet eden erlerden biri gelecek yanınıza. İstediğiniz yemeklerin siparişini verdikten sonra asker selâmını çakıp ayrılırken arkasından seslenecek Selim. "Bir de güzel cacık getir bize." Asker, "Komutanım, cacığımız kalmadı maalesef!" diyecek. Selim, "Bak oğlum, mutfakta salatalık var mı?" "Var komutanım." "Yoğurt?" "O da var komutanım." Sırasıyla mükellef bir cacığın tüm bileşenlerini teker teker sayıp hepsinden var yanıtını aldıktan sonra askere dönüp "Bak şimdi asker, salatalıkları yıkadıktan sonra soyacak, ince ince doğrayacaksın bir kaba, sonra yoğurdu ..." diyerek uzun uzun anlatacak. Gözlerini açmış olanları seyrederken, asker "Emredersin komutanım." deyip kaybolacak ve beş dakika sonra iki beyaz kâse içinde nanesine varıncaya kadar kusursuz hazırlanmış cacığınız masanıza gelecek. Helâl olsun adama, diyeceksin, böyle bir şey yapmak ancak şeytanın aklına gelir.
Selim evli, karısı göğüs hastalıkları uzmanı bir doktor. Karısının tayinini çıkartıp eve çıkmayı plânlayacak. Birlikte göğüs hastanesine gideceksiniz. Başhekim ile görüşecek. Mümkünü yok diyecek başhekim, bütün kadrolar dolu. Meydan okuyacak Selim doktora, "Haftaya tayin emrini ve dosyasını getirip koyacağım masanıza, paşa paşa kabul edeceksiniz." Bir hafta sonra dediğini yapacak Selim. Siyasetin gücünü ilk o an kavrayacaksın evlât ama yine de siyasetle hiç işin olmayacak.
İlk zamanlar arkandan "cik, cik" diye sesler duyacaksın. Dönüp baktığında askerler sus pus olmuş, ama içlerinden bazıları kendini tutamayıp kıkırdıyacak. Sonradan öğreneceksin ki yeni gelen asteğmenlere civciv derlermiş. Her seferinde dönüp sesin kimden çıktığını yakalamaya çalışacaksın ama nafile. Kıdemli astsubaylar ikaz edecekler seni, "Yüz vermeye gelmez bu askerlere, sert davranacaksın."
Büyük bir içtima sırasında bölükteki askerler toplanıp düzen tutacaklar. Rütbeleri senden küçük olmasına rağmen sana bir şov yapacaklar astsubayların kıdemlileri. Sudan sebeplerle kusur buldukları askerleri meydana çıkarıp sille tokat girişecekler. Bir yandan yanındaki asteğmen arkadaşınla sizden tarafa dönüp gür sesle bağıracak birisi. "Bunlar işte bundan anlar asteğmenim!" Aslında astın üstüne komutanım demesi gerekir. Belli ki yeni olduğunuz için hafife alınıyorsunuz. Üstelik bir astınız sizin yanınızda bırak asker dövmek ona bir lâf dahi edemez. Acemilik işte bilemeyceksin bunları, içinde bulunduğun durumdan hem utanacak, hem de etkileneceksin. Tamam, anlaşıldı diyeceksin kendince, demek askerlik böyle bir şey. Askerlerin astsubaylardan Allah'tan korkar gibi korkmalarının, onlara saygıda kusur etmemelerinin sebebi buymuş demek! Tevekkeli onların arkalarından cik cik sesleri çıkarıp eğlenmiyorlar.
Askeelik zor iş evlât, hiç sana göre değil. Günler geçtikçe bunu daha iyi anlayacak, sayılı günlerinin bir an önce bitmesini arzulayacaksın. Tümen komutanının teftişi olacak bir süre sonra. Hazırlıklar tam gaz. Bir spor tesisi kurman istenecek. Askerlerin voleybol ve mini golf oynayabilecekleri bir proje yapacaksın. İnşaat için kum, çakıl, çimento gibi malzemeler lâzım olacak. Ama onları alacak para yok! Karargâhtan bir albaya durumu ileteceksin. "Asteğmenim," diyecek, "Parayla bunu herkes yapar!" Çağıracak seni yanına, "Atla" diyecek, küçük bir jeep'in arkasından kafayı uzatarak. Şoförün yanına oturacaksın. Şehre doğru yola çıkacaksınız. Albay, çek diyecek askere, ilk gördüğün bir inşaat malzemeleri satan yere. Jeep'ten ineceksiniz. "Evet, sana ne lâzım söyle şimdi. Ne kadar kum, kaç torba çimento ve diğerleri." İşyeri sahibi, zoraki gülümseyecek. "Tamam, hepsi bu kadar diyeceksin." "Şimdi al beyefendinin kartını yolla bir kamyon, yüklesinler malzemeyi."
Tekrar binip jeep'e döneceksiniz karargâha. Yolda gülerek sana "Nasıl? diye soracak, zor bir iş miymiş malzeme bulmak. Güleceksin sen de.
Teftiş gününe hazırlanırken sabaha kadar uyumayacak, askeri de uyutmayacaksın. Koğuşların, dolapların düzeniyle bir bir ilgileneceksin. Kimsenin yırtığı, söküğü olmayacak, dolaplarda traş takımları, diş macunu, diş fırçaları milimetrik olarak tam yerinde olacak. Hava aydınlanırken asker içtima alanına doğru tam teçhizat toplanmaya başlayacak. Uzaktan bölük komutanı üsteğmen salınarak alana doğru yaklaşırken gözün bir ara askerlerden birine takılınca sinirden kan beynine sıçrayacak. Adam, sabahı beklemiş, elinde miğferinin kılıfı, sökük dikiyor. Evlât, samimi bir şey söyleyim mi sana, hayatında iz bırakan üç şey ne deseler, ilk bu sahne gelecek aklına. Askeri yerinden kaldırıp ücra bir köşeye çekeceksin. Sabaha kadar uğraşıp didinmen, uykusuz kalman boşuna. "Ulan, sabaha kadar niye yapmadın bu işi" deyip böğüreceksin. Asker hiddetinden korkup sinecek. "Komutanım," diyecek, konuşmasına, sana mazeret uydurmasına müsaade etmeyeceksin. Tepen atacak, sinirlerine hâkim olamayıp yumruğunun tersiyle bir kaç kez yüzüne sert darbe ler indireceksin. Çocuğun gözünden akan yaşlar burnundan akan kanlara karışırken biraz sakinleşecek, hadi, şimdi söyle, o kadar ikaz etmeme rağmen akşamdan beri söküğünü neden dikmediğini." diyeceksin. Asker burnunu çekerken sana hayatının dersini verecek. "Komutanım, söküğünü diktiğim senin miğferinin kılıfıydı!" Ah o an. Yerler yarılsa da içine girsen. Ne yaptım ben!! diyeceksin, ama oldu bir kere. Teftişten sonra askerin yanına gideceksin. Binlerce kez özür dileyecek, affetmesini isteyeceksin. Üç gün sonra terhis olacakmış. Gidip pastahaneden bir kutu kurabiye alıp memleketine uğurlayacaksın onu. Ne onu unutacaksın ne de o günü hayatın boyunca. Şartlar ne olursa olsun sebebini öğrenmeden bir karar vermemeyi de.
(Devam edecek)
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 8 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 9 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 10 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 11 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 12 ***
YENİ BİR HATAY *** BÖLÜM 13 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 14 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 15 ***YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 9 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 10 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 11 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 12 ***
YENİ BİR HATAY *** BÖLÜM 13 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 14 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 16 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 17 ***
Thanks for sharing the video, I like it.
YanıtlaSilJust reminded:)
SilHii diken diken oldum inanın. Gözlerim dolu aşırı etkilendim. Ben tokat yemiş kadar oldum. Yumruğunun tersiyle kısmını okuduğum an hii dedim çünkü geliyor bir hata :D Yine sizden bekleneni yapıp özür dilemişsiniz. Eminim o da sizi unutmamıştır ama iyi hatırlıyordur. Kim bilir kaç kişinin önünde dayak yediğini görmüştür. Hiçbirinin de komutanı özür dilememiştir onlardan. O er özrünüzü kabul etmiştir bence, büyük bir mesele bu çünkü. Açıkça bize anlattığınız için de çok teşekkür ediyorum.
YanıtlaSilAskerlik değişik bir atmosfer. bir canavara ya da robota dönüşüyorsunuz. Bazıları tahammül edemeyip psikopata bağlıyor.
SilHayat boyu utanacağım bir sahneydi. Şimdi askerde dayak olayı var mı bilmiyorum ama benim zamanımda çok yaygındı:(
Rica ederim.
Yeni Bir Hayat'ı oturduğum yerde baştan başlayıp sona kadar okudum, devamını da merakla bekliyorum.Kitap tadında oldu.Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilAskerde dayak olayı artık yoktur kesin.Babam emekli askerdir, o zamanlar korkunç bir disiplin ve kuralcılık vardı.Kot pantolonla yemeğe alınmadığımız, şortla gazinoya sokulmadığımız zamanlar bilirim ki neredeyse çocuk yaşta olmama rağmen.Benimde oğlum var valla düşünemiyorum öyle tokat attıklarını.
Teşekkür ederim. Eskiden askerin dayaktan daha çok korktukları disipline verilmesiydi. Kurallara uymayan, saygısızlık eden ya da verilen görevi yerine getirmeyen er ya da erat disipline vermektense dayak atın diye yalvarırlardı. Bu düzenin değişmesine sevindim fakat şimdi disiplini nasıl sağlıyorlar, merak ettim. Zira mutfak sırası geldiğinde oradan koğuşuna kaçıp gizlenen, her bulup getirdiğinde ısrarla bunu yaparak aklı sıra uyanıklık geçinip diğer arkadaşlarına haksızlık eden psikopat tipler de vardı aralarında. Ancak dayak olayı insanlık dışı bir davranış yine de.
Silcacık kısmı güzeldi deee o son olay olmadı be komutanııım. demekki arada bir parlayan biriymişsin o zamanlaar. varmış bir sertlik he :)
YanıtlaSilDeep, samimiyetimle yaşadıklarımı yazıyorum. Sadece yaptığım iyi şeyleri anlatırsam dürüst davranmamış olurum. Aslında sakin mizaçlıyım. Lakin olay başka. Sen henüz askerliğini yapmadığın için beni tam anlayabilir misin, bilmem:))) Şaka bir yana düşün ki diğer komutanlar gibi davranmazsan asker seni ti'ye alıyor, saygı göstermiyor. Böyle bir psikoloji bir yana tecrübesizsin, çocuksun daha. Bir de o olay en büyük hatalarımdan biri, dediğim gibi.
Silhımm demekki saygı görmek için lazım oluyo aradaaa. ailemde çok asker var yaaa arada anlatırlar filan meşhur askerilik anılarıııı :)
SilBelki 12 Eylül darbesinin de etkisi vardır. Askerin en güçlü olduğu dönemler. Lazım değil tabii, ama o dönem işte öyleydi. Askerler anılarını genelde avcılar gibi anlatırlar genelde. Ben asker olmadığım için olduğu gibi anlatıyorum:)
Sil