4 Ocak 2020 Cumartesi

YENİ BİR HAYAT BÖLÜM 42

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 42 ***

İşte böyle evlât. Yaşamın boyunca karşılaşacağın en kara günleri bu dönemde göreceksin. Bir müddet yürüteç kullandıktan sonra koltuk değnekleri ile yürümeye başlayacaksın artık. İzmir'de iyi bir ortopedi doktoruna görüneceksin. Çekilen röntgen filmini görünce dudağın uçuklayacak! Bir adet L şeklindeki profile yedi adet kocaman çiviyle raptedilmiş kemik parçaları... Filmi görünce, bitmek, tükenmek bilmez ağrılarının sebebini anlayacaksın. Üstelik doktor Ereğli Devlet Hastanesinde yapılan ameliyatın hatalı olduğunu, kemiğin yanlış bir açıyla kaynamaya başladığını söyleyecek. O kadar acı çektikten sonra yeni bir ameliyatı gözün yemeyecek. Tek tesellin bu tür ameliyatlarda sıklıkla karşılaşılan enfeksiyon kapma problemini yaşamaman. Doktor fizik tedavi önerecek, kasların eski işlerliğine kavuşabilmesi için. Eve bir sağlık teknisyeni gelmeye başlayacak her gün. Yarım saatlik eksersiz senin için ölümden de beter, dayanacaksın. Ayrıca bez torbaya doldurduğun yarım kilo pirinci ağırlık yapıp ameliyatlı ayağınla kaldırmaya çalışacaksın. Hiç takat kalmamış ki ayağında, o yarım kiloluk pirinç torbası sanki sana bir tonmuş gibi gelecek. Dizini geri bükmen ise imkânsız. Bunda yanlış kaynamanın da rolü büyük. Her hareket acı verecek sana. 

Günler, günleri kovalayacak. Koltuk değneklerini bırakamayacaksın fakat araba kullanmaya başlayacaksın. İşler seni bekler evlât. Ereğli'ye dönüp işlerin başına geçeceksin bu halde. Fehmi de zor günler yaşamış fakat şimdi o senden daha iyi durumda. İç organlar kendini daha çabuk onarıyor olmalı ama kemik ameliyatları ve arkasından uygulanan fizik tedavi ayağa kalkma sürecini uzatıyor.  Kelçe Köprüsünde tabliye betonları dökülürken kılıksız biri yaklaşacak yanına. Geçmiş olsun diyecek. Başınızdan geçen olayı öğrenip de gelmiş yanına, belli. Korumalığını yapmayı teklif edecek sana. O sıralar inanılmaz bir cesaret var üzerinde. Ölümden dönmüşsün ama korkun yok ölümden. Adam niyeti bozduysa sen mi kurtaracaksın beni Azrail'in elinden diyeceksin içinden. Herif ısrarcı, iki tane leşim var diyecek referans olarak. Pisliğe bulaşmadan, yok diyeceksin, bizi koruyan var!

Yok aslında. Senin bu işe soyunan herkesin mafya bozuntularını beslediğini, bunun karşılığında kendilerini sözüm ona koruduklarını öğreneceksin. Yok arkadaş, bu işler sana göre değil. Eşin de zaten uzun zamandır bırak bu işleri deyip duruyor.

Senin yokluğunda yeni işler almış Fehmi. Güzel, kârlı işler. Yok sizin şirkete değil, kendi şirketine. Bu uyanıklığı devam edecek. Gözünün içine bakarak, iyi işleri kendi hesabına, zor ve daha az kârlı işleri ortak şirketinizin hesabına almaya kalkacak. Farkına varmadığını düşünüp şirketinize ait iş makinesi ve kamyonları kendi işlerinde kullanacak. Fethullahçı oğlu anlaşmalı akaryakıt istasyonundan şirketinizin hesabına kendi özel aracının deposunu dolduracak. Bu hırsız polis oyunu canına tak edecek. DSİ ve Köy Hizmetlerinde görevli iki mühendis arkadaşından destek alarak blöf ağırlıklı bir teklif getireceksin Fehmi'ye. Ya şirketi tamamen bana devret, ya da ben sana devredeyim. Kuralı sen koyup seçimi ortağına bırakacaksın. Şirketi devralacak olan, karşı tarafın yaptığı tüm harcamaları altı ayda, altı eşit taksitte döviz cinsinden ödeyecek. Kardeşimle bir düşünelim diyecek Fehmi. Her iki cevaptan birine hazırlıklısın ama senin için hayırlı olan işi devretmen. Üç günlük meraklı bekleyişten sonra cevap gelecek. Fehmi, alınan işlerin hepsi bizim memleketimizde, bize yakışır diyecek ve çekleri imzalayıp verecek eline. Böylece bir dönemi kapatmış olacaksın. 

Ne demiştin? Olmadı, kapı gibi diploman var. Fakat değnekleri atana kadar birkaç ay daha kendini toparlamaya çalışacaksın. Derken telefonun çalacak. Arayan Rauf Bey, Ankara'da bir firmayla görüşmeni isteyecek. Abu Dabi'deki işleri için senin gibi işi bilen birini arıyorlarmış. Ankara'ya geldiğinde ilk önce Rauf Bey'i ziyaret edeceksin. Seni kaçırmamasını anlattım şirketin sahibine dedikten sonra kısa bir süre içinde kendisinin de aynı şirkete geçeceğini söyleyecek. Oradan çıkıp, şirketin Eskişehir yolundaki merkezine gidecek, patronla görüşeceksin. Evlat, biraz mürekkep yalamış ve sonradan hasbelkader servete kavuşmuş insanlar hep aynı. Dünyaları ben yarattım havasındalar. Geniş bir alana yayılmış sıra dışı bir merkez binası bu. Kapıdaki görevli, yönetici asistanını arayıp seni ikinci kata yönlendirecek. Patron sekreterleri bile havalanmış, görmeyeli. Sekreterliği küçümseyip yönetici asistanı dedirtiyorlar kendilerine artık. Kısa bir süre sonra patron hazretleri kabul edecek seni. Geniş salonun içi adeta bir botanik bahçesi. Tuhaf bir yer, şimdiye kadar gördüğün hiçbir makam odasına benzemiyor.  Oda değil tabii gördüğün, en az 500 m2'lik bir salon ve botanik bahçesinin arkasında bir bowling oyun alanı. Kapıdan içeri adımını atar atmaz gözlerin patronu arayacak. Burhan Bey mimar, tuhaf biri. Koca salonun içinde tam bir tezat teşkil eden camdan küçücük bir masanın arkasına gizlenmiş bu adamı zor fark edeceksin. Tepeden bakan bir gülümsemeyle elini sıkıp oturman için masasının  önündeki sandalyeyi gösterecek. Rauf Bey, sizi çok methetti diyecek. Mevcut bölge müdüründen istediği randımanı alamıyormuş. Onun yerine Abu Dabi'deki işlerin başına seni göndermek istediğini söyleyecek.

Şu andaki bölge müdürünün kim olduğunu soracaksın belki sınıf arkadaşlarından biri çıkar diye. Müdürün adını duyunca şok olacaksın. Burhan Bey'in bahsettiği adam üniversitede ders aldığın bir hocan! Bu haber seni iyice gerecek. Hocanı beğenmeyen birine sen kendini nasıl beğendireceksin. Hemen pasaportunu hazırla diyecek. Eşim yanımda olmadan asla diyeceksin münasip bir dille. İki de ufak çocuk, okul çağında. Rauf Bey, seni öyle bir anlatmış ki demek, adam ne istersen kabul edecek gibi. Maaşı soracaksın, sana biçtiği değer de gayet hoşuna gidecek. Sorun şu; Abu Dabi'de iyi eğitim veren okullar var, eyvallah, güzel yabancı dil de öğrenebilirler ama üç beş sene sonra yurda dönecek olsanız üniversite sınavını nasıl kazanır bu çocuklar? Yani evlat, bu gidişin dönüşü yok. Ya gidecek, orada yerleşecek, çocukların üniversiteyi yabancı bir ülkede bitirecek ya da gitmekten vazgeçeceksiniz. Gerçekten zor bir karar olacak senin için. Evde uzun uzun tartışacaksınız bu konuyu eşinle. Eşin gitmek taraftarı, sen ise kararsız kalacaksın.

Üç ay kadar şirketin anlaştığı güzel bir otelde kalacaksın. Sana oldukça geniş bir oda verecekler. Bu süre içinde patrondan yurt dışına gitmenle ilgili bir haber çıkmayacak. Belli ki başka planı var kafasında. Sen işi oluruna bırakmış durumdasın. Aslında ihtisas konun baraj ve yakında sözleşmesi imzalanacak büyük bir baraj projesi var şirketin elinde. Diğer taraftan Karadeniz'de, Fırtına vadisinde yap işlet devret modeline göre inşa edilecek bir dizi regülatör ve tünellerden oluşan enerji santrali projesi üzerinde uzun süredir çalışılıyor. ÇED raporu onaylanmak üzere. Bu işler seni heyecanlandıracak. Beklediğin haber çıkmayınca evi Ankara'ya taşıyacaksın. Bir yandan yeni ihalelere hazırlanırken diğer yandan Türkiye'nin en yüksek ince kemer barajı sıfatını alacak bir projenin sözleşme ön çalışmalarına katılacaksın. Aslında birim fiyatlar belli. Senin yapacağın bu fiyatları resmileştirecek analizleri hazırlamak. Zor iş evlat. Birim fiyatlar o kadar mübalağalı ki analize mantık çerçevesinde ne koysan bir türlü fiyatı yakalayamayacaksın. Bir m3 betona bir ton çimento kullanacak halin yok ya (!)

Genel Müdür, finansman müdürü eski bankacı bir hanımefendi ile kıdemli proje müdürlerinden biri aralarındaki ilişki dikkatini çekecek. Bu üçlü sürekli bir arada. Şirkette ayrı geçirdikleri zaman oldukça az. Birlikte yemeğe iniyorlar, aynı masayı paylaşıyorlar, devamlı bir şeyler konuşuyorlar aralarında. Sanki dedikodusunu yapıyorlar birilerinin. Üçü de senden yaşça büyük, sana cephe almıyorlar ama seni aralarına da almıyorlar. Rauf Bey, arada seni yoklayacak telefonla. Üçlü çeteyi şirketten göndereceğinden söz edecek sana. Patronun Burhan Beyi odasının dışında başka bir yerde görmek mümkün değil. Fakat kameralar aracılığıyla herkesi gözetlediğini herkes konuşuyor. Kimin saat kaçta şirkete geldiğini, kimin hangi saatte çıktığını biliyor. Sadece kameralarla sınırlı değil kontrolü. Şirket içinde muhbirleri var. O botanik bahçeli geniş makam salonuna ayrı bir kapıdan geçip özel asansörünü kullanarak girip çıkıyor. Sanki bir hayalet, patron odasında mı yoksa dışarıda mı belirsiz. Salonun tam altında teknik ofis bölümü bulunuyor. Canı sıkılıp bowling toplarını yuvarlamaya başladığı zaman, aşağı katta çalışanlar gelen seslerden onun odasında yine stres attığını anlıyor.

Sabahları işe giderken erken çıkman gerekecek. Eskişehir yolunda trafik, sabah saatlerinde oldukça yoğun. Gün geçtikçe işini benimsemeye başlayacaksın. Bir ara, Abu Dabi'ye gitmek yerine burada kalarak şirkete daha faydalı olabileceğini söyleyeceksin Rauf Bey'e. O da bunu patronuna iletecek muhtemelen. Şirketin genel müdürü görevinin başında ama işiyle alakalı ciddi bir huzursuzluğu var. Bunu hissedeceksin, patron adeta genel müdürüne küsmüş. Sabah geliyor, sohbetini yapıyor, akşam evine dönüyor, işle bir alakası yok.

Bir süre sonra Rauf Bey, daha önce bir süre birlikte çalıştığınız şirketten ayrılıp yanına gelecek. Pazarlığı ve kendini pazarlaması kuvvetli bu adamın. Görevi, yönetim kurulu başkan yardımcısı, yani patrondan sonra ikinci adam. İlk işi üçlü çetenin ayağını kaydırmak olacak. Bu arada Rauf Beyin şirkete girmesinden sonra patronla daha sık görüşmeye başlayacaksın.

Fehmi söz verdiği halde zamanı gelen çekleri sana ödemeyecek. Her telefon ettiğinde bir bahane uyduracak, bir ay içinde ödeme yapacağına söz verecek. Bütün çeklerin vadesi gelip geçtiği halde sadece bir çek ödenmiş o da eski kontrolün Nezih Bey sayesinde. Söz önemli evlat senin için. Sözünde durmayan bir insan senin dostun olamaz. İpleri koparacaksın. Çeklerin tahsili için her yolu denemeye hazır bir şekilde sağa sola danışmaya başlayacaksın. Biri diyecek, mafyaya ver fakat üçte birine mal olur sana. Bir diğeri avukat tut ama yarısını alır. Karamsar bir şekilde bir arkadaşının önerdiği avukatın yazıhanesine gideceksin. Adam avukat değil adeta bir lise talebesi. Ufak tefek biri, ilk gördüğünde gözün tutmayacak. Bana bu iş neye patlar diye soracaksın avukata. Takma bunu kafana, senden bir şey talep etmem diyecek. Nasıl olur, emeğiniz ne onu öğrenmek istiyorum diye üsteleyeceksin. Sen merak etme iki aya kalmaz paranın tamamını alırım, onun ödeyeceği faiz yeter de artar bile bana. Nasıl yani? Bu kadar kolay mı? Donunu bile alırım diyecek sana hızını alamayarak. Bir adama bakacaksın, bir de söylediklerine. Evlat, görünüşe aldanmamak lazım. Gerçekten de iki ayı bulmadan bütün alacağını tahsil edecek o çelimsiz avukat. Piyango vurmuş gibi hissedeceksin bir anda.

(Devam edecek)

YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 1 ***                 
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 38 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 39 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 40 ***
YENİ BİR HAYAT *** BÖLÜM 41 ***

6 yorum:

  1. Ya çok "okurun bencilliği" olacak ama; şimdi geçip gitmiş olduğunu yazdığınız için bu dertlerin, şu geliyor aklıma hep: dolu dolu bir yaşam. Bunlar hiç yaşanmamış olsaydı, ne bileyim 30 senemi işte memuriyette geçirdim iki evlat büyüttüm ile özetlenebilecek bir yaşamınız olsaydı, diziniz hiç üzmeseydi ama o nedenle de geriye hiç bir eser bırakamamış olsaydınız... hayır bence bunu tercih etmezdiniz, bilmiyorum haksız mıyım?
    Bu günlerde ölüm döşeğinde olan 92 yaşında bir akrabamız ve onu beklerken birden kaybettiğimiz 37 yaşında bir başka akrabamız oldu. O nedenle ben yaşamın sonu konusunda çok fazla düşünmeye başladım ve şunu anladım; ne olursa olsun, dolu dolu yaşamak, hayatı mümkün olan en fazla deneyimle, duyuyla, algıyla kaydedebilmek, geçirebilmek ve sonunda da "hey gidi hey, iyi yaşadım be, zorluk da yaşadım, mutsuzluk da yaşadım ama bunlar olmasaydı kolayı ve mutluyu da öğrenemeyecektim" diyebilmek çok önemli... Bilmiyorum ki... Ben bu Mart'ta 40 yaşına girdim sevgili Tyrha ve babamla ortayaş krizi konusunu konuşurken babam bana güldü, dur daha 50'de yaşanır o, daha bir 10 sene rahat geçirebilirsin diye moral verdi :) Ben de ona "peki sen mutlu musun, hayatının geldiği noktada tatminkar mısın baba" dedim.. Babam cerrahtır ve sizinle çok benzer bir öğrencilik hayatı geçirmiş, bana baktı "o yolu seçersen bu şekilde, bu yolu seçersen o şekilde yaşarsın hayatını ama "hissettiklerin" senin içinde, karakterin gibi senin bir parçan, o nedenle mutluluk ya da tatminkarlık seçimlere bağlı değil, genel halet-i ruhiyene bağlı" dedi :) babam bilgedir evet :D Ama bilmiyorum, sizi satırlarınızdan tanıdığım kadarıyla şöyle tanıdım: insanlar hakkında kötü konuşmayı sevmez, olayların olumlu ve eğlenceli yanlarını ortaya çıkarmayı sever, hayatı dolu dolu yaşamayı, seçimlerini yaparken pasif değil aktif yol almayı sever, ailesine evlatlarına bağlıdır, hayattaki zorluklara rağmen ana fikri yakalamayı çok iyi bilir ve bence diğer insanlar hakkında da çok güzel tesbitlerde bulunur :) Bilmem katılıyor musunuz?
    Şimdi bunu niye yazdım, insan arada dışardan "nasıl bilirsiniiiiiiz"i duymalı diye düşünüyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazarken ben de kendime hayret ediyorum. Bütün bunları ben mi yaşadım? Elbette tercihlerimi karşıma çıkan fırsatlar arasından ve sonucun iyi olacağını ümit ederek yaptım. Bazılarının önüne daha iyi fırsatlar çıkmış olabilir. Ya da bana sunulan fırsatlar belki başkalarının karşısına çıkmamıştır. İşte elimizde olmayan bu akışa ben şans diyorum. Gelecek bir telefon dahi hayatımızı değiştirebilir. İnsan hayatında biteviye bir mutluluk ya da sürekli acı çekmek mümkün değil. Devlet memurluğunu seçseydim, belki bu dizi daha dertli bir yaşam öyküsü olabilirdi. Kısaca her zaman mutlu, huzurlu bir yaşam içinde olmayı, hiç sıkıntı çekmemeyi isterdim, kim dert sahibi olsun ister ki. Böyle bir şeyin imkansızlığını biliyorum. Karşıma çıkan sorunlarla mücadele ettim. Daha önce bir yazımda ya da yorumumda bahsetmiştim. Keşke yoktur lugatımda. Yaşadığım sıkıntılar ne olursa olsun geri dönüp onlara saplanmam, önüme bakarım. Yaşadığım her olumsuzluk bana bir şeyler öğretmiştir, daha tecrübeli, daha mücadeleci yapmıştır beni. Sorunuza cevap olarak, ister devlet memurluğu, ister özel sektörde olsun yaşantım monoton olmazdı sanırım. Size şans konusunda birinden örnek vereyim. DSİ de bir mühendis arkadaş vardı. Fetöcüler iş başına gelince önce kullandılar onu, daha sonra bir köşeye attılar. Kenarda kalınca bu arkadaşın geliri azaldı-nedenini tahmin edeceğinizi umuyorum:)- İstifa edip yap işlet devret modeline göre DSİ den edindiği bilgilerle hazırladığı nehir santrali fizibilite raporlarını büyük paralarla yatırımcılara sattı ve iki yıl içinde edindiği servet en azından on milyon dolardı ve zırhlı arabalarla dolaşmaya başladı. Oysa devlet memuru olarak kalsaydı o paraları rüyasında görürdü ancak.

      Zamansız kaybettiğiniz akrabanıza üzüldüm. Sizlere sabır diliyorum. Hayatı dolu dolu yaşamak kulağa hoş geliyor. Fakat sanırım insanı mutlu edecek yaşam tarzı kişisine göre değişir. Sakin bir yaşamdan hoşlanan kişiler asla benim yolumdan gitmez, hayatın akışına ayak uydurur, çıkıntılık yapmaz, bana dokunmayan yılan bin yaşasın der, belli bir hedefleri yoktur. Ben tam tersine doğru bildiklerim karşısında kimsenin önünde eğilmem, çok çalışırım; çünkü bilirim ki bilgi en büyük güçtür, yalakalık yapmam, hakkımı ararım ve görevimi kusursuz yapmaya çalışırım, haksızlığa tahammülüm yoktur. Bu karaktere sahip bir insanın devlet memurluğu yaparak mutlu olabileceğini hiç sanmıyorum.

      Babanızın söylediklerine katılıyorum. Sadece seçimlere bağlı sürekli bir mutluluk beklentisi hayaldir. Evet, ruhsal bir durumdur mutluluk. Yaşamdan mutluluk duymak da zamana göre değişkenlik gösterir. Bazen bana da hüzün çöküyor, canım sıkılıyor. Çünkü sevdiğim mesleğime erken veda etmek zorunda kaldım. Kendi alanımda oldukça geniş bilgi ve tecrübeye sahiptim. Bana sorarsanız en az on-on beş yıl daha mesleğime devam edebilirdim. Bu durumda karakterime ters düşen olaylarla boğuşmak zorunda kalacaktım ve mutsuz edecekti beni. Böyle olunca mesleğimi bırakırken bol parayı, makamı bir kenara ittim elimin tersiyle ve bu şekilde daha mutlu olacağımı düşündüm.

      Karakter tahliliniz hoşuma gitti:) Hakkımda yazdıklarınızın hepsi olumlu şeyler. Beni ben yapan en önemli özelliğin ne derseniz ilk aklıma gelen "gri" olmadığım. Her şey ya siyahtır, ya da beyaz. Bir şey ya doğrudur ya da yanlış. Bu yüzden ne şiş yansın ne kebap idare-i maslahatçılığı bana göre değil. İlişkilerde kötü bir özellik bu:)
      Teşekkürler:)

      Sil
  2. Mr. Kaplan öncelikle sizin "gri" olmadığınıza şaşırmadım ama bazen grilerin varlığı inkar edilemiyor hayatta :) DBE'nin yazdıklarına ve tahliline kesinlikle katıldım. Bir de şu avukatı çok merak ettim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayatın baştan başa gri zaten Mrs. Kedi:) Gri olmayan benim. Bu yüzden inatçı, kuralcı biri olarak görülüyorum:) Avukat gerçekten de ilginç biri. Daha sonra birkaç kez işim düştü, benden para bile talep etmedi. Hem uyanık, becerikli, hem de paragöz değil. Daha sonra izini kaybettim.

      Sil
  3. oy yaaa bacağın hala öyle mi yaniiii. vaay fehmiye baaaak uyanııık. oh iyi hadi o iş bitti. ama ilginç yaa yine eski işe döndün. bunu beklemediydim :) avukata vaay :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayır deep'cim:) Tam on yedi sene sonra ailemle bir seyahat esnasında ağrılarım artmıştı. Yaşlı teyzeler gibi ayağımdaki platinden dolayı yağmur yağacağını önceden biliyordum o zamana kadar:) Fakat bu ağrı bir türlü geçmedi. Doktora gittik, film falan çekti. Enfeksiyon kapmış dedi. Hesapta olmayan bir ameliyat çıktı. Ayağımdaki platin, çiviler vs. levazımatı çıkarttılar. İlkine kıyasla çok kolay bir ameliyattı ve kısa sürede sağlığıma kavuştum. Şu anda herhangi bir problem yok:) Adam anasının gözü, ama ben de aptal değilim yani:) Benim B planımdı mesleğe dönmek:) Avukat süpermen:)

      Sil