Güncem, günlüğüm... Seninle yolculuğa çıktım çıkalı ilk kez ayrı düştük. Zaman zaman işlerim yoğundu, uykusuzluğuma aldırmadan sabaha karşı da olsa birkaç satır yazmaya çalıştım. Yazdıkça kendimi buldum. Hep korkardım bir gün yazamazsam sihir bozulacak diye. Ne kadar haklıymışım. Söz, toparlayacağım kendimi. Her gün yazacağım yine bir kaç cümle de olsa.
Geçen gün gelen bir misafirimiz ne kadar doğru tahlilde bulunmuştu. "Aslında benim de hayalim bu. Size dört beş masa yetermiş aslında. O zaman zevkine varırdınız bu işin."
İnsanın yapacak işlerinin olması ne güzel. Kafamda sıralanıyor ardı sıra. Öncelikler belirleniyor sonra. Oldum olası sinir işleri severim. Mesela bakla çizmek. Nefret eder eşim böyle deliye pösteki saydıran işlerden. Doğal olarak ben severim inadına. Doğal olarak dedim, çünkü eşimle zıt kutupların insanlarıyız. Onun sevdikleri benim sevmediklerim. Mesela pırasa en sevdiği yemek. Pırasa sevilir mi? Bırakınız pırasayı bamyaya bile deli olur. Benim ağzıma koymadığım yemek çeşitleri. Senelerce sarımsaklı yemeklere uzak durdum. Eşim "Sarımsaksız meze mi olur? Ağzının tadını bilmiyorsun" der. Benim bayılarak yediğim midye, kokoreç, pastırmadan nefret eder. Hepsi bana kaldığı için bu durumdan hiç de şikayetçi değilim laf aramızda. Dervişin fikri neyse zikri odur hesabı konu yemeye geldi. Sinir işlerden bahsediyordum. Mesela ipe kurutmalık biber dizmek. Önümde koca bir çuval. İpi iğneye geçirmek gençlikteki kadar kolay değil. Bin bir güçlükle geçirdik diyelim incecik deliğinden, ip biberin saplarına dolanır, düğüm olur, düğüm iğne deliğinden geçmez, çöz çözebilirsen. Önündeki biber çuvalı gözünde büyüdükçe büyür. Gecenin saat ikisinde sabırla çuvalın dibini görme hedefine kilitlenirsin. Saatler ilerler, zaman çabuk geçer, sonunda son biberi ipe geçirdin mi tamam. İşte o hazzı anlatamam.
Evet, sihir bozuldu, çok ara verdim. Yağmur yağdı, böyle oldu. Bilmem kaçıncı kez pazardan aldığımız kurutmalık domatesler bir kaç dakikalık yağmura dayanamadı. Oysa iki saat dilimlemek bir o kadar da serme emeği vardı üzerinde. Pazar günü akşamından itibaren bir uğursuzluk başladı. Bir kaç telefon görüşmesinden sonra durum ciddileşince kapıları kapatıp İzmir yollarına düşmemiz farz oldu. Kayınvalidem rahatsızlanmış, alt komşusu sağ olsun bir ambulans çağırıp acile yetiştirmişler. Kapıları pencereleri kapanmaya başladı Taş Ev'in. Yeni gelen misafirlere durum izah edilip geri çevrildi. Son misafirler de hesabı ödedikten sonra süratle Dokuz Eylül Üniversitesi Acil Servisine doğru yola çıktık.
Daha çabuk varabilmek için otoyolu kullandık. Acil servisin salonuna hep birlikte girmemiz mümkün değil. Önce kızım, arkasından eşim girdi. Komşusu başından ayrılmamış. Ambulansa nasıl bindirildiğini, hastaneye nasıl geldiğini hatırlamıyormuş. Bir ara ben de yanına uğradım. Her tarafına kablolar bağlanmış, ekranda tansiyon, nabız, kalp ritim grafikleri gibi bilgiler sürekli değişiyor. Tansiyon yüksek, nabız düşük. Grafik son derece düzensiz. Bir ara tuvalet ihtiyacı için yatağından ayrılınca kablonun ucundaki mandala parmağımı geçiriyorum. Yeşil ekrandaki çizgiler son derece düzenli. Nabız ve tansiyon normal. Kayınvalidemin kalbinin ritmik atışlarına göre grafiğe yansıyan görüntü beni endişelendiriyor.
Geceyi hastanede geçireceği anlaşılınca kızımı refakatçi bırakıp eşimle eve dönüyoruz. Hava inanılmaz derecede sıcak. Gecenin ilerleyen saatlerinde kızım arıyor. Anjiyo kararı verilmiş, sabah, öğlen ya da akşam operasyon olabilirmiş. Öğlene doğru anjiyo yapılıyor, damarlarda bir tıkanıklığın söz konusu olmadığı ancak hafif bir kalp krizi geçirdiği haberini alıyoruz. Geceyi yoğun bakımda geçirdikten sonra ertesi sabah taburcu işlemleri başlıyor.
Dün sabah yoğun bakımdan çıkardığımız kayınvalidemin durumu iyi. Bir süre yanımızda kalacak. Yayla havasının ona iyi geleceğinden eminim.
Geçen gün gelen bir misafirimiz ne kadar doğru tahlilde bulunmuştu. "Aslında benim de hayalim bu. Size dört beş masa yetermiş aslında. O zaman zevkine varırdınız bu işin."
İnsanın yapacak işlerinin olması ne güzel. Kafamda sıralanıyor ardı sıra. Öncelikler belirleniyor sonra. Oldum olası sinir işleri severim. Mesela bakla çizmek. Nefret eder eşim böyle deliye pösteki saydıran işlerden. Doğal olarak ben severim inadına. Doğal olarak dedim, çünkü eşimle zıt kutupların insanlarıyız. Onun sevdikleri benim sevmediklerim. Mesela pırasa en sevdiği yemek. Pırasa sevilir mi? Bırakınız pırasayı bamyaya bile deli olur. Benim ağzıma koymadığım yemek çeşitleri. Senelerce sarımsaklı yemeklere uzak durdum. Eşim "Sarımsaksız meze mi olur? Ağzının tadını bilmiyorsun" der. Benim bayılarak yediğim midye, kokoreç, pastırmadan nefret eder. Hepsi bana kaldığı için bu durumdan hiç de şikayetçi değilim laf aramızda. Dervişin fikri neyse zikri odur hesabı konu yemeye geldi. Sinir işlerden bahsediyordum. Mesela ipe kurutmalık biber dizmek. Önümde koca bir çuval. İpi iğneye geçirmek gençlikteki kadar kolay değil. Bin bir güçlükle geçirdik diyelim incecik deliğinden, ip biberin saplarına dolanır, düğüm olur, düğüm iğne deliğinden geçmez, çöz çözebilirsen. Önündeki biber çuvalı gözünde büyüdükçe büyür. Gecenin saat ikisinde sabırla çuvalın dibini görme hedefine kilitlenirsin. Saatler ilerler, zaman çabuk geçer, sonunda son biberi ipe geçirdin mi tamam. İşte o hazzı anlatamam.
Evet, sihir bozuldu, çok ara verdim. Yağmur yağdı, böyle oldu. Bilmem kaçıncı kez pazardan aldığımız kurutmalık domatesler bir kaç dakikalık yağmura dayanamadı. Oysa iki saat dilimlemek bir o kadar da serme emeği vardı üzerinde. Pazar günü akşamından itibaren bir uğursuzluk başladı. Bir kaç telefon görüşmesinden sonra durum ciddileşince kapıları kapatıp İzmir yollarına düşmemiz farz oldu. Kayınvalidem rahatsızlanmış, alt komşusu sağ olsun bir ambulans çağırıp acile yetiştirmişler. Kapıları pencereleri kapanmaya başladı Taş Ev'in. Yeni gelen misafirlere durum izah edilip geri çevrildi. Son misafirler de hesabı ödedikten sonra süratle Dokuz Eylül Üniversitesi Acil Servisine doğru yola çıktık.
Daha çabuk varabilmek için otoyolu kullandık. Acil servisin salonuna hep birlikte girmemiz mümkün değil. Önce kızım, arkasından eşim girdi. Komşusu başından ayrılmamış. Ambulansa nasıl bindirildiğini, hastaneye nasıl geldiğini hatırlamıyormuş. Bir ara ben de yanına uğradım. Her tarafına kablolar bağlanmış, ekranda tansiyon, nabız, kalp ritim grafikleri gibi bilgiler sürekli değişiyor. Tansiyon yüksek, nabız düşük. Grafik son derece düzensiz. Bir ara tuvalet ihtiyacı için yatağından ayrılınca kablonun ucundaki mandala parmağımı geçiriyorum. Yeşil ekrandaki çizgiler son derece düzenli. Nabız ve tansiyon normal. Kayınvalidemin kalbinin ritmik atışlarına göre grafiğe yansıyan görüntü beni endişelendiriyor.
Geceyi hastanede geçireceği anlaşılınca kızımı refakatçi bırakıp eşimle eve dönüyoruz. Hava inanılmaz derecede sıcak. Gecenin ilerleyen saatlerinde kızım arıyor. Anjiyo kararı verilmiş, sabah, öğlen ya da akşam operasyon olabilirmiş. Öğlene doğru anjiyo yapılıyor, damarlarda bir tıkanıklığın söz konusu olmadığı ancak hafif bir kalp krizi geçirdiği haberini alıyoruz. Geceyi yoğun bakımda geçirdikten sonra ertesi sabah taburcu işlemleri başlıyor.
Dün sabah yoğun bakımdan çıkardığımız kayınvalidemin durumu iyi. Bir süre yanımızda kalacak. Yayla havasının ona iyi geleceğinden eminim.
Çok geçmiş olsun, blog dünyasına tekrar hoşgeldiniz. Yokluğunuz belliydi.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Hoş bulduk. Çok naziksiniz.
SilGeçmiş olsun.
YanıtlaSilEksik olmayın.
SilÇok çok geçmiş olsun ,acil şifalar dilerim.Uzun zamandır bende bloga yazamayanlardanım oysa baya anlatacaklarım birikti.İş yerim yoğun sıcaklar bir taraftan,oğluşumu da şehir dışına yolluyorum bu sene okul için eee bana kolay gelsin hem maddi hem manevi ;)Anlatırım bir ara.Sevgiler...
YanıtlaSilSağ olun. Belki tamamen fırsat bulamayışım değildi yazamayışım. Benim anlatamayacaklarım çok oldu bu aralar. Ama yine de bir fırsatını bulup aralara serpiştirmeyi düşünüüyorum. Size kolay gelsin, oğluşa başarılar. Kendinize iyi bakın.
SilBende pırasayı çok seviyorum, sarımsak olmazsa hakikaten bazı şeylerin tadı tuzu eksik oluyor.
YanıtlaSilBunları sizin kaleminizden okumanın keyfide aranıyor ama. Hastanıza geçmiş olsun, umarım yazılarınıza bir daha ara vermezsiniz. Sevgi ve selamlarımla.:)
Umarım ara vermem. Teşekkürlerimle...
SilKayınvalidenize de, yağmurda ziyan olan emeklerinize de geçmiş olsun. Hoş geldiniz yeniden :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Kayınvalidemin tamamını, domateslerin bir kısmını kurtardık neyse ki:) Hoş bulduk:)
SilÖncelikle hastamıza geçmiş olsun. Allah şifalar versin. Herşey yoluna girsin. Temennimiz budur.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Sağ olunuz efendim.
Sil