KATEGORİLER

14 Şubat 2023 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 182

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz devam ediyorÖnceki haftaların sohbet konularını ve konu başlıklarını öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Bildiğiniz üzere 6 Şubat günü, sabaha karşı tüm ülkemizi acıya boğan büyük bir deprem felâketi yaşadık. Bu nedenle yaklaşık 3,5 yıl kesintisiz bir şekilde devam eden Ağaç Ev Sohbetlerine geçen hafta ara vermiştik. Acımız hâlâ taze. Yaşadığımız bu felâket nedeniyle sevgili Uçun Kuşlar / Makbule Abalı bu haftanın konusunu gündeme ilişkin belirlemiş. 

"Büyük deprem sonrası çocuk ve gençlerimizin Eğitim ve Öğretimleri konusunda ne gibi önlemler alınmalı, sorunlar nasıl giderilmeli?"

Yaklaşık yüz yıllık cumhuriyet tarihimizin en büyük doğal afetini yaşıyoruz. Hayatını kaybedenlere ne diyeceğimi bilmiyorum ama yaralı olarak kurtulanlara acil şifalar diliyor yakınlarını, işini, evini kaybeden ve maddi zarara uğrayan vatandaşlarımızı teselli edecek hiçbir söz bulamıyorum. 

Bu vesileyle ve mesleğimle ilgili olması sebebiyle yaşadığımız felâkete ilişkin birkaç hususa değinmek isterim. Ülkemiz, herkesin bildiği gibi depreme duyarlı bir coğrafyada yer almakta. Bu ne ilk ne de son olacak. Fakat başımıza gelen her felâketi en ağır şekilde yaşamak kaderimiz değil. Bir mühendis olarak her binayı, bulunduğu yerin olası en büyük depremi sonucunda hasar görebilecek fakat içinde yaşayan hiçbir canlıya zarar vermeksizin ayakta kalacak şekilde dizayn ederiz. En büyük talihsizliğimiz 7,8 büyüklüğündeki depremden sadece 9 saat gibi kısa bir zaman diliminden sonra 7,6 büyüklüğünde ikinci bir depremin meydana gelmesi. Dünyada şimdiye kadar görülmemiş böyle bir durum, iki büyük depremin bu kadar kısa aralıkla meydana gelebileceği ihtimali dikkate alınmaz. İlk depremden sonra hasarlı binalara girilmesi artçı sarsıntılar olabileceğinden dolayı sakıncalıdır. Lâkin binasında hasarı fark etmeyip ikinci depreme yakalananlar için yapılacak bir şey olmadığı gibi bundan birilerini sorumlu tutmak pek doğru değil. Hangi binalar ilk depremde hangileri ikinci depremde yıkıldı, bunu tespit etmek ne kadar mümkün, bilemiyorum. Ayrıca ilk depremin insanların en tatlı uykularında, sabaha karşı saat 04.17 de olması da ayrı bir şanssızlık. Fakat yine de söz konusu depremlerde meydana gelen büyük zayiatın büyük hataların bir sonucu olduğunu söylemek zorundayım.

Deprem vukuunda binalarda meydana gelen yapısal hasarların en az yüzde yetmişinin zeminden kaynaklandığını düşünüyorum. Kayalık zeminlere yapılan binalar depremde en az hasar görür. Ancak irili ufaklı faylarla örülü ülke topraklarında mutlaka dağların tepelerine bina yapmak zorunda mıyız? Hayır, prensip olarak her türlü zemine depreme dayanıklı bina yapmak mümkün. Elbette bina temelinin oturacağı zeminin güçlendirilmesi ve uygun temel sisteminin seçilmesi koşuluyla. Depremlerde binalarda meydana gelen çökme ve yıkılmaların kanaatimce yüzde otuzluk kısmı ise proje tasarımı ve statik hesaplar (% 5), uygulama ve işçilik hataları (% 10), standartlara uymayan kalitede yapı malzemesi kullanımı ve eksik malzeme kullanımıyla (% 15) ilgilidir. Ülkemizde inşaat yönetmelikleri güncel haliyle neredeyse kusursuz hale getirilmiştir. Peki, bunca yıkımın, can kaybının, yaralanmanın ve maddi kayıpların sorumlusu kim? Bütün bu felâketin sorumlusu olarak devleti görüyorum. Siyasi karar sahipleri (rant uğruna çarpık yapılaşma, imar afları vs.) bakanlıklar ve belediyeler yaşadığımız felâketin sorumlularıdır. Devlet yetkilileri, makam ve kişisel menfaatler uğruna en asli görevleri olan denetleme işini yapmıyorlar maalesef. Peki, devletin elinde binaların denetimini yapabilecek yeterliğe ve liyakate sahip eleman var mı? Bu da ayrı bir sorun. Üniversitelerimiz hangi kalitede mühendis yetiştiriyor? Devlet kadrolarında çalışan her mühendis proje kontrol ve onayı konusunda yeterli mi, saha ve uygulama denetlemelerini yapabilecek düzeyde eğitim görmüş mü?

Neyse, konumuza dönelim. Üzülerek söylemek zorundayım, adaletin olmadığı ve hiçbir resmi kurumun görevini yapmadığı bir ülkede çocuk ve gençlerin eğitim ve öğretim sorununun çözülebileceğine inanmıyorum. Zaten mevcut durum kötüydü, bir de büyük deprem felâketi çocuk ve gençlerimize bir darbe daha vurdu. Eğer vicdanlı bir yönetim gelirse sorunun çözümü elbette mümkün. Mevcut iktidar bütün okulları imam yetiştiren kurumlar haline getirirken, bütün resmi kurumların başına birer imam atadı. Devlet okullarında eğitim kalitesi düştükçe özel okulların sayısı arttı. Bu durum vatandaşlar arasında büyük bir fırsat eşitsizliği yaratmakta. Liyakatli öğretmenleri görevlendirerek eğitimin kalitesi yükseltilmeli ve okullar tamamen ücretsiz hale getirilmelidir. Öğrencilerin barınma ihtiyaçları karşılanmalıdır. Devletin plânlama yapıp hangi meslek grubuna ne kadar ihtiyacı olduğu tespit edilmeli üniversite ve teknik liselerde ona göre kontenjanlar açılmalıdır. Bugün olduğu gibi üniversite mezunu kasiyerler, pazarcılar ya da diplomalı işsiz gençler ülkemizi doldurmamalı üniversite mezunu etiketi taşımasına rağmen hiçbir mesleki bilgiye sahip olmayan vasıfsız kişiler yalakalık yaptıkları için devletin en önemli makamlarına getirilmemelidir.     

Diyanetin bütçesi iyice küçültülüp oraya aktarılan kaynaklar eğitime harcanmalıdır. Diyanette sadece dinin siyasete ve ticarete karışmasını önleyecek denetleme elemanları görevlendirilmeli, bunun dışında imam ve müezzinler dahil camilerin tüm giderleri camiye giden cemaatler tarafından karşılanmalıdır. Cemaat ve tarikatların kontrolündeki bütün yurt, kurs ve okullara, dershanelere devlet el koymalıdır. Böylelikle bütün çocuklarımıza ve gençlere kaynak sağlanırken bilimsel eğitimin yolu açılmalıdır.

Madem deprem nedeniyle oluşan kayıpların baş sorumlusu devlet, depremde ailesini kaybeden ya da yoksul düşmeleri nedeniyle eğitim olanağı kalmayan tüm çocukların birer meslek sahibi olana dek tüm ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmalıdır. 

Elbette en az yirmi yıl sürecek bir proje bu. Ne mevcut iktidarın ne de gelecek iktidarların yukarıda saydığım hamleleri yapacağına dair en ufak bir inancım yok. Ama son bir dileğim olacak. Denetleme görevini yerine getirmedikleri ve oy uğruna verdikleri siyasi kararlar neticesinde depremin bu denli büyük zararla sonuçlanmasına sebep olan bütün sorumlu siyasetçi, bürokrat ve memurların mal varlıklarına el konulup en ağır cezalara çarptırılmalarını bir vatandaş olarak istiyorum. 

15 yorum:

  1. Mesleğiniz ve branşınız açısından çok yönlü olarak konuyu ne güzel işlemişsiniz. Son yıllarda ülkemizde üniversite sayısının 200' ü aştığını biliyorum. Mühendislik Fakülteleri kaç tane oldu acaba ? Bir de ara eleman yetiştiren Meslek Yüksekokullarımız vardı. Sanat Okulu denen eski meslek okullarımızdan ne nitelikli, işinin ehli ustalar yetişirdi. Kalfalık ve çıraklık, mesleki beceriyle belirlenen kademelerdi. İhtiyaca göre planlama yapılmadan okullar sayıca çoğaldıkça kalite düştü. Safranbolu'da eski ahşap ustalarının yaptığı yapıları hayranlıkla izliyoruz.
    Malzemeden çalarak daha çok, daha çok para kazanmayı hedefleyen kötü niyetli kişiler yüzünden binalar moloz yığınına dönüşüyor, acı kayıplar yaşanıyor. Ne yazık, kamu binaları, hastaneler ve okullar da bunların arasında.
    Bugün televizyonda sanırım Maraş'ta idi, depremde ayakta sapasağlam kalmış bir cam bina gösterildi. Kötülerin yanında iyileri de görünce içimiz serinliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu konuda anlatabileceğim o kadar çok şey var ki... Ne yazık ki anlatacaklarımın bir yararı olmayacak. Fay hattının üzerine bile yapı konumlandırılabilir. Sözgelimi Çine Barajı, 136 m yüksekliğinde, gövdenin altından geçen sekiz on metre genişliğinde bir fay zonu var. Önemli olan zemini yeterince kuvvetlendirmek ve temeli depremin dinamik etkilerine karşı koyabilecek hale getirmek. O kadar çok zemin etüdü, zemin araştırması yapıldı ve sonuçlarına göre projede gerekli önlemler alındı ki, herhangi bir problem yaşaması mümkün değil. Depremlerin ne zaman olacağını bilemeyiz. Bazı doğal olaylar ilginç bir şekilde belli aralıklarla tekerrür ederler. Depremler de öyle. Bu bakımdan belli bölgelerde geçmişte yaşanan depremlerin tarihi kayıtlarına bakmak gerekir. Örneğin son Maraş depremi tam son olarak beş yüz yıl önce olmuş ve her beş yüz yılda bir büyük deprem üreten bir fay mevcut. Bu bölgede pek çok uzman artık büyük bir depremin olacağını bangır bangır söylüyorlardı. Fakat dinleyen kim? Böyle bölgelerde binaların temel dizaynları belki on kat daha fazla önem kazanır.
      Haklısınız, ülkemizde liyakatli insan çok az ve deprem konusunda söz sahibi olanlar ise değerlendirilmiyor. Benim üniversiteden hocam Profesör Mustafa Erdik, Profesör Doktor Polat Gürkan'dı. Erdik Hoca bir dönem Boğaziçi Kandilli Rasathanesinin müdürlüğünü yaptı. Her ikisi de dünya çapında hocalar. Geçenlerde Celal Şengör, onlardan birinin kurulması gereken afet bakanlığının başına geçmesi gerektiğini söylemişti. Sonra, durdu ve böyle bir teklifi ikisi de kabul etmezler zaten diye ilave etti. Neden? Çünkü biliyorlar ki, mevcut iktidarlar liyakate değil itaate önem veriyorlar. Bu yüzden her konuda büyük acılar, sıkıntılar çekiyoruz. Bu yüzden binalarda sağlıklı denetleme yapılmıyor. Uygulama mühendisleri ne kadar işlerinde ehil olurlarsa olsunlar aralarında çok azı istediklerini yaptırabiliyorlar. Çünkü ülkemizde özel sektörde iyi mühendis patronuna en çok parayı kazandıran mühendis, devlette iyi mühendis, ya rüşvet alan ya da rüşvet alan amirlerinin sözünden çıkmayıp gördüklerini görmezden gelen mühendistir. Deveye sormuşlar, neren eğri diye. Deve demiş, nerem doğru. Ülkemizin durumu da aynen bu işte...

      Sil
  2. of yaa bari bundan sonra binalar bilimsel inşa edilse, avrupada bütün gerekler ve altyapı bitmeden bina inşaatına izin verilmiyor. biz de öğrensek artık işlerimizi düzgün yapmayı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şükürler olsun. Haber alamayınca korkmuştum. Ben de bu depremden sonra adeta kilitlendim. Yönümüzü şarktan garba çevirmediğimiz sürece burnumuz pislikten kurtulmayacak.

      Sil
  3. Şu saatten sonra bir şeyin değişeceğini sanmıyorum. Bilimsel araştırmalarla iq seviyemizin donuk zeka olarak sonuçlanması bile buna kanıt. Ben hastalıklı bir toplum olduğumuzu düşünüyorum. Çoğumuzda şizofreni ya da bipolar hastalıkları var gibi. Özellikle malum parti ile yakından ilgilenenlerin. Çünkü çok yakın tanıdıklarım var ve hepsinin karakteri aynı. Bir öyle bir böyle diyorlar. Dedikleri dediklerini tutmuyor. Bence söylediklerine kendileri bile inanıyorlar.
    Bir sürü olay geldi geçti. Kendi haklarını savunabilen bir topluluk olsak şu an zaten bunları yaşamıyor olurduk. İlk kez olmadı sonuçta bu, önceden de aynı şeyler oldu ve sonrasında ne değişti ? Hiçbir şey. Neden bundan sonra değişsin? İstanbul depreminde aynı şeyi yaşıcaz. Tabi ondan sonra işin altından nasıl kalkılır onu da bilmiyorum. Kalkılamaz herhalde artık. Keşke olumlu düşünebilsem ama hiçbir şey yardımcı olmuyor.
    Eğitim konusunda da deep'e de yazdığım gibi. Eğitimsiz olmamız istenmesi, kendi etraflarında bu şekilde çok daha basit mezun olacakların olması ve öğrencilerin iletişime geçmesini engelleyip, kendilerini sorgulamamızın önüne geçilmesi için yapılıyor. Kimsenin iyiliği kesinlikle düşünülmüyor. Sorunları biz gideremeyiz, önlemleri de biz alamayız. Benim düşüncem bu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayır, değişecektir. Soru bu değişimi görmeye bizim ömrümüz yetecek mi, yoksa yetmeyecek mi? İşte bu zamanı kestiremiyoruz. Hiçbir toplumun birbirinden farkı da yok aslında. Hangi toplumun başına kötü yöneticiler gelirse o toplumda cehaleti çoğaltmak için ellerinden geleni yaparlar. Bütün gücü kendi ellerine geçirip gerek korkutarak gerek sahte algılar yaratarak insanların sorgulama kabiliyetlerini ellerinden alırlar. Dün, Hitler aynı korkuları salarak, kendini bir dehaymış gibi gösteren propaganda faaliyetlerini yürüterek ve kendine karşı olan tüm medya organlarını susturarak seksen milyon kişinin ölmesine sebep oldu, bugün malum kişi, aynı yöntemleri kullanarak savaşlarla, terörist faaliyetlerle, kazalarla, hazırlıksız yakalandığı doğal afetlerin sonucunda on binlerce kişinin hayatını sonlandırdı.
      Evet, halkını düşünmeyen bir iktidar tarafından son yirmi yılımız heba oldu. Bundan daha kötü bir yönetim hayal edemiyorum. Ancak demokrasi denilen yönetim sistemi eğitimsiz kişilerden oluşan bir toplumda diktatörler yaratır. Belirttiğiniz üzere cahil bırakılan, sorgulama nedir bilmeyen halkımız kim bilir hangi vaatlere kanarak hangi yöneticileri iktidara taşıyacak, bilemiyorum. Demem o ki, hangi parti başta olursa olsun doğal afetlere karşı savunmasız kalmaya devam edeceğiz, ta ki bilinçlenip iş bilir insanları yönetime getirinceye kadar. Sözgelimi bir Atatürk çıkmış, topluma en zor koşullarda umut olmuş ve eğitime, sanata, spora, üretime verdiği önemle kısa zamanda halkımızın sevgisini kazanmış. Ona benzer, cesur bir şahsiyet görememenin moral bozukluğu hepimizde artık hiçbir şeyin değişmeyeceği inancını doğurmakta. Demokrasi ile, kısa dönemde ben de büyük bir değişim beklemiyorum ama içinde bulunduğumuz koşullardan daha kötü olmayacağından da eminim:)

      Sil
    2. Değişmemesinden kast ettiğim yakın zamanda zaten. Biz yaşarken yani. Tamam torunlarımız, çocuklarımız belki değiştirir sonrasını ama bana göre biz de önemliyiz. Değişmesi gerekiyor ama umudum yok. Bence toplumların farkı var. Evet, illa ki her toplumda kötü bir şeyler oluyor. Bizden kötüleri de var. Ama ben daha kötülerine bakıp halimize şükretmeyi reddediyorum ya da daha iyi halde olan toplulukların yaptığı kötü şeylere bakıp şükretmeyi de reddediyorum. Her şey bizim hakkımız çünkü.
      Hangi kişi başta olursa olsun en azından denemiş olacağız. Hiç bu zamana kadar denendi mi? Az çok kişiliklerini tanıyoruz, evet. Ama farklı farklı insanları denemeden de bir yere varamayız. Başkasını beğenmedik mi? Sonraki seçimlerde değiştir. Başka birini dene. Bunun normali budur. Benim değişime yönelik tek umudum bu malum yaratığın gitmesi. Yine hayallerimizdeki gibi olmayacaktır tabii ki, her şey bu kadar dibe batmışken toparlamak zor olacaktır. Başa geçen farklı biri olursa ona da sabır diliyorum, işi çok zor olacaktır.

      Sil
    3. Sizin gibi düşünen, sorgulayan gençlerimiz geleceğe dair tek umut kaynağım. Fakat ne yazık ki hak ettiğiniz yerlere getirilmediğiniz gibi fikirlerinizi özgürce ifade etme konusunda dahi terörist muamelesi görüyorsunuz. Şükretmek iktidarın ve iktidar yanlıların cahil halka verdiği afyondan başka bir şey değil. Her zaman söylediğim savaşlarda ya da görevinin başında can veren insanlara atfedilen şehitlik makamı da aynı şekilde. Cahil halk, iktidar tarafından yönlendirilen medya vasıtasıyla şükür, ezan sesi, bayrak, şehitlik gibi kutsal kavramları öne çıkararak kandırılıyor. Bu algılarla insanların gerçekleri düşünme ve olanları sorgulama kabiliyetleri ellerinden alınıyor, gerçeklerin üstü örtülüyor.
      Ülkede insanlar birbirine düşürüldü. Güven ortadan kalktı. Herkes birbirine şüpheyle bakıyor. Deprem oluyor on binlerce kişi ölüyor, yaralanıyor. Ne siyasi kararları alan, ne belediye, ne şehir plancısı, ne müteahhit, ne kontrol teşkilatı suçu üzerine alıyor. Olay ortada, birileri yanlış yapmış, görevini ama yeterli olmadığı için ama kendi çıkarı uğruna istismar etmiş. Bu durum büyük bir adaletsizliği, ahlâksızlığı doğuruyor. Boğaz Köprülerinden birinde çalışan bir Japon kontrol mühendisi yapılan bir hatayı göremediği için kendini suçlayıp intihar etmişti. Oysa bu hatadan dolayı henüz tek kişinin burnu bile kanamamıştı. Adamlardaki ahlâka bakar mısınız? Düşünün ki böyle bir deprem Japonya'da olup bu kadar büyük bir felâkete yol açsaydı ne olurdu. Eminim, başbakanından başlayıp sıradan mühendisine kadar yüzlerce kişi kahrından canına kıyardı.
      Evet malum yaratık (yazarken bile çekiniyor insan) bir an önce gitsin. Daha da önemlisi ülkesini ve halkını seven iyi ve işinin ehli genç insanlar görev başına gelsin. Kaynaklarımız yeterli, eğer düzgün bir yönetim başa gelirse bu kaynakları yerli yerinde kullandığı takdirde yaralar çabuk sarılır ve ülkemiz refaha çıkar. İki konunun üzerinde dikkatle durulması önemli. Bunlardan biri adalet, diğeri eğitim. İkisi de aynı derecede ağırlığa sahip. Diğer konuların çözümü bu iki konudan sonra kendiliğinden gelir zaten. Bu konuda göstermiş olduğunuz duyarlık için size gerçekten teşekkür ederim.

      Sil
  4. Belki İstanbul'da tepemize yıkıldıktan sonra falan bir kaç önlem alırlar diye düşünüyorum. Ne yalan söyleyeyim çok umutsuzum. Uyku bile uyuyamaz oldum artık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Balık hafızalıyız dedim ya. Evimizin tepemize inse de önlem almaz bunlar. Marmara depreminden sonra ne kadar önlem aldılar. Birkaç yıl göstermelik toplama alanları falan belirlediler, sonra her birine gidip AVM ler yaptılar. Umutsuzluk hepimizde var, ülkenin halini düşünmekten kendimizi düşünemiyoruz. Çocuklarımıza, torunlarımıza berbat bir ülke bırakacağız, maalesef.

      Sil
  5. Yine harika yazmışsınız Sevgili Kaystros,
    Biz ders almıyoruz, acıya aşık bir halkız ve başa geçenler de bunu bildikleri ve oraya geldiklerinde hırsa kapıldıkları için istedikleri gibi oynayabiliyor. Ama bu seferkiler eğitimi baltalamakta, cahil olan halkı da ezberledikleri ağulu cümlelerle etki altına almakta müthiş başarılı oldu.
    Bu ülkenin kendini her konuda aşacağı bir zaman dilimini ben göremem buna eminim artık !

    YanıtlaSil
  6. pazartesi sen yazsan yaa ağaç evi. konu bulamazsan söyle yazarım been :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dışarıdaydım, yeni gördüm mesajını. Ok, memnuniyetle. Bu hafta konu benden:)

      Sil
  7. Genç yaşımda o kadar umutsuzum ki sadece bekliyorum. Alınan hiç bir önleme inancım yok. Eğitim her koşulda devam edilmeli yazacak o kadar çok şey var kii. artık neresinden tutsam elimde kalıyor artık hiç şey düşünmeden uyumak istiyorum. Çok zor zamanlardan geçiyoruz Allah yardımcımız olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, ne diyebilirim ki size. Önlem falan alındığı yok, sadece göstermelik bir şeyler yapılıyor. Gerekli önlemler alınabilse bu kadar büyük olmazdı acımız. Depremde yakınlarını kaybedenlerin acısıyla kıyaslanmaz ama ülke olarak hepimiz ödeyeceğiz faturayı. İktidarın eğitimle ilgisi yok, bilakis halkın cehaleti onları yerinde tutuyor. Ben de dibi gördük mü acaba, artık yükselmeye başlayalım diye soruyorum kendime zaman zaman. Fakat battıkça batıyoruz. Gençler için hayat her geçen gün daha da zorlaşıyor. Umuda o kadar çok ihtiyacımız var ki...

      Sil