KATEGORİLER

10 Ekim 2016 Pazartesi

YAYLADA YAĞMUR

08/10/2016 Cumartesi, Tire
Dün geceden başlayan fırtına sabaha kadar devam etti. Hatta sabah saat ona kadar etkili oldu diyebilirim. Kapıları korkarak açıyoruz; zira ne kadar kuru yaprak varsa içeri hücum etmek için hazır bekliyor. Bu rüzgarda dışarıda oturmak mümkün değil. Rezervasyon yaptırıp dışarıda oturmak isteyenlere salonda yer ayırdık.

Bu havada kimse evinden dışarı çıkmaz diye aklımdan geçirdiğim anda masalar birer birer  dolmaya başlıyor. Gelenlerin anlattıklarına göre herkes Taş Ev'i konuşuyormuş. Taş Ev'in ününü duyan da yaylada alıyor soluğu.

Öğlene doğru Aşkın Şef, geçen hafta yarıcıya verdiğimiz şahsın gelemeyeceği söyledi. Canım sıkıldı tabii. Yine verilen sözleri tutmayan, aradığında telefonu açmayan birileri çıktı karşıma. Kestane işi bu sene de yattı.

Sonunda rüzgar beklenen yağmuru getirdi. Kötü havaya aldırmayıp Taş Ev'in yolunu tutanlar kazandı. Bir başka olur yaylada yağmuru yağışı. Beş duyu birden çalışır Önce hava kararır, arkasından Bayındır daha sonra Tire gümüş renkli bulutların arkasına gizlenir. Yağmur taneleri yaprakların üzerine düştüğünde çıkarttığı ses bambaşka yerlere götürür insanı. Çok değil yarım saat bile yağsa da havanın bütün kiri pasını yıkar, tertemiz bir toprak kokusu dolar ciğerlerinize.

Bu anın tadını çıkaranlar olmadı değil. Yağmurla birlikte rüzgar hızını kestiğinde veranda kıymete bindi. Taş Ev motosiklet tutkunlarının da uğrak yeri haline geldi. Yağmur sağanak haline dönüşünce sundurmanın altı motosikletler için korunabilecek tek yerdi.

Taş Ev'in önündeki süs havuzunun fıskiyesini açıyorum. Hüseyin içini güzelce temizlemiş bugün. "Birkaç tane de balık atarız içine." diyor. Güneşin kendini göstermesiyle birlikte kalabalıklaşmaya başlıyor bahçe. Gelen hayran kalıyor. Kimi iş arkadaşlarını toplayıp gelmek istiyor, kimi nişanını ya da yaş günü partisini yapmak istiyor burada.

Kadının biri yanaşıyor yanıma. "Bizim toplantılarımız oluyor arada. Burası elli altmış kişi alabilir değil mi?" diye soruyor. "Salonumuz kırk kişilik, özel toplantılar için altmış kişiye kadar hizmet verebiliriz. Masaları manzara cephesinin dikine uzatırız ki kimse manzaraya arkasını dönmesin." diyorum. Teyzem tecrübeli. "Yok, yok..." diyor. "Şöyle U şeklinde döneriz masaları ortası boşluk kalır. Bize oynayacak alan lazım. Manzaraya sırtını dönecek olanlar erkekler olur zaten.

Kestanecilerden sonra beni kızdıran olay da şu: Girişte bir anda eşiyle karşıma çıkan adamın biri veranda kapısından dışarı baktıktan sonra bana dönüp "Aile yeri var mı acaba? diye sordu. Ben anlayamadım, ya da anlamak istemedim. "Durun durun, siz az önce bana ne sordunuz?"  Adam şaşırdı. "Aile için yeriniz var mı diye soracak oldum." Evet doğru duymuşum. "Bakın beyefendi." dedim. "Burada aile yeri, aile olmayanların yeri diye farklı mekanlar bulamayacaksınız. Buraya gelenlerin hepsinin ailesi var. Benim de eşim burada, birlikte çalışıyoruz. Burası ailelerin rahatsızlık duyacağı bir yer değildir, olmayacaktır." dedim. Adam üst kat merdivenlerine yöneldi, sonra ne aradım ne gördüm. Büyük bir ihtimal yukarıda yer buldular kendilerine. Ama ben hala "Aile için yeriniz var mı sorusuna takılıp kalmışım."     

8 Ekim 2016 Cumartesi

YARDIM SEVENLER DERNEĞİ YEMEĞİ

07/10/2016 Cuma, Tire


Günler yine hızlı dönmeye başladı. Zaman zaman bu duyguya kapıldığım olur. İyi bir durum mudur? Yani, günlerin hızlı geçermiş gibi gelmesi insana. Eskiden iyi bir şeymiş gibi gelirdi. Çünkü sevmediğiniz ya da bir an önce bitmesini arzu ettiğiniz olaylar insana uzun gelir. Hastalık uzun gelir insana, bir an önce iyileşmeye bakarsınız. Askerlik de öyle. Sevdiklerinizden uzakta, kavuşmak için gün sayarsınız. Peki ne tür şeyler çabuk geçer hissi doğurur insanda. Mesela tatil zamanı hızlı geçer. Yediğiniz lezzetli bir yemek, tatlı ya da dondurma mesela. Bir anda tabağı boş bulursunuz önünüzde ne zaman yedim ben bunu diye sorarsınız kendinize.

Peki benim zaman sayacım niye hızlı dönmeye başladı? Tatil deseniz tatilde değilim. Hani dondurma değil, yemek yemeye bile fırsat bulamıyorum bu günlerde. Belki de bu durumun sebebi işimi severek yapmam.

Sabah kalkar kalkmaz Cuma Pazarına yollandım. Oğlumla birlikteyiz. Alışverişi tamamladıktan sonra eve uğruyoruz. Oradan bazı şeyler alıp çıkıyoruz yola. Yolu yarılamışken eşim arıyor. Git hemen evdeki sandalyeleri getir seksen kişiyi aştı daha gelecekler var (!) Araba malzeme dolu, sandalye koyacak yer yok.

Yardım Sevenler Derneği saygı değer yönetiminin kıymetli üyelerine verdiği yemeğe bu kez Kaystros Taş Ev Restaurant ev sahipliği yapıyor. Eşim profiterol hazırlığına dünden başlamış, hazırladıklarının yarısını dünden çıkarmıştım yukarı. Sabahtan itibaren kendi özel çorbasına yoğunlaşmış. Salata ve sıcaklar Aşkın Şef'ten. 50 kişi bildirmişti geleceğini aslında. Tam 90 kişi geldiler. Taş Ev, Taş Ev olalı böyle kalabalığı ilk kez gördü. Masaları bırakın sandalyeler yetmedi. İnsanlar meşrubat kasalarının üzerinde zor yer bulabildiler kendilerine.

Her şeye rağmen güzel bir gün oldu. Herkes memnun ayrıldı. Kahvaltı ve yemek için yeni rezervasyon talepleri geldi peşinden.

Bugünü de kazasız belasız geçirdik yarını düşünüyorum.

GÜZEL BİR GÜN

06/10/2016 Perşembe, Tire



Eşimi evde bırakarak yaylaya çıkıyorum. O yarınki profiterol hazırlıklarıyla meşgul. Bahçe kapısında buluyorum Hüseyin'i. İçeri girer girmez temizlik işlerine koyuluyor. Hava pek güzel. Adeta bahar mevsimini yaşıyoruz. Yüzü gülüyor Hüseyin'in, neşesi yerinde. Az sonra Aşkın Şef kızıyla birlikte geliyor. Onların da yüzü gülüyor. Suratsız olan tek kişi benim. O da iki günlük uykusuzluktan olsa gerek.

Hüseyin temizlik yaparken ben Aşkın Şefin gelmesini bekliyorum. Yarım saat kadar sonra Aşkın Şef görünüyor. Onları yaylada bırakıp yola çıkıyorum. Yaylanın kilit taşlı yolunda son model bir BMW geliyor üstüme. Hemen gerisin geriye dönüyorum.

Gelen iki aileden, biri İstanbul diğeri Ankara'dan. On yaş büyük olmasına rağmen beyefendiler benden daha genç gösteriyorlar. Ayak üstü konuşuyoruz. Emekliliğin tadını çıkarıyorlarmış. Geziyorlar, spor yapıyorlar, su altı sporlarıyla ilgileniyorlarmış. Her ikisi de ODTÜ mezunu olunca daha bir yakınlaştık. Rahatsız etmeyen bir güneşin misafir olduğu avluda oturmayı tercih ettiler. İçlerinden biri kendilerini buraya Çam Restoranın sahibi Fatih Bey'in gönderdiğini, bugün kapalı olduklarını ancak yukarıda bir mühendisin işlettiği Taş Ev adında yeni açılan bir yerin yemekleri ile manzarasının kendi yerlerinden daha güzel olduğunu söylemiş. Şu Fatih Bey'in asaletine bakar mısınız? "Yok," dedik. "Biz onun tırnağı bile olamayız."

Uzun uzun sohbet ediyoruz ailelerle. İki kişi kırmızı şarap içmeyi tercih ediyor. Aslında Taş Ev'de şarap içilir ama şarap tüketimi genellikle dışarıdan gelenlerce oluyor. Mezeleri, sıcakları, tatlıları kısacası her şeyi beğeniyorlar. Dönüşte Tire'yi gezeceklermiş. Onlar mutlu, memnun ayrılınca bizde mutlu oluyoruz.

Alınacak acil malzemeler var. Her şeyden önce eşimi getirmek için ineceğim aşağı. Önce alışveriş faslını tamamladım. Telefonum çaldı. "Bizi hatırladınız mı? Daha önce üç kez gelmiştik. Şimdi arabamız yok, bizi yukarı çıkarıp geri getirebilecek misiniz?" diyordu bir bayan sesi. Seslerinden çıkarmamın mümkün olmadığını söylüyorum. "Eğer, kesin saat vermezseniz sizi alıp geri getirmeye çalışırım." deyince, "Ama biz altı yedi kişi varız, hepimizi alabilecek misiniz?" diye soruyor bu sefer. "Benim aracım sekiz kişilik, problem değil." diyorum. Peki, bizi ne zaman alabilirsiniz, size zahmet olmazsa?" diye soruyor. "Önce eşimi yukarı götüreceğim, daha sonra sizi ne zaman alacağımı bildiririm." diyorum. "Eşiniz de birlikte gelebilir, size in çık olmasın." diyerek bir teklifte bulunuyor. "Peki ben sizi az sonra arayacağım." diyorum.

Arabanın bagajı dolu, arka koltuklarda bir koli evrak var. Bir yandan bagajın koltuklarını kaldırsam bile bu kadar eşyayı nereye sığdırırım diye kara kara düşünürken eşim elleri kolları dolu indi kapının önüne. Bu durum çıldırmama yetmiş iken bir de yukarıda kalan eşyaları indirmemi istedi benden. Uzun lafın kısası eşyaların bir kısmını ön koltuğa yanına aldı eşim. Ben bagaj koltuklarını kaldırdım. Koltukla arka kapak arasında kalan dar bir yere alışveriş torbalarını sığdırmaya çalıştım. Bagaj arka kapağı kapandığında bir iğne sığacak boşluk yoktu neredeyse. Tam yola çıktık, hanımefendi telefonla aradı. "Çıktık efendim, yoldayız." deyip rahatlattım biraz.

Altı kişi sıkış tepiş sığar belki arabaya, ama yedi kişi olurlarsa epey sıkıntı yaratacak. Eşya olmasa eşimin yanına da bir kişi sığışır diye düşünmüştüm. Bekledikleri yere geldiğimizde üç bayanı aldık. Misafirlerimiz dedikleri diğerleri birkaç sokak ilerideymiş. Bayanları görünce çok iyi hatırladım. Doğudan kopup gelmişler seneler önce. Bir önceki sefer eşleriyle birlikte kalabalık bir grup olarak ağırlamıştık. Onlar bize biz onlara hayran olmuştuk. İltifat yağmuruna tutmuşlardı bizi. Biz de onlara elimizden geldiğince güzel hizmet etmiştik. Bir kişi gelemiyormuş. Kalan üç kişiden birinin ayağı rahatsız, koltuk değneği kullanmasından anlıyorum. Arabaya bakıyorlar, o ayakla arabaya binmeyi gözleri kesmiyor. "Biz sizi takip edelim, kendi arabamız var." diyor birisi. Ben önde onlar arkada iki araba birlikte yaylaya çıkıyoruz.

Artık güneş yakmıyor. Bu aralar avlu, verandanın pabucunu dama attı. Bütün masalar avluya taşınıyor. Dışarıda oturulabilecek son günler artık. Misafirlerimiz doyasıya tadına varıyorlar. İstedikleri kadar oturduktan sonra getirdiğim aileyi şehre bırakıyor ve yarın için biraz daha alışveriş yapıyorum.

Perşembe akşamları iki masamızın sahipleri belli, ortak özellikleri var. Artık onları tanıyoruz. Dinledikleri müzik her iki masanın da Türk Pop Müziği. Her iki masa da ailecek sıkı rakı içiyorlar. Muhtemelen hepsinin tatil günü bugün. Bir çift Ödemiş'ten diğerleri Tire'den geliyor.

Sabah olmak üzere, oğlum geliyor kapatmamı istiyor bilgisayarı.. Devam etmeme izin vermiyor. Zaten takat kalmamış. Baş edemiyor kapatıyorum.   

6 Ekim 2016 Perşembe

TATİL GÜNÜ (!)

05/10/2016 Çarşamba, İzmir

Bugün kapalıyız. Kapalı olmamız şöyle istediğimiz saate kadar yatmamız anlamına gelmiyor. Çalışanlar için istirahat günü ama bizim fırsat günümüz. Sabah yine bana göre erken, eşime göre geç saatte kalktım ve birlikte yaylaya çıktık. Ben ambara kaldırdığımız döküm sobanın değişecek parçalarını arabanın arkasına yüklerken eşim cuma günü için gerekli malzemeleri ayarlıyor. Zeytin'e bakıyorum, ona biraz yemek hazırlasam iyi olacak.

Eşimi taş olmayan evde bırakıp oğlumu alıyor ve İzmir yollarına düşüyoruz.  Arabayı oğlum kullanıyor. İlk hedefimiz sobayı aldığımız yer. Yoğun bir trafik var bugün. Bulabilirsek Boyner'den aldığımız tabak takımlarından alacağız. Optimum'a sapıyoruz. Optimum'da Boyner olmadığını konuşmuş olmamıza rağmen bilinmez bir kuvvet bizi atıyor buraya. Boşu boşuna zaman kaybediyoruz. Kafam dalgın biraz. Dün gece iyi uyku uyumadığımdan sanırım.

Karabağlar'da Paşaköprüsü Mezarlığı girişinin karşısında şömineciye geliyoruz. Boruları bırakıyor, beklediğimiz değişiklikleri bir kez de Hasan Beyin kız kardeşine anlatıyorum. Redüksiyon hazır değilmiş henüz. Bugüne yetiştirmeye çalışacaklarmış. Oradan ayrıldıktan sonra aklıma düz borunun yedi santim kısaltılması gerektiği geliyor aklıma. Telefon edip söylüyorum. Bugün yetişmesi mümkün değil diyor hanımefendi. Hazır olunca haber verecekler.

Kızımı arıyorum. Onunla buluşuyoruz. Boyner'de aradıklarımızı bulma olasılığımızın fazla olmadığını düşünüp Gıda Çarşısından ilave tabak çanak alıyorum. Doğrusu önce Balçova tarafındaki Boyner'den başlamak iken farkında olmadan Gıda Çarşısına yönelmişim. O kadar ikaz ettiğim halde kapı önünde izmaritler görüyorum. Bir ihtimal Aşkın Şef farkında olmadan atıyor bunları. Belki faydası olur diye dış mekan için bir sigara küllüğü alıyorum.

Gıda çarşısından çıkıp sahil yolu boyunca Balçova tarafına doğru yol alıyoruz. Sahil boyunca raylı ulaşım inşaatı devam ediyor. Trafik yer yer tıkanıyor bu yüzden. Kipa'nın yer altı otoparkına koyuyoruz arabaya. Boyner'de aradığımızı bulamıyoruz. İki kardeş bir olup beni bir güzel giydiriyorlar. Kipa'ya giriyoruz. Kızımın önerisiyle yemeği burada yiyoruz. Uzun zamandır yemediğim patlıcan musakka alıyorum. Yanında pirinç pilavı ve yoğurt. Ne de özlemişim. Suyuna bandırıp ekmek yediğim nadir yemeklerden biridir musakka. Üniversite bitene kadar ağzına patlıcan koymayan ben geçmiş yılların acısını çıkartıyorum sanki.

Zaman olsa kızıma bisiklete binmeyi teklif edeceğim. Akşam arkadaşım Ali'lere misafirliğe gideceğiz. Ondan önce dönüş yolunda Gaziemir Metro'ya uğramak zorundayız. Kipa'dan çıkıp kızımı evine bırakıyorum. O arabasını alıp Gaziemir'e gelecek, orada yeniden buluşacağız. Halis köy tereyağı ve köy salçası aldığımız yere uğruyoruz. Fiyatları arttırmış. Ama sattığı ürünler nefis ve gerçekten başka yerde bulunmaz cinsten. Kalite ve lezzet söz konusu olunca fiyat yüksek de olsa kabullenip alacaklarımı alıyorum. Navigasyonu kurup Hatay trafiğine girmeden Eski İzmir yolu üzerinden Gaziemir'e çıkıyorum. Kızımla buluşup Metro'ya uğruyoruz. Zaman hızlı geçiyor. Metro alışverişimizi seri bir şekilde tamamlayıp dönüş yoluna atıyoruz kendimizi.

Eşim bütün gününü vermiş hazırlığa. Hemen çıkıyoruz yola. Ali'lerin oturduğu sokağı biliyorum, kapı numarasını da öğrenmiştim. Kolaylıkla buluyoruz evlerini. Geç vakte kadar oturuyor sohbet ediyoruz. Zaman su gibi akıyor. Eşim bazen arkadaşlarımın eşleri ile çok iyi anlaşır. Sonra benim arkadaşımla olan arkadaşlığım bile gölgede kalır yanında. Gidişat onu gösteriyor ki yine öyle olacak.

Geç vakit dönüyoruz evimize. Bir gün daha geçiyor, böylece.
                                         

5 Ekim 2016 Çarşamba

KAYSTROS FELLAH KÖFTESİ

04/10/2016 Salı, Tire

Dün geceyi taş olmayan evde geçirdik. Sabah Salı Pazarını da yapar yaylaya  öyle çıkarız diye düşünmüştük. Dün geceden bugüne buruk hatıralar ve haklı gönül kırgınlıkları kaldı. Mutlaka davet etmemiz gerekenleri atlamışız. Açılış olarak düşünmedik bu daveti. Belki de bilinç altında bu vardı. Daha ziyade protokol denilen mülki amirlere ve iş çevrelerine yönelik, tanıtım amaçlı bir davetti. Ancak bundan sonra ne desek boş... 

Sabah pazara çıktım. Arabaya park edecek yer bulmak her zamankinden zor oldu. Aşkın Şef'le buluşacaktık ama telefonu kapalı mesajı verdi devamlı. Akşamdan listeyi almadığıma pişman oldum. Sadece maydanoz kalmış aklımda. Maydanozu alıp eve uğradım. Eşimle birlikte yaylaya çıkarken Hüseyin aradı. Kapıda bizi bekliyormuş. Hemen yetişip kapıyı açtık.

Tanıdıklardan biri aramış sabah. Fark etmedim. Geri dönüş yaptığımda kahvaltı için geldiklerini ancak kapıyı kapalı görüp geri döndüklerini öğreniyorum. Aslında hem facebook sayfamızda hem de kapıdaki levhada kahvaltı servisimizin sadece hafta sonları olduğunu belirtmiştik. Yine de yukarı kadar gelip kapıdan geri dönmelerine üzüldük.

Genel olarak sakin bir gündü. Bunu fırsat bilerek bütün alış verişi tamamladım. Araba pazar yerine oldukça uzak bir mesafede olduğu için beni epey yordu bu alışveriş. Cuma gününe hazırlık şimdiden başladı. Taş Ev en büyük grup toplantısına ev sahipliği yapacak. Taş Ev'in salonu Lions ve Rotary klüpleri toplantıları için güzel bir mekan olacağını düşünürken Tire'de her iki kulübün de bulunmadığını öğreniyorum.

Akşam saatlerinde bankacıları ağırlıyoruz. Toplantıdan yeni çıkmışlar. Mezelerimizi ve sıcakları beğendikleri kadar manzaraya hayranlıklarını gizleyemiyorlar. Aşkın Şef ara sıcak olarak kalamar ve karides verelim demişti bugün. Sanki sözleşmişler gibi bankacılardan da aynı öneri geliyor. Biranın yanında güzel gidecek mezeler aslında. Her şey bir tarafa eşimin Fellah Köftesi şimdiden Taş Ev'in ününü sollamış bulunuyor.   

4 Ekim 2016 Salı

AÇILIŞI FETÖ VURDU

03/10/2016 Pazartesi, Tire


Bugün bizim resmi açılış günümüz mü? Aslına bakarsanız kimseye açılıştan bahsetmedik. Tanıtım daveti belki daha güzel oturacak bu etkinliğe. Sabah alış verişe çıktım. Davetli misafirlerimiz dışında misafir kabul etmeyeceğiz bugün. Yaylaya dönüp eşyaları bırakıyorum. Dün gece takatsiz kaldığım için yarım kalan günlüğü tamamlamak var kafamda. Hüseyin'e içerideki masaya dokumamasını istiyorum.

İki araba yanaşıyor öğlene doğru. Rüzgar santrallerinin yöneticileriymiş. Karınları acıkmış, gelmişler yemek yemeye. Nasıl geri çeviririz şimdi. Verandaya alıyoruz. Bonfile söylüyorlar hepsi. Bonfile fiyatımız düşük kalmış benzerlerinin yanında. Fiyat ayarlaması yapacağız ama menüyü değiştirecek zaman bulamıyorum bir türlü. Misafirler yemeklerini yerken ben içeride dün gece yarım kalan günlüğümü tamamlıyorum.

Hüseyin dışarıda sigara içiyor. Ne yapacağını bilmiyor çocuk. Eşim oğlumla birlikte saçlarını yaptırmaya gitti. Saatler çabuk geçiyor. "Hadi" diyorum Hüseyin'e. "Yapacak çok şeyimiz var." Yukarı çıkıp masaları düzene sokuyoruz. Üç sıra halinde masaları birbirine ekliyoruz. Her taraftan rahatlıkla servis yapılabilecek. Burada  elli hatta atmış kişiye davet verebileceğimiz çıkıyor ortaya. Kırk kişilik bir oturma düzeni kuruyoruz. Servis tabakları, bardaklar, çatal, kaşık, bıçak masalara yerleştiriliyor. İçki servisi Hüseyin'de. Üç garson dışarıdan gelecek. Yemek servis işleri onlarda.  

Açılış organizasyonları ya da önemli yemekler her zaman sürprizlere açıktır. Her şeyi düşündüğünüzü zannederken mutlaka bir şeyler atlanmıştır. Ya da hiç beklemediğiniz bir gelişme olur, tören bambaşka bir havaya bürünür. Sünnet düğünleri evlerin önünde yapılırdı eskiden. Çalgıcılar gelir sabahtan akşama kadar oynak havalar çalardı. Kapı komşunuzun vefat ettiğini düşünün. Yanınızda cenaze evi varken siz düğün yapabilir misiniz? Düğün bütün havasını kaybeder, sönükleşir birden.

Karadeniz Ereğli'sinde görev yaparken DSİ Genel Müdürü, Barajlar Daire Başkanı şantiyemi ziyaret edecekti. Genel Müdür iki tane kuzu dolması hazırlat aşçılara demişti. Bir gün önceden her şey en ince ayrıntısına kadar ayarlanmış misafirler bekleniyordu. Bir gün öncesinden hazırlanan kuzuların içi doldurulup fırına sürülecekti. Kasaptan kuzuları almaya adam gönderdim. Fırında bir kaç saat kalması gerekiyormuş kuzu dolmasının. İşler yolunda giderken aşçı telaş içinde geldi yanıma. "Şefim kuzuları parçalamışlar." Ne olduğunu anlamadım. "Nasıl parçalamışlar?" Aşçının panik havası devam ediyordu. "Şefim, dolmayı falan unutun, etler parça parça gelmiş." İçime bir ağırlık çöktü. Bir sıkıldım ki sormayın. Ben nasıl derim bunu şimdi müdürüme. Yüzümü allar bastı. Ne yapacağımı bilemedim. Öyle cep telefonları da yok o zaman. Araç telefonları yeni çıkmış. Genel Müdürü aradım. "Remzi Bey, kuzu dolması yapamayacağız, parçalamışlar kuzu etlerini." Adam haklı olarak ağzına geleni söyledi. Ne beceriksizliğimiz kaldı ne dikkatsizliğimiz. "Takip etmezsen böyle olur işte." Yahu kasabın neyini takip edeceksin. Edeceksin işte, takip etmen gerekiyormuş demek. Misafirleri gezdire gezdire geliyor müdür. Henüz Safranbolu'ya yeni gelmişler. Son kez şansımı denemek istiyorum. "Müdürüm siz misafirleri biraz oyalasanız oralarda." Küfürü yiyip telefon kapanıyor yüzüme. Normal olarak asla kabul edeceğim şeyler değil bunlar. Ama adam haklı. Hemen kasaba koşuyorum, iki kuzu daha kesiliyor. Alelacele temizlenip dolduruluyor ve fırına sürülüyor. Nasıl olduysa bir mucize gerçekleşiyor ve kuzu dolması yetişiyor misafirlere. Çok da övgü alıyoruz. Kamera arkasını müdürümden başkası bilmiyor elbette.

Bugün benzer sürprizlere hazırlıklıydım aslında. Aşkın Şefin elinden çıkan yemekler harikaydı. Kusursuz bir servis yapıldı. Gelgelelim Fetö'nün gazabına uğradık. Örgüte yeni yapılan baskınlar bölgede bütün emniyet birimlerini teyakkuza geçirmiş. Kaymakam başta olmak üzere, emniyet müdürü, jandarma komutanı davetimize katılamadı. Belediye Başkanının sağlık problemlerinden dolayı İzmir'den ayrılamayacağını biliyordum zaten. Yine de güzel bir gece oldu. Daha önce tanıma fırsatı bulamadığım önemli şahsiyetlerle tanıştım. Genel olarak sıcak bir atmosferde geçti gecemiz.

Taş Ev gibi nezih bir yerin ilçeye değer kattığı vurgulandı. Sembolik açılışı OSB Bölge Müdürü Sn. Galip Kılınç, Süt Koop Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Eskiyörük ve Tire'nin tanınmış simalarından iş adamı yakın dostum Fikret Namlı yaparak kurdeleyi birlikte kestiler. Yine Tamtad konservelerinin sahibi Kürşat Bey eski anılarından bahsederek geceye renk kattı.

Galip Bey ile meslektaşmışız. Sınıf arkadaşlarımdan Işıkhan Güler ortak arkadaşımızmış. İki hafta önce üniversiteden en sevdiğim hocam Prof. Ayşen Ergin Tire'deymiş. "Daha önce tanışsaydık sizi de davet ederdim." dedi. "Ne demek, Ayşen Hocamın geldiğini bilseydim, sizi burada ağırlamak isterdim." dedim. Ayaklı kütüphane Orhan Aksay hoca onur konuğumuzdu. Yanında çerçevelenmiş Atatürk maskları ve resimler getirmeyi ihmal etmemiş. Mahmut Bey de eli boş gelmemiş, Tire Koop un ürünlerinden kocaman bir hediye paketi hazırlamış. Çok hoş sohbet bir kişi.

Üniversiteden arkadaşım Ali Becet eşiyle birlikte gelmişler. Aile dostumuz Atilla Bey ve eşi Şenay Hanım bu mutlu günümüzde bizi yalnız bırakmayanlardan. Ticaret Odası Başkanı şehir dışında olduğu için gelemedi ama eşi hanımefendi bizimle birlikteydi.

"Taş Ev konaklamalı olmalı." dedi misafirler. Bungalov tipinde prefabrik binaların burada büyük bir açığı kapatacağı yönünde görüşler paylaşıldı. Balık işine girme dedi Kürşat Bey, burada yapılırsa av etleri güzel gider. "Sülün, bıldırcın, ördek etleri yapılmalı, eğer balık girerse bütün tılsımı kaçar Taş Ev'in." dedi. 

Akşam saatlerinde klasik müzikle başladık. İlerleyen saatlerinde Türkçe, Rumca karışık rembetiko ve taverna müzikleri geceye renk getirdi.

Bizim için bu özel geceyi paylaşanlara minnettarız. İçlerinde benim çok özel bir yere koyduğum birileri var ki assolist gibi sona sakladım onları. Haber Tire gazetesinin ayrılmaz kardeşleri Ercan ve Ergün Beyler gecemizde bizi yalnız bırakmadılar. Çektikleri güzel resimleri de paylaşacaklar benimle. Bir gazeteci için haber gerektiğinde canını tehlike atmaya değer bulunur. Bu gece Tire örgüt baskınlarıyla sallandı. Onlar emniyet güçlerinin teyakkuza geçtiği bu gecede haber peşinde koşmak yerine bizi tercih ettiler. İki kardeş birlikte saatlerce destek verdiler gecemize. Unutmayacağım.

İzmir'den gelen kardeşim Ahmet ve yeğenim Ece bize destek olsun diye onca yolu göze almışlar. 

Böylesine geceler çabuk geçer. Öyle oldu. Misafirlerimizi teker teker uğurladık. Şükürler olsun ki, hiçbir aksaklık olmadı. Mesela elektrikler kesilmedi. Eğer kesilseydi henüz jeneratör almadığımızdan kötü bitebilirdi gece. Tabaklar, bardaklar yeter mi acaba diye düşünmüştük. Önceden planladığımız şekilde servis yapıldığından sıkıntı olmadı.   Kısaca her şey güzeldi. Alnımızın akıyla çıktık bu organizasyondan.

Kısa bir konuşma yaptım yemeğin başlarında. Bu fikir nereden doğdu anlatmaya çalıştım. Bizi bu özel gecede yalnız bırakmadıkları için gelen misafirlere teşekkür ettim.

3 Ekim 2016 Pazartesi

KELEBEK FISILDADI

02/10/2016 Pazar, Tire

Sabah uyandığımda böyle bir günü hayal dahi edemezdim. Evet, hafta sonu, e hava da güzel ama yine de beklemezdim bu kadarını. Sekize doğru uyansam da yatak keyif yaptım sekiz buçuğa kadar.

Aklıma Hüseyin geldi. Hafta sonları onun geldiği saatler. Gidip demir kapının kilidini, açtım. Zeytin sağa sola gizlediği ne kadar kemik varsa çıkarıp avluya yığmış. Onları temizlemekle başladı günüm.

Önce Hüseyin girdi bahçeye. Sonra bir araba süzüldü içeri. Kahvaltı etmeye gelmişler. Henüz açılışa bir saat var. Eşimin onayını aldıktan sonra günün ilk kahvaltısını veriyoruz. Onun arkasından bir araba daha Rezervasyon yaptıranlar içim tepsiler donatılmış. Ancak rezervasyon yaptıramayanlar  ezici çoğunlukta. Bir anda karışıyor ortalık. "Rezervasyonunuz var mıydı?" şeklindeki sorumuza verilen cevapların çoğunda "O da ne oluyor şimdi?" havasında bakışlarla karşılaşıyoruz. Rezervasyon yaptıran nadir isimlerden biri olan Mehmet Bey'ler kendilerini tanıttılar, onları verandanın en güzel masasına alıyorum. Sırada bekleyen onca misafir varken öncelik verdim onlara. Hatta bir ara yanına eğilip rezervasyon yaptırmanın faydaları diyerek gülümsedim. Bununla birlikte altı kişilik rezervasyon yaptıran Gürkan Beyler arada kaynadı. Gelen misafirler arasındaydı. Ama rezervasyon yaptırdığını söylemediklerinden epey beklemiş olmalılar. Oysa onlara vereceğimiz kahvaltıyı her zaman hazırda beklettik. Çok sıkıştığımızda başkasına versek bile hemen yine onlarınkini tamamladık.

Bahçemiz bahçe olalı bu kadar aracı birden görmedi. O kadar arabaya yer bulunacağını hiç beklemezdim doğrusu. Hani valemiz bir tarafa ilave garson çağıracak kadar zamanımız dahi olmadı. Her gelen ağaçların arasında kendine yer buldu bir şekilde.

Kahvaltı saatinden sonra trafik hız kesmedi hiç. Genel olarak misafirlerimiz aileleriyle ya da arkadaş gruplarıyla geldiler. Yoğunluktan dolayı diskjokeylik görevim aksadı. Güneşli bir günde bahar havası hakimdi. Ailelerin yanında getirdikleri çocuklar, terasta avluda ve bahçede gönüllerince eğlendiler.  

Değişik insan manzaraları vardı. Her masaya uğradım. Her masadan eleştiri ve önerileri not aldım. Bazı masalarla kısa bazılarınla uzun sohbetlerimiz oldu. Gençler vardı, orta yaşlılar, yaşlılar, baba dostları... İşte onlardan birileri yukarıdaki salonu gördü, çok beğendi. Evdeki Yazar'ın masasına oturdu. Üç kişiydiler. Baba dostlarıydı. "Biz" dediler, "Sadece üç çay alalım, başka bir şey istemiyoruz. Bir de..., yanımızda çekirdek getirmiştik, sakıncası yok değil mi?" Doğal olarak sakıncalı dedim.

Anlatacak çok şey var bugün. Misafirlerden bazıları "Sakız dondurmalı kestane tatlısının üzerindeki çikolata kestane tadını gölgeliyor." dedi, kimi "Konaklama şart burada alkol alanlar için." dedi. Şükrü Bey düzenli takipçilerimdenmiş. Faruk Bey ile birlikte geldi. Faruk Bey uzun uzadıya Toptepe'deki eşekarılarıyla mücadeleyi anlattı. Bu vesileyle eşekarılarının nasıl et yediğini öğrendim.

Gecenin bir yarısı yorgunluğun etkisiyle gözlerim kapanmaya başladı. Yazdığımı okuyamaz oldum. Noktayı koymam sağlığım açısından zorunluydu. Geceleri yaylanın uçanı eksik olmaz. Türlü kelebekler dolaşır tepemde. Veranda kapısını kapatırken eşikte bir kelebek fısıldadı kulağıma. "Kalk git yat, yarın tamamlarsın günlüğü." Fotoğrafını çektim, dikkatlice saldım havaya. Karanlıkta kaybolup gitti özgürce.

Bu yüzden ertesi güne kaldı yazım. Anlatacak çok şey var daha ama kısa kesmek zorundayım. Malum akşama protokol ağırlayacağız.