Sabah çok fazla bir şey yoktu alacağım, mandıraya özel olarak yaptırdığım tereyağından başka.
Evvelsi günün gecesi dayanılmaz bir diş ağrısı çekmiştim. Artık inadımı kırıp hafiften ağrımaya başlayınca korkup ağrı kesici alıyorum. Geçen haftadan beri antibiyotik kullanmama rağmen bir düzelme olmadı. Doktorum "İlacın bitsin, diş ağrın geçince gel bakalım." demiş ve arkasından "Diş ağrın devam ederse de gelirsin." deyip gülümsemişti. Bugün öğleden sonra telefon edip gitmeyi düşündüm ama evdeki hesap çarşıya uymadı.
Dünkü tatilin ardından eşimle birlikte çıktık yaylaya. Hüseyin daha önceden telefon etmiş, biraz gecikebileceğini söylemişti. Motosikletinin lastiğini yaptıracakmış. Saat on bir buçuğa doğru OSB Müdürü'nün sekreteri aradı. Müdür Beyi bağlayacakmış. Telefonun ucunda Galip Bey'i buluyorum. Öğlen yemek servisimiz olup olmadığını sorduktan sonra önemli misafirlerinin olduğunu, onları öğlen yemeğine Taş Ev'e getirmek istediğini söylüyor. Saat kaçta geleceklerini öğrenmek istiyorum. Misafirlerin acelesi olduğunu en geç saat 12.30 da yemekte hazır bulunacaklarını dile getiriyor. Beklediğimizi söylüyorum.
Hemen Aşkın Şefi arıyorum. Telefondan gelen sinyal kapsama alanı dışında olduğunu söylüyor. Dün de aynısı olmuştu. Korktuğum başıma geliyor. Neden eşinin telefon numarasını kaydetmedim diye kızıyorum kendime. Dakikada bir sürekli arıyorum ama durum aynı. Hüseyin de daha gelmedi. Onu arıyorum. Çıkıyor telefona. "Hüseyin, hemen gel." durum böyle, böyle diyorum. Hüseyin "Beş dakika sonra oradayım amca." diyor. Aşkın Şeften hala haber yok. Saat on ikiye çeyrek var. Zamana karşı bir yarış bu. Bir kez daha arıyorum. Bu sefer telefon çalıyor ama açan yine yok. Peş peşe çaldırıyorum. Ne duyan, ne cevap veren var. Sinirden köpürüyorum. Meze dolabı bomboş. Hepsini diğer dolaplara kaldırmışız. Tatil gününün ertesi olduğu için vitrin dolapları temizlenmiş.
On ikiye doğru arıyor Aşkın Şef. "Telefonum arızalı." diyor. "Böyle bir mazereti kabul etmiyorum." diyorum. Bunu kendin için önemli bir ihtar kabul et. "Az kalsın Galip Beyi arayıp kendinize başka yer bulun diyecektim." diyorum. Böyle bir şey kesinlikle tekrarlanmamalı. Geldiğinde saat on ikiyi geçmiş. Misafirler geldi gelecek. İşte o andan itibaren mutfağa bir giriş yapıyor ki bunu anlatmam mümkün değil. Yarım saat içinde ondan fazla meze hazır, kömür ızgarası yakılmış...
Saat tam 12.30'u gösterirken üç araç giriyor bahçe kapısından. "Şimdi ayvayı yedik işte." diyorum içimden. Eşim niye vaktinde gelmez bu Aşkın diyerek söyleniyor. Konukların zamanı dar fakat bizim de zamana ihtiyacımız olduğu açık. Avludan aşağı bakıp sonbahar manzarasını seyrediyorlar. Size biraz bilgi vereyim deyip sazı elime alıyorum. Taş Ev'in tarihinden, Kaystros 'un ne anlama geldiğine kadar aklımda kalanları aktarıyorum. Gelenler arasında İzmir'in en büyük holdinglerinden birinin yönetim kurulu başkanı, yine en tanınmış markalardan birinin genel müdürü var. Salonda en güzel masayı ayırmışım konuklara. Taş Ev çok hoşlarına gidiyor. Sobayı yaksak mı diye düşünürken terasa çıkıyorlar hep birlikte. Teras güneş altında. "Burada oturabilir miyiz?" diye soruyorlar. Her yer pırıl pırıl ama terasta ne yer süpürülmüş ne de masalar silinmiş. Hüseyin'e "Hemen koş git, bir bez al, sil şu masaları." diyorum. Yerlerde fazla pislik yok ama ağaçlardan kuruyan yapraklar dökülmüş.
Masa donatılıyor yöresel mezelerle. Ayran istiyorlar. Galip Bey espriyi patlatıyor. Ama konuklarımızın kendi ürettikleri marka yoğurttan yapılmışsa eğer." diyor. Yönetim Kurulu Başkanı bir bayan. İzmir'in en ünlü sanayicilerinden birinin kızı. Çok hoşnut ayrılıyorlar. Kartımızı istiyor tekrar geleceklerini söylüyorlar. "Ben burayı neden çok seviyorum biliyor musun?" diyor Galip Bey ve devam ediyor. "Tuvaletleri her zaman ter temiz." Gelenlerin kültür seviyesinin etkisi büyük tuvaletlerin temiz kalmasında. Bir de temiz bulunca insan ister istemez kirletemiyor.
Galip Bey'in misafirleri memnun bir şekilde ayrılınca rahat bir nefes alıyoruz. Aşkın, gösterdiği performansla kendini affettirmesini biliyor ama aldığı ihtar baki. Bu işler şakaya gelmez. Kimseye mahcup olmak istemiyorum.
Akşama bankacılar gelecek. Dün rezerve ettirmişti yerini müdür bey. Aşağı inip halden bir kasa domates ve bir kasa topan patlıcan alıyorum. Patlıcan, meze ve yemeklerinde en çok çeşidi yapılan bir sebze. Sabah fabrikadan henüz gelmeyen tereyağımı alıyorum mandıradan. Daha sonra kasaba uğrayıp ihtiyaçlarımı karşılıyorum. Eşimin fellah köftesi ile domates kurusu ve köz biberden yapıp üzerine tereyağında kavrulmuş ceviz dökülen meze en fazla talep edilenler. Bir de keşkeğin taliplisi çok. O da bizim yemek sihirbazının ürünü. Web sitesini hazırlayacak Ercan Bey aradı. Web-sitemiz yayındaymış. Varsa istediğin değişiklik yaparız diyor.
Aşağıda alışveriş yaparken eşim arıyor. Serdar Bey geldi, gelsen iyi olur. Zaten alışverişim bitmek üzere. Ağzımdan düşürmediğim tuzsuz kabak çekirdeğimi alıp dönüyorum yaylaya. Serdar, benim askerlik arkadaşım. Yıllarca görüşmedik. Tire'ye yerleştikten sonra bir iki kez onun avukatlık bürosuna uğramıştım. Yeni yeni çevre edinmeye çalıştığım bu memlekette ondan daha fazla ilgi beklerdim. Yaklaşık bir yıl daha geçti. Geçen gün Taş Ev'de bir arkadaşını ağırladık. Sitemlerimi gönderdim ona. Kalkmış gelmiş o da bir doktor arkadaşıyla. "Ben sana geldim." deyince bütün buzlar eridi. Doktoru ilk anda tanıyamadım. Dışarıda son derece ciddi hatta hırçın olarak tanınan bu doktor meğerse ne kadar sohbeti hoş biriymiş. Kafalarımız uydu. Uzun uzun sohbet ettik. Serdar "Bundan böyle sık sık görüşeceğiz." deyip ayrıldı.
Taş Ev bugün Mercedes akınına uğradı. Büyük arabalar manevra ve park yeri arıyorlar tabii. Yine bir Mercedes giriyor kapıdan. Aynı anda üç Mercedes diziliyor yan yana. Bu gelen de bir inşaat müteahhidi. Yanında kadim arkadaşı Eskişehir'den bir fizik profesörü.
Güzel bir gün geçiriyoruz. Geç vakte kadar oturuyor misafirlerimiz. Aklımda her daim kalan ve beni mutlu eden bir cümle var ağızlardan dökülen. "Bu kadar mutlu olabileceğimiz başka bir yer yok, yine geleceğiz ilk fırsatta." Nazara falan inanmam ama kocaman bir nazar boncuğu mu taksak Taş Ev'in şöyle görünen bir yerine.