Bugün ekip kalabalık. Her zaman olduğu gibi tam saatinde bizi bekler buluyoruz Elmas'ı. Sabah kahvaltısı için Çakır'dan çıtır simitlerimizi aldıktan sonra ver elini yayla.
Kızım abisiyle birlikte bizim arkamızdan gelecek. Venüs, ilk kez konakladığı yayladan hoşnut kalmıştır umarım. Her sabah erken yemek yemeye alıştırıldığından dolayı karnı acıkmış iyiden iyiye. Kulübesinin penceresinden masum ve mahzun pozlar veriyor.
İlk konuklar İstanbul'dan. Tire'ye gelmek gibi bir niyetleri yokmuş aslında. Öylesine çıkmışlar yola. Salihli, Kuşadası derken karşılarında Tire levhasını görmüşler. İnternette yaptıkları kısa bir araştırmadan yönlerini Kaplan Köyüne çevirmeye yetmiş. Köy girişinde dikkatlerini çeken Taş Ev levhası onları bize kadar getirmiş. Gençlik yıllarımızda biz de onlar gibiydik. Bir anda karar verir, plansız, programsız düşerdik yollara. Amaç gezmek olunca gidilecek yerin ne önemi var. Meşhur Kaplan Köyünü geçtikten sonra karşılarına çıkan muhteşem manzaraya hayran olan İstanbullu konuklarımızın kahvaltı için seçtikleri yer teras. Doğanın içinde kuş seslerini dinlemek kadar insanı dinlendiren başka ne olabilir?
Kahvaltı servisi bittikten sonra bir fırsatını bulup arabamı Ali Ustaya götürüyorum. Neyse ki yanan sarı ikaz ışığı bana bu sefer masraf çıkarmıyor, elektronik gösterge tablosu cihaza bağlanıp sıfırlanmasından (reset) sonra düzeliyor.
Gün boyu Venüs ile Fifi'nin yeşillikler arasında oynaşmalarını ilgiyle izliyoruz. Akşam rezervasyonları gelmeye başlıyor. Taş Ev'in en müstesna konuklarından biri olan meslektaşım İstanbul'dan misafirlerini getireceğini söylüyor. Adının Mehmet olduğunu söyleyen diğer bir konuğumuz uzun yoldan gelecekleri için gecikebileceklerini, mümkünse cam kenarından iki kişilik rezervasyon yaptırmak istediğini belirtiyor. Konuğumuz için cam kenarında istediği yeri ayırıyoruz. İlerleyen saatlerde teras ve salonda masalar doluyor. Kapanış saatine yaklaştığımız halde rezerve ettiğimiz Mehmet Bey'in masası hala boş. Tam o sıralar neşeli bir çift geliyor, tereddüt etmeden cam kenarındaki rezerve masaya yöneliyor. "Mehmet Bey?" şeklinde seslenişim, aslında rezervasyon yaptıran kişinin doğru kişi olup olmadığını öğrenmek. Beklediğim cevabı alıyorum "Evet" deyip gülümsüyor. "O zaman buyurun efendim, sizin için ayırdığımız masa bu. Tam istediğiniz gibi manzara tarafından." Misafirimiz ve yanındaki genç eşine gösterilen böylesine yakın bir ilgi çok hoşlarına gidiyor gitmesine ama garip bir durum seziyorlar. Servisleri açılırken "Bir yanlışlık olmasın, biz rezervasyon yaptırmadık." diyorlar. "Adınız Mehmet, değil mi?" Onaylıyor beni genç arkadaş, "Evet". "İki kişi geldiniz ve saat tam 21.30." Bu kadar tesadüf nasıl bir araya gelebilir. Durum anlaşılınca misafirlerimiz oturdukları yerden kalkıp manzarasız bir masaya geçmek zorunda kalıyorlar. Hem isim, hem saat hem de kişi sayısının tesadüf eseri aynı olması ilginç bir tesadüf.
Saat 22.00 yi geçtiği halde rezervasyon yaptıran asıl Mehmet Beylerden haber çıkmıyor. Telefon ediyorum. Arabalarının arıza yaptığını, bu nedenle gelemeyeceklerini söylüyor telefonun diğer ucundaki ses. "Keşke bunu bize bildirseydiniz." diyorum. "Haklısınız, kusura bakmayın." diye cevap veriyor. Yerinden kaldırdığım Mehmet Beye bu durumu izah etmek zorunda hissediyorum.
Saat 22.00 yi geçtiği halde rezervasyon yaptıran asıl Mehmet Beylerden haber çıkmıyor. Telefon ediyorum. Arabalarının arıza yaptığını, bu nedenle gelemeyeceklerini söylüyor telefonun diğer ucundaki ses. "Keşke bunu bize bildirseydiniz." diyorum. "Haklısınız, kusura bakmayın." diye cevap veriyor. Yerinden kaldırdığım Mehmet Beye bu durumu izah etmek zorunda hissediyorum.
Bugünün misafir profili doktor, mühendis ve öğretmenlerden oluşuyor. Konuklarımızın memnuniyeti yüzlerine yansıyor. Avluda Fifi ve Venüs'e yakın alaka gösteren konuklarımızla yapılan sohbetlerin konusu genellikle hayvan dostlarımız oluyor. Hayvanları konuşmak siyaset konuşmaktan daha fazla rahatlatıyor insanı.