Huzur gibisi yok. Daha bir keyifle açıyoruz gözlerimizi sabahın ışıltılı yüzüne. Ah, bir de üzerimizden atamadığımız şu soğuk algınlığı illeti olmasa... Evet, bugün küçük pazar. Dört beş parça var alacağımız. Eşim yanımda. Onun kafasında oluşturduğu liste farklı. Şef telefon ediyor. Venüs kulübesinde kilitli kalmış. "Geliyoruz, az sonra." diyoruz. Bir telefon daha. Bir taksi gelmiş, Taş Ev'den çağrıldığını söylüyor. Yok bizimle ilgisi yok. Belki Kaplan Köyündeki konserve fabrikası sahibi olan aileye ait Taşlı Köşkten çağırmışlardır. Taksicilerin Taş Ev'i ilk akla getirmeleri güzel bir gelişme.. Artık tanınıyoruz.
Alışveriş bittikten sonra yaylaya varıyoruz. İlk kez açık kapıdan giriyoruz içeri. Şefe anahtarı vermiştim bir gün önce. Onlar çalışmaya başlamış bile. İnsanların birbirlerine güven duyması ne güzel. Eşimin işi bitmiyor, o her zaman kendine bir iş çıkarıyor. Havlular, bezler çamaşır makinesine atılıyor, katlanıp dolaplara yerleştiriliyor. Gel gelelim en sevdiği iş folluktan yumurta toplamak. "Hadi gidip yumurtalarını toplayalım kara kızların." deyince yüzünde içten bir gülümseme beliriyor. Birlikte çıkıyoruz. Kümesin içine girip etrafımızda toplanan tavukları yemliyoruz. Folluk ve yem kovasının içindeki yumurtaları alıyoruz. Ayağımızın altında dolaşan yaramaz Venüs ne bizi ne tavukları rahat bırakıyor. Tavuklara attığım yemleri yiyor, sularını içiyor manyak (!)
Bahçedeki Napolyon kirazlarının son günleri. Biz toplamakta gecikirsek kuşlar gelecek hakkından. Her boşlukta eşim kiraz ağaçlarının arasında alıyor soluğu. Sık sık bölünüyor çalışma, gelen misafirlerle. Ramazan ayında gündüz işlerimiz artmış görünüyor. Şefimiz de mutfakta harikalar yaratıyor. Her servis bir sanat şaheserine dönüşüyor. Misafirler dokunmaya kıyamıyor, bol bol fotoğrafını çekiyor yemeden önce.
Çevre İl Müdürlüğü aracıyla üç konuğumuzu karşılıyoruz. Birinin üzerinde beyaz bir tayt pantolon. Venüs bütün haylazlığıyla aralarında zıplamaya başlıyor. Hanımefendinin çok hoşuna gidiyor bu şımarık hareketler. Ne var ki o bembeyaz tayt Beşiktaş renklerine dönüyor bir dakika içinde. Eşim kolonyalı mendillerle Venüs'ün pati izlerini yok etmeye çalışıyor. Hemen alıp kulübesine hapsediyoruz.
Gündüz konukları genelde dışarıdan. İçlerinden bir tanesi daha önce yanında Yemenli karı koca misafir getirdiğini hatırlatıyor. Bu sefer eşiyle gelmiş Ankara'dan. Uzun ve keyifli bir yemek yiyorlar, verandanın köşe masasında gün batımını seyrederek. Akşama doğru hava biraz serinliyor. Verandada oturan konuklarımızdan bazıları üst salona geçiyor. Hepsi ilgiden, manzaradan ve yemeklerden, mezelerden hoşnut. Taş Ev'i hayranlıkla süzerken "Ne güzel düşünmüşsünüz." diyorlar.