KATEGORİLER

6 Haziran 2017 Salı

KEBAP ERİĞİ

05/06/2017 Pazartesi, Tire

Nasıl bir iş anlamıyorum. Yakamdan düşmüyor bir türlü. Sabaha kadar kuru bir öksürük illallah dedirtiyor. Solunum yollarım biraz açıldı gibi. Burnumdan nefes alabildiğim için şanslıyım. Bu sayede öksürük nöbetleri biraz hafifliyor. Biri gelmiş nefes borumu elindeki tüyle gıdıklıyor sanki.  

Kahvaltı ertesi alışveriş yaptıktan sonra eşimle birlikte yaylaya çıkıyoruz. Hava kararsız. Bir ara yağmur çiseler gibi oluyor. Çok geçmeden güneş kendini gösteriyor. Kızımla telefonda görüşüyoruz. Bize hatırlatıyor, "Erikler, kirazlar toplanmazsa kuşlar yiyecek." Bugün tam günü aslında. Kilolarca erik topluyoruz ekip olarak. Ense kökümdeki ağrı gittikçe şiddetleniyor fakat ağrı kesici almamakta direniyorum. Eşim eline bir kova almış erikleri toplamaya çoktan başlamış bile. Ekip olarak onu yalnız bırakmıyoruz. Bir kısmımız ağaç üzerinde, bir kısmımız merdiven tepesinde ağızlara layık kebap eriklerini kovalara dolduruyoruz. İhtiyacımızdan çok fazla topladıklarımız. Yarın halde satar, onun yerine ihtiyacımız olan sebzeleri alırız.

Bugün kendimize bir güzellik yapmaya karar veriyoruz. Havuz başındaki masayı kendimize rezerve ettik. Menümüzden seçtiğimiz ızgara çeşitlerinden karışık bir tabak hazırlıyor şefimiz. Selma Hanım yanına güzel bir mevsim salata ekliyor. Bütün personel hep birlikte oturup keyifle yiyoruz. Misafirlerimizin beğenmeleri boşuna değilmiş demek. Şefimiz gerçekten işinin ustası olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Yemekten sonra başımın ağrısının geçtiğini neden sonra fark ediyorum. Boş durmayı sevmiyor eşim. Bir de bakıyorum kiraz ağaçlarının yanına koşmuş. Yalvar yakar bırakmasını istesem de nafile. Talimatlar yağdırıyor. "Merdiveni getirin, bak burada çok var."

"Artık misafirler dökülmeye başlar, ne olur bak sonra yaparız." demem boşuna. Telefonum çalıyor. "Hah bak gördün mü? On dakika sonra misafir geliyor." İnanmıyor. Ne zaman ki iki araba aynı anda bahçeye girince çaresiz kabulleniyor. Yine de bir kova kiraz toplamış olmanın yarım kalmış huzuru içinde dönüyoruz.

Misafirlerimizi verandada ağırlıyoruz. Böylesi düz ayak olması bakımından daha iyi. Gelen bayılıyor Taş Ev'e giden bayılıyor. Şefimiz ile birbirimizi tanıdıkça daha iyi kaynaşıyoruz. Huzur içinde çalışmanın zevki bir başka. Venüs ile Fifi ayrılmaz bir ikili oldular. Bir ara kapının önünde ikisi oturmuş içerde bizi seyrederken yakalıyorum. İçeri girmeleri yasak. Venüs da anladı sonunda içeri girilmeyeceğini. Bazen çekinerek ayağını eşikten içeri atar gibi oluyor, seslenince geri adım atıp oturuyor. Misafirlerimizden bir beyefendiyi aşırı şekilde korkutunca eşim hemen onu alıp kulübesine hapsediyor.

Akşam misafirleri için verandada yer ayırmış olmamıza rağmen onlar üst salonu tercih ediyorlar. Son masa halinden son derece memnun. Epey gecikecekler gibi görünüyor. Topladığımız erik ve kirazları arabaya yükledikten sonra ekibi gönderiyorum. Eşimle birlikte mekanı kapatıp ayrılıyoruz.

5 Haziran 2017 Pazartesi

ROMEO

04/06/2017 Pazar, Tire

Ramazan ayı boyunca hafta sonu kahvaltılarına ara verdik. Ne kadar güzel bir karar vermişiz kendi adımıza. Hafta sonları bir kabus haline gelmeye başlamıştı. Sabahın dokuzundan gece geç saatlere kadar nereye kadar dayanacaktık bu tempoya. Şimdi o kadar rahatız ki... Hatta "şu kahvaltı işini tamamen kaldırsak nasıl olur?" hususunu bile ciddi ciddi tartışmaya başladık. Biz bu işin keyfine varmayacak mıydık? O halde niye bu kadar heba ediyoruz kendimizi? Hadi, başta tanınmak için gerekliydi. Şimdi tanıyan tanıdı, belli bir misafir kitlemiz oluştu zaten. Artık rahatımıza bakmak bize iyi gelecek. Yol boyunca bu konuyu konuşuyoruz.

Tahmin raporlarının aksine havada neredeyse bulut yok. Kızımın arkadaşları arıyor. "Hava yağmurlu görünüyor, gelmek istiyoruz ama ne yapacağımıza karar veremedik." Kızım havanın harika olduğunu söylüyor. Her zamanki gibi tavuklarla ilgileniyor, yumurtalarını topluyorum. Gökyüzü bulutlanmaya başlıyor.


Sabah kalktığımda kendimi çok hafif hissediyordum. İlerleyen saatlerde hafiften bir baş ağrısının ardından burun akıntısı baş gösteriyor. Yine de belirgin bir düzelme var durumumda. Yayla yolunda önümüzden giden bir arabayı takip ediyoruz. Tahmin ettiğimiz üzere son durakları Taş Ev. Şefimiz bizden önce gelip kapıları açmış. Peş peşe giriyoruz bahçeye. Gelenler yabancı değil, tanıdık. Kahvaltı etmek üzere gelmişler. Eşim bütün kuralları yok sayıp onlara kahvaltı hazırlıyor.

Canım nedense bahçedeki hamakta biraz uzanmak istiyor. Üzerine yatınca yerden birkaç santim yükseklik kalıyor altımda. Venüs yanıma gelip hamağın iplerine dişlerini geçiriyor. Beni sallamaya başlıyor. Kızım yanıma gelip uzanıyor. İkimizi taşıması mümkün görünmüyor. O yine de uzanıyor yanıma. Artık sallanacak pay da kalmıyor alttan.

Hava kapandıkça kapanıyor. Öyle bir yağmur boşanacak ki, Taş Ev'e zor kaçacağım. Umursamıyorum, ilk damlayı yüzümde hissedene dek. Önce kızımı gönderiyorum Venüs'ü kulübesine kapatması için.

Bütün vücudum iliklerime kadar dinleniyor. "İşte budur hayat." diyorum içimden, gelen yağmuru umursamadan. Evet, ilk damlalar düşmeye başlıyor. Hemen toparlanıp verandaya sığınıyorum. Aniden bastıran yağmur şiddetini arttırıyor. Şehrin üzerine kalın bir sis örtüsü yerleşiyor. Verandadan yağmuru seyrediyorum. Oğlumla uzun bir telefon görüşmesi yapıp hasret gideriyoruz. Bulutlar üzerimize doğru yürüyor. Harika bir görüntü bu. Kızım mahcup bir şekilde gülümseyerek geliyor yanıma. "Arkadaşlarıma hava çok güzel dedim bir de." diyor. Merak etmemesini söylüyorum. Bir de bakarsın birazdan yağmur kesilmiş güneş açmış...

Öyle de oluyor. Hiç kesilmeyecek gibi öfkeyle yağan yağmur yarım saat sonra sakinleşiyor, gök yükseliyor. Kızımın misafirleri yanlarında Romeo adındaki cooker cinsi köpekleriyle birlikte geliyorlar. Hareketli bir köpek, sekiz aylık. Venüs'le nasıl anlaşacaklar merak ediyoruz. Birbirlerini görür görmez Romeo havlamaya başlıyor. Venüs temkinli. Fifi'ye verdiği rahatsızlığı onda denemek istemiyor. Biraz tırsıyor belli. İlginç olan Fifi'nin tavrı. Fifi arkadaşı Venüs'ü korumaya alıyor. Romeo'nun yanına yaklaşmasına izin vermiyor. Tuhaf bir şekilde Venüs Fifi'nin sözünü dinliyor. Belki de erkek olan Romeo'ya hanım gözükmek istiyor.

Öğleden sonra hareket başlıyor. İzmir'den, Karşıyaka'dan, Aydın'dan gelen misafirlerimizi salonda ağırlıyoruz. İftar için rezervasyon yaptıran misafirlerimiz için çorbamız, iftariyeliklerimiz hazırlanıyor. Misafirlerimiz vakitlice kalkıyor. Güzel bir pazar gününün ardından kapılarımızı kapatıyoruz.   

4 Haziran 2017 Pazar

BİR UMUTTUR YAŞAMAK

03/06/2017 Cumartesi, Tire

Alışveriş nedeniyle biraz geç kalıyoruz. Venüs bizi dört gözle bekliyor. İlk işimiz onu serbest bırakmak. Kara kızlar yumurta sayısını epey arttırmışlar. Artık yumurta almadığımız gibi köy yumurtası satacak hale geldik.

İki gündür gündüz saatlerinde ortaya çıkan hareketlilik bugün yok. Havuz başında otururken üzerime bir uğur böceği konuyor. Hayra yoruyoruz kızımla birlikte.

Akşama doğru birden bastırıyor misafirler. Ekiple birlikte üstesinden geliyoruz. Şeref konuğumuz diyerek andığım sayın meslektaşım eşi, annesi ve kayınvalidesi ile birlikte gelmek istediklerini belirterek rezervasyon yaptırıyor. İftar masaları, rezervasyon yaptıranlar, çat kapı gelenlerle bir anda veranda, avlu, salon hatta terasta bıraktığımız tek masa bile doluyor.

Kızım iftarı yapacak misafirlere kendi elleriyle Ramazan şerbeti hazırlıyor. O yetmediği gibi nefis bir güllaç yapıyor. İlk olarak biz nasipleniyoruz elbette. Bugün yoğunluk gece boyunca devam ediyor. Misafirlerimiz yemeklerden ve bizlerin ilgisinden hoşnut. Geç vakte kadar ağırlıyoruz onları. Yorgun ama mutlu dönüyoruz evimize.

Güzel bir ekip kurduğumuza inanıyoruz. Güzel insanları ağırlıyoruz. Yarına daha umutla bakıyoruz.

3 Haziran 2017 Cumartesi

GÜN BATIMI BİR BAŞKA OLUR TAŞ EV'DE

02/06/2017 Cuma, Tire

Huzur gibisi yok. Daha bir keyifle açıyoruz gözlerimizi sabahın ışıltılı yüzüne. Ah, bir de üzerimizden atamadığımız şu soğuk algınlığı illeti olmasa... Evet, bugün küçük pazar. Dört beş parça var alacağımız. Eşim yanımda. Onun kafasında oluşturduğu liste farklı. Şef telefon ediyor. Venüs kulübesinde kilitli kalmış. "Geliyoruz, az sonra." diyoruz. Bir telefon daha. Bir taksi gelmiş, Taş Ev'den çağrıldığını söylüyor. Yok bizimle ilgisi yok. Belki Kaplan Köyündeki konserve fabrikası sahibi olan aileye ait Taşlı Köşkten çağırmışlardır. Taksicilerin Taş Ev'i ilk akla getirmeleri güzel bir gelişme.. Artık tanınıyoruz.

Alışveriş bittikten sonra yaylaya varıyoruz. İlk kez açık kapıdan giriyoruz içeri. Şefe anahtarı vermiştim bir gün önce. Onlar çalışmaya başlamış bile. İnsanların birbirlerine güven duyması ne güzel. Eşimin işi bitmiyor, o her zaman kendine bir iş çıkarıyor. Havlular, bezler çamaşır makinesine atılıyor, katlanıp dolaplara yerleştiriliyor. Gel gelelim en sevdiği iş folluktan yumurta toplamak. "Hadi gidip yumurtalarını toplayalım kara kızların." deyince yüzünde içten bir gülümseme beliriyor. Birlikte çıkıyoruz. Kümesin içine girip etrafımızda toplanan tavukları yemliyoruz. Folluk ve yem kovasının içindeki yumurtaları alıyoruz. Ayağımızın altında dolaşan yaramaz Venüs ne bizi ne tavukları rahat bırakıyor. Tavuklara attığım yemleri yiyor, sularını içiyor manyak (!)

Bahçedeki Napolyon kirazlarının son günleri. Biz toplamakta gecikirsek kuşlar gelecek hakkından. Her boşlukta eşim kiraz ağaçlarının arasında alıyor soluğu. Sık sık bölünüyor çalışma, gelen misafirlerle. Ramazan ayında gündüz işlerimiz artmış görünüyor. Şefimiz de mutfakta harikalar yaratıyor. Her servis bir sanat şaheserine dönüşüyor. Misafirler dokunmaya kıyamıyor, bol bol fotoğrafını çekiyor yemeden önce.

Çevre İl Müdürlüğü aracıyla üç konuğumuzu karşılıyoruz. Birinin üzerinde beyaz bir tayt pantolon. Venüs bütün haylazlığıyla aralarında zıplamaya başlıyor. Hanımefendinin çok hoşuna gidiyor bu şımarık hareketler. Ne var ki o bembeyaz tayt Beşiktaş renklerine dönüyor bir dakika içinde. Eşim kolonyalı mendillerle Venüs'ün pati izlerini yok etmeye çalışıyor. Hemen alıp kulübesine hapsediyoruz.

Gündüz konukları genelde dışarıdan. İçlerinden bir tanesi daha önce yanında Yemenli karı koca misafir getirdiğini hatırlatıyor. Bu sefer eşiyle gelmiş Ankara'dan. Uzun ve keyifli bir yemek yiyorlar, verandanın köşe masasında gün batımını seyrederek. Akşama doğru hava biraz serinliyor. Verandada oturan konuklarımızdan bazıları üst salona geçiyor. Hepsi ilgiden, manzaradan ve yemeklerden, mezelerden hoşnut. Taş Ev'i hayranlıkla süzerken "Ne güzel düşünmüşsünüz." diyorlar.

1 Haziran 2017 Perşembe

YAYLA CEVİZİ

01/06/2017 Perşembe, Tire

Ne biçim illet bu anlamıyorum. Sabah uyanır uyanmaz dinliyorum kendimi. Yine başım ağrıyor, burnum akıyor, vücudum kırık. Hava benim bu halime nazire yaparcasına güneşli ve canlı. Eşimle birlikte ekibi bekletmemek için doğrudan yayla yoluna vuruyoruz.

Hem Ramazan hem cuma akşamı gelen olmaz pek bugün diyerek şehre iniyorum. Henüz köye varmadan telefonum çalıyor. "Açık mısınız? Yoldayız geliyoruz." Eşimi arıyorum, ben olmadan da idare edebileceklerini söylüyor. Çarşıdan alışveriş işlerimi tamamlıyorum. Reklamcıya gidip bir dostumun (!) yerinden söküp üzerine pankart açtığı yönlendirme levhamız için yeni ayak ve çerçeve yaptırmasını istiyorum. Köy meydanına gelen misafirlerimiz yön levhası eksikliğinden bahsederek bizi bulmakta zorluk çektilerini söylüyorlardı son günlerde. Bir haftadan önce yapamayacağını söylüyor reklamcı. 

Torbalıya doğru yol alıyorum. Sanayide dürüst bir usta buldum sonunda. Yücel Usta sipariş ettiğim ızgaranın hazır olduğunu söylüyor. Dükkanı bir kaç kişiye sorduktan sonra kolaylıkla buluyorum. Yücel Usta yerinde yok. Telefon ettikten beş dakika sonra yanımda bitiyor. Izgaraya bir tutacak yaptıktan sonra arabanın bagajına yerleştiriyor özenle.

Hiç vakit kaybetmeden dönüyorum yaylaya. Gün boyunca terliyorum. Hava kapanır gibi olup sonra yine açıyor. Kiraz reçelleri terastan bir içeri bir dışarı taşınıyor. Venüs'ü serbest bırakıyor, tavukları beslemeye gidiyorum. Beş yumurta daha yapmış kara kızlar. Onlara karpuz ikram ediyorum. Gün boyunca misafirlerimiz geliyor bizi üzmeden, sıkıştırmadan. Günün son misafirleri genç doktorlarımız. Yeni bir operasyondan çıkmış, kafalarını dağıtmak istiyorlar. Taş Ev'in verandası onlar için biçilmiş kaftan. Ne var ki hanımefendi Venüs'ten çekiniyor. Bizim haylazın sonu yine kulübesinde bitiyor. 

Şefle bir fırsatını bulup alt bahçeye dolaşmaya çıkıyoruz. Her tarafı ot sarmış. Kadir askerden dönmüş olmalı. Bir an önce bir ot biçme makinesi alıp temizletmeliyim. Dönüşte her tarafımızı diken ve yapışkan otlar sarmış. Bize eşlik eden Venüs'ü de öyle. Sık tüylere sahip Fifi'de bir şey yok. Hep birlikte temizleniyoruz dikenlerimizden.

Akşam hava kararmaya başlıyor. Bahçedeki ceviz ağacı bu sene bayağı yüklü. Bugünün fotoğrafı olmaya aday. Akşamın rezerve konuklarını ağırlıyoruz. Onlar da evlilik yıldönümlerini kutluyorlar.  bitiriyoruz bugünü. 

VENÜS: YARAMAZ ÇOCUK

31/05/2017 Çarşamba, Tire

Güneşli bir gün karşılıyor bizi bu sabah. Başımda hafif bir ağrı var hala. Dün daha iyiydim sanki. Bir tylol hot daha hazırlıyorum kendime. Bir iki alışverişten sonra yaylaya çıkıyoruz eşimle. 

Ertuğrul Şef ve Selma Hanım karşılıyor bizi. Bir yandan temizlik diğer yandan mutfak işleri devam ediyor. Eşime en sevdiği işi yapmasını öneriyorum. "Kümesten yumurta toplamaya ne dersin?" Hemen kabul ediyor. Elindeki işi bitirir bitirmez kümese gidiyoruz. Yemleri koyduğum kovanın içi yumurta dolu. Gözleri parlıyor eşimin. Avuçlarına sığmıyor yumurtalar. Venüs sıçrayıp duruyor üzerine, elindeki yumurtalara göz dikmiş belli. Kazasız belasız onları kaptırmadan mutfağa kadar geliyoruz. Venüs bugün tam gününde. Bir ara bir bağrışma duyuyorum. Eşimin ayağından ayakkabıyı aşırmış kaçıyor. Gidip zor bela ağzından alıyorum. Onu bırakıyor paspasa saldırıyor. 

Mutfakta mezeler usta ellerde şekilleniyor. Skordaki, fellah köftesinin ardından zirveye oynuyor. Güzel klasik bir müzik çalıyor fonda. Başımın ağrısını alıyor, gözlerim kapanmak üzere. Telefonum çalıyor ard arda. Rezervasyon için arıyorlar. Bu arada oğlum arayıp kendisini aramadığım için sitem ediyor. Her sabah annesiyle konuşurken haberlerini alıyorum desem de boşuna. "Bak ben arıyorum seni." diyor. Haklı aslında. İş güç derken asıl görevlerimizi unutuyoruz.

Şehrin tanınmış ailelerinden bir hanımefendi arıyor rezervasyon için. Selçuk'tan yola çıktıklarını bir saate kadar geleceklerini söylüyor. Beklediğimiz saatte son model bir arazi aracından birbirinden zarif dört hanımefendi iniyor. İçlerinden sadece biri Venüs'ten çekiniyor. Hemen alıp kulübesine koyuyoruz. Hanımefendilerden biri çaktırmadan bir pasta kutusunu mutfağa bırakıyor. Verandada keyifli bir yemeğin arkasından Reyhan Pastanesinin pastası servis ediliyor. Doğum günü kutlanan hanımefendi için tam bir sürpriz oluyor bu. Bol bol sohbet ediyor, keyifli saatler geçiriyorlar. Taş Ev bu güzide misafirlerden tam not alıyor. Mekanımızı ilk kez ziyaret eden üç hanımefendi ayrılırlarken kartvizitlerimizi alıyor, en yakın fırsatta yeniden geleceklerini söylüyor.

Ramazan ayında gündüz misafirlerindeki artışı şehirde pek çok yerin kapalı olmasına mı bağlamalıyız? Gözlemlerime göre oruç tutan fazla sayıda insan yok. Telefonum çalıyor. "Taş Ev mi?" Evet, doğru adres. "Sulu yemeğiniz var mı?" Yok maalesef, bizim yemeklerin hepsi kuru. Izgara çeşitleri ve mezelerden müteşekkil. "Peki, paket servisiniz var mı?" Yok, anam bacım, işi daha o kadar ilerletemedik.

İftara on dakika var. Kalabalık bir grup geliyor. Çok acıkmışlar. "Çorbanız var mı?" "Geleceğinizi haber verseydiniz size harika çorbalarımızdan birini hazırlardık. Menümüzde çorba var lakin rezervasyon yaptıran gruplar için sadece." Yaşlı bir teyze var yanlarında, babaanneleri. Belinden ameliyat olmuş yürütgeçle zor adım atıyor. Bu kadar zor yürüyen ve de bir o kadar yürüme sevdalısı birini görmedim. Verandanın en uzak köşesine oturuyorlar. On dakika içinde şefimiz onlara harika bir sofra donatıyor. Acıktıkları o kadar belli ki masaya sipariş ettikleri mezeleri sığdırmakta zorlanıyoruz. Kalabalık aile son derece memnun. Çaylar kahveler içildikten sonra teşekkür ederek ayrılıyorlar.

Keyifli bir günün ardından kapanış hazırlıkları başlıyor. Keyfim yok, hafiften bir baş ağrısı ve kırgınlık hala devam ediyor. Eve varır varmaz kafayı yastığa vuracağım yine. 

30 Mayıs 2017 Salı

KAPLAN'DA BİR GÜN BATIMI

30/05/2017 Salı, Tire

Dün gece uzun zamandır ilk kez gelir gelmez yatağa attım kendimi. Ne günlüğüme el atacak halim vardı ne başka bir şey yapacak. Başımın ağrısı belki uyursam geçerdi. Öyle de oldu. Bugün tatil günümüz. Sabah saat sekizde gözlerimi açtığımda yokladım kendimi. Evet, dünden beri beynimi kemiren o ağrı kalmamış. Tüy gibi hafiflemiş hissediyorum. Eşimle her zaman farklı kutuplarda olduğumuz için onun başı ağrımaya başlıyor sabahın ilk saatlerinde.

Hemen çıkıp pazar işini halletmeli... Her zaman bir yer bulduğum otoparkta bir santimetrekare yer yok. Güçlükle çıkıp dışarıda başka bir yere park ediyorum. Şefimiz salatalara farklı lezzetler katmaktan zevk alıyor. Sipariş ettiği taze nane, reyhanı bulmam lazım. Pazarda ot kalmamış artık. Alışverişi bir an önce tamamlayıp yaylaya çıkıyorum. İlk işim Venüs'ü özgürlüğüne kavuşturmak. İyice şımarmış bu soytarı. Üzerime sıçrayıp duruyor. Fifi beni ondan kurtarıyor. Bu sayede malzemeleri dolaplara yerleştiriyorum. Dünkü havadan eser yok, zaman zaman güneş yüzünü gösteriyor. Yayla bir cennet. İşim bittikten sonra Venüs ve Fifi'ye mamalarını veriyorum. Venüs arsızca saldırıyor önce, sonra bırakıp uzaklaşıyor. Fifi bütün zarafetiyle gelip bir kaç parça alıp kenara çekiliyor.

Kümese yem ve su götürürken peşime takılıyorlar. Venüs benimle birlikte kümese giriyor. Tavukları yemliyorum. O da ne? Tavukların peşinden koşup kümesi boşalttığı yetmiyormuş gibi onların yemlerini yemeye başlıyor. Bu Venüs tam bir manyak. Ne bulursa yiyor. Şaşkınlığımı üzerimden atmadan bir de ne göreyim. Peşime takılan tavuklar gelmiş, köpeklere koyduğum mamaları yiyorlar. Arkamı dönene kadar çanakta mama kalmamış. Gidip içeriden biraz ekmek alıyor, kümese tavuklara atıyorum. Tavuklara yeniden yem götürüyor, çanağı tekrar mamayla dolduruyorum.

Bugün tamamen iyileşmesem de düne göre oldukça iyiyim. Döndüğümde eşimi de biraz toparlanmış görünce seviniyorum. Kızım telefon ediyor. Venüs'ün maceralarını anlatınca kahkahalarla gülüyor.
"Kapattın mı, kulübesine?"
"Suyunu koydun mu?"
"Nereye koydun?" soruların arkası kesilmiyor.
"Evet su koydum çanağına ama seninki patilerini yıkadı o suyla çanakta su bırakmadı tepinerek." diyorum.
Kızım hız kesmiyor.
"Akşam yine gideceksin su vermeye değil mi, yoksa susuzluktan ölür."
"Yok başka vaktim, Ne bu? Koyduğum suyu patileriyle heba etmeseydi."
"O zaman ben gelir, suyunu koyarım."
"Duygu sömürüsü ha?"
Tamam tamam akşam yine gider suyunu koyarım. Eşime soruyorum. Birlikte gider dolaşır mıyız?

Akşam çabuk oluyor. Hava kararmadan bir kez daha eşimle çıkıyorum yaylaya. Tek amacımız Venüs'e su vermek. Hazır gitmişken yaylanın meşhur Kaplan suyu getirmeden olmaz. Yanımıza plastik bidon almayı unutmuyoruz. Malum şehir suyunun Kaplan suyunun yanında tadı saman. Bahçeye girer girmez Fifi karşılıyor bizi. Sürpriz gelişimiz sevindiriyor onu. Venüs, kulübesinin penceresinden cin cin bakıyor. Hemen kilidini açıp serbest bırakıyorum. Her ikisi birden üzerime sıçrıyor, bir sevgi yumağı oluyoruz.

Eşim üzerine sıçramasın diye çaktırmadan mutfağa geliyor. Dışarıdan sesler duyuluyor. "Kimse yok mu?" Bahçe kapısını açık bıraktığım geliyor aklıma. "Açık değil misiniz?" Genç çift kapıyı açık görünce haklı olarak girmiş içeri. "Maalesef bugün salı, salı günleri kapalıyız." Bugün bereketli bir günümüz. Sadece onlar değil, telefonla arayan arayana.

Su bidonunu doldururken Venüs yine iş başında. Ölü bir kuşu almış ağzına, kafasını sallayıp duruyor. Zavallı küçük kuş, avcıların hışmına uğramış belli. Ama ya hastalıktan öldüyse (!) Venüs'ün peşinden koşuyorum. Ben kovalarken o kaçıyor. Sonunda yakalıyorum. Başını tutarken çenesini aralamaya çalışıyorum. İmkanı yok ağzından almanın. Fifi yanımda bana destek olacak ama ne yapacağını o da bilmiyor gariban. Ellerim Venüs'ün çenesinde bekliyorum. Ağzını açarsa kuş düşecek. Sonunda başarıyorum. Kuşu kaptığım gibi yukarı kaldırıyorum. Venüs peşimde, sıçrayıp elimden kurtarmaya çalışıyor kuş ölüsünü. Verandadan iyice ileriye savuruyorum. Suyunu koyup kulübesine kapatıyorum bizim yaramaz çocuğu sonunda. Soylu bir aileden geldiği her halinden belli Fifi, zarifçe elini uzatıyor bana. Onunla da vedalaşıyor, kapıları, kameraları kontrol edip dönüyoruz.

Yolda güneşin batışı nefis bir manzara çıkartıyor ortaya. Telefonum eşimde, kızımla konuşuyor. Bu konuşma bitmez. Durup bir mola vermelerini istiyor, güneşin batarken Selçuk Belevi yolundaki bir gölete düşen aksini fotoğraflıyorum.