Ramazan ayının sonuna geldik. Çiftçi destekleme primi alabilmem için son müracaat tarihinin ay sonu olduğuna dair Ziraat Odasından gelen mesaj altı aydır bir türlü el atamadığım, sürekli ertelediğim işi hatırlatıyor. Belge doldurulduktan sonra muhtar ve iki azaya imzalatılıp İlçe Tarım Müdürlüğü'ne verilecek. Bu basit bürokratik işlem gözümde o kadar büyüyor ki onun yerine elli çuval un taşımayı tercih ederim. Geçen sene hazırladığım belgelerin Tarım İlçe Müdürlüğü'ne teslim edilmediği gerekçesiyle teşvik parası yerine havamı almıştım. Mazot, gübre desteği olarak alacağım altı yedi yüz lira kadar bir para. Bürokrasi ve hastanelerde koşturmak, sıra beklemek oldum olası hazzetmediğim işler.
Rutin işlerimizi tamamladıktan sonra keyifli bir sofra hazırlıyor arkadaşlar. Yemeğimizi tatlı bir sohbet eşliğinde tamamlamak üzereyken bir araba yanaşıyor. Misafirleri Venüs karşılıyor. Son lokmamı aceleyle ağzıma atarken yanlarına koşup onu uzaklaştırmaya çalışıyorum. Karşı çıkıyorlar, "Bırakın, bırakın bizim de aynısı var, alışkınız biz." Genç kız üzerinin kirlenmesine aldırmadan sarmaş dolaş oluyor bizim haydutla. İstanbul'dan geldiklerini söylüyorlar. Verandada ağırlıyoruz misafirlerimizi. Bugün özel olarak yaptırdığım karadut şerbetini deniyorlar yemekle birlikte, hoşlarına gidince ikincini istiyorlar.
Bugün eşim dinlensin istedim. "Eşim" ve "dinlenmek" sözcüklerinin bir araya geldiğini görmedim oysa. O ne yapar ne eder bir iş çıkarır kendine. "Sıkışırsan gelip alırsın beni." demeyi ihmal etmiyor. Ertuğrul Şef rezervasyonlar bir biri ardına gelince "Birlikte üstesinden geliriz, bırakın dinlensin biraz eşiniz." diyor.
Geçenlerde misafir ettiğimiz bir beyefendi Tire şubemiz gibi çalışıyor. Ödemiş'ten, Torbalı'dan hatta Aydın'dan gelen tanıdıklarına bizi öneriyor. Gelenler hoşnut kalıp ona teşekkür ediyor olmalılar ki, o da devamlı bizi tavsiye etmeye devam ediyor. Telefon ediyor. "Ödemiş'ten yola çıktılar iftar için size yönlendirdim." Teşekkür ediyorum. Az sonra yine arıyor. "Tamam, beni aradılar az önce Tire'ye gelmişler." diyorum. "Şimdi gönderdiklerim başka, birbirlerini tanımıyorlar, onlar Aydın'dan gelecekler." diye cevap veriyor. Diğer rezervasyonlarla birlikte iftar misafirlerinin artması kısa bir panik yaratıyor. "Keşke daha önce haber verseydiniz, çorbamız yeterli olmayabilir." diyorum. "Çorbanız olursa iyi olur." deyince beyefendinin misafirlerine mahcup olmamak için elimizden geleni yapmamız gerektiğini anlıyorum. Şefimiz kısa süre kalmasına rağmen beni sakinleştiriyor. "Hallederiz." Tecrübe sahibi şefler hep böyledir zaten, mutlaka bir çözüm yolu bulurlar. Hemen işe koyuluyor, misafirler gelmeden çorba hazır. İşin ilginç yanı çok sayıda başlangıç aldıktan misafirlerimiz arasında çorba siparişi veren olmuyor. Bu işler böyle olur zaten. O çorba yetişmeseydi, herkes çorba isterdi. Şefimiz bu durum karşısında "Nur topu gibi bir tencere çorbamız oldu." diyor gülerek.
Güzel bir haber alıyorum oğlumdan. Tam dokuz gün bizimle birlikte olacak. Kızım da akşam yola çıkıyor İzmir'den. Tatilimizi ailecek Taş Ev'de geçireceğiz. Yarın bütün aile hep birlikteyiz, keyfimize diyecek yok.
Güzel bir şekilde ağırlıyoruz misafirlerimizi. Hepsinin ortak bir sözü var. "Cennette yaşıyorsunuz, insan yaşlanmaz burada."
Eve döndükten kısa bir süre kızım geliyor. Eline kalın bir kitap alıp okumaya başlıyor. Ne günlük yazmamı, ne TV tartışma programı izlememi ne de bilgisayarımla meşgul olmamı istiyor. "Bak ben senin için geldim, ortak bir şey yapalım." diyor. Eşim yoldaki oğlumu saat başı arayarak nerede olduğu hakkında bilgi alıyor. Gecenin ilerleyen saatleri. Kızım kitabı elime tutuşturarak "Baba, benim boğazım ağrımaya başladı, sen devam eder misin biraz?" Kitabın konusu ilgimi çekiyor ama gözlerim de ağırlaşmaya başlıyor. Kalan yerden yüksek sesle okumaya devam ederek bölümü bitiriyorum. Kızım iyi geceler dileyerek odasına gidiyor. Eşim zaten ondan önce uykuya teslim olmuş. Yalnız kalınca uykum kaçıyor. Facebook sayfalarında güzel müziklere takılıyorum. Allah'ım ne kadar kötü bir alışkanlığım var. Bir şeye alışmaya göreyim. Saat sabahın beşine kadar ilginç bulduğum sayfalara saplanıp kalıyorum. Klasik müzik, opera türünden gözüme ilişen paylaşımlarla vaktim geçiyor. Sabahın köründe eşim yine uyandıracak. Bari iki saat uyuyabileyim diye kalkıp yatağıma gidiyorum. Yarın güzel bir gün olacak, çocuklarımla hep birlikte...