KATEGORİLER

2 Ağustos 2017 Çarşamba

NİHİLİZM

01/08/2017 Salı, Tire

Büyük pazar alışverişini yaptıktan sonra güne başlıyoruz. Domatesler dilim dilim kesilip ızgaraların üzerine yerleştirildikten sonra üstüne kaya tuzu serpiliyor. Günlük yazmaya başladığımdan bu yana ilk kez gün atlıyorum. Haftada bir gün yazmaya ara vereceğim bundan sonra. Nedeni yok bunun. Kayda değer bir şey olduğunda bir gün sonra değinirim nasıl olsa. 

Son günlerde meraklı misafirlerimizin sayısında bir artış var. İleriye dönük ne planlarım olacak? Amacım ne? İstediğini gerçekleştirdin mi? Soruların değişmesi misafir profilinin değişmesinden mi kaynaklanıyor yoksa farklı bir aşamadan mı geçiyoruz? Önceleri fikir veren çoktu. "Terası manzara tarafına yapsaydınız daha güzel olurdu." diyenlerden tutun da "Ağaçların altına masa sandalye atın." diyenlere kadar akıl verenlere sabırla cevap vermeye çalışıyordum. 

Bu projede özne benim. Yani müziğinden, yemeğine, mekanından servisine kadar önce benim hoşnut kalacağım bir yer düşlüyorum. Böyle bir yerde yemek yemek ister miyim? Bu soruya "Evet" cevabı verebileceğim ölçüde hedefime yaklaştım demektir. Benim hoşnut olamayacağım bir yer arayanlar için uygun yer değil burası. Pek çok kişiye söylediğim üzere karın doyurma yeri değil burası, keyif yapmak isteyenler gelsin. Öyle de oluyor zaten. On ayda iyi yol aldığımızı düşünüyorum.

Akşam kapanış saatlerine yakın üç genç geliyor. Verandaya oturuyoruz. Fonda harika müzikler çalıyor. Tiyatroyu, sinemayı, kitapları, müziği konuşuyoruz. Sohbetimiz felsefi bir boyuta evriliyor. Çocuklar eğitimli, idealist, yaratıcı. Saatlerce konuşuyoruz. Taş Ev'in tarihinden "Yanni'nin Bahçesi" nden bahsediyoruz. Adı unutulmaya yüz tutmuş bir Rum yaşarmış bu topraklarda. Yukarı yaylada kayrak taştan duvarları bile kalmamış ufak bir kilisenin sorumlusuymuş. Mübadele esnasında kaderi onu kim bilir nerelere savurmuştur acaba? Selanik, Karaferiya bölgesinden zorunlu göç nedeniyle gelen dedelerimiz evlerini, bahçelerini, hatıralarını nasıl orada bıraktılarsa Yanni de her şeyini terk etmeye, aynı dili konuştuğu başka bir ülkeye gitmeye zorlanmış. Biz nasıl dedelerimizin  güzel günler geçirdiği yeşil Karaferiya'yı (günümüzdeki adı Veria) merak ediyorsak, Yanni'nin torunlarının aklına düşmüyor mu dedelerinin yaşadığı bu güzel topraklar?

Taşlar... Yanni'nin sırtını dayadığı Taş Ev'in taşları, şekilsiz, düzensiz, yaşlı, yorgun. Mutlu, neşeli, kederli günlerin geride kalan şahitleri. Dilleri yok anlatsınlar o günleri. Hayal ediyorum taşlara bakıp. Karısı var mıydı Yanni'nin? Adı Marika olmasın? Çocukları?

Dalıp gidiyoruz. Dedim ya çocuklar eğitimli. Orhan Kemal'i çok severim diyor biri. Yaşar Kemal'in anlatım tarzı ile mukayeseler yapılıyor. "Taş Ev ressamların, şairlerin, yazarların yeri" diye çıkıyor ağzımdan bir anda, restoran olduğumuzu unutarak. "Yok onu demek istemedim, sanat atölyesi değil elbette burası, haklısınız. Ama ne güzel olurdu değil mi misafirlerimiz burada sanat konulu sohbetler yapsa. Bu açıdan çok zevk aldım sizlerle sohbet etmekten."

Nihilizm'den bahsediyor İstanbul'daki üniversitelerden birinin oyunculuk bölümü mezunu genç. Duyduğum ama ayrıntıları aklımdan uçup gitmiş bir düşünce tarzı. Bu konuda bir şey sormaya utanıyorum. Eve gittiğimde ilk yapacağım şey "Nihilizm" felsefesini araştırmak.

Bilgisayarımı açıp İnternet'ten araştırıyorum. İlk çağ filozoflarından Yunan Gorgias bu görüşün temsilcilerinden biriymiş. Türkçeye "Hiççilik" ya da "Yokçuluk" olarak çevrilen düşünce tarzı bana çok absürd gelmiyor. Her şeye şüpheyle bakan ben, şüpheciliği temel alan bu felsefeye yakın hissediyorum kendimi. "Herkesin üzerinde uzlaşı sağlayarak var diyebileceği bir varlık yoktur, bir şey bir biçimde var olsa bile o bilinemez, bir şey bir biçimde var olsa ve bilinse bile bu bilgi başkasına aktarılamaz." Düşüncelerimizi aktardığımız dil, güvenilir değildir. Bu yüzden tam olarak iletişim sağlanamaz. Üstün insan olabilmek için eski değerleri bırakıp yeni değerler yaratmak gerekir. Nihilizm felsefesinin en önemli temsilcilerinden Nietzsche "İnsan değer yaratabileceği ölçüde özgürdür." Ona göre mevcut ahlak sistemini zayıf insanlar oluşturmuştur, bu ahlak sistemi köle ahlakıdır.

19. Yüzyılda Rusya'nın genç ve entelektüel kesiminde taraftar bularak tanınan bu görüş, büyük felsefi akımlar arasında kendine yer bulmuş. Nihilizm, metafizik ve ahlaki değerleri yok sayan, mevcut olan değerlere ve düzene karşı çıkan, hiçbir iradeye boyun eğmeyen görüşlerin genel adıymış. Bilimsel akılcılığı savunan bu düşünce tarzından etkilenenlerden biri de Neyzen Tevfik. İnsanın ruh ve bedenden oluşan yapısını reddettiği için dinlerin şiddetli tepkisine yol açan bir görüşmüş. İşte böyle, güzel bir sohbetin ardından bilgilerimizi tazeliyoruz.

Sonuç olarak aşırıya kaçıp kafamızı karıştıran derin konuların yanında "Nihilizm" düşüncesinin insan ilişkileri üzerinde yaptığı değerlendirmeleri çok doğru buluyorum. Bir toplumda ortak dil kullanılmasına rağmen iletişimin sağlanması gerçekten mümkün değilmiş gibi görünüyor. Önce anlatan kişinin meramını kelimelere döküp bütün düşüncesini ve hissiyatını tam olarak karşıya yansıtması oldukça zor. Kelimeler kifayetsiz kalıyor bunun için. Var sayalım, anlattı. İkincisi dinleyicinin anlatılanın ne kadar anladığı, doğru anlayıp anlamadığı hususu sağlıklı ilişki kurulmasında can alıcı bir nokta. Hem hakkını vererek anlatmak hem denileni tam olarak kavramak mümkün değil iken bir de işin içine yalan, dolan, riyakarlık, şakşakçılık, yalakalık girince köle ahlak düzenine mahkum kalıyoruz.  

4 yorum:

  1. Okuyan, tartışan, fikir üreten gençleri nasıl da özlüyoruz.Karşılaşmak hepimizin hoşuna gidiyor, umutlanıyoruz.
    Her felsefi görüşe saygım var. Ama nihilizm bana karamsar geliyor.
    Esenlikler dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Felsefe sevdiğim bir branş. Çok derin konulara girince beynim zorlanıyor artık. Özünde düşünmek, muhakeme etmek, fikir üretmek olunca sonu nereye giderse gitsin önemli değil. Saçma da gelebilir, mantıklı da. Size uygun olanı alır, katılmadıklarınızı bırakırsınız. Öyle bir süreç ki yaşadığımız moral bulmak için Nihilizme sarılıyoruz.
      Teşekkür ederim.

      Sil
  2. Örneğin Niche'nin "Deccal" izsimli kitabını elime aldım. Öyle cümleler var ki; cümlenin uzunluğu bir buçuk sayfayı kaplıyor. Anlatılanların tümü soyun kelime ve kavramlar. Bir de bu kitabı çevireni ve türkçeye kazandıran mütercimi düşünün. Önce türkçeyi ve karşı dili çok iyi bilmesi gerekir. Haliyle de felsefeyi de bilmesi gerekir. Eğer konu Nihilizm ise bu akımı ve ekolü bütün ayrıntılarıyla bilmesi lazım. Çevirisinden de emin olmalıyız. Daha başından belirttiğim ki bir buçuk sayfalık cümle kurulabilir mi, bu cümleden istenen mana çıkabilir mi. Soyut kavramları nasıl algılayacağız ve ondan bir felsefi disiplin oluşturacağız da feyzalacağız!.. Bir filin, ayağını ya da hortumunu tarif etmenin bu kadar zor olduğunu o zaman anladım. Oysa dronelerle kuşbakışı koskoca Taşev'i ve çevresini kücücük bir fotoğraf karesine sığdırabiliyoruz.
    .....
    Herşeyi beynimizle düşünebildiğimiz gibi biraz da kalbimizi devreye sokarsak, düşüncelek askıda kalmayacak. Vicdanın sızlaması da sadece düşünmeden değil aynı zamanda hissetmekten besleniğini öğrenmeliyiz.
    ....
    Empatiyi nasıl yapabiliyoruz; kendimizi karşımızdaki kişinin yerine koymaksa eğer, karşımızdaki ıstıraptan, ağrıdan yada açlıktan kıvranıyor. Ona aspirin iç geçenr ağrın demeden, gidip eczaneden bir aspirin getirip. bir bardak suyla ona içirtmeliyiz ki empati olmuş olsun. Hatta oda yetmez moral olarak yanında durmalıyız. Ağrısı geçene dek onu hoş tutmalıyız. Yanlız olmadığını her zaman yanında olduğumuzu yaşatarak gösterebilmeliyiz.
    .....
    Felsefe düşünce hareketleridir. Önemli olan düşüncenin bize kalbi bir davranış kazandırmasıdır. Gönül adamı nasıl olur, onun sırlarına erdirmesidir.
    .....
    Bu kadar gevezelikten sonra sayfayı özlediğimi söylemeliyim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Felsefe dipsiz bir kuyu. Ama ben seviyorum. Çünkü özünde düşünce var. Herkes aynı düşünemeyebilir. Ortaya bir soru atılır, yüzlerce hatta binlerce cevap bulunabilir. Genelde tartışmalar soyut fikirler üzerinedir. Lise son sınıfta aldığım teşekkür hediyesi Nietzsche nin bir kitabıydı. O zaman okuma alışkanlığım olmadığı için yüzüne bile bakmamıştım. O gün bugündür hiçbir kitabını okuma fırsatım olmadı. Keşke onu tam olarak anlayabilecek kapasitem olsa. Hepsi şu sözleri gibi kolay anlaşılır değil. Demiş ki; "Yaşadığımız zorluklardan utanç duymamalıyız ama eğer bu zorlukları işleyip bunlardan güzel bir şey ortaya çıkaramadıysak belki o zaman utanabiliriz." Ne güzel bir motivasyon.

      Kalbi bilmem ama vicdanın sesini hep dinlerim. Bence özünde düşünce vardır onun da. Eğer erdem sahibi bir insan sıfatını taşıyorsak vicdanımızın sesini dinleriz.

      Ben de sayfamı çok özledim. Bazı zamanlar vardır, yazamazsınız, yaşarsınız. Sanırım yaşama modundayım şu sıralar.

      Sil