Yazar: Lev Nikolayeviç TOLSTOY
Sayfa Sayısı: 159
Yayınevi: Sis Yayıncılık
Çeviren: Emel Erdoğan
Türü: Öykü
Yazar Lev Nikolayeviç TOLSTOY (1828-1910) kırsal bir bölgede yaşamasına rağmen on beş yaşından itibaren Voltaire ve Rousseau'yu okuyup kendini yetiştirmiş, gerçekçi bir düşünür, "Anna Karenina" ve "Savaş ve Barış" gibi iki önemli romanın yazarı, kalemi güçlü edebi bir kişiliktir.
"Hikayelerimin kahramanı, yüreğimin bütün gücüyle sevdiğim, bütün güzellikleri içinde anlatmaya çalıştığım ve hep güzel olan, güzel kalan ve hep güzel kalacak olan gerçektir." diyen Tolstoy, yazmış olduğu öykülerinde bu gerçek anlayışını satırlarına çarpıcı olarak nakşetmiştir. Öyküde yer alan kahramanların iç sesleri, kendi iç hesaplaşmaları, basit fakat düşündüren kısa cümlelerle okura aktarılmakta. Okurken insanı hem gülümseten, hem bilgilendiren hem de doğruyu yanlışı gösteren bir tat alıyor insan.
Kitapta üç öykü bulunmakta; bunlardan ilki "İnsana Ne Kadar Toprak Lazım?" insanın doymak bilmez hırsını anlatıyor. İki kız kardeşin şehir ve köy yaşamından hangisinin daha iyi olduğuna yönelik tartışmalarından sonra köyde yaşayan küçük kız kardeşin kocası Pahom'u şeytan dürtüp büyük arazilere sahip olmasını ve çok para kazanmasını istiyor. Büyük bir hırsın esiri olan Pahom bu uğurda son nefesini veriyor.
İkincisi, üçünün arasında benim en sevdiğim öyküydü. "Bey ve Uşağı" adını taşıyan bu öyküde, Vasili adındaki ikinci sınıf bir alsatçı ile onun saf ve temiz uşağı Nikita'nın ilişkisi anlatılıyor. Ne zamandır pazarlık yaptığı bir arazi sahibinden satın alacağı koruluk için berbat bir kış gününde yola çıkmayı göze almış, Nikita ile birlikte yola çıkıyorlar. Yine, ilk öyküdekine benzer bir hırs faktörü var bu öyküde de. Vasili kendine gereğinden fazla güveniyor ama hava şartları, onu hedefine ulaştıramıyor. Diğer taraftan beyin uşağına hiç değer vermeyişi, onu atından bile aşağıda görmesi her fırsatta satır aralarına işleniyor. Bu öyküde yine kazanan iyi oluyor.
Sonuncu öykü, kitabın adını taşıyor. "İnsan Ne ile Yaşar" adındaki bu öykünün kahramanı Simon, fakir bir ayakkabıcı. Karısıyla zar zor geçinen bu adam, kıt kanaat biriktirdiği parayla kasabaya inip kışı geçirmek için ihtiyaçları olan bir kürk satın almak ister. Parayı denkleştirmek için önce alacaklıların kapısını çalar fakat hemen hemen hiçbir tahsilat yapamaz. Ödünç olarak kasabadan istediği kürkü de alamayınca çaresiz geri döner. Yolda, bir türbenin kenarında karşılaştığı çıplak ve çaresiz bir adam görür, acıyıp üzerindekileri verir ve onun soğukta donmasını önler. Daha sonra alıp eve getirir. Aslında bu adam gökten kovulan bir melektir. Evet, bu öyküde biraz fantastik öğelerle iyiliğin her zaman mükafatlandırılacağı fikri öne çıkarılmış. Bana göre biraz gerçeklerden uzaklaşması yazarın genel karakterine bu öyküde ters düşmüş. Bu sebeple ben, konusu itibarıyla bu öyküsünü diğer ikisine göre biraz daha az sevdim.
Çokk uzun bir zamandır okumak istiyorum fakat bir türlü elim gitmiyor.
YanıtlaSilKitap su gibi akıyor, başlayınca bırakamıyorsunuz:)
SilYakın zaman da edindim ben de bu kitabı,indigo yayınlarından.Şu rehaveti üzerimden atabilirsem kitap okumalarına dönebileceğim sanırım :)
YanıtlaSilBen de uzun süre kitap okuyamıyordum. Neyse ki biraz olsun yıktım bu durumu sanki:)
Siltolstoy, balzak, çehov, en sevdiğim üçlü. dedelerim diyom onlara, hatta tolstoy ve cehov arkadaş yani birlikte fotoları var, kitaplığımda duruyor, bu üç dedemle hep konuşurum yaa :) bu kitabı da okudum da hatırlamıyom :) tolstoy un öyle değişik bir hayatı var ki insanın ağzı açık kalıyor :)
YanıtlaSilHaklısın. Gerçekten de bazılarına yaradılıştan bu kabiliyet veriliyor. Bakıyorsun, öyle ağdalı cümleler yok, bazen iki kelimeyle dünyaları anlatıyor. Öyle edebiyat parçalayacağım diye bir gayret içinde hiç değil. Fakat öyle bir şaheser çıkıyor ki ortaya, tadından yenmiyor. Hayatı da ilginç, doğru. Bu tür kişilikler ölmemeli...
SilTolstoy ve Dostoyevski, birinde betimlemeler ve iç dünya, diğerinde sosyal psikoloji.. Nedense ikisi çok karşılaştırılır, anlamam nedenini.
YanıtlaSilBu kitabını okuyalı uzun zaman oldu, hatırlıyorum ama öyküleri, sanki nine hikayeleri gibi saf ve temel gelmişti bana.
Evet, Tolstoy'un dili çok eğlenceli. "Şeytan şöminenin kenarında oturmuş bekliyordu." diyor mesela bizim şeytan dürttü ifadesine:)
SilE tabii biz akdenizliyiz, beden mesafesi malum, şeytan ya dürter ya el şakası yapar bize. Rusya soğuk, ne yapsın şeytan şömine yanına ilişsin ki gelene hoşgeldin yapsın. Adam haklı...
SilKahkaha attım:)))
SilOkuyalı çok uzun zaman oldu, tekrar okuyasım geldi. İçeriğini ve anlatmaya çalıştığı şeyleri çok hatırlayamasam da Tolstoy'un bir iki romanı dışındaki kitaplarını sevemedim ben. Belki de hayatı zor geçmiş ya da daha halkın yaşayışına yakın yazarları okumayı daha çok seviyorumdur içten içe.
YanıtlaSilTolstoy, hayatın gerçeklerini anlatıyor, iyiyi ve kötüyü ayırt etmeyi önemsiyor. Bir bakıma insanları düşünmeye çağırıyor. Kalemi de oldukça davetkar. Rus klasiklerinin bendeki yeri bambaşka. Elbette zamana göre okumadan aldığımız tat farklı olabilir. Yıllar önce okuyamadığım bir kitabı yeniden ele aldığımda en çok kendime şaşırmıştım, bu kitabı nasıl elimden bırakabildim diye:)
SilDaha önce okuduğumuz kitapları yeniden okuyunca kendimizin ne kadar değiştiğini görüyoruz aslında. Her cümleye bakış açımız, içselleştirdigimiz noktalar nasıl da değişiklik gösteriyor.
SilKesinlikle haklısınız:)
SilKitabı okuyalı baya yıl oluyor. Az buçuk hatırlıyorum sevdiğim bir kitaptı ama
YanıtlaSilEvet, yazar Tolstoy olunca seviliyor elbette:)
SilSeven Tanrı’ya, Tanrı sevene yaklaşır. Sevgiyi var eden sadece O’dur çünkü.
YanıtlaSil”Tanrım!” dedi korkuyla. Yalnız olmadığını, onu esirgeyen biri olduğunu düşünüp ferahladı.
Tolstoy – İnsan ne ile yaşar: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/tolstoy-insan-ne-ile-yasar/
Güzel ve akılda kalıcı bir kitaptı. Sizin yazdıklarınıza da bakacağım:)
Sil