"Ne tür bir hayvana sahip olmak istersiniz, evcil hayvan olarak veya başka nedenlerle?"
Bazen düşünürüm, dünyanın en zeki canlısı gerçekten insan mı diye. Öldükten en fazla yüz yıl sonra okyanusları mesken tutan ahtapot Necati gibi hemen hiçbirimizin esamisi okunmayacak. Bazı insanlar, aradan uzun yıllar geçse bile hatırlanır diyeceksiniz. Evet, Aristoteles'ten başlayarak pek çok kişinin ismini saymak mümkün. Ancak hayvanlar aleminde de tarihe ismini yazdırmış, hatta bu uğurda ölümü dahi göze almış Maymun Albert II, köpek Laika, koyun Dolly gibileri var. Fakat bunlar arasında en ilginci, Kluge Hans. Hayır kastettiğim zat Covid-19 aşı zorunluluğunun son çare olduğunu söyleyen DSÖ Bölge direktörü Hans Kluge değil. Kluge Hans (Akıllı Hans) Almanya'da 1895-1916 yılları arasında yaşamış bir zat değil, resmen at. Atın "sahibi" bir lisede matematik öğretmeni olan Wilhelm von Osten. Wilhelm, Akıllı Hans'a toplamayı, çıkartmayı, çarpmayı, bölmeyi, kesirli sayılarla işlem yapmayı, zamanı söylemeyi, günün tarihini takip etmeyi, notaları, okumayı, yazmayı ve Almanca öğrettiğini iddia ediyormuş! Bu durumu araştırmak üzere bilim insanları tarafından bir komisyon kurulmuş ve 1904 yılında Akıllı Hans'ın gösterilerinde hiçbir hile yapılmadığına karar vermiş. Bu kez 1907 yılında, biyolog ve psikolog Oskar Pfungst tarafından inceleniyor Hans ve çarpıcı bir sonuç çıkıyor ortaya. Evet, akıllı at, gerçekte, bilinen anlamda, zihinsel işlem yapmıyor fakat kendisine soru soranların tepkilerini algılayarak doğru cevaplar veriyormuş! Yani Hans, karşısındaki insanın zihnini okuyabiliyormuş. Bu araştırmaların sonucu "Akıllı Hans Etkisi" adıyla bilimsel literatüre geçmiş durumda.
Peki bu anlattıklarımın konuyla ne alâkası var? İnsanın diğer canlılar arasında kendini üstün görme eğilimine dikkatinizi çekmek istedim. Ve elbette bundan hareketle kendisinden aşağı gördüklerine sahip olma hevesi... Sahipliğin karşı tarafında köleliğin olduğunu görmezden geliriz çoğu zaman. Politikacıların ağzından düşmeyen "Benim köylüm, benim vatandaşım" gibi ilk anda sempatik görünen hitap şekillerinin arkasında görünmez bir büyüklenme yatar aslında. "Benim kedim, benim köpeğim" derken o hayvanları gerçekten seviyor muyuz yoksa farklı şekillerde kendi ihtiyaç ve arzularımıza mı kurban ediyoruz, üzerinde düşünmemiz gerekir. Hayır, bu evcil hayvan besleyenlere getirdiğim bir eleştiri değil, bir canlıya "sahip olmak" fikri üzerine verdiğim anlık bir tepki belki. Zira kendimi de bu "sahiplik" düşüncesinden ayrı tutmuş değilim. Bence kedi ya da köpek sahibiyim demek yerine "birlikte yaşadığımız bir kedi dostum var" ifadesini kullanmak daha yakışık alır. Aynı şekilde "evcil hayvan sahiplenmek" de bana göre itici bir tabir. Bazen evcil hayvanların bakımını üstlenen kişilerin kendilerini "annesi", "babası" gibi tanımlamaları ise ziyadesiyle hoşuma gidiyor.
Evcil hayvan bakımında deneyim sahibi biri olarak hayvan bakımının hiç de kolay bir iş olmadığını düşünüyorum. Her şeyden önce bu can dostlarımıza uygun yaşam ortamının sağlanmamız gerekir. Beş yıl kadar önce kızımın bir çiftlikten satın aldığı Golden cinsi bir köpeğimiz oldu. Geldiğinde sanırım iki üç günlüktü, özel mamalarla biberon yardımıyla besledik bir süre. Üretim çiftliklerinde bu işin ticarete döküldüğü hususunda herhangi bir bilgim yoktu, belki de o zamanlar pek önemsememiştim. Lâkin şimdi bunun bir tür cinayet olduğunu düşünüyorum. Dedesi olduğum Venüs kısa zamanda büyüdü, serpildi, tavuk peşinde koşmaya başladı. Bana şahsen şöyle bir faydası oldu. Köpeklere karşı korkumu demesem de, ne bileyim yanlarından geçerken istem dışı tedirginliğimi yok etti diyebilirim. Güçlü çenesiyle en sert kemikleri tuz buz eden hayvan, elimi ağzına koyduğumda parçalama dürtüsünü yendiğine, büyük bir heyecan içinde, canımı yakmamak için çeneleri titrerken kendini nasıl kontrol altında tutabildiğine bizzat şahit oldum. Yaylada geniş bir arazi içinde konforlu sayılabilecek bir hayatı vardı. Fakat yaylayı kapatınca işler değişti. Diğer cinsleri bilmem ama Golden türü köpekleri eve hapsedemezsiniz. Ya yayla ya da villanız olması gerekir. Kızım sadece bu yüzden kendilerine göre değil, Venüs'e göre bahçesi olan bir evde yaşamak zorunda. Yine de eşi ve kendisi çalıştığı için köpeğin bakımına yeterince zaman ayıramadıklarını düşünüyorum. Muhtemelen yayla günlerini hatırlamakla geçiyor olmalı zavallının bütün vakti.
Kedi bakımı üstlenmedim, bu yüzden onların tırmıklamasından çok tırsıyorum. Eğer imkânım olsaydı bir çiftlikte güzel bir atla arkadaş olmak isterdim. Bunun dışında yaşadığımız muhitte özellikle kedi ve köpeklerle insanlar arasında son derece sıcak, doğal bir ilişki var. Çok sayıda sokak köpeği, kedisi cadde boyunca özgürce dolaşıyor, yatıyor, kalkıyor. Semt sakinleri yoldan geçerken gördükleri hayvanların başlarını okşarlar, direk diplerinde sularını mamalarını eksik etmezler. Kediler sayesinde fare barınmaz bizim bölgede, köpekler hiçbir eve hırsız koymaz. Kedi ve köpeklerimizin ilgimi çeken diğer bir özelliği ise yoğun trafikte karşıdan karşıya geçerken çok dikkatli olmaları. Ağır adımlarla sağdan, soldan gelen araçları kontrol edip iyice emin olduktan sonra caddenin karşısına yürürler. Gecenin ilerleyen saatlerinde köpeklerimiz nöbettedir. Son zamanlarda çöp toplayıcılarına kafayı takmış durumdalar. Sürü halinde gelip onlara havlar, korkutmaya çalışırlar. Özellikle geceleri şüphelendikleri insan ya da araçların peşine takılırlar. Gündüz vakti ise son derece sakindir hepsi. Bazıları bir dükkânın kapısının yanına kıvrılıp şekerleme yapar, bazıları insanların arasında bir aşağı bir yukarı volta atar. Birkaç tane de kedi annesi vardır bizim caddede. Onlar caddeye çıkar çıkmaz bir sürü kedi takılır peşlerine. Aralarında bir tatlı sohbet başlar ki, sormayın gitsin.
Bu sene güzel bir alışkanlık edindim. Sabahları, olmazsa öğleden sonraları, sahilde düzenli olarak yürüyüş yapmaya başladım. Yol arkadaşlarım kargalar, güvercinler, karabataklar ve martılar. Bu sabah çok sayıda martı vardı ama hepsi yavruydu. Ebeveynlerini ararken karabatakların dalıp su yüzüne çıkacakları yeri tahmin ettim. Derken bir sürprizle karşılaştım. Denizde dört pelikan sohbet ediyordu. Her canlının kurulu bir düzeni, kendi hallerinde sürdürdükleri bir yaşamları var. Aynı bizler gibi. Ama sanki bizden daha huzurluymuş gibi göründüler gözüme. Çünkü ne adalet ne ekonomi ne de eğitim dertleri...
Bahsettiğiniz atın öyküsünü okumuştum. Bu iyi hikayelerden biriydi. Tarih boyunca hayvanlar ve hatta insanlar üzerinde yapılan öyle korkunç deneyler var ki... Yapanların insan olduğunu söylemek zor. Kendimizi üstün görüp insanlık adına (?!) böylesinr korkunç şeyler yapma hakkına sahip olduğumuzu nasıl düşünüyoruz anlamıyorum.
YanıtlaSilGünümüzde yaşadığımız bahçesiz yaşam alanlarında hatta doğru düzgün balkonu bile olmayan apartman dairelerinde bir hayvan sahiplenmek - ya da bir hayvanı ev arkadaşımız yapmak diyelim - bencilce bir davranış bence. Biz bile dört duvar arasına sıkılmaktan şikayet ederken bir hayvanın tüm ömrünü dört duvar arasında geçirmesini izlemek... Yemeğini, suyunu vermek yeterli değil asla. Eşim ve kızım delice istedikleri hâlde yıllardır karşı koyuyorum. Ben çok seviyorum hayvanları ama onları bencilce eve hapsetmek istemiyorum. Bir tek kediler ev hayatı seviyor gibi - asla emin olamayacağız tabi ki - ama onlara da alerjim var. İleride bir gün bahçeli bir evimiz olursa ben de kedilerle, köpeklerle, tavuklarla hatta kertenkele ve bilumum kuşla arkadaşlık etmek isterim :)
Gerçekten çok ilginç. Hayvanların sezgisi insanlarınkinden fazla olmalı ve biz bunu henüz tam anlamıyla kavramış değiliz. Akıllı Hans'la ilgili Vikipedi ve diğer pek çok sitede detaylı bilgi mevcut. Ben yeni öğrendim. Şurada "https://www.youtube.com/watch?v=_YfGfL8k2Ck" kısa bir belgesel var hakkında. Teknoloji epey gelişti ancak diğer canlılara dair edindiğimiz bilgiler henüz çok yetersiz Mrs. Kedi:)
SilApartman ortamında evcil hayvan beslemenin bencilce bir davranış olduğuna dair düşüncenize tamamen katılıyorum. Her şeyde olduğu gibi o işler de ticarete döküldü ne yazık ki. Bir sürü petshop var. Venüs'ün bir torba maması 600 TL yi geçti. Çocuk bakmaktan daha külfetli ve sorumlu bir iş. Eşim de hijyen ve temizlik bakımından evcil hayvan sokmaz eve. Yazımda belirttiğim gibi sokakta onlarla sıcak bir ilişki kurmak mümkün. Bakıyorum, hepsinin keyfi yerinde. Belki de bana öyle geliyor, bilemem. Evet, bahçeli evde hayvanlar daha mutlu:)
Her canlının kendine göre bir zeka ve hafızası var, hiçbirine akılsız muamelesi yapamayız.Kuşların göçü, karıncaların muhteşem yuvaları, yunusların hızı vs neler neler. Dünyayı onlarla paylaşıyoruz ama evleri paylaşmak bana göre değil.
YanıtlaSilDünyadaki tek akıllı varlığın insan olduğumuzu sanıyoruz. Ben bunu anlamakta zorluk çekiyorum. Pek çok canlı türünde aynı beyin, aynı sinir sistemi ve diğer organlar var. Bence diğer canlıları kendimizden aşağı görmek bizim onların nasıl düşündüklerini, neler hissettiklerini henüz anlamamamızdan ileri geliyor. Tam aksine bazı canlılar insandan daha ileri işitme, görme ve sezgi yeteneğine sahip. Bizde akıl var ama ne yazık ki hep çevreye felâket getiriyor. Haklısınız doğayla iç içe yaşatabilsek, diğer canlıların da yaşam haklarını kendilerine verebilsek, onlara zalimce davranmasak, velhasıl dünyayı onlarla paylaşabilsek, inanıyorum ki insanlara çok daha mutlu bir yaşam sağlar.
Sil"Her canlının kurulu bir düzeni, kendi hallerinde sürdürdükleri bir yaşamları var. Aynı bizler gibi. Ama sanki bizden daha huzurluymuş gibi göründüler gözüme. Çünkü ne adalet ne ekonomi ne de eğitim dertleri..."
YanıtlaSilSon paragraf mükemmel, sadece onlara dokunmamamız gerekiyor hepsi bu.
Ben yıllar önce bir arkadaşım bir seyahate gideceğinden ve benim de onu çok sevdiğimi bildiğinden bana emanet ettiği hint saksağanı Carlos' tan bahsetmek istiyorum. Sahibiyle aşk yaşayan bir kuştu. Sahibinin yanındayken kafes dışında da yaşayan, yemek yerken tabağından onun da yemek yediği, omuzunda duran ve küfür de dahil olmak üzere harika şekilde konuşan, ister çocuk, ister kadın ya da erkek olsun herkesin ses tonunu oymuşcasına aynen taklit eden muhteşem bir kuştu. Onunla geçirdiğim zaman bana hediye gibiydi. Sanırım evinde daha önce bir kaç kedi besleyen, köpekleri seven biri olarak böyle bir kuşu verselerdi ikiletmeden kabul ederdim. :)) Carlos şimdi nerde derseniz, yaşamını iyi bakılarak ve çok severek sürdürdü ve doğal sürecinde de öldü.
Evet, kendi hallerine bırakılsa örnek alabileceğimiz bir yaşamları var. Bazen denizin üzerinde uçan martıları görünce onlara özeniyorum. Hayat biz insanlar için daha zor fakat bu zorluğa sebep olan yine biziz.
SilPapağan gibi bir kuş olmadı. Saksağanın da konuşmaları taklit yeteneğini olduğunu ilk kez duydum. Gerçekten çok eğlenceli bir kuşmuş:) Carlos'a da sormak lâzım tabii, acaba kendisi de insanların arasında yaşam sürmekten keyif aldı mı? Bazen gerçekten de sürdürdükleri hayattan mutlu görünen hayvanlar var sanki. İki taraf anlaştıktan sonra problem yok elbette:)
Ayyy kıyamam 2-3 günlük ne demek ya :( Bu tip erken anadan ayrılan hayvanlarda genelde psikolojik hatta bazen bedensel sorunlar oluyor, siz bunu nasıl aşabildiniz? Ah içim parçalandı.....
YanıtlaSilBenim bakmadığım evcil hayvan kalmadı sanırım, sokaktan topladığımı eve getirir ve ailem kabul edene dek uğraşırdım. Ettiremediğimi de iyileştirir semirtir güvenli şehirdışı bir yere salardım. Safkan ırklar yerine sokak hayvanlarının edinilmesi ve bu hayvan ticaretinin bitmesini çok arzu ediyorum ülkemizde.. Aslında sıkı bir çalışmayla 5-8 sene içinde kısırlaştırma ve sahiplendirme yoluyla sokakta hayvan kalmaz ama nedense bu işi kimse önemsemiyor..
Haklısınız, bizim yaptığımız cehalet işte. Kızımın daha önce Paşa adında bir de muhabbet kuşu vardı. Yıllarca beraber yaşadılar. Öğrenciyken tıp derslerini birlikte çalıştılar. Öyle ki Paşa'nın doktorluk diploması hakkıydı:) Keyfi yerindeyse o Latince kelimeleri tekrarlayıp dururdu. Doğal ömrünü tamamlayınca bizi terk etti. Kızım yakınlarından birini kaybetmiş kadar üzüldü. Gece kalkıp anneannesiyle İnciraltı'nda Kent Park'a gömmeye gitti. Onun boşluğunda çok istedi köpek sahibi olmayı. Biz de yayladaydık o zaman, nasıl olsa bakabilirdik. Çok araştırdı ve Golden cinsinin üstün özelliklerini, nereden temin edebileceğini öğrendi. İşin doğrusu annesi karşı çıkıyordu ama o bir öğleden sonra sürpriz yapıp bir kutu içinde getirdi hayvanı. Çok küçüktü, yeni doğmuş gibi. Ne gözleri görüyor, ne ağzında diş var. Neyse bir süre biberonla besledik, inanılmaz bir hızla büyüyorlar. Sık sık veterinere götürdük, kalça çıkıkları çok oluyormuş bunlarda. Allah'a şükür bir sıkıntısı olmadı şimdiye kadar. Şimdi tam bir azman, elli atmış kilo var sanırım. Gezdirmeye çıkınca biz mi onu gezdiriyoruz o mu bizi belli değil. Bir kuvveti var, inanılmaz. Kısırlaştırma operasyonu da yapıldı. Ama inanın çok zor. Bazen bizim de işimiz oluyor o zaman köpek oteline veriyor. Kızım dünyanın masrafını yapıyor ona, yemiyor, yediriyor. Yatakları, yastıkları, kulübeleri, su havuzları daha neler neler. Fakat ne bulursa parçalıyor hayvan. Psikolojisi bozuk desem, yaylada da aynıydı. Sağlam dediğimiz havuzunu iki günde parça parça etmişti.
SilBizim Güzelyalı, Mithatpaşa caddesinde ev. Yazımda da bahsettim, tam bir kedi/köpek cenneti. İnsanlar onlara, onlar insanlara dostça davranıyor. Her şeyden önce özgürce istedikleri gibi dolaşabiliyorlar. Sanırım belediye aşılarını da yaptırıyor. Caddede hep birlikteyiz yani. Keşke diğer bölgelerde de aynı ortama sahip olabilseler:)
Çok şanslıymış bence, gidebileceği en iyi aileye gitmiş çok güzel bakılmış.. Sizin yerinizde sevgisiz birine düşseydi bu hayvancık, ahhh.. Benim de 14 senelik can dostum vardı Semom, o nedenle çok iyi bilir ve anlarım köpek sevgisini <3
SilUmutla doldum mahallenizi okuyunca :)
Evet, şanslı sanırım. Yine de parayla evcil hayvan satışı yasaklanmalı bence. Bir nevi köle ticareti!
SilEvet, bizim mahalle kedi köpek dostlarıyla ilişkileri bakımından gerçekten örnek gösterilebilecek cinsten:)
Algısı birçok insandan daha gelişmiş bir at imiş, ilk kez duydum.
YanıtlaSilAslında sahiplenme konusu kazan-kazan gibi geliyor sokaktaki canlıların halini düşününce. Kendimiz gibi hapsediyoruz kutu gibi evlere ama canlı için hem sıcak bir yuva hem tok bir karın, sahiplenen için de duygusal bir doygunluk hissi.
Ağaç Ev Sohbetleri yazısını yazmadan aklımda bazı fikirler belirir. Bazen bu konuda internette araştırma yaparım önceden. Bu sayede tanıştım ben de Akıllı Hans'la:) Sezgisel yönden doğru, fazla gözlem ve sezgi yeteneği var. Bir ara böyle bir at bulsak ve onu hakim olarak adliyeye atasak. Bir bakışta kim suçlu kim yalan söylüyor ortaya çıkarır alimallah:)
SilKeşke onların fikrini de alma imkânımız olabilseydi. Bazı hayvanlar için geçerli olabilir bu düşünceniz. Fakat bildiğim kadarıyla evde beslemek için bir sürü köpek cinsinden suni olarak yeni ırklar üretilmiş. Bunların doğada yaşama imkânı yok zaten. Fakat bir balığı denizden al, kavanozun içine hapset. Belki daha büyük balıklara yem olmaktan kurtarabilirsiniz ama o acaba tehlikeli bir ortamda denizi mi tercih eder yoksa güvenli bir ortamda kavanozu mu, bilemiyoruz. Kuşlar için de aynı şey geçerli. Bülbülü altın kafese koymuşlar, ah vatanım demiş:)
Kluge Hans (Akıllı Hans) ilk sizden duydum, çok enteresan bir bilgi, teşekkür ederim. Hayvanları severim fakat henüz bir hayvanla böyle bir yakınlığımız olmadı. Geçen gün büyük kızım hayvanat bahçesine gider miyiz baba diye sordu. Ben de hayvanat bahçelerinin aslında çok da iyi yerler olmadığını, hayvanların tutsak edilip kısıtlı bir alanda yaşamalarına sebep olmanın yanlış olduğundan bahsettim. Tabi bazı hayvanlar ev de yaşam için özel genlere sahip, hayvan sevgisinin özellikle küçüklere aşılanması konusunda iyi bir dost oluyorlar. Fakat eşimin sinekten dahi korktuğunu düşünürsek bi hayvan sahiplenmemizin ne kadar zor olduğunu anlamış olursunuz:)
YanıtlaSilNe demek, ben teşekkür ederim. Birbirimizden daha çok şeyler öğreneceğiz:) Eskiden TV, bilgisayar yoktu. O zaman hayvanat bahçeleri, çocukların hayvanları görüp tanıması için bir derece makul karşılanabilirdi. Ancak dediğiniz gibi bu devirde hayvanlar hakkında en detaylı bilgiyi TV ve bilgisayardan, hatta cep telefonlarından belgesel izleyerek ulaşabiliyoruz. Bence de doğal ortamlarından ayırıp hayvanları dar mekânlara hapsetmek doğru değil. Belki Afrika'da olduğu gibi geniş tabiat park ortamları olabilir. Benim eşim korkudan ziyade hijyen ve temizlik bakımından takıntılı. Bu yüzden bizim eve de sinek dahil insandan gayrı hiçbir canlı giremez:)
SilHayvanlar sandığımızdan daha akıllı, bunun pek çok örneğini de görüyoruz. Yazınızı ilgiyle okudum. Evde kuş hariç beslemiyorum hayvan, muhabbet kuşları da dışarıda yaşayamaz onlar sıcak ortama alışkın ve evlerde yaşadığı için yiyecek bulma yetenekleri sınırlıdır. Muhabbet kuşları da insan ayırt edebiliyor ben de onları gözlemledikçe pek çok özelliklerini fark ettim.
YanıtlaSilKesinlikle bazı özellikleri biz insanlardan üstün. Bilim insanları sadece deney yapmak için kullanıyorlar hayvanları. Oysa onları biraz da anlamaya çalışsalar. Bakın Akıllı Hans'a lise öğretmeni bakıcısı dört yıl matematik dersi vermiş. Bakıcı eğer doktor olsaymış, ne güzel teşhis ve tedavi yapabilirdi belki de:) Evet, muhabbet kuşumuz da olmuştu. Onlar da hisli hayvanlar:)
SilAtın öyküsü çok ilginçti, güzel bir bilgilenme oldu sayenizde. Tavşana varana kadar, kedi köpek, inek, kuzu, tavuk ne varsa içlerinde büyümüş biri olarak çok mutluyum; çok şey öğrendim ama çok ağladığım da olmuştur onlardan birini kaybettiğimizde, kızkardeşim okul çantasında sokaktan bulduğu yavru kediyle çok gelmiştir eve. Çoğu için bunların içine insan kaçmış derdik, o kadar güzel ilişkiler kurmuştuk. Ama bir gün yan komşu bir yavru kurt köpeği ile geldi. Gidip seviyorduk, alışkınız kurt köpeğine ki bizim bir efsanemiz var. Bir tek annem anladı ve dedi ki bu gerçek kurt. Sahiplenenler geri götürmüşlerdi:)Ev ve etrafı müsait olunca hayvanlı hayat çok güzel, öteki türlüsünde iki taraf içinde zor çünkü kaçınılmaz olarak hayvanın alanı kısıtlanıyor ki ben için üzücü bir durum bu.
YanıtlaSilBiraz araştırsak kim bilir daha ne bilmediğimiz şeyler çıkar hayvanlar hakkında:) Bütün canlıların birbirinden farklı özellikleri ve üstünlükleri, zayıflıkları var. Siz söyleyince hatırladım, evet bizim çocuklara bir arkadaşım birkaç tavşan getirmişti. Elbette yer müsait olacak en başta. Bir de hayvanları seviyoruz diyoruz ama at, kedi, köpek geliyor aklımıza. Kolaysa timsah, yılan, hamam böceği, fare sevilsin, o zaman anlarız hayvan sevgisini:))
SilAlmanlar bebekleri "farem benim" diye severler :)) Benim kızım doğmuştu, daha ilk saatlerimiz, hemşire geldi yanıma bana bebek bezi nasıl bağlanır, bebek nasıl tutulur falan öğretecek. Fakat kadın başladı "fareyi alıyoruz böyle tutuyoruz, şimdi fareyi yatırdık, farenin başını şu şekilde..." haydaaaa :))) Yanlış anlıyorum galiba diye düşünmüştüm, eşim gelince demiştim bizim çocuğu fareye mi benzettiler anlamadım bir fare fare sürekli.. Eşim çok gülmüştü. Şimdi ben de kızımı farem diye seviyorum arada hatta bazen gülüyoruz fare değilsin artık sıçan oldun diye :))) fare de sevimli bir hayvan aslında ama işte hastalık ve pislikle ilişkilendirdiğimiz için...
SilBen de küçük bir çocuğu severken "seni maymun" falan deyip severim. Sonra biraz tedirgin olurum, acaba annesi çocuğumu maymuna mı benzetti diye:)) Sempatik şeyler bunlar tabii. Ancak fare konusu bana duyduğum bir konuyu hatırlattığı için biraz tırsarım. Eğer doğruysa fare uyuyan bir insan, çoğu zaman çocuk gördüğünde usulca yanaşır ve tükürüğüyle kemireceği bölgeyi uyuştururmuş. Bu şekilde genellikle burun, kulak gibi uzuvları kemirerek yermiş ama kurbanı hiçbir şekilde bunu hissetmezmiş. Yoksa o cin bakışları, evet, sevimli yanları da yok değil:))
SilÇok güzel bir noktaya değinmişsiniz hayvanları sahiplenirken onların özgürlüğünü kısıtlamamak da gerekiyor hep kafeste yaşayan kuşlara üzülmüşümdür mesela ayrıca siyasilerin de bunu bilincli yaptıklarını düşünüyorum halklara sürü gibi davranılması ve maalesef insanlarında kendilerini öyle sanması gibi durumlar var kesinlikle
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Bir sahiplenmedir gidiyor işte. Sanki kol kanat geriliyormuş gibi. Oysa her kim birine sahiplenmeye yeltense bil ki ondan birşeyler bekliyor:) Bu durum en çok siyasilerde elbette. Benim köylüm, benim çiftçim... Eeee:))
Silgolden en akıllı iyi köpek yaa :) bu sene belki bloga düzenli girme alışkanlığı da edinebilirsin :)
YanıtlaSilGolden akıl küpü tabii. Ben de çok seviyorum ama dev gibi bir şey. Kuyruğunu sallasa adamı deviriyor. Sağ ol deep, senin motivasyonun olmasa belki havluyu atabilirdim:) Ama düzelecek inşallah yakında:) Yine de Ağaç Ev Sohbetleri sağ olsun:) Bir de şu Levi Amcanın "İstanbul Bir Masaldı" bana kök söktürüyor. O kadar ağır gidiyor ki anlatamam. Şimdilik pek beğendiğimi söyleyemem ama sonuna kadar okuyacağım bakalım:)
SilBen de sahiplenmek kavramını sevmiyorum. Bir canlıyı dost olarak kabul etmek, onun bakımını üstlenmek, sevgi vermek. Hiç hayvan beslemedim. (bahçeye gelen, yavrulayanlara bakıyoruz ama bu onlarım yaşamlarını sürdürebilmeleri için) Ama kardeşimin, eşimin ablasının evinde hep kedi oldu. Urla'da (eşimin ablasında) sık sık kaldığımız için vatandaşla uzun süreli vakit geçirmişliğimiz var. Bazen Emine abla konuştuğunda kedi adeta ona yanıt verirdi. Evin bir bireyi olmuştu artık.
YanıtlaSilSahiplenmek kavramı gerçekten ilginç. Bırakın hayvanları insanlar bile sahipleniliyor bu dünyada. Benim karım, benim çocuğum vs. Sahibin elindekiler bir bakıma köle. Padişahlık zamanında vatandaş kuldu. Ne zaman ki birey olduğumuzu anlayacağız, işte o zaman kölelik kalkacak. Aynı şey hayvanlar için geçerli. Onları emrimiz altında, sadece isteklerimizi yerine getiren birer canlı varlık olarak görüyorsak bunun sevgiyle bir ilgisi olamaz. Onlara bir mal, bir eşya muamelesi yapmış oluruz. Nitekim, büyükbaş hayvanlara mal denilmesi bundandır. Kedi, köpek, kuş ve diğer evcil hayvanlara bakış açımız da pek farklı değil aslında. Sözde sever gözükerek günâh çıkartıyoruz belki de.
Silİnsanlar müdahil olmasa hayvanlar gayet de güzel başlarının çaresine bakıyor. Fakat hiçbir şeyi kendi haline bırakmayı beceremediğimiz için zavallı hayvanlar birçok sorun ile baş başa kalıyor. Yoksa dediğiniz gibi her canlının kurulu bir düzeni, kendi hallerinde sürdürdükleri bir yaşamları var.
YanıtlaSil"Benim" ifadesinde ki dikkat çektiğiniz husus üzerinde düşünülmeli belki de ama ben daha çok gayriihtiyari bir kullanım olduğunu ve dikkat çektiğiniz biçimde kullanılmadığını düşünüyorum çoğunlukla ya da böyle olduğunu ummak istiyorum. Annesi, babası gibi ifadeleri ise açıkçası sevimsiz , işin özü biraz da samimiyetsiz buluyorum. Bilemiyorum, belki de bir hayvanın her türlü bakımını üstlenmediğim , aynı evi paylaşmadığım için de olabilir ama bu cümlelerin ardında algı yönetimi olduğu hissine kapılıyorum çoğunlukla.
Yakınlık kurduğum hayvanların yeri yurdu belli , düzeni ayrıydı. Biz rastlaşıyor, sohbetleşiyor , bazen yemeklerimizi paylaşıyorduk o kadar :) sonra onlar giderdi, beni bulacakları yeri de bilirdi :)
İlk paragrafınızda belirttiğiniz fikre tamamen katılıyorum.
SilEvet, belki inceden inceye düşünülerek kullanılmış bir ifade şekli değil belki "benim" sözcüğü. Fakat arka plânda kol kanat germe, korumadan ziyade sahiplenme, üstünlük taslama gibi duyguların yattığını düşünüyorum. Annesi, babası şakayla karışık kullanılan ifadeler sanırım. Beni o kadar rahatsız etmedi nedense:)
İşin özü hayvanları mal gibi değil onları da kendimiz gibi birer can kabul edebilirsek sanırım daha doğru davranmış oluruz.
Sevgili Kaystros nerdesiniz?? bir ses verin..
YanıtlaSilİyiyim iyiyim sevgili Momentos. Teşekkür ederim, döneceğim, az sonra:))
SilÇok teşekkürler :)) sağolsun Deeptone da haber verdi. Bekliyoruz efenim.
Silİlginiz için teşekkürler:)
Sil