Taş Ev'in temizliği vardı bugün. İki temizlikçi kadın buldu eşim. İçlerinden biri buradaki evimize taşınmadan önce ilk temizliği yapan anasının gözü bir kişi. Bu yüzden onu bir daha almamıştık. Her hafta apartmanın merdivenlerini yıkayıp silen diğeri ise iyi niyetli fakat öteki kadar işi bilmiyor. İşi bilen uyanık birini mi tercih etmek lazım yoksa işten o kadar anlamayan iyi niyetli birini mi? İşin büyüklüğünü düşünerek biz ikisini birden tercih ediyoruz...
Eve kadın alma (hanımların ağzıyla) özellikle çalışan hanımlar için önemli bir konu. Bazen kapıcının karısı, bazen de arkadaşınıza temizliğe giden kişi olur eve alınan ilk kadın. Hiç de hafife alınacak bir konu değildir...
Yeni taşınmışsanız eve alınan kadın size çömez asker muamelesi yapar. Eline geçen bütün fırsatları değerlendirir. Ödenecek gündelikçi yevmiyesinin piyasası bellidir ama yenisiniz diye sizden daha fazlasını ister. Henüz çevre edinemediğinden ona mahkum olduğunuzu çok iyi bilir. Zaten bütün günleri de doludur! Size deneme amaçlı gelmeyi kabul etmiştir. Kim kimi deneyecek? Karşılıklı elbette. Siz evi kuralına göre (her yerin bezi, kullanılacak temizlik malzemeleri, temizlik araçları ayrı olacak) güzel temizlik yapıyor mu diye bakarken o evin büyüklüğüne, işin ne kadar yorucu olduğuna ve sunulan ikramlara bakar.
Eve gelen kadın eve gelmeden önce evlerde hummalı bir temizlik hareketidir başlar. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi ev temiz olmalıdır ki eve alınan kadın fazla yorulmasın, onu bir daha çağırmaya yüzünüz olsun. Bu ön temizliğin ikinci nedeni ise dedikodudan kaçıştır. Eğer acemilik eder evinizi temizlemeden önce eve kadın alırsanız hapı yuttunuz demektir. Bütün arkadaşlarınız, komşularınız sizin ne kadar pasaklı olduğunuzu konuşur!
Kadın kapınızı sekiz buçukta çalmış ise eğer, şanslısınız demektir. Çünkü uzak yerden geliyorsa, varışı çoğu zaman dokuzu geçer. Kapıdan girer girmez üstünü çıkarıp ilk bulduğu koltuğa atar kendini. Yolun onu çok yorduğunu söyler. Birden para verdiğinizi unutur acımaya başlarsınız. "Ne uzak yolları tepti de geldi benim için." der içinizdeki ses.
En kıymetli misafirlere bile hazırlanmayan kahvaltı eve alınan kadını bekler mutfakta. Dumanı tüten çay o gelmeden hazırlanmıştır. Masada yok yoktur. Yağından balına, kaymağından yumurtasına kadar... Tam üç çeşit reçel konulmuştur önüne. Vişne, çilek, şeftali. Ama o hiçbirini görmez, ev sahibine dönüp "Kayısı reçeli yok muydu? Ben onu çok severim." der. Evin sahibi ilk golü yemiştir. Kalkıp çayını döker bardağına eve aldığı kadının...
Hikaye uzun. İki saat çalıştıktan sonra öğlen yemeği servisi başlar. İkindi vakti yorgunluk kahveleri içilir. Çok yorulduğu için eve alınan kadın, yavaş yavaş toplanmaya başlar, yolu uzundur. Evin sahibi eve aldığı kadının evden mutlu ayrılmış olması için dua ederken minnet duygularıyla parasını eline sıkıştırıp kulağına fısıldar. "Yol paranı da koydum içine..."
Bizim Taş Ev temizlikçi kadınların beklediği kadar temiz değildi haliyle. Hayır, temizledim temizlemesine ama yine de onlara yapacak iş kaldı biraz. İnşaattan sonra ilk temizlik ne de olsa. Kahvaltı için en iyi gevrek (simit) satılan fırına gittik sabahın köründe. Buraların lisanı İzmir'den de farklıymış! İstanbul simidine benzeyen yassı simide "daban" (taban), bizim gevreğe de "çıtır" diyorlarmış. Çıtır aldım. Eşim evden bir de peynir almış yanına. Çay da yapılabiliyor yukarıda. Yine de çok eksiğimiz var. Allahtan çok not kırmasalar!
Öğlen yemeği için öyle enem konam sofra kurmadık. Çarşıya indiğimde ekmek arası köfte yaptırıp yanına birer de ayran aldım. Temizlik malzemelerini eksik buldular. Domestos, mikro fiber bez, bulaşık teli, terlik, temizlik bezi daha neler neler...
Habire "Boyacılar çok kötü çalışmış her tarafı batırmışlar." deyip duruyor kadınlar. Mesajı alıyoruz. Anladık, çok çalıştınız, sizi yordular...
Sabah bizimle beraber başladı çalışmaya Yakup Usta. Sırtında ot makinesi, gözünde koruyucu gözlükle tek başına. Çok yorulduğu anlaşılıyor. Ama yoruldum demiyor... Güz aylarında otuz adet ceviz fidanı dikmiştim. Hepsi tuttu ama sulanması lazım artık. Ne yazık ki fidanların etrafı yüksek otlarla kapanmış. Makine çalışırken fidanlara zarar vermesin diye çevresinin açılması lazım. Çalışacak kimse bulamıyoruz işsizliğin zirve yaptığı memlekette. Elime orağı alıp düşüyorum Yakup Usta'nın önüne. Yorucu bir iş ama az da olsa faydam oluyor eşim seslenene kadar...
Sabahleyin ilk iş olarak tezgah ve cihazları üzerindeki koruyucu film tabakalarını soyduk eşimle. "Yapma bak, belin ağrıyacak sonra" dediysem de dinletemedim. İçlerinden bazıları kolaylıkla çıkarken bazıları çok uğraştırdı. Taş Ev'in önündeki ağaçlardan sırıkla kayısı ve erikleri düşürdüm. Her ikisi de tam reçellik kıvama gelmiş. Kuşlara fena sürpriz olacak bu sefer onlardan önce davrandığım için. Tuvaletlerde eksik kalan yer ve duvar seramikleri ile süpürgelik ölçülerini aldım.
Akşamın geç saatlerine kadar çalışıldı yukarıda. Kadınlardan saf olanına parasını verip arabayla sabah aldığımız yere bıraktık. Anasının gözü olan ise kapısının önüne kadar götürmemizi istedi. Parayı da beğenmedi. İnşaat işi olduğu için çok yorulmuş! "Sen doğrusunu bilirsin ağam!" dedik verdik istediği parayı sırf adımız cimriye çıkmasın diye. Yarın masa ve sandalyeler gelecek, Taş Ev biraz daha şenlenecek...