Sabah uyandığımda böyle bir günü hayal dahi edemezdim. Evet, hafta sonu, e hava da güzel ama yine de beklemezdim bu kadarını. Sekize doğru uyansam da yatak keyif yaptım sekiz buçuğa kadar.
Aklıma Hüseyin geldi. Hafta sonları onun geldiği saatler. Gidip demir kapının kilidini, açtım. Zeytin sağa sola gizlediği ne kadar kemik varsa çıkarıp avluya yığmış. Onları temizlemekle başladı günüm.
Önce Hüseyin girdi bahçeye. Sonra bir araba süzüldü içeri. Kahvaltı etmeye gelmişler. Henüz açılışa bir saat var. Eşimin onayını aldıktan sonra günün ilk kahvaltısını veriyoruz. Onun arkasından bir araba daha Rezervasyon yaptıranlar içim tepsiler donatılmış. Ancak rezervasyon yaptıramayanlar ezici çoğunlukta. Bir anda karışıyor ortalık. "Rezervasyonunuz var mıydı?" şeklindeki sorumuza verilen cevapların çoğunda "O da ne oluyor şimdi?" havasında bakışlarla karşılaşıyoruz. Rezervasyon yaptıran nadir isimlerden biri olan Mehmet Bey'ler kendilerini tanıttılar, onları verandanın en güzel masasına alıyorum. Sırada bekleyen onca misafir varken öncelik verdim onlara. Hatta bir ara yanına eğilip rezervasyon yaptırmanın faydaları diyerek gülümsedim. Bununla birlikte altı kişilik rezervasyon yaptıran Gürkan Beyler arada kaynadı. Gelen misafirler arasındaydı. Ama rezervasyon yaptırdığını söylemediklerinden epey beklemiş olmalılar. Oysa onlara vereceğimiz kahvaltıyı her zaman hazırda beklettik. Çok sıkıştığımızda başkasına versek bile hemen yine onlarınkini tamamladık.
Bahçemiz bahçe olalı bu kadar aracı birden görmedi. O kadar arabaya yer bulunacağını hiç beklemezdim doğrusu. Hani valemiz bir tarafa ilave garson çağıracak kadar zamanımız dahi olmadı. Her gelen ağaçların arasında kendine yer buldu bir şekilde.
Kahvaltı saatinden sonra trafik hız kesmedi hiç. Genel olarak misafirlerimiz aileleriyle ya da arkadaş gruplarıyla geldiler. Yoğunluktan dolayı diskjokeylik görevim aksadı. Güneşli bir günde bahar havası hakimdi. Ailelerin yanında getirdikleri çocuklar, terasta avluda ve bahçede gönüllerince eğlendiler.
Değişik insan manzaraları vardı. Her masaya uğradım. Her masadan eleştiri ve önerileri not aldım. Bazı masalarla kısa bazılarınla uzun sohbetlerimiz oldu. Gençler vardı, orta yaşlılar, yaşlılar, baba dostları... İşte onlardan birileri yukarıdaki salonu gördü, çok beğendi. Evdeki Yazar'ın masasına oturdu. Üç kişiydiler. Baba dostlarıydı. "Biz" dediler, "Sadece üç çay alalım, başka bir şey istemiyoruz. Bir de..., yanımızda çekirdek getirmiştik, sakıncası yok değil mi?" Doğal olarak sakıncalı dedim.
Anlatacak çok şey var bugün. Misafirlerden bazıları "Sakız dondurmalı kestane tatlısının üzerindeki çikolata kestane tadını gölgeliyor." dedi, kimi "Konaklama şart burada alkol alanlar için." dedi. Şükrü Bey düzenli takipçilerimdenmiş. Faruk Bey ile birlikte geldi. Faruk Bey uzun uzadıya Toptepe'deki eşekarılarıyla mücadeleyi anlattı. Bu vesileyle eşekarılarının nasıl et yediğini öğrendim.
Gecenin bir yarısı yorgunluğun etkisiyle gözlerim kapanmaya başladı. Yazdığımı okuyamaz oldum. Noktayı koymam sağlığım açısından zorunluydu. Geceleri yaylanın uçanı eksik olmaz. Türlü kelebekler dolaşır tepemde. Veranda kapısını kapatırken eşikte bir kelebek fısıldadı kulağıma. "Kalk git yat, yarın tamamlarsın günlüğü." Fotoğrafını çektim, dikkatlice saldım havaya. Karanlıkta kaybolup gitti özgürce.
Bu yüzden ertesi güne kaldı yazım. Anlatacak çok şey var daha ama kısa kesmek zorundayım. Malum akşama protokol ağırlayacağız.