KATEGORİLER

21 Kasım 2016 Pazartesi

ÇARŞAF

21/11/2016 Pazartesi, Tire

Yoğun bir pazar günü yerini sakin bir pazartesiye bırakıyor. Geç kalktım. Telefonun sesini duymamışım. Arayan numara yirmi dakika önce mesaj kutuma düşmüş. Numarayı çeviriyorum. Telefondaki hanımefendi "Kapıya kadar geldik, kapalı olunca dönmek zorunda kaldık." diyor. Bir anda kafam karışıyor. Hafta arası öğlen vakti, hafta sonları saat 10.00'da başlıyoruz çalışmaya. Bugün pazartesi olduğuna göre kahvaltı vermiyoruz ve açılış saatine daha iki saatimiz var. Saniyeler içinde kafamı toparlayıp soruyorum telefonun ucundaki hanıma. "Siz kahvaltı için mi gelmiştiniz?" "Evet" diyor, "Tavsiye üzerine geldik, kahvaltı servisinin hafta sonları olduğunu biliyorduk ancak arkadaşımız hergün kahvaltı olduğunu söyledi." "Kusura bakmayın o kadar da yol gelmişsiniz keşke önceden telefon etseydiniz." diyorum. Kapıya geldiğinde aramış zaten kadıncağız ama ben açmamışım telefonu. Daha önce arasaydı duyar mıydım sesini, zannetmiyorum. 

Hüseyin dün getirdiği damızlık horozun yanına üç tane de tavuk koydu. Horozu özene bezene yaptığı kümese, tavukları da bizim eski büyük kümese saldı. Horoz döğüşlerine sokarmış horozlarını. Geçen sene büyük paralar kazanmış. Kırdığı ceviz içlerini avucunun içine koyup uzatıyor horoza. "Çarşaf" koymuş adını. Komik bir isim bir horoz için. Çarşaf Hüseyin'le iyi anlaşıyor.  "Benim hobim de bu." diyor Hüseyin.

Bugünün sakinliğini değerlendirmek gerek. Motorlu testereyi biledikten sonra odun kesme işine girişiyor. Akşama kadar şömine sobaya odun hazırlığıyla uğraşınca muşmulaların toplanması çarşamba gününe kalıyor.

Yaklaşan öğretmenler günü nedeniyle 24 Kasım ve hafta sonu için rezervasyonlar yapılıyor.  Dün misafirlerimizin hepsi mutluydu. Bugün facebook sayfamıza üç adet beş yıldız daha eklendi. Altı beş yıldızımız daha olsa ortalamamız yine dört buçuktan 5.0 olacak. Böylelikle şanssız bir durum nedeniyle verilen üç yıldız tarihe gömülecek.

Hava iyice soğudu. Şömine sobayı yakıyoruz. Aşkın Şef kremalı mantarlı spagetti yapıyor sevdiğimi bildiği için. Domatesli sos yakışmıyor bu yemeğe. Farklı bir lezzet ama ben daha önce yaptıklarımı tercih ederim. Bir ara Hüseyin izin istiyor yarım saatliğine. Döndüğünde yüzü gülüyor. Çarşaf'ın kardeşine alıcı çıkmış Kiraz'dan. Bir horoza bin beş yüz lira verilir mi? Vermişler. Bütün borçlarını kapatmış. Bana paraya ihtiyacım varsa vereceğini söylüyor.

Bu akşam erken kapatıp hep beraber şehre iniyoruz. Yarın tatil günümüz. Pazar alışverişi var yine. Haftalar ne çabuk geçiyor?

BENİ HATIRLADINIZ MI?

20/11/2016 Pazar, Tire

Gecenin bir vaktinde Hüseyin'in bir tanıdığı geldi teşhir buzdolabını tamire. Şans yüzümüze güldü. Motorun üzerindeki bir parçayı değiştirdi ve dolabı çalışır hale getirdi. Bu tür problemlerin cumartesi akşamları ya da pazar günü olması insanı ne kadar çaresiz bırakıyor.

Bir bankanın Ödemiş şubesi bütün personelini toplayıp geldi kahvaltıya. Hava o kadar güzeldi ki şömine soba bile yakılmadı. Oysa misafirlerden bazıları yanlarında kestane bile getirmişler sobanın üzerinde kebap yapmak için.

Bugünkü misafirlerin bir kısmı daha önce gelmiş olanlar. "Beni hatırladınız mı?" diye sıkıştırıyorlar bıyık altından gülümseyerek. İnsanların yüzüne bakmaktan ziyade onların bir şeye ihtiyaçları olup olmadığına baktığım için hatırlayamıyorum. "Bir ip ucu verseniz?" der gibi gözlerimi dikiyorum. Hatta bazıları ile o kadar samimi olmuşuz ki bana adımla hitap ederken sarılıp öpüşüyoruz. Ama ben onları nereden tanıyorum, çıkartamıyorum. Bazen eşim yetişiyor imdadıma. "Nasıl tanımazsın, kaç defa söyledim sana, Mehmet Amca, Aysel Teyzenin kardeşinin dayısının oğlu" Oldum olası giremedim bu muhabbetlere. Eşim bu konuda uzmandan öte. Yan yana yürüyen iki kişi görse, yedi sülalesine dalar onları akrabalık bağıyla birbirine bağlar.

Terasımız güneşi alan en güzel yer ve pek revaçta. Misafirler bahçede çoluk çocuk dolaşıp fotoğraf çekiyorlar. Ağaçların arası yine araç dolu. Akşama doğru aniden hava sıcaklığı düşüyor. Hüseyin sobayı yakma hazırlığında. Bu gecenin konukları da son derece seviyeli. Ters giden bir durum yok.

Özel eğlence tertiplemek için Taş Ev'i kapatmak isteyenler misafirler de var, yılbaşında program yapıp yapmayacağımızı öğrenmek  isteyenler de. Güzel bir günü daha geride bırakıyoruz.

20 Kasım 2016 Pazar

SON "GÜNLER"

19/11/2016 Cumartesi, Tire
Sabahın seher vaktinden itibaren temizlik ve kahvaltıya hazırlık çalışmaları açılış saatimizden az önce bitti. Adnan Şefin özellikle biraz geç gelmesini istedim. Hüseyin erkenden temizliğe başlayıp ilk onun mesaisi bitecek.

Salonda yanan şömine soba soğuğu iyice kırdı. Havaların soğuması mıdır etken yoksa öyle mi denk geldi bilmiyorum. Merak edip geçerken çay içmeye, bilgi almaya gelenlerin dışında pek gelen giden yok erken saatlerde. Bunu fırsat bilip havuzun yakınındaki iki ağaçlardaki muşmulaları topladım. Sonuna doğru Hüseyin yardıma geldi. Taş Ev'in hemen altında büyük bir ağaçtaki muşmulaları topladık sonra. Yere iki büyük yaygı serdi ki meyveler sarmaşıkların arasında kaybolmasın.

Öğleden sonra yine "Güncü" ler var, Evde Yazar'ın ifadesiyle. Eşim dünkü halimi görüp gün sahibinden özellikle rica etti çekirdek getirmemesini. Gün sahibi iyi niyetli, düzgün bir hanımefendi. Ben de tanırım kendisini. Dünyalar iyisi biri. "Hiç çekirdek yenir mi sizin orda?" demiş. Yine yarımşar porsiyon köfte ile perde kapandı. Yok bu böyle olmayacak. Bundan sonra ekiple bu konuyu masaya yatırmam lazım. Pilav üzeri az kuru gibi bir şey oluyor bu. Söz verilen bir gün daha var, bu son olacak. Bundan sonra az porsiyon olmayacak ya da tam porsiyon yirmi lira ise yarım porsiyon on beş lira olacak. Hiç kimse şaşırmasın. Bütün maliyet hesapları porsiyona göre yapılıyor. Hiç bonfile yarım porsiyon istenir mi? Burada isteniyor.

Sevdiğim arkadaşlardan biri arıyor Aydın'dan. Eşiyle birlikte rezervasyon yaptırıyorlar. Onların uğuru mudur bilmem, birden rezervasyonların ardı arkası kesilmiyor. Millet sökün ediyor Taş Ev'e. Aydın'dan gelen misafirimizi karşılıyoruz. İlk kez işten bu denli elimi ayağımı çekiyor kontrolü ekibe bırakıyorum. Adisyonları Adnan tutuyor. Salonun bütün masaları dolmasına rağmen bir aksama olmuyor. Biz eşimle birlikte misafirlerimizin masasında oturup durumu uzaktan takip ediyoruz.

Gecenin ilerleyen saatlerinde kötü haber geliyor. Vitrin soğutucusu arızalandı, soğutmuyor. İçi meze dolu dolabın. Yarın için bir sürü rezervasyon var. Planlar yapıyorum. Dikey tip meşrubat soğutucu dolaplarından birini boşaltıp mezeleri oraya mı koysak? Aşkın Şef'e soruyorum tanıdığı tamirci var mı bu işlerden anlayan. Hüseyin yetişiyor imdada yine. Telefon ediyor bir arkadaşına. Bir saat sonra geliyor alet edevatıyla. Soğutucunun içindeki motor ikinci el diyor. Hayır, biz bu soğutucuyu yeni aldık ve ikinci el almadık hiçbir şeyi. Millet üçkâğıtçı olmuş. Uğraşıp bir şeyler değiştiriyor. Dolap soğutmaya başlıyor. Bir motor alalım yedek ne olur ne olmaz. Hüseyin çoktan gitti, usta dolabı çalıştırabilirse ona bir sürprizim olacak, söz verdim.

18 Kasım 2016 Cuma

"GÜN" LÜK MİSAFİR

18/11/2016 Cuma, Tire

Soğuk ama güneşli bir sonbahar sabahı. Saati sekize kurmuştum dün gece. Bu meslekte ilk kez bir iş görüşmesine gideceğim. Yüz kişiyi aşkın konuk... Taş Ev'in kapasitesinin epey üzerinde. Önemli bir işletmenin, personeline vermek istediği eski yılı uğurlama ve yeni yılı karşılama partisi. Bizi aşar bu sayı deyince dışarıya catering servisi verip vermeyeceğimizi sormuşlardı.

Şefi de yanıma almayı düşündüm. Önce hale uğrayıp boş kasaları bırakıp salatalık ve biber aldım. Bugün küçük pazardan alacağım fazla bir şey yok. Aşkın Şefle buluştuktan sonra sabah ilk işimiz bu ziyaret oldu. Sorumlu Müdire hanım bizimle ilgilendi, yerleri gösterdi. Bu özel yemek için işletme bir salonunu ve servis için bir odayı tahsis edecekmiş. Sıcaklar dışarıya kurulacak bir mangalda pişirilecek. En az üç ayrı yerden fiyat alınacakmış ama en düşük fiyata vermek zorunda değillermiş. Geçen sene dışarıda bir restoranda yapmışlar bu aktiviteyi ama herkes zehirlenmiş. Bu yüzden seçimde bu yıl çok hassaslar.

Pazardan yeşillik alıyorum sadece. Bir köylü kadının tezgahında gördüğüm kabak çiçeğini kaçırmıyorum. Salı günü çok aradığım halde bulamamıştım. Bundan sonra hiç bulamayız artık. Fırından ekmeğimizi alıp koyuluyorum dönüş yoluna. Taş Ev'i karşıdan gördüğüm ilk yerde durup bizim dağların sonbahar resmini çekiyorum. Arabayı yanaştırdığım yerler cam kırıklarıyla dolu. Bir toplumun medenilik ölçüsü kişi başı milli gelir üzerinden değil böyle yerlerden ölçülmeli. Öğlen için hanımların gün yemeği rezervasyonu yapılmış. Bekliyoruz.

Her yerin adeti, görgü ve geleneği farklı elbette. Dışarıdan gelen bizler alışmaya çalışıyoruz. Eşim bu memleketin yerlisi olsa da otuz seneden fazla dışarıda yaşamış. O bile şaşırıyor bazı tuhaf hallere. Bana sorarsanız zıvanadan çıkıyorum bazen. Misafir her zaman haklı olmasa kimse dayanmamı beklemesin karşılaştığım trajikomik durumlara.

"Yok yazma her şeyi, müşteri kaybedersin." diyorlar. Ben Taş Ev'i gerçekten bir ev, ağırladığımız herkesi birer konuk olarak görmeye çalışıyorum. Ama konuğunuz evinize gelip perdelerinize ayakkabılarını silerse hoşunuza gitmez herhalde.

Buraların hanım günleri var. Ankara'da da vardı. Herkes yediğini içtiğini öder, gün sahibi yanında bir pasta veya tatlı getirir ve katılanlar gün sahibine belli bir miktar para öderler. Eskiden evlerde yapılan bu toplantılar ikram masraflarını karşılamak, biraz da ev sahibinin eline toplu para geçmesini sağlamak amacıyla düzenlenirdi. Şimdilerde amaç toplu para elde etmek. Evlerdeki günler çoktan tarihe karıştı. Gün sahibi bir restoran ayarlıyor yanında bir tepsi de tatlı götürüyor. Evler buz gibi tertemiz, bütün pislik orada kalıyor. Aslında fikir harika görünüyor. Bir de madalyonun arka tarafı var elbette.

Çok takipçim olduğunu iyi bilerek paylaşıyorum bütün bunları. Hatta muhatapların kulaklarına gideceklerini bile bile. Restoranın normal misafiri ile "Gün" lük misafir arasındaki farklardan başlayalım mesela:

Normal misafir eşini, çoluk çocuğunu alır genellikle. Ya da iş yemeği olur, arkadaş toplantısı olur. "Gün" lük misafirler her zaman olgun yaşta hanımlardan oluşur. Gençler nadiren katılır bu toplantılara.

Normal misafir porsiyon bölmez. Mezesini, içkisini söyler, sohbetini eder. "Gün" lük misafirlerin çok azı tam porsiyon söyler. Kahir ekseriyet yarım porsiyon söyler ya da hiç söylemez.

Normal misafir yemeğin üstüne tatlı ya da rakısının yanına kavun, peynir söyler.  "Gün" lük misafir dışarıdan getirdikleri tatlının servis edilmesini bekler, tatlının üstüne yine dışarıdan getirdikleri ay çekirdeği çitler, patlamış mısır yer.

Normal misafir restoranda çalan klasik müziği dinler, nadiren Türkçe müzik ile değiştirilmesini ister. "Gün" lük misafir gürültüden müziğin sesini duyamaz. Ne çalındığı çok önemli değildir. Yemekten sonra oyun havası ister.

Normal misafir genel olarak hoş görülüdür. Hata aramaz. "Gün" müşterisi detaycıdır, hata arar. Bazı istisnai durumlarda hata bulduğunu zannedip olay çıkarır. Oysa diğerleri aynı konuda onunla aynı fikirde değildir.

Normal misafir hesabı masada ister ve ödemeyi bir kişi yapar. Yöresel olarak masada değil de kasada ödeme alışkanlığı vardır buraların. Masada ödenirse hesap, bir de bahşiş derdi vardır çünkü. Bahşiş verse bir türlü vermese bir türlü. İki kişi üç yüz lira hesap öder, beş lira bahşiş vermeye eli gitmez. Kasada yapılan ödemede hangi masanın hesabını alacağını şaşırırsın. Çünkü bazı durumlarda bir masadan kalkıp diğerine, oradan kalkıp diğerine oturulmuştur. Hadi buna alıştık diyelim. "Gün" lük misafirler için kasa gider ayağa. Herkes yediği, içtiğinin hesabını öder. Kasada ne kadar bozuk para varsa gider.

Öyle ki biri çıkar mesela "Ben" der, "Çok açım, şekerim var." Pek çoğunun şekeri vardır zaten açlığa dayanamazlar. Aynı kişi der ki, "Ben sadece sahanda yumurta istiyorum, iki tane kırılsın." Devam eder yine bir kez daha. "Bana en önce gelsin ama." Hesaplar alınır. "Benim" der, "Benim, sadece yumurtam var, ne kadar?" Cevap verir bizim şef. "Tereyağında çift yumurta 5 TL.". Hanımefendi çantasından bir on lira uzatır. "Hanımefendi yumurtanın yanında bir kahveniz bir de çayınız var, kahve 4 lira, çay 2lira, toplam 11 lira ödeyeceksiniz" Hanımefendi şaşırır, "Aaa, siz burada kahveye de mi para alıyorsunuz?" Bedava sanmasa kahve değil çay da içmeyecek. Elleri titreyerek uzatıyor garsona parayı. "Başımı sallıyorum, tamam yeter verdiği."

Restoranda çekirdek alışkanlığına bir dur demeli. Sadece bu yüzden cinler tepeme çıkıyor. Restoran burası ya. Ama misafir haklıdır. Misafir daima haklıdır. Misafir daima haklıdır.

YUKARI YAYLANIN HAVUZU

17/11/2016 Perşembe, Tire

Erken kalkıp şehre indim. Saat sabahın on' unda yaylada sıcaklık 3 dereceyi gösteriyor. Şehre inince biraz artacak mı diye takip ediyorum. Şehir merkezi ile yayla arasında en az 3 derece sıcaklık farkı var derler. Aşağıda derece değişmiyor, yine 3. Nedense dünkü kadar üşümüyorum.

Her günkü gibi kasaba uğramak durumundayım. Siparişlerimi söyleyip hale doğru yoluma devam ediyorum. Halden domates ve kapya biber alıyorum. En son Adnan'ı da alıp dönüyorum yaylaya.

Yukarı yaylanın muşmulaları olmuş. Hüseyin ve oğlumla birlikte yeni açtığım dik yoldan çıkıyoruz yukarıya. Büyük havuz ağzına kadar su dolmuş. Üzerinde sararmış yapraklar ve dökülen muşmulalar yüzüyor. Suyun yüzeyine yanındaki ağaçların aksi vurmuş. Geçen yıl fazla işim yoktu, bütün ağaçlardaki muşmulaları bizzat kendim toplamış, gidip halde satmıştım.

Taş Ev'in artık bir web sitesi var. Bugün son düzeltmeleri yaptım. Dünkü neşem yok bugün. Nedeni bilinmez bir gerginlik içindeyim. İnsanoğluna kızıyorum.

İnsanoğlu önce haddini bilmeli. Kim olduğunu, nereden geldiğini, yarınının ne olacağını. İnsanoğlu eline geçen fırsatları değerlendirmeli, sabırlı olmalı, saygılı olmalı, çalışkan olmalı, terbiyeli olmalı, sözüne güvenilmeli. Kendine verilen görevleri savsaklatmamalı, laubali olmamalı, işinin hakkını vermeli. Büyüklerini saymalı, onlardan bir şeyler öğrenmeye bakmalı. Yeni başladığı bir işin üç günde alimi kesilmemeli, kendini bulunmaz Hint kumaşı görmemeli.

Kızıyorum, kalırsam iyi olmayacak. Arabanın sigortası da benim sigortam gibi atmış. Oto elektrikçiye gidiyorum geç vakit. Sigortalar değişiyor, araba  da ben de düzeliyoruz.

Bazen ummadığım kişiler çingene pazarlığı yapıyor benimle. Ekonomik menülerimiz grup menülerimiz var elbette. Ama diyorlar ki kuzu şiş olsun, pirzola olsun, bonfile olsun yanında şu olsun bu da olsun. Ama fiyat üç kuruşu geçmesin. Köfte olsa olmaz mı? Yok olmaz, hem pirzola olsun hem de üç kuruş olsun...

Bazı olgun kişiler çingene pazarlığı yapmıyor. Öğretmenler mesela. Onlar iş adamları gibi değil. Öğretmenler Günü menüsü var facebook sayfamızda diyorum. "Tamam" diyorlar "Bir inceleyelim." Sonra bana dönüyorlar. "Tire şiş köfte yerine ızgara köfte alsak olmaz mı?" "Hay hay" diyorum, "Tabii ki olur." "Yanına iki kişiye bir keşkek almak istiyoruz bir de, o zaman ne olur?" Keşkek porsiyon fiyatımız 10 TL, iki kişiye bir porsiyon alınırsa kişi başı 5TL olur." diyorum. "Peki o zaman biz keşkekli menü alalım." Bu insanlara insan daha cömert davranıyor. Soruyorlar, "Menüde yemek sonrası çay ikramı var, biz çay yerine birer bardak kola veya ayran içsek olur mu?" Hayır demem mümkün mü?

Yarın Kaystros olarak ilk kez bir iş görüşmesine gideceğiz Aşkın Şef ile birlikte. Hem de ilk kez yapacağımız dışarıya bir catering servisini görüşmek üzere. Görüşmeyi yapacağımız hanımefendi arkadaşıyla birlikte bu gece yine konuğumuz oldu. İş konuşmadık. Fon müziğinde değişiklik yaptık, gece boyunca Zeki Müren ve Müzeyyen Senar çaldık. Kalkmalarına yakın değiştirdim müziği. Frank Sinatra çalmaya başladım. Beyefendi çıkarken tatlı bir sitem etti. Niye geç kaldınız bu müziğe geçmekte?

17 Kasım 2016 Perşembe

ADNAN

16/11/2016 Çarşamba, Tire

Soğuk bir güne merhaba diyoruz. Kar soğuğu derdi büyüklerimiz böyle havalara. Defalarca misafir ettiğimiz bir banka şubesine gittim iade-i ziyaret için. "Bir dahaki sefere biz sizi bekleriz." demişlerdi. Dün gidecektim zaman bulabilseydim ama bugüne kalması isabet olmuş. Ziyaretine gittiğim kişi şehir dışında göreve gitmiş çünkü. Çaylarını içip kalktım.

Bugün işe başlayacak garsonumuz Adnan'ı arıyorum ancak telefonu cevap vermiyor. Tam ümidi kestiğim sırada dönüş yapıyor. Gürültüden duymamış telefonun sesini. Onu alıp bir kaç yere uğradıktan sonra yaylaya çıkıyoruz.

Ekibi çağırıp bir toplantı yaptım, herkes görevlerini hatırlattım. Yeni gelen personel de dahil olmak üzere herkesin mesuliyetlerini tanımladım.

Yeni haftanın ilk günü olduğu için mutfakta yeni mezeler hazırlanıyor, etler işleniyor. Kimse gelmeden şömine sobayı yakıyor Hüseyin. Yeni görev tanımına göre sobanın yakılması ve odun hazırlanması onun görevi.

Güzel bir web site hazırlanıyor Taş Ev için. Sadece bir kaç eksiklik kalmış ve bazı yanlışlıklar yapılmış. Mesela çalışma saatleri doğru değil.  Tamamlandığında çok sükse yapacağa benziyor.

Ağırladığımız misafirlerden dönüşler bize şevk veriyor. Bir bankanın Ödemiş şube müdürünü ağırlamıştık iki gün evvel. Bugün aynı şubenin bir personeli arayıp bu pazar kahvaltıya gelmek istediklerini söylüyor, hem de en az yirmi kişi olarak. 24 Kasım Öğretmenler Günü için düzenlenmesi düşünülen bir etkinlikle ilgili İzmir Narlıdere'den bir hanımefendi arıyor. Yirmi, yirmi beş kişilik öğretmen grubu eşleri ile birlikte organizasyon yapmışlar Öğretmenler Günü için. Ünümüz İzmirlere kadar ulaştı demek. Önce Taş Ev'i bir arkadaşı tavsiye etmiş. Sonra facebook sayfamızı incelemiş ve kararlarını vermişler. Kasım ayının 26'sında cumartesi günü kahvaltıya gelecekler.

Öğleden sonra genç bir beyefendi telefon edip yerimizi tarif etmemizi istiyor. İyi şeyler duymuş Taş Ev hakkında. Bu akşam bir arkadaşının doğum günüymüş. Dört kişilik rezervasyon yaptırıyor. Diğer gelenler rezervasyonsuz deniyorlar şanslarını. Bir anda manzaralı masalar doluyor. Adnan Şef garsonluktaki farkını gösteriyor. Hüseyin onun iş tutuşunu görünce bir adım geri çekiliyor. Gelip bana Adnan Şefin servisine hayran kaldığını söylüyor. Tek eksiğimizdi şu servis konusu. Ama sanırım bu kez doğru kişiyi bulduk. Taş Ev Adnan ile birlikte yeni bir sayfa açmaya hazırlanıyor.

Dün gece oğlumun geç saatlerde yüklediği müzikler çalınıyor fonda. Hava soğuk mu soğuk. Şömine sobamız salonu güzel ısıtıyor. Keyifler gıcır. 

16 Kasım 2016 Çarşamba

ALIŞVERİŞ

15/11/2016 Salı, İzmir

Dün geceyi taş olmayan evimizde geçirdik. Yüklü bir alışveriş listesi hazırlamış şef. Oğlumla birlikte çıkıyoruz pazara. Her salı zor da olsa bir park yeri bulabildiğimiz sokaklarda bugün hiç yer yok. Dar bir sokağa girip pazara doğru ilerliyoruz. Sağ tarafta araçlar neredeyse tampon tampona değecek şekilde dizilmiş. Hiç yer bulamayınca gerisin geriye çıkmak zorunda kalıyoruz. Sokağın köşesinde pek de tekin olmayan bir yere sokulup park ediyorum. Burası trafiğin yoğun olduğu bir yer. Aklım arabada kalmış halde kilitleyip bırakıyorum arabayı.

Bu hafta kabak çiçeği bulamadık. Pazarın iyice üst kısımlarına kadar dolaştık oysa. Daha erken saatlerde gelseydik bulabilirdik belki, ama olmadı. Sanırım zamanı geçti artık. Arapsaçı sadece bir yerde gördüm. Bol bol ot aldık. Kasap alışverişini de yaptıktan sonra oğlumu evde bırakıyor, daha sonra yaylaya çıkıp dolaplara yerleştiriyorum aldıklarımızı.

Telefonum çalıyor. Arayan iki gün önce Taş Ev'de ailesi ve misafirleriyle ağırladığımız bir beyefendi. 24 Kasım Öğretmenler Günü için rezervasyon yaptırmak istediğini söylüyor. Facebook sayfamızda özel bir menü hazırladığımızı söylüyorum bu özel gün için. Dans müzikleri çalmamızı istiyor konuştuğumuz beyefendi. Telefonu kapattıktan sonra soruyor oğlum. Ne tür dans müziği. Vals değil herhalde. Yarın tekrar konuşup öğreneceğimi söylüyorum. Salonumuzun yarıdan fazlası doluyor şimdiden.  

Bugünü alışverişe ayırıyoruz. Gaziemir Optimum'a gidelim diyor oğlum. Annesiyle beraber alışveriş yaparken buraya kadar gelip bizi yalnız bırakmayan kızımla buluşup bir şeyler atıştırmak üzere Bisquitte Cafe & Restaurant'a atıyoruz kapağı. Ben Meksika usulü köfte sipariş ediyorum, kızım ise levrek filetolu salata söylüyor. Yanında birer filtresiz Bomonti içiyoruz. Menüye, yediğimiz ve içtiğimize daha farklı bakıyorum artık. Servisi düzenli. Dekor konsepte uygun. Ödedikleri kira parası da yüksektir buraların. Bira olarak sadece Efes grubunu satıyorlar. Çatal ve bıçağın sunum şeklini beğenmedik. Son günlerde kendi aramızda da tartıştığımız bir konuydu bu. Bardağa benzeyen cam bir kabın içinde getirdiler çatal bıçağı. Orijinal ama çok sevimli gelmedi bize. İçecek fiyatları bizim fiyatlarımızdan yüzde kırk fazla olmasına rağmen yüksek bulmadık. Ana yemeklerini çok farklı sunduklarını gördüm. Ana yemek fiyatları bizimkine yakın olsa da porsiyon içindeki et miktarları bize göre neredeyse dörtte bir. Pide üzerindeki küçücük köftelerin üzerini mantarlı sos, şakşuka benzeri patlıcanlı bir meze, patates tava ve marul salatası ile doldurmuşlar. Bizde köfte ve etlerdeki gramaj en azından dört katı buradakinin.

Genellikle roka, ızgarada pişirilmiş domates, soğan ve turp dilimleri ile süslüyor tabakları bizim şef. Misafirler böyle seviyormuş. Biraz düşününce kebapçılarda yapılan servisi hatırlatıyor sanki bizimkisi. Bir müddet sonra oğlum gelip katılıyor bize. Bu konuyu birlikte tartışıyoruz. Sunulan yemekler insanların alışmış oldukları gibi mi olmalı yoksa alışmış olduklarının dışında bir sunum mu denenmeli. Ben farklı olmanın insanların daha çok ilgisini çekeceğini düşünüyorum. Yarın şefle konuşabilirim bu konuyu. Eşimi arıyorum, henüz tam olarak aradığını bulamadığından yakınıyor.

Alışveriş merkezinin kapanış saatine yakın arıyor eşim. Nihayet bulmuş gönlüne göre bir şeyler. Bu uzun süreli alışverişler bana göre değil. İlk dükkanda aradığımı bulamazsam ikinci dükkandan alıp çıkmak isterim. Biraz uzarsa alışveriş, tansiyonum düşer, fenalaşırım.