Keyifli bir pazar daha. Eşim çoktan kalkmış hazırlıkları tamamlamış. Onun seslenmesiyle uyandım. Saat dokuz olmuş, bir saat sonra kahvaltı vermeye başlayacağız. Hüseyin gelmiş midir? Gelse telefon eder. Hemen giyinip kapıya koşuyorum. Henüz yolun yarına gelmişken telefonum çalıyor. Tahmin ettiğim gibi arayan Hüseyin. "Geldim" diyorum.
Hüseyin hemen temizliğe koyuldu. Domates, salatalık söğüş işi bende. Dolaptan salatalıkları ve domatesleri, süslemek için maydanozu çıkarıp güzelce yıkıyorum. Halde normal salatalık bulamamış, silor almıştım dün. Hibrit bir tür ama kütür kütür yeniyor. Tarla salatalığına kusur bulan olmuştu ama bugün hiç şikayet almadım. Çok geçmeden telefonum çalıyor. Kahvaltı veriyor musunuz?, "Ne kadar fiyatı?, Tek kişilik yok mu?, Söylediğiniz fiyat iki kişilik mi?" gibi soruların ardı arkası kesilmiyor. Henüz temizlik tamamlanmamış. Hava biraz serin olduğundan sobayı da yakmamız lazım. Soruları teker teker cevaplayınca, "Tamam o zaman, eşimle konuşup size dönerim." diyor. Bu ve benzeri hallerde genellikle dönüş olmaz. Ancak bu sefer öyle olmuyor. On dakika sonra geliyor günün ilk misafirleri. Daha açılış saati gelmemiş ve temizlik tamamlanmamış. İlk defa gördükleri Taş Ev'e hayranlıklarını gizlemiyorlar. Gerçekten bu durumu çok kişide yaşıyorum ben. Dağın başında ahırdan bozma bir yer hayal eden insanoğlu bizim Taş Ev'i görünce ters köşe oluyor. Onlar gidip arkadaşlarına anlatıyorlar ballandıra ballandıra. Arkadaşları geliyor ne var bu kadar anlatılacak buranın deyip. Görünce onlar da şok oluyorlar. Belki de reklam yapmamanın sonucu bu. Eğer reklam yapsaydık, en azından resmini, nasıl bir yer olduğunu biraz da olsa tanımış olacaklardı. O zaman yüksek beklenti içine gireceklerinden, kusur arayacaklardı.
Kahvaltı servisi bittikten sonra yemeğe, çay kahve içmeye gelenler hiç eksik olmadı. Hele akşam üzeri çılgın bir kalabalık vardı. Gelen misafirlerden birinin telefon edip müzisyen çağırması gecenin sürprizi oldu. Salon tamamen doldu. Rezervasyon taleplerinin ardı arkası kesilmiyordu. Bir ara terastan içeri masa taşıdık insanlara yerimiz yok dememek için.
Kemancı hem çaldı hem söyledi. Diğer masalar bu sürpriz eğlenceye şaşırdılar. Bir ara yukarı çıkıp bir kaç resim çektim. "Bir telefonun yeter, hemen gelirim." dedi. Tarzım olmasa da haftanın bir günü fasıl yapsak nasıl olur ki. Ekip olarak konuştuk aramızda. Belki bir hafta fasıl, diğer hafta gitar diletişi sunmak en iyisi. "Yılbaşı için de ben yardımcı olurum." dedi Kemancı Hasan Bey. "Allah'ın istediği bir göz." dedim ben de içimden.
Elemanlar iyi çalıştı bugün. İyi iş çıkardılar. Gecenin ilerleyen saatlerinde Hüseyin'in sigortaları atmaya başladı. Tek rakı yerine bardağa duble koydu. Hemen farkına vardı bu yanlışın. "Tüh," dedi "yanlış yaptım. Tamam amca, sen bunu benim hesaba yaz, ben yenisini koyarım." Yeni koyduğu kadehe yine duble boşalttı. "Tüh, Allah kahretsin, yine kaptırdım. Tamam amca, bunu da yaz sen benim hesaba." "Hüseyin, istersen şişeyi al götür." dedim. "Böyle duble duble biraz zor oluyor."
Gecenin sonunda herkesin yüzü gülüyordu. Hüseyin bana dönüp "Amca" dedi. "Bitti mi mesaim?" "Bitti, bitti Hüseyin." Aldı o yanlış koyduğu iki dubleyi yanına, Aşkın Şefe bir de kavun peynir hazırlatmış, çıktı yukarı salona. Bir dubleyi kendine diğerinin Adnan Şefe vermiş keyif yapıyorlar. "Ne o, Hüseyin Taş Ev'i kapattınız galiba. Bari Aşkın Şefe de söyleyin kadro tamamlansın." Aşkın Şefe izin vermedi eşi. Benim de eşlik etmemi istediler. Bir bira açıp yanlarına gittim. Geceyi güzel sonlandırdık.