Güzel bir gün, güneşli, insanın içini ısıtıyor... Özel bir gün... Bugün Öğretmenlerin günü. Bize hayatı, donanımlı, kültürlü olmayı kısacası ayakta kalmayı, dik durmayı öğreten güzel insanların günü. Bütün öğretmenlerin günü kutlu olsun. Bizleri, çocuklarımızı, torunlarımızı yetiştirmek için ilk gün heyecanından bir şey kaybetmeyen, her türlü zorluğa aldırış etmeden gece gündüz çalışan öğretmenlerimiz...
Okul yıllarında öğretmen olmayı ya da öğretmen bir eş seçeceğimi hiç düşünmezdim. Öğretmenlik zor zanaat. Herkes yapamaz. Öğretmenlik kabiliyet ister. Öğretme kabiliyeti herkese verilmemiştir. İsteyen okulunu bitirip öğretmen olur. İçlerinden bazıları iz bırakır geride. Bazıları silinir gider... Bana göre doğrusu, öğretmen olacak kişilere bir yetenek testi uygulanması. Örneğin ben de öğretmen olabilirdim, tek engel üniversite giriş puanı ise. Eğer öğretmen olsaydım, yazık olurdu öğrencilere. Anlatma kabiliyetim sıfır. Eşimle tartıştığım konularda en büyük problemimdir derdimi anlatamamak. Konuşurum durmadan, çırpınırım düşündüklerimi kelimelere dökmek için. Sonunda eşim bir cümlede toparlar iki saat anlattığımı. Sırf bu yüzden yazmaya başladım. Konuşmasam, hep kağıtlara döksem anlatmak istediklerimi...
Bende iz bırakan öğretmenlerimi düşünüyorum. Bazıları başka dünyalara göçmüş olmalı, kimisi yaşlanmıştır artık iyice... Bazı öğretmenlerimin siması da, adı da silinmez aklımda, yer etmiş. Bazılarının ismi kaybolmuş hafızamda. Hadi birlikte tarihin tozlanmış sayfalarına dalalım, öğretmenlerimizi analım, yaşayanlara sağlıklı bir ömür dileyelim, ölenlerin ruhlarını selamlayalım.
İlk öğretmenimin adı Yaşar'dı. Yaşar bizim sokakta oturan turşucunun adıydı aynı zamanda. Yaşar isminin de kadın ismi olabileceği ondan ilk öğrendiğim şeydi. Annem götürmüştü beni okula, teslim etmişti, yeşil gözlü, dolgun yüzlü, kıvırcık saçlı, üzerinde yeşil renkli bir forma taşıyan kadına. Öyle sıcaktı ki gülüşü, hemen sevmiştim onu. Sevginin yanında saygı ve korku da vardı biraz. Öğretmen deyince biraz çekinirdik o zamanlar. İlk dersin teneffüsünde koşarken bahçenin beton zemini üzerine düştüm. Diz kapağım kanamaya başladı. İlk yalnızlığım. Eskiden yanımda annem olurdu. Defalarca düşüp dizimi patlatmıştım. İlk olarak oksijenli suya batırılmış pamukla silerlerdi yaramı. Daha sonra tentürdiyot basarlardı. Çok yanardı canım, avaz avaz bağırarak ağlardım.
Dizim kanıyor, ne yapacağımı bilmiyordum. Zil çaldı, henüz tanımama fırsat bulmadığım arkadaşlarım sınıflarına döndüler. Bu durumda ne yapılacağını kimse anlatmamıştı ki bana. Çantamı sınıfta bırakıp evin yolunu tuttum. Annem kanayan dizime gerekli müdahaleyi yaptıktan sonra kolumdan tuttuğu gibi gerisin geriye sınıfa götürdü beni. Ders arasıydı. Okulu bıraktım diye kızar sandım öğretmenim. Kızmadı. Önce beyaz kurdele taktı göğsüme, sonra kırmızı. En sonunda okumayı söktüm ve yıldızı hak ettim.
Bir sonraki sene Yaşar öğretmeni aradı gözlerim. Ama yoktu. Adana'ya çıkmıştı tayini. O bende ilk iz bırakan oldu. İlkokul son sınıfta okul değiştirdim. Müşerref İyibak Öğretmen'in gözdesiydim. Gözüne daha çok girmek için derste parmağım her zaman havadaydı. O benim konuları iyi bildiğime inandığı için hep başka öğrencilere cevap hakkı verirdi. Günlerce, haftalarca devam etti bu durum. Öyle bir hale geldi ki ister çalışayım, ister çalışmayayım benim parmak her zaman havada. Nasıl olduysa bir gün büyü bozuldu. Hiç unutmuyorum, tarih dersiydi ve ben kitabın kapağını açmamıştım. Benden anlatmamı istedi konuyu. Otlukbeli Savaşı mıydı Ridaniye mi o kadarı yok aklımda. Halimi bir düşünün. Savaşın ne yılını biliyorum ne hangi devletler arasında olduğunu, ne de komutanını. Başladım gak guk etmeye. "Komutan ata bindi dıgıdık dıgıdık." Öğretmen durumu anladı. Hiç bir şey demedi. Ama aldığım derslerden en önemlisiydi bu. Eğer fırça atsaydı o kadar aklımda kalır mıydı acaba.
Ortaokul yıllarında iz bırakan öğretmenimin adı Ayşe Balık'tı. Bana matematiği o sevdirdi. Fahrettin isimli bir çocukla birinciliğe yarışırdık. Genel olarak hep ikinci olurdum sınav sonuçlarında. Ayşe öğretmen daima ikimizi bir tutar bizimle gurur duyardı.
Lisenin ilk yılı kötüydü. İzmir'in göbeğinde İngilizce derslerimiz öğretmensizlikten boş geçiyor, fizik dersimize biyoloji öğretmeni giriyordu. Yine bir matematik öğretmeni. İsmini nasıl unuturum. Mualla... Yeni öğretmen olmuş, ilk dersini bize verecek. Işıl ışıl parlıyor içi gülen kahve rengi gözleri. Keşke bütün derslere o girse... Resmen aşık oldum kadına. Haşarı bir sınıfımız vardı. Hiç bağırdığını, sinirlendiğini görmedim. Kızarken bile o güzel gözlerinin içi gülerdi. Keşke bir imkan yaratabilsem de bir elini öpebilsem...
Lisenin takip eden yıllarında sınıfımız harikalar yarattı. Fen koluyduk. Fizik öğretmenimiz onca meslek hayatında bu kadar yüksek not ortalamalarına ilk kez şahit oluyordu. Namık Kemal Lisesinden yeni bir matematik öğretmeni gelmişti. Hamiyet Hanım. Son yılıydı emekli olmak için. Ciddiydi. Bilgi doluydu. Öğretmesini iyi bilen biriydi, konusuna hakimdi. Üniversite sınavında hepimiz güzel puanlar aldıysak onun emeği vardı üzerimizde.
Ankara'da üniversitenin hazırlık sınıfında hocamız Amerikalı Julia Hanımdı. Bir Türk'le evlenmiş, çikolata renkli uzun boylu sempatik bir kişiydi. Kara kocaman gözlerinin içi gülerdi hep, aynı Mualla Öğretmeninki gibi. Bir kaç kelime dışında Türkçe bilmezdi. Nedendir bilinmez üniversite hocalarında iz bırakan olmadı ondan başka. Biz mi büyüdük, onları mı meslektaşımız gördük bilinmez.
Okullar bitti ama benim öğretmen aşkım bitmedi. Bende en derin iz bırakan ve bırakmaya devam eden sevgili eşimle evlendim. Ondan çok şey öğrendim. Kitap okumasını bile....
Emekli olana kadar evde öğrencileri için hazırlık yaptı amatör bir ruhla. Dershane dershane dolaştı parlak öğrencilerine burs imkanı yaratsın, fetöcü abi ve ablaların tuzağından korusun diye. Seneler önce göz göze geldiği kurbanlık koça acıyıp bir daha kurban kesmemeye karar verince, her yılın kurban paralarını yardıma muhtaç öğrencilerin kışlık giyimine ve diğer ihtiyaçlarına ayırmıştı.
Aydın'da görev yaptığı okulun minik öğrencileri her Allah'ın günü okulun giriş kapısında ellerinle kır çiçekleriyle karşılarlardı öğretmenlerini. "Nasıl bir sevgidir bu." deyip şaşırırdım o zamanlar.
Ankara'dayken Atatürk haftası nedeniyle bir ödev vermiş öğrencilere. "Aile büyükleriniz de size yardımcı olsun." demiş. Çankaya gibi bir yerde öğrencilerden birinin başı önde. Ödevi yok önünde. "Ne oldu kızım, niye yapmadın ödevini?" Kız mahcup. Belli ki okuldaki eğitim ile ailesinin verdiği eğitim farklı. "Benim annem Atatürk'ü hiç sevmez onun için bana hiç yardım etmedi." Bunu duyunca nereye gittiğimizi daha iyi anlamıştım.
Yaşasın Atatürkçü Öğretmenler. Kutlu olsun gününüz....Hepinizin önünde saygı ile eğiliyorum.
Eşinizin öğretmenler günü kutlu olsun :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ediyorum:)
SilEşinizin Öğretmenler Gününü bir kez daha kutlarım.
YanıtlaSilÇok teşekkürler:)
Silİyi bir öğretmende olması gereken nitelikleri de sıralayarak sizde iz bırakan öğretmenlerinizi etkileyici bir dille anlatmışsınız. Hamiyet Hanım'ın özelliklerinde genellikle iyi bir öğretmende olması gerekenler sıralanmış. Sayısala ilginiz iyi öğretmenlerle pekişmiş.
YanıtlaSilEşinizin değerini bilip güzel sözlerle desteklemeniz ne güzel. Eşinize de nice güzel günler diliyor, kutluyorum.
Çok teşekkür ederim. Ben de sizin Öğretmenler Gününüzü candan kutlarım.
SilAnılara gitmek ne iyi geldi anılarınızla.Eşinizin nezdinde tüm Atatürkçü, aydın öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu olsun.Yaşasın Atatürkçü öğretmenler.
YanıtlaSilAnılar yaşadığımız günlerin akılda kalan izleri. Acısıyla, tatlısıyla... Öğrencilik ve askerlik yılları en unutulmayanları. Yaşasın Atatürk devrimlerini kendine ışık tutmuş öğretmenlerimiz. Eşimin adına teşekkür ederim:)
SilKeyifle okudum, bu arada değerli eşinizin öğretmenler gününü kutluyorum.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, değer verip okuduğunuz için. Eşim adına da ayrıca teşekkür ederim.
SilHarikulade bir yazı olmuş.İz bırakanları da çok güzel ifade etmişsiniz.Sevgili eşinizin Öğretmenler Gününü kutluyorum.Çok sevgiler,selamlar
YanıtlaSilSağ olun efendim. Yazdıklarım yıllar boyu zihnimde tekrarlanarak yer tuttu. Bütün öğretmenlerin günü kutlu olsun. Esenlikle...
Sil:) pekii eşiniz yazdıklarınızı anlıyo muuu :)
YanıtlaSilAşk olsun yani. O kadar anlaşılmaz mı yazıyorum:))
Silya onu demek istemedim kiii. biz gayet anlıyoz tabisiiii ama hani siz konuşurken çok kompleks karmaşık konuşuyomuşsunuz yaaa eşiniz hani toparlıyormuş sadeleştiriyormuş yaaa acaba yazılarınızı okurken de anlayıp acaba dur şunu sadeleştireyim diyo muuu onu diyoduum :)
SilA ben yanlış anlamışııım:)))) Sadece anlatma kabiliyetim yok sanıyordum. Kusura bakmayın, anlama kabiliyetim de yokmuş:)))
SilAma çok yoğun o, eskiden daha çok kontrol ettiriyordum yazılarımı:)