Dün geceki öfkem uykumu kaçırdı. Yatağa gidecek mecal bulamadım kendimde. Gecenin ilerleyen saatleri sabaha koşarken bir anda gün ağardı. Dünün aksine kar havası var bugün. Bir ara panikliyorum geç kalacağım diye. Altımıza yeni dükkan açan Ayvalık'çıya karışık bir tost hazırlamasını söyledim, zamandan kazanmak için.
Sonuna kadar güvendiğim adamla vedalaşacağımı düşünmüyor değildim ama günün sürprizi Yakup'tan. Tostumu yedikten sonra biraz alışveriş yapacak zamanım oldu. Önce mandıraya uğradım. Patatesçi de ona yakın. Dar sokakların arasında arabamla ağır ağır ilerleyerek patatesçi dükkanının önünde durdum. Dükkanda kimsecikler yok. Yan dükkanlarda da öyle. Geçen sefer geldiğimde, ondan önceki gelişimde de durum aynıydı. Zavallı Çuvalcı işini gücünü bırakmış, her tarafta komşusu Patatesçiyi aramıştı. Bir iki defa seslendim. Onun dükkana dönüşünü beklesem geç kalacağım. Yukarıda patates kalmadığını da biliyorum. İki cephesi açık köşe dükkana girip terazinin bir kefesine ağırlıkları, diğer kefesine seçtiğim patatesleri doldurmaya başladım. Bir naylon poşet, daha sonra bir tane daha. Adam hala yok ortalarda... Parasını sonra bırakırım diye geçirdim aklımdan. Patates torbalarını arabama yükleyip dükkandan ayrıldım.
Adnan Şefi aradım tam iki dakika varken buluşma saatimize. "İki dakika sonra ordayım." oldu cevabı. Yolumuz üzerindeki fırına uğrayıp ekmek aldık. Yakup'u alacağız az ileriden. Telefon etmeye gerek yok artık, saati biliyor nasıl olsa. Buluşma yerine geliyor, beklemeye başlıyoruz. Adnan Şef, "Aradınız mı Yakup'u?" diye soruyor. Aramama gerek var mı her sabah deyip çıkışıyorum, sanki bekleten oymuş gibi. Bir beş dakika daha bekliyorum inatla. Sonunda çeviriyorum numarasını, meşgul çalıyor. Bir kez daha çeviriyorum. Cevap vermiyor. Bir kez daha. Tam beş sefer arıyorum, cevap yok. Hemen karşıdaki kafede dayısı var. "Onun telefonu bile yok bende." diyor. "Daha dün nasihat ettim ona. Bak bunlar düzgün insanlara benziyor, rahat edersin diye" Karşı masadaki adamı başıyla işaret ederek, "Öyle demedim mi len Abdullah?" "Aha bak o da şahit." Yapacak bir şey yok. Buraya kadar. Yola çıkmak üzere Aşkın Şef görünüyor motosikletiyle. "Biz Adnan'la devam edelim, sen dayısının tarif ettiği eve bir git bakalım başına bir şey mi, geldi adamın?" Dayı hala konuşmaya devam ediyor, "Dün pazarda görmüştüm onu, bugün tatil, yarın gideceğim demişti hâlbuki bana."
Yaylaya çıkıyoruz. Bahçe kapısı açık. Demek teşrif buyurmuş hazret. Gelmesi benim için büyük sürpriz. "Günaydın" diyor. Soğuk bir günaydınla karşılık veriyorum. Adnan Şef'le içeri taşıyoruz eşyaları. Biraz sonra Aşkın Şef geliyor. Hüseyin yanıma yaklaşıyor. "Şu benim hesabı çıkaralım, amca" diyor. Memnuniyetle karşılıyorum bu teklifi. Kendi isteği ile bu kararı vermesi daha da güzel. Safralar atılmadıkça yükselmek mümkün olmaz. Aşkın'a soruyorum Yakup'u. Fabrikada çalışmaya başlamış. Bu film burada çok revaçta. Karaktersizlik diz boyu. Yüzü yok ki telefonu açsın. Çalıştığı günün parasını istemeye bile yüzü yok.
Aşkın Şef mutfakta mezeleri hazırlamaya başlıyor. Adnan Şef ona yardım ediyor. Dışarıda atıştıran kar havayı yumuşatmış biraz.
Öğleden sonra kar yağışı şiddetini arttırıyor. Yayla yavaş yavaş beyaza bürünüyor. Bahçe içindeki yolun üzerinde biriken ve sürekli kalınlaşan kar örtüsünden gözüm korkmaya başlıyor. Göze hoş geliyor bu görüntüler. Birkaç fotoğraf çekiyor, Instagram, Twitter, Facebook sayfalarımda paylaşıyorum. Facebook'u çözdüm iyice de, diğerlerine yeni yeni alışmaya çalışıyorum. Pek çok özelliğini, hatta ne işe yaradığını çözmekle meşgulüm şu sosyal medya dedikleri hastalığın. Paylaştığım fotoğrafları beğenenler oluyor. Ben onların fotoğraflarını beğenecek olsam ne, nasıl yapılır tam olarak bilmiyorum. Kırmızı kalp göndermek beğenmek demek mi? Yanlış anlaşılmasın sonra?
Akşam erken geliyor, havanın durumu malum. Taş Ev'in ışıklarını biraz erken açıyorum. Kaplan yolunda araç trafiği kesiliyor. Kar yağışı bir ara durur gibi olsa da yeniden başlıyor. İzmir'de ilk kez bu kadar yoğun bir kar yağışına şahit oluyorum. Ankara günleri geliyor aklıma. Bu görüntülere yabancı değildim aslında. Kardan, buzdan korkmuyorum. Çok ağır kış şartlarına da, karlı buzlu yollara da alışkınım. Ankara'da bu manzarayı gördükten sonra şirket boşalmaya başlar, trafik yolları kapatmadan evlerinin yollarını tutardı herkes. Bense hiç umursamaz saatinde terk ederdim şirketi. Yollar geçit vermezdi kar yağdıktan hemen sonra. Maceralı bir yolculuktan sonra eve varmayı başarırdım her zaman. Taş Ev'de durum biraz farklı. Sadece bir kilometrelik bir yol kesimi var sıkıntı yaratan. Köye indikten sonra yolların temiz olduğunu düşünüyorum. Bu şartlar altında köyden yukarı çıkabilen pek babayiğit olabileceğini sanmıyorum. Bugün misafir gelmez artık buralara. Personele acil durum anonsu yapıp hemen toplanmalarını yoksa geceyi burada geçirmek zorunda kalacağımızı söylüyorum. Arabamın üzeri, camlar karla örtülmüş. İzmir'de kar temizliği yapacağım hiç aklıma gelmemişti.
Zeytin'i serbest bırakıyorum. O da ilk kez görüyor karı. Şaşırıp oradan oraya koşuyor. Şaşkınlıktan mı bu heyecanı, yoksa sevinçten mi, anlamıyorum. Işıkları, kapıları kontrol ediyoruz. Kapının dışında acı acı patinaj sesleri. Belli ki yolda kalan araçlar var. Bu durum canımı sıkıyor. Dönüş yolu maceralı geçeceğe benziyor. Tecrübeliyim ama bu arabayı ilk kez karlı hava koşullarında kullanacağım için biraz ürkeklik hissediyorum. İlk sınav bahçe içinde S çizen yaklaşık yüz metrelik parke yolda olacak. Depoyu kilitlerken birkaç kez ayağım kayıyor. Zeytin bile koşarken sık sık kayıp düşüyor. O iyiden iyiye acemi. Neler düşünüyordur acaba ilk kez gördüğü kar hakkında. Gece don yaparsa buz pistine dönüşür burası. Şimdiden yılbaşı gecesini düşünüyorum. Belediyeye söyleyip tuzlatmak lazım yolları.
Arabaya doluşuyoruz. Direksiyon başında derin bir nefes alıyorum. Silecekler kesintisiz yağan karı camdan kaydırıyor. Heyecan dorukta. Ön panelde yukarı yayladan inerken kullandığım bir düğmeye basıyorum. Düğmenin üzerinde kaygan yolu simgeleyen bir sembol var. Ekranda ışığın yanması devreye girdiğini gösteriyor. Muhtemelen dört çeker hale geliyor bu durumda. Hafifçe gaza basıyorum. Hareket ediyoruz. İlk birkaç metrede sorun görünmüyor. S'in ilk kıvrımında zorlanmaya başlıyoruz. Hareket etmeye devam etsek de aracın arkası sola doğru kayıyor. Panik yok. Hızım oldukça ağır ve sabit. İlk virajdan kurtarıyorum. Arabanın ön kısmı sağda yol dışına çıkıyor. Hiç istifimi bozmadan aynı tempoda gaza basarken sola doğru çeviriyorum direksiyonu. Biraz patinaj yaptıktan sonra arabayı yola oturtmayı başarıyorum. İkinci virajda aracın arka kısmı yine sola kayıyor. Bu taraf tehlikeli. Uçurum falan yok ama o tarafa kayarsa kendi başına çıkması zor bu şartlarda. Ayağımı fren pedalından çekiyor, hafiften kesik kesik gaz veriyorum. Normal arabanın çıkması mümkün değil bu yoldan. Lastikler yeri kavrıyor ve düzlüğe çıkıyorum. Kapının dışında durursam bir daha kalkamam. Bu yüzden yol kenarına çıkmak iyi olacak. Kapının hemen dışına çıktığımda verdiğim kararın ne kadar isabetli olduğunu anlıyorum. Sol tarafta geçen ay ördürdüğüm taş duvar can simidi gibi yetişiyor imdada. Duvarın arkası uçurum. Duvar asfalt yola kadar uzamıyor. Son yirmi metrede patinaj yapmaya başlıyoruz yine. Arabanın arkası yar tarafına doğru kaymaya başlıyor. Çöp konteynırlarına doğru yaklaşıyoruz. Çok fazla sıkıntı çekmeden kıç ata ata yol kenarına kadar çıkıyoruz. Yolumuz üzerinde bize doğru gelmeye çalışan başka bir araç var. Farlarından bize oldukça yakın bir yerde olduğu anlaşılıyor. İnatla basıyorlar gaza. Patinaj sesleri ürkütücü. Yol dar, virajlı. Yolda kalacak bir araç bizim de mahsur kalmamız anlamına geliyor. İnip yola çıkıyor, sesin geldiği yere doğru ilerliyorum.
Tanıdık bir kadın sesi "Yolda kaldık." diyor, çaresizlik içinde. Başındaki kapüşonu yüzünü kapatmış. Kar tipi şeklinde yağmaya devam ediyor. Başını kaldırınca yüzünü görüyorum. Yabancı değil. Taş Ev'de ağırladıktan sonra gerçekten dostumuz olmuş iki genç. Hoş sohbet, güzel insanlar. Arabanın direksiyonundaki kişiyi tahmin ediyorum. Şehrin çılgın çevrecisi. "Bu havada ne işiniz var, yolunuzu mu şaşırdınız?" diyorum. Boşuna sorulmuş bir soru bu tabii. Çünkü onlar dağlardan inmiyor zaten. Ancak bu havalara hiç alışkın değiller. Buzda araba kullanmak ayrı hüner ister. Arabayı uçuruma kaydırmak korkusu gözlerinden okunuyor. "Uçuruma doğru kayan arabada, insan ateist olsa imana gelir." diyor heyecanla. Bu koşullara rağmen ne arabalarından ne de birbirlerinden vaz geçiyorlar. Genç kadın "Uçarsak birlikte uçarız, seni mi seyredeceğim kenarda." diyor bağlılıkla.
Şantiye hayatımda ne araçlar kurtarmıştık yolda kalan. Burada çekme halatımız bile yok. Çaresizlik içinde "Bizim elemanlarla birlikte bahçe kapısının önüne itelim arabayı." diyorum. Arabayı itmek bir yana ayakta zor duruyoruz. Son bir gayretle arabayı patinaj yapa yapa bahçe girişindeki düzlüğe çıkartmayı başarıyoruz. Aslında en akıllı iş onu burada yolun kenarında bırakmak. Delikanlı razı değil. Yavaş yavaş aşağı inmeyi deneyelim birlikte diyor. Önden gitmemi istiyor. Diğer personelle birlikte aşağı doğru hareket ediyoruz. Arkadan selektör yapıyor. Genç kadın telefon ediyor arkadaşına, ne istiyor diye. Çok ağır ilerlemesine rağmen arabayı kontrol edemiyormuş. Yolun ortasında duruyoruz. Arkamdaki far ışığı yavaş yavaş kayarak kaybolup ortalık karanlığa bürünüyor. "Sanırım kaydırdı arabayı." diyorum bizimkilere. Arabadan iniyoruz aşağı hep birlikte. Elli metre kadar geride araç yola yanlamasına dönmüş. Arka taraf uçurum. Dışarıdan direksiyon yönü, hızı konusunda genç adama telkinde bulunuyor, ileri geri manevra yaptırarak aracın yönünü düzeltiyoruz.
Aracı burada bırakmak en iyisi. Genç adamın hiç rahat değil. Yoldan geçen diğer araçlar çarpabilir korkusu var içinde. Yüz metre kadar aşağıda Nihat Efendi ile Cambaz Ali'nin bahçe giriş kapılarının önü oldukça geniş. Acaba oraya kadar ilerlemek mümkün olur mu ki? Genç adam biraz daha hareket ettireyim derken araba şarampole doğru kayıyor. Kurumuş otlarla dolu hendeğin içine saplanmasından endişe ediyorum. Neyse ki altı sağlam. Buradan aracı çıkartmak oldukça zor artık. Aracı biraz daha içeri almasını istiyoruz arkasını emniyete almak için. İsteksizce çıkıyor arabadan. Kapıları kilitliyor. Hep beraber arabama biniyoruz.
Cambaz Ali'nin kapısı, ahşap evin virajı gibi buzlanmanın yoğunlaştığı kritik yerleri problemsiz geçiyoruz. Geriye tek korktuğum yer kalıyor: Köy meydanından yukarı doğru çıkan yol parçası. Yolun eğimi oldukça fazla burada. Neyse ki korkum nafile çıkıyor. Beklediğim kadar kar tutmamış orası. Rahatlıkla geçiyoruz. Köyden çıkıp aşağı inerken hızlanıyorum. Önce karla karışık yağan yağmur şehre inerken tamamen yağmura dönüyor. Herkesi sağ salim evlerine bırakıyorum.
Aşkın Şef mutfakta mezeleri hazırlamaya başlıyor. Adnan Şef ona yardım ediyor. Dışarıda atıştıran kar havayı yumuşatmış biraz.
Öğleden sonra kar yağışı şiddetini arttırıyor. Yayla yavaş yavaş beyaza bürünüyor. Bahçe içindeki yolun üzerinde biriken ve sürekli kalınlaşan kar örtüsünden gözüm korkmaya başlıyor. Göze hoş geliyor bu görüntüler. Birkaç fotoğraf çekiyor, Instagram, Twitter, Facebook sayfalarımda paylaşıyorum. Facebook'u çözdüm iyice de, diğerlerine yeni yeni alışmaya çalışıyorum. Pek çok özelliğini, hatta ne işe yaradığını çözmekle meşgulüm şu sosyal medya dedikleri hastalığın. Paylaştığım fotoğrafları beğenenler oluyor. Ben onların fotoğraflarını beğenecek olsam ne, nasıl yapılır tam olarak bilmiyorum. Kırmızı kalp göndermek beğenmek demek mi? Yanlış anlaşılmasın sonra?
Akşam erken geliyor, havanın durumu malum. Taş Ev'in ışıklarını biraz erken açıyorum. Kaplan yolunda araç trafiği kesiliyor. Kar yağışı bir ara durur gibi olsa da yeniden başlıyor. İzmir'de ilk kez bu kadar yoğun bir kar yağışına şahit oluyorum. Ankara günleri geliyor aklıma. Bu görüntülere yabancı değildim aslında. Kardan, buzdan korkmuyorum. Çok ağır kış şartlarına da, karlı buzlu yollara da alışkınım. Ankara'da bu manzarayı gördükten sonra şirket boşalmaya başlar, trafik yolları kapatmadan evlerinin yollarını tutardı herkes. Bense hiç umursamaz saatinde terk ederdim şirketi. Yollar geçit vermezdi kar yağdıktan hemen sonra. Maceralı bir yolculuktan sonra eve varmayı başarırdım her zaman. Taş Ev'de durum biraz farklı. Sadece bir kilometrelik bir yol kesimi var sıkıntı yaratan. Köye indikten sonra yolların temiz olduğunu düşünüyorum. Bu şartlar altında köyden yukarı çıkabilen pek babayiğit olabileceğini sanmıyorum. Bugün misafir gelmez artık buralara. Personele acil durum anonsu yapıp hemen toplanmalarını yoksa geceyi burada geçirmek zorunda kalacağımızı söylüyorum. Arabamın üzeri, camlar karla örtülmüş. İzmir'de kar temizliği yapacağım hiç aklıma gelmemişti.
Zeytin'i serbest bırakıyorum. O da ilk kez görüyor karı. Şaşırıp oradan oraya koşuyor. Şaşkınlıktan mı bu heyecanı, yoksa sevinçten mi, anlamıyorum. Işıkları, kapıları kontrol ediyoruz. Kapının dışında acı acı patinaj sesleri. Belli ki yolda kalan araçlar var. Bu durum canımı sıkıyor. Dönüş yolu maceralı geçeceğe benziyor. Tecrübeliyim ama bu arabayı ilk kez karlı hava koşullarında kullanacağım için biraz ürkeklik hissediyorum. İlk sınav bahçe içinde S çizen yaklaşık yüz metrelik parke yolda olacak. Depoyu kilitlerken birkaç kez ayağım kayıyor. Zeytin bile koşarken sık sık kayıp düşüyor. O iyiden iyiye acemi. Neler düşünüyordur acaba ilk kez gördüğü kar hakkında. Gece don yaparsa buz pistine dönüşür burası. Şimdiden yılbaşı gecesini düşünüyorum. Belediyeye söyleyip tuzlatmak lazım yolları.
Arabaya doluşuyoruz. Direksiyon başında derin bir nefes alıyorum. Silecekler kesintisiz yağan karı camdan kaydırıyor. Heyecan dorukta. Ön panelde yukarı yayladan inerken kullandığım bir düğmeye basıyorum. Düğmenin üzerinde kaygan yolu simgeleyen bir sembol var. Ekranda ışığın yanması devreye girdiğini gösteriyor. Muhtemelen dört çeker hale geliyor bu durumda. Hafifçe gaza basıyorum. Hareket ediyoruz. İlk birkaç metrede sorun görünmüyor. S'in ilk kıvrımında zorlanmaya başlıyoruz. Hareket etmeye devam etsek de aracın arkası sola doğru kayıyor. Panik yok. Hızım oldukça ağır ve sabit. İlk virajdan kurtarıyorum. Arabanın ön kısmı sağda yol dışına çıkıyor. Hiç istifimi bozmadan aynı tempoda gaza basarken sola doğru çeviriyorum direksiyonu. Biraz patinaj yaptıktan sonra arabayı yola oturtmayı başarıyorum. İkinci virajda aracın arka kısmı yine sola kayıyor. Bu taraf tehlikeli. Uçurum falan yok ama o tarafa kayarsa kendi başına çıkması zor bu şartlarda. Ayağımı fren pedalından çekiyor, hafiften kesik kesik gaz veriyorum. Normal arabanın çıkması mümkün değil bu yoldan. Lastikler yeri kavrıyor ve düzlüğe çıkıyorum. Kapının dışında durursam bir daha kalkamam. Bu yüzden yol kenarına çıkmak iyi olacak. Kapının hemen dışına çıktığımda verdiğim kararın ne kadar isabetli olduğunu anlıyorum. Sol tarafta geçen ay ördürdüğüm taş duvar can simidi gibi yetişiyor imdada. Duvarın arkası uçurum. Duvar asfalt yola kadar uzamıyor. Son yirmi metrede patinaj yapmaya başlıyoruz yine. Arabanın arkası yar tarafına doğru kaymaya başlıyor. Çöp konteynırlarına doğru yaklaşıyoruz. Çok fazla sıkıntı çekmeden kıç ata ata yol kenarına kadar çıkıyoruz. Yolumuz üzerinde bize doğru gelmeye çalışan başka bir araç var. Farlarından bize oldukça yakın bir yerde olduğu anlaşılıyor. İnatla basıyorlar gaza. Patinaj sesleri ürkütücü. Yol dar, virajlı. Yolda kalacak bir araç bizim de mahsur kalmamız anlamına geliyor. İnip yola çıkıyor, sesin geldiği yere doğru ilerliyorum.
Tanıdık bir kadın sesi "Yolda kaldık." diyor, çaresizlik içinde. Başındaki kapüşonu yüzünü kapatmış. Kar tipi şeklinde yağmaya devam ediyor. Başını kaldırınca yüzünü görüyorum. Yabancı değil. Taş Ev'de ağırladıktan sonra gerçekten dostumuz olmuş iki genç. Hoş sohbet, güzel insanlar. Arabanın direksiyonundaki kişiyi tahmin ediyorum. Şehrin çılgın çevrecisi. "Bu havada ne işiniz var, yolunuzu mu şaşırdınız?" diyorum. Boşuna sorulmuş bir soru bu tabii. Çünkü onlar dağlardan inmiyor zaten. Ancak bu havalara hiç alışkın değiller. Buzda araba kullanmak ayrı hüner ister. Arabayı uçuruma kaydırmak korkusu gözlerinden okunuyor. "Uçuruma doğru kayan arabada, insan ateist olsa imana gelir." diyor heyecanla. Bu koşullara rağmen ne arabalarından ne de birbirlerinden vaz geçiyorlar. Genç kadın "Uçarsak birlikte uçarız, seni mi seyredeceğim kenarda." diyor bağlılıkla.
Şantiye hayatımda ne araçlar kurtarmıştık yolda kalan. Burada çekme halatımız bile yok. Çaresizlik içinde "Bizim elemanlarla birlikte bahçe kapısının önüne itelim arabayı." diyorum. Arabayı itmek bir yana ayakta zor duruyoruz. Son bir gayretle arabayı patinaj yapa yapa bahçe girişindeki düzlüğe çıkartmayı başarıyoruz. Aslında en akıllı iş onu burada yolun kenarında bırakmak. Delikanlı razı değil. Yavaş yavaş aşağı inmeyi deneyelim birlikte diyor. Önden gitmemi istiyor. Diğer personelle birlikte aşağı doğru hareket ediyoruz. Arkadan selektör yapıyor. Genç kadın telefon ediyor arkadaşına, ne istiyor diye. Çok ağır ilerlemesine rağmen arabayı kontrol edemiyormuş. Yolun ortasında duruyoruz. Arkamdaki far ışığı yavaş yavaş kayarak kaybolup ortalık karanlığa bürünüyor. "Sanırım kaydırdı arabayı." diyorum bizimkilere. Arabadan iniyoruz aşağı hep birlikte. Elli metre kadar geride araç yola yanlamasına dönmüş. Arka taraf uçurum. Dışarıdan direksiyon yönü, hızı konusunda genç adama telkinde bulunuyor, ileri geri manevra yaptırarak aracın yönünü düzeltiyoruz.
Aracı burada bırakmak en iyisi. Genç adamın hiç rahat değil. Yoldan geçen diğer araçlar çarpabilir korkusu var içinde. Yüz metre kadar aşağıda Nihat Efendi ile Cambaz Ali'nin bahçe giriş kapılarının önü oldukça geniş. Acaba oraya kadar ilerlemek mümkün olur mu ki? Genç adam biraz daha hareket ettireyim derken araba şarampole doğru kayıyor. Kurumuş otlarla dolu hendeğin içine saplanmasından endişe ediyorum. Neyse ki altı sağlam. Buradan aracı çıkartmak oldukça zor artık. Aracı biraz daha içeri almasını istiyoruz arkasını emniyete almak için. İsteksizce çıkıyor arabadan. Kapıları kilitliyor. Hep beraber arabama biniyoruz.
Cambaz Ali'nin kapısı, ahşap evin virajı gibi buzlanmanın yoğunlaştığı kritik yerleri problemsiz geçiyoruz. Geriye tek korktuğum yer kalıyor: Köy meydanından yukarı doğru çıkan yol parçası. Yolun eğimi oldukça fazla burada. Neyse ki korkum nafile çıkıyor. Beklediğim kadar kar tutmamış orası. Rahatlıkla geçiyoruz. Köyden çıkıp aşağı inerken hızlanıyorum. Önce karla karışık yağan yağmur şehre inerken tamamen yağmura dönüyor. Herkesi sağ salim evlerine bırakıyorum.