Yine hızlı geçmeye başladı günler... Sabah kasaba uğradım yağı tuzu tam kıvamında güzel bir kıyma hazırladı. Ayşe Hanıma yeni taşınacağı evin sözleşmesini imzalayacağı için izin verdiğim aklımdan çıkmış Kasaptaki işim uzun sürünce telefon ettim. Uzun uzun çalan telefonuma cevap veren olmadı. Ama bende jeton düştü, geç de olsa. "Kafanı topla adam, dün izin vermedin mi kadına?"
Güzel bir hava. Artık börtü böcekler canlanıyor. Yemeği organize eden beyefendi Saat 10.30' da geleceğini söylemişti. Gecikince merak edip arıyorum. "On beş dakika sonra oradayız." diyor. Az sonra bir hanım meslektaşıyla birlikte geliyorlar. Hanımefendi tanıdık. Hem komşumuz hem de Zeytin'in doktoru. Gelir gelmez Zeytin'i soruyor. "Bizi bıraktı Hüseyin'e kaçtı." diyorum.
Avluda güneşe nazır bir masa hazırlıyoruz gelen misafirlere. Sadece iş konuşacağımızı beklerken bir şeyler yemek istediklerini söylüyorlar. Avluda havuzun yanına bir masa açıyoruz. Yemeklerini yerken organizasyon hakkında sohbet ediyoruz. Güzel bir menü hazırlıyoruz birlikte. Masaları U şeklinde düzenleyeceğiz. Önce mesleki bir sunum yapılacak. Eşimin meşhur çorbası ile başlayacak yemek. Hemen arkasından soğuk mezeler masalara dizilecek. Ara sıcaklardan sonra maşa usulü ızgara çeşitleri. Günü yine eşimin meşhur trileçe tatlısı ile taçlandıracağız. Prensip olarak anlaşıyoruz beyefendiyle.
Ne zamandır arabayı ustaya götürecektim. Akşama kalmadan araya bu işi sıkıştırmaktı niyetim. Telefon ediyorum Ali Ustaya. Hemen gelmemi istiyor. Yağ kaçaklarını gideriyor bir saat içinde. Bir de fren balatalarına bakmasını istiyorum. Kaplan yaylasından inerken frenlere güvenmem şart. "İki üç bin km gider daha ama değişmesi lazım." diyor. Malzeme siparişleri için olur veriyorum.
Yine telefonum durmadı bugün. "TV 8'den arıyoruz, mekanınızı tanıtan bir program yapmak istiyoruz..." Kaçıncı bu? Yok kardeşim bizi misafirlerimiz yeterince tanıtıyor. Çok geçmeden bir telefon daha. "Uzun zamandır abonemizsiniz ve düzenli ödeme yapıyorsunuz." Sabırla ne çıkacağını bekliyorum. "Eeee". Bu nedenle bizden çok uygun şartlarda, bilmem ne marka akıllı telefon almaya hak kazandınız." Aman Tanrım, bıktım bu can sıkıcı aramalardan, olur olmaz zamanlarda. "Teşekkür ederim hanımefendi, ilgilenmiyorum." Bir başkası arıyor bu kez. Bilmem ne bankası, acil nakit ihtiyacım için, sorgusuz sualsiz, düşük faizli kredi kullanabileceğimi söylüyor. Kendimi tutamıyorum artık yeter. Aşkın Şef gülüyor karşımda. Sen benim adımı ver, bana versinler. Bankalar hep böyledir zaten, ihtiyacı olana günahlarını vermezler.
Telefonum çalıyor. Bu sefer arayan kızım. Amcasının beni arayıp aramadığını soruyor. Aramadığını söyleyince haberi veriyor. "Dedemi hastaneye yatırıyoruz. Ciğerleri kötü durumda. Oksijen tüpü ile solunum sağlamak zorundayız. Taburcu olsa da evden dışarı çıkamaz, tüp yanında olmalı. "Bir ümitle soruyorum. "Ne zamana kadar?" Cevabı net. "Hayatı boyunca."
Kızım çalıştığı hastanenin karşısındaki hastaneye yatırılan babamla yakından ilgileniyor. Gelişmeleri takip ediyorum. Ciğerlerinde enfeksiyon varmış. Antibiyotik tedavisine başlanmış. Hastanede geçireceği süre belli değilmiş. Yüksek çıkan değerleri var. Kızım yanlarında, "Eğer buna sebep enfeksiyon ise, antibiyotik tedavisinden sonra tüpe gerek duymayabilir küçük bir ihtimal de olsa." Bu küçük ihtimale sarılıyorum. Hiç bir olumsuz durum gelmiyor aklıma. İyileşip taburcu olacak. Annemi arıyorum, kulakları iyi duymuyor. Odasına geçtikten sonra konuşabiliyoruz.
Arabanın işi bitiyor bugünlük. Pazartesi günü sabah ustaya bırakacağım balatalarını değiştirmeleri için. Kendi arabasını verecek benimki çıkana kadar. Ustaya babamın durumundan bahsediyorum. Bu aralar bir gelişme olursa acilen İzmir'e gidebileceğimi söylüyorum.
Akşam misafirleri geliyor. Kızımla görüşüyorum. Babam hakkında son bilgileri alıyorum. Şu anda durumu iyi görünüyor. Aynı odayı paylaştığı bir hasta ile hemen arkadaş olmuş. Çok badireler atlattığını bildiğim için bunu da atlatacağını düşünüyorum.
Sanatçılar en acı günlerinde programa çıkar, onları izlemeye gelenlere yaşadıkları sıkıntıyı hissettirmezler ya. işte ben de kendimi onlar gibi hissediyorum. Misafirler son derece memnun hallerinden. Taş Ev çok güzel fotoğraf veriyor. Özellikle gece fotoğraflarında ahşap çatının cama yansımasıyla birlikte şehrin ışıklar içindeki gece manzarası olağanüstü bir görüntü çıkarıyor ortaya. Misafirlerimiz bu durumu kaçırmıyor hiç. Hemen telefonlarını uzatıp fotoğraflarını çekmemi rica ediyorlar. Çekilen her fotoğraf sosyal medyada yayınlandıktan sonra bize reklam olarak geri döndüğünü biliyorum.
Gecenin karanlığında Fifi'nin havlama sesleri duyuluyor. Avluya çıkınca koşup geliyor yanıma. Konuşuyorum onunla. "Ne oldu kızım? Gelen misafirlerimiz mi var? Koruyor musun evimizi?" Üzüntümü paylaşan gözlerle bakıyor bana. Bir şeyler anlatmaya çalışıyor, "Merak etme, bir şey olmayacak babana."
Yine telefonum durmadı bugün. "TV 8'den arıyoruz, mekanınızı tanıtan bir program yapmak istiyoruz..." Kaçıncı bu? Yok kardeşim bizi misafirlerimiz yeterince tanıtıyor. Çok geçmeden bir telefon daha. "Uzun zamandır abonemizsiniz ve düzenli ödeme yapıyorsunuz." Sabırla ne çıkacağını bekliyorum. "Eeee". Bu nedenle bizden çok uygun şartlarda, bilmem ne marka akıllı telefon almaya hak kazandınız." Aman Tanrım, bıktım bu can sıkıcı aramalardan, olur olmaz zamanlarda. "Teşekkür ederim hanımefendi, ilgilenmiyorum." Bir başkası arıyor bu kez. Bilmem ne bankası, acil nakit ihtiyacım için, sorgusuz sualsiz, düşük faizli kredi kullanabileceğimi söylüyor. Kendimi tutamıyorum artık yeter. Aşkın Şef gülüyor karşımda. Sen benim adımı ver, bana versinler. Bankalar hep böyledir zaten, ihtiyacı olana günahlarını vermezler.
Telefonum çalıyor. Bu sefer arayan kızım. Amcasının beni arayıp aramadığını soruyor. Aramadığını söyleyince haberi veriyor. "Dedemi hastaneye yatırıyoruz. Ciğerleri kötü durumda. Oksijen tüpü ile solunum sağlamak zorundayız. Taburcu olsa da evden dışarı çıkamaz, tüp yanında olmalı. "Bir ümitle soruyorum. "Ne zamana kadar?" Cevabı net. "Hayatı boyunca."
Kızım çalıştığı hastanenin karşısındaki hastaneye yatırılan babamla yakından ilgileniyor. Gelişmeleri takip ediyorum. Ciğerlerinde enfeksiyon varmış. Antibiyotik tedavisine başlanmış. Hastanede geçireceği süre belli değilmiş. Yüksek çıkan değerleri var. Kızım yanlarında, "Eğer buna sebep enfeksiyon ise, antibiyotik tedavisinden sonra tüpe gerek duymayabilir küçük bir ihtimal de olsa." Bu küçük ihtimale sarılıyorum. Hiç bir olumsuz durum gelmiyor aklıma. İyileşip taburcu olacak. Annemi arıyorum, kulakları iyi duymuyor. Odasına geçtikten sonra konuşabiliyoruz.
Arabanın işi bitiyor bugünlük. Pazartesi günü sabah ustaya bırakacağım balatalarını değiştirmeleri için. Kendi arabasını verecek benimki çıkana kadar. Ustaya babamın durumundan bahsediyorum. Bu aralar bir gelişme olursa acilen İzmir'e gidebileceğimi söylüyorum.
Akşam misafirleri geliyor. Kızımla görüşüyorum. Babam hakkında son bilgileri alıyorum. Şu anda durumu iyi görünüyor. Aynı odayı paylaştığı bir hasta ile hemen arkadaş olmuş. Çok badireler atlattığını bildiğim için bunu da atlatacağını düşünüyorum.
Sanatçılar en acı günlerinde programa çıkar, onları izlemeye gelenlere yaşadıkları sıkıntıyı hissettirmezler ya. işte ben de kendimi onlar gibi hissediyorum. Misafirler son derece memnun hallerinden. Taş Ev çok güzel fotoğraf veriyor. Özellikle gece fotoğraflarında ahşap çatının cama yansımasıyla birlikte şehrin ışıklar içindeki gece manzarası olağanüstü bir görüntü çıkarıyor ortaya. Misafirlerimiz bu durumu kaçırmıyor hiç. Hemen telefonlarını uzatıp fotoğraflarını çekmemi rica ediyorlar. Çekilen her fotoğraf sosyal medyada yayınlandıktan sonra bize reklam olarak geri döndüğünü biliyorum.
Gecenin karanlığında Fifi'nin havlama sesleri duyuluyor. Avluya çıkınca koşup geliyor yanıma. Konuşuyorum onunla. "Ne oldu kızım? Gelen misafirlerimiz mi var? Koruyor musun evimizi?" Üzüntümü paylaşan gözlerle bakıyor bana. Bir şeyler anlatmaya çalışıyor, "Merak etme, bir şey olmayacak babana."