Sabah TV haberlerini izliyorum. Hava durumu hakkında verilen bilgi şaşırtıcı. Düne göre tam sekiz derece artmış hava sıcaklığı (!) Ankara'da kar yağıyor ve ilk kez İzmir ile arasında bu denli sıcaklık farkı olduğunu görüyorum.
Kasap'ta bonfile kalmamış yine. Derin dondurucuya attığımız yedek işe yarayacak. Yaylada pırıl pırıl bir güneş karşılıyor bizi. Yerler ve ağaçlar bir anda yeşillendi.
Öğleden sonra hava serinlemeye başlıyor. Genç bir çift yemeklerini terasta yemeyi tercih ediyor. Daha önce geldiklerinde kapalı olduğumuzu söylüyorlar. Mutlaka salı günü gelmiş olmalılar. Diğer bir çift verandada oturmak hususunda ısrarcı. Yazın en güzel yeri olan verandada oturmak henüz erken aslında. Misafirlerimizin ısrarını anlamakta zorlanıyorum. Teras güneşli ve rüzgar esmiyor. Sigara içmek istiyorlarsa orada da içebilirler. "Hayır" diyorlar, "Biz manzara seyretmek istiyoruz." Çaresiz kabul etmek zorunda kalıyorum. Servisler açıldıktan hemen sonra ellerinde tabakları, mahcup bir edayla merdivenden yukarı çıkarken görüyorum onları. "Haklısınız, üşüyeceğiz verandada." Salonun camlarını açıyoruz. Burada manzara verandadan daha güzel.
Facebook'tan aldığım bir geçmiş olsun mesajına şaşırıyorum. Mesajın sahibi iki ay kadar önce yollarımızı ayırmaya karar verdiğimiz eski elemanlarımızdan biri. Son derece sıcak bir şekilde Kuşadası'na davet ediyor. Geçmişte yapmış olduğu hatalarına haklı sebepler uyduruyoruz eşimle, gençliğine veriyoruz bütün yaptıklarını. Ancak gösterdiği nezaket kendinden daha tecrübeli olanlara ders verici nitelikte.
Kara tavuklarımız bahçenin demirbaşı oldu. Her gün kümesin kapıları açılır açılmaz bahçeye yayılıyorlar. Görüntüleri ve çıkardığı seslerle Taş Ev'e değişik bir hava veriyorlar. Bir aya kalmaz yumurtalarını toplarız artık. Fifi peşlerinden koşunca gıdaklama sesleri kanat seslerine karışıp bir patırtı kopuyor. Onlara zarar vermek değil niyeti. Bilakis çoban köpeğinin sürüyü koruyup kolladığı gibi o da tavukları gözetiyor, uzaklara yayılmalarına müsaade etmiyor.