Güzel bir güne hasta uyanıyorum. Ailecek soğuk algınlığından mustaribiz. Eşim her zamanki hamaratlığı ile benden çok önce kalkmış, İzmir yolculuğuna hazırlanıyor. Küçük pazardan fazla alacağım yok, fakat muhasebeciye mutlaka uğramam lazım. Biraz erken çıkıp elektrik paralarını da yatırırsam çok iyi olacak. Ertuğrul Şef yeni aldığı motosikletiyle gelecek. İşlerimi hallettikten sonra yayla yolunda ilerliyorum. Köye yaklaşırken önümde şefin motosikleti beliriyor.
Bugün işe başlayan yardımcımız Selma Hanım ailemizde yerini alıyor. Hep birlikte işe koyuluyoruz. Şefe yukarı yaylayı göstermek istiyorum. Orta yayla üzerinden yukarı doğru tırmanmaya başlıyoruz. Her yanı otlar bürümüş. Geçen sene nu yayla işlerine ne çok para harcadığım geliyor hatrıma. Yağmur sularıyla bozulan yolların tamiratı, otların biçilmesi, damlama su hatlarının döşenmesi, havuzların tamiratı... Bütün bu işlerin karşılığında elde ettiğim gelir yaptığım harcamanın çok altında. Bu sene zor da olsa bir yarıcı bulabilsem iyi olacak. Kaynak başlarının açılması, suların canlandırılması lazım. Elma ağaçlarının meyveleri belirginleşmeye başlamış. Yabani otlar alabildiğince sarmış ortalığı. İki sene önce diktiğimiz meyve fidanları görünmez olmuş aralarında. Bir kısmı kurumuş bir kısmı yaşamak için kahramanca direniyor.
Eşimi arıyorum. Güzel haberler veriyor. Endoskopi işlemi kolay geçmiş, reflü dışında bir rahatsızlık olmaması sevindirici.
Verandanın altındaki erikler irileştikçe cazibesi artıyor. Dayanamayıp Taş Ev'in önüne iniyorum. Aşağı atılan peçete kağıtları, izmaritler, şeker sargıları ne varsa ayrı bir torbada topluyorum. Askerde mıntıka temizliği diyorlar bu yaptığıma. Erik ağacının dallarında sulu iri erikler neredeyse yere değecek. Ben erik toplarken verandadan sesler geliyor. Ertuğrul Şef gelen misafirlerin siparişlerini almış, hazırlıklara başlamış bile.
Yarın Ramazan ayına giriyoruz. Bu ayı burada ilk kez yaşayacağız. Aramızda tartışıyoruz. Bölgenin sosyo-kültürel yapısını dikkate alıp alkollü içki servisi yapmamaya karar veriyoruz. Buna karşılık iftar yemekleri için menüde bazı değişikliklere gitmemiz, yeni grup menüleri oluşturmamız gerekebilecek.
Gezen tavuklarımız Taş Ev'in yeni aksesuarı. Yemlemeye giderken ayaklarımın altında toplanması heyecan verici. Yumurtlamaya başladılar artık. Geniş bahçeye yayılıyorlar gün boyu. Bir tanesi ince bir şeftali fidanının tepesine tünüyor. O ağırlığı incecik dalın taşıması fizik kurallarına aykırı görünüyor. Hemen fotoğrafını çekiyorum.
Akşama doğum günleri için rezervasyonların yapılmasını sevinçle karşılıyorum. Özel gün kutlamaları için ilk adres olmaya doğru emin adımlarla ilerlemeye devam ediyoruz. Daha önce özel gün kutlamasını Taş Ev'de yapanların tavsiyesi bizim en büyük reklamımız oluyor.
Genç bir çift verandada yemeğini yemiş, kalkmak üzere. Şehrin üzerinde güneş varken Kaplan Dağını bulutlar kaplıyor. Gençler seri hareketlerle motosikletlerine koşuyor. Birden bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlıyor. On beş dakika sonra havayı temizleyen yağmurdan eser yok, güneş parlamaya devam ediyor.
Yeni şefimiz yaptığı farklı meze çeşitleri ve orijinal tabak süslemeleri ile göz dolduruyor. Özellikle Girit ve Yunan mutfağına yöneliyoruz. Antakya yöresi de bizim vazgeçilmezlerimizden. Şefimizin skordaki adıyla menüye eklediği mezenin adını unutmamak için bir yere not alıyorum. Aslında mezenin muhteviyatına ve yapılış şekline baktığımda Antakya mutfağının "mutabbal"ını hatırlatıyor. Yarın bu konuyu şefimizle görüşmem gerekecek. Her ne ise, görünen o ki, menümüz Yunan ve Antakya yöresinin güzel bir harmanlanmasıyla oluşacak.
Bütün mezeler çok beğeni topluyor. Onlara bugünkü kadar övgü aldığımı hatırlamıyorum. Akşama doğru telefonum çalıyor. Aradığı yerin Taş Ev olduğundan emin olduktan sonra beyefendinin ilk sorusu "Alkol var mı?" Bu soru kulağımı tırmalıyor. "Var efendim, saat kaç gibi geleceksiniz?" Telefondaki ses soruma cevap verirken kendini ele veren ikinci soruyu soruyor. "Saat dokuzdan sonra, kaça kadar açıksınız?" Belli ki bu beylerin geliş amacı kafaları çekmek. Oysa Taş Ev aile ortamında bir keyif yeri. Cevabımın beyefendiyi tatmin etmeyeceğini bilerek, "Üzgünüm ama saat onda servisimiz sona eriyor." Karşımdaki kapatıyor telefonu, anlıyor aradığı yerin düşündüğü gibi bir yer olmadığını...
Ramazan ayında hafta sonları verdiğimiz kahvaltı servisini kaldırmayı düşünüyoruz. Bu ay bizim için de bir dinlenme ayı olacağa benziyor. Gerçekten buna ihtiyacımız var.
Verandanın altındaki erikler irileştikçe cazibesi artıyor. Dayanamayıp Taş Ev'in önüne iniyorum. Aşağı atılan peçete kağıtları, izmaritler, şeker sargıları ne varsa ayrı bir torbada topluyorum. Askerde mıntıka temizliği diyorlar bu yaptığıma. Erik ağacının dallarında sulu iri erikler neredeyse yere değecek. Ben erik toplarken verandadan sesler geliyor. Ertuğrul Şef gelen misafirlerin siparişlerini almış, hazırlıklara başlamış bile.
Yarın Ramazan ayına giriyoruz. Bu ayı burada ilk kez yaşayacağız. Aramızda tartışıyoruz. Bölgenin sosyo-kültürel yapısını dikkate alıp alkollü içki servisi yapmamaya karar veriyoruz. Buna karşılık iftar yemekleri için menüde bazı değişikliklere gitmemiz, yeni grup menüleri oluşturmamız gerekebilecek.
Gezen tavuklarımız Taş Ev'in yeni aksesuarı. Yemlemeye giderken ayaklarımın altında toplanması heyecan verici. Yumurtlamaya başladılar artık. Geniş bahçeye yayılıyorlar gün boyu. Bir tanesi ince bir şeftali fidanının tepesine tünüyor. O ağırlığı incecik dalın taşıması fizik kurallarına aykırı görünüyor. Hemen fotoğrafını çekiyorum.
Akşama doğum günleri için rezervasyonların yapılmasını sevinçle karşılıyorum. Özel gün kutlamaları için ilk adres olmaya doğru emin adımlarla ilerlemeye devam ediyoruz. Daha önce özel gün kutlamasını Taş Ev'de yapanların tavsiyesi bizim en büyük reklamımız oluyor.
Genç bir çift verandada yemeğini yemiş, kalkmak üzere. Şehrin üzerinde güneş varken Kaplan Dağını bulutlar kaplıyor. Gençler seri hareketlerle motosikletlerine koşuyor. Birden bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlıyor. On beş dakika sonra havayı temizleyen yağmurdan eser yok, güneş parlamaya devam ediyor.
Yeni şefimiz yaptığı farklı meze çeşitleri ve orijinal tabak süslemeleri ile göz dolduruyor. Özellikle Girit ve Yunan mutfağına yöneliyoruz. Antakya yöresi de bizim vazgeçilmezlerimizden. Şefimizin skordaki adıyla menüye eklediği mezenin adını unutmamak için bir yere not alıyorum. Aslında mezenin muhteviyatına ve yapılış şekline baktığımda Antakya mutfağının "mutabbal"ını hatırlatıyor. Yarın bu konuyu şefimizle görüşmem gerekecek. Her ne ise, görünen o ki, menümüz Yunan ve Antakya yöresinin güzel bir harmanlanmasıyla oluşacak.
Bütün mezeler çok beğeni topluyor. Onlara bugünkü kadar övgü aldığımı hatırlamıyorum. Akşama doğru telefonum çalıyor. Aradığı yerin Taş Ev olduğundan emin olduktan sonra beyefendinin ilk sorusu "Alkol var mı?" Bu soru kulağımı tırmalıyor. "Var efendim, saat kaç gibi geleceksiniz?" Telefondaki ses soruma cevap verirken kendini ele veren ikinci soruyu soruyor. "Saat dokuzdan sonra, kaça kadar açıksınız?" Belli ki bu beylerin geliş amacı kafaları çekmek. Oysa Taş Ev aile ortamında bir keyif yeri. Cevabımın beyefendiyi tatmin etmeyeceğini bilerek, "Üzgünüm ama saat onda servisimiz sona eriyor." Karşımdaki kapatıyor telefonu, anlıyor aradığı yerin düşündüğü gibi bir yer olmadığını...
Ramazan ayında hafta sonları verdiğimiz kahvaltı servisini kaldırmayı düşünüyoruz. Bu ay bizim için de bir dinlenme ayı olacağa benziyor. Gerçekten buna ihtiyacımız var.