Yaylaya vardığımızda ekip arkadaşlarını bahçe kapısının önünde bizi bekler buluyoruz. Hazırlıklara başlarken bahçeden içeri giren bir arazi aracı bizim için sürpriz oluyor. Ramazan süresince kahvaltı servisini kaldıracağımızı duyurmamıza rağmen eski dostlarımızdan bir aile haber vermeden gelip şanslarını denemek istemişler. Aslında Ramazanda kapalı olabileceğimiz ihtimaline karşı hazırlıklı geldiklerini söylerken "Eğer zahmet vereceksek önemli değil." diyecek kadar nazik insanlar. Onlar doğunun inci taneleri. Hizmet etmekten onur duyduğum zarif insanlar. Henüz çay suyu bile ısınmamış daha. Ama onları geri çevirmemiz mümkün değil. Verandaya oturuyorlar. Hemen kahvaltı hazırlığına başlıyoruz.
Hava kapalı ve serin. İftar için hazırlayacağımız meşhur çorbamızın ana malzemesi olan mercimek kalmamış. Bizimkilerin aklına gelir de birkaç malzeme daha çıkar diye oyalanıyorum. Bir başka araba yanaşıyor evin önüne. Merak edip gezmeye gelen orta yaşlı bir çift. Sohbet koyulaşıyor. Hanımefendi eşine takılıyor, "İşte ben böyle bir Taş Ev istiyorum." Beyefendinin Torbalı'da fabrikası var ancak Karşıyaka'da oturuyorlarmış. Gezmeye geldikleri Taş Ev'in vitrininde gördükleri soğuk mezeler karınlarını açıktırıyor. Yukarıda salonun katlanan camlarını açınca mazaraya dayanamıyorlar. "Harika bir yer burası, ne mutlu size." Geleneksel Tire şiş köftemizi denemek istiyorlar. Onları bırakıp vakitlice şehre inip alışveriş işini yapmak istiyorum.
Döner dönmez bahçeden kiraz topluyoruz. Misafirlerimiz yeni toplanan kirazları görünce dayanamıyor. İki kilo birden satıyoruz. Onlar ayrıldıktan sonra kiraz toplamaya aile boyu devam ediyoruz.
Yağmur başlıyor çisil çisil. Tavukları kümeslerine alıyoruz. Akşam misafirlerimiz serin havaya rağmen verandada oturmayı tercih ediyor. Yağmur yağarken keyifle yemeklerini yiyorlar. Bugün cumartesi günü gibi değil. Ramazanın ilk günü olmasından dolayı olsa gerek hafta sonu yoğunluğunu yaşamıyoruz.