Bu hafta ışık hızıyla geçti. Sanki Akyaka'dan yeni dönmüş gibiyim. Sadece ben değil eşim de benimle aynı duygular içinde. Geçen haftanın salı gününden bugüne ışınlanmışız adeta. Arada geçen günler hiç yaşanmamış gibi. Oysa Uğur Böceklerini ağırladığımız bir cuma gecemiz vardı unutamayacağımız. Bazen oluyor işte, zamanın daha hızlı aktığı hissine kapılıyor insan.
Gece öksürük nöbetlerim iyice azaldı. En büyük hayalim olan tatil günlerimde öğlene kadar yatakta aylaklık yapma şansını evlendiğim günden bu yana nadiren yakalıyorum. Eşim çok erken kalkmış, kahvaltıyı hazırlamış, beni mutfağa çağırıyor. Erken kalkmamın faydaları da yok değil. En önemlisi pazar alışverişi için arabama daha kolay park yeri buluyorum. Bunun yanı sıra işlerimi bitirip yaylaya, Venüs'ün yanına daha erken gidebilirim. Böylece eşimle birlikte kendimize daha fazla zaman ayırmış olabileceğiz.
Tavukların yemi azaldı ama bugüne sıkıştırmaya gerek yok. Pazarın kurulduğu dar sokaklarda zorlukla ilerliyorum. Facebook sayfasındaki uyarı ilginç. "Bugün ıslanmamaya çalış." Ne ıslanması güneş tepemizde. Tezgah aralarında pazar ve çocuk arabaları arasında sıkışıp kalıyorum. Hele yolu kapatıp sohbet eden hatun kişilere, pazar arabasının tekerini ayağımın üzerinden geçirip arkasına bakmadan yoluna devam edenlere kızıyorum. Bir an evvel alacaklarımı alıp yaylaya doğru çıkıyorum yola.
Fifi çok seviniyor beni görünce. Venüsü çıkardıktan sonra kulübesinden, sıra tavuklara geliyor. Yumurtaları topluyor, kümesin kapısını açıyorum. Hemen yayılıyorlar bahçeye. Venüs hiç olmadığı kadar sakin. Başını okşuyorum, ateş gibi yanıyor. Sularını tazeliyorum. Yemeklerini verdikten sonra dostlarımızın, pazar malzemelerini dolaplara yerleştiriyorum. Bugün erken bitiyor işlerşm. Değişik bir şey yapmak lazım. İlk aklıma gelen "Leman Hanım" Eşime telefon ediyorum. O da işlerini yeni bitirmiş. "Hadi Leman Hanım'la tanışmaya gidelim, bak Seha Amca'nın sergi açılışına da gidemedik." Sosyal medyada takip ediyorum Leman Hanım'ı uzun zamandır. Sergiler, söyleşiler, müzik, kitaplar... Yani sanatın, kültürün merkezi. Leman Hanım Kültür Evi. Kim bu Leman Hanım? Gözümde canlandırıyorum. Bizim yaşlarda sarışın, gözlüklü giyimi kuşamıyla entellektül görünümlü sanata tutkun bir hanımefendi olmalı. Eşi de ona bu konularda yardımcı oluyordur mutlaka.
Salı pazarı oldukça kalabalık ama biz yine de şansımızı kapalı otoparkta deniyoruz. Tam bizim girdiğimiz anda iki araç birden çıkınca kolay yer buluyor, arabamızı park ediyoruz. Heyacan içinde tarihi Bakır Hanın yüksek rıhtlı basamaklarını tırmanıyoruz. Aman Allahım (!) Burada her şey var. Adeta bir etnografya müzesi. Eskiye ait ne varsa sergilenmiş. Seha Amca'nın sergisini arıyor gözlerimiz. Kırlaşmış saçlarıyla nur yüzlü bir bey karşılıyor bizi. Yağmur nedeniyle alt taraftaki odaya taşımışlar Seha Gidel Hocanın son dönem resimlerini. Beyefendiye ismini soruyor, "Leman Hanım'la tanışmaya geldik." diyorum. Gülümsüyor. "Ben oğluyum adım Ahmet, annem 1992 yılında vefat etti." deyince bir kez daha şaşırıyorum. Sergiyi gezdikten sonra her odasından bilgi fışkıran eski kitapları inceliyoruz. Neler yok ki burada... Her daldan, her dilden yüzlerce kitap ayrı ayrı raflara dizilmiş. Ahh zaman. Zaman olsa da hepsini satır satır okuyabilsem. Ahşap oturma gruplarından birine yerleşiyoruz. Ahmet Bey bize eşlik ediyor. Eşim çay ben ise ev yapımı nefis bir limonata içiyorum. Az sonra kıymetli eşi Nursen Hanımefendi katılıyor bize. Nursen Hanım bir İstanbul hanımefendisi. Senelerce sahaflık yapmışlar Kadıköy'de. Sohbetlerine doyum olmuyor. Eşim beğendiği bir kitabı satın alıyor. Ziyaretçi defterlerine gönlümüzden geçenleri yazıyoruz.
Leman Hanım ilk anda Leman Kültür'ü anımsatıyor. Tire'de böyle bir mekanın olması şehre çok şeyler katıyor. Uzun yıllar ayakta kalmasını nesilden nesile bu güzellikleri aktarmasını dileyerek ayrılıyoruz yanlarından. İki dost, iki kültürlü, bilgili insan daha kazanmanın verdiği huzur dolduruyor içimizi.
Yağmur atıştırmaya başlıyor. Pazarı dolaşıyoruz eşimle. Ayhan Usta sesleniyor arkamızdan. "Bende cıvalı dondurma kaşıklarından bir tane fazla var, vereyim size." Şehrin güzel insanlarından bir o da. "Size dondurma ikram edeyim." diyor. Kaçırır mıyız bu teklifi? Hemen küçük dükkanına dalıyoruz. Keçi sütünden kendi elleriyle imal ettiği sakızlı dondurma koyuyor külahlara. Oradan çıkıp bizim Cambazlı Köyünden tanıdıklara gidiyoruz. İhtiyacımız olan karadut reçellerinden alıyoruz.
Bugün bizim günümüz. Şehrin en iyi bir kebapçılarından birinde iyice karnımızı doyurduktan sonra evimize dönüyoruz. Güzel bir günün sayfasını kapatıyoruz.
Salı pazarı oldukça kalabalık ama biz yine de şansımızı kapalı otoparkta deniyoruz. Tam bizim girdiğimiz anda iki araç birden çıkınca kolay yer buluyor, arabamızı park ediyoruz. Heyacan içinde tarihi Bakır Hanın yüksek rıhtlı basamaklarını tırmanıyoruz. Aman Allahım (!) Burada her şey var. Adeta bir etnografya müzesi. Eskiye ait ne varsa sergilenmiş. Seha Amca'nın sergisini arıyor gözlerimiz. Kırlaşmış saçlarıyla nur yüzlü bir bey karşılıyor bizi. Yağmur nedeniyle alt taraftaki odaya taşımışlar Seha Gidel Hocanın son dönem resimlerini. Beyefendiye ismini soruyor, "Leman Hanım'la tanışmaya geldik." diyorum. Gülümsüyor. "Ben oğluyum adım Ahmet, annem 1992 yılında vefat etti." deyince bir kez daha şaşırıyorum. Sergiyi gezdikten sonra her odasından bilgi fışkıran eski kitapları inceliyoruz. Neler yok ki burada... Her daldan, her dilden yüzlerce kitap ayrı ayrı raflara dizilmiş. Ahh zaman. Zaman olsa da hepsini satır satır okuyabilsem. Ahşap oturma gruplarından birine yerleşiyoruz. Ahmet Bey bize eşlik ediyor. Eşim çay ben ise ev yapımı nefis bir limonata içiyorum. Az sonra kıymetli eşi Nursen Hanımefendi katılıyor bize. Nursen Hanım bir İstanbul hanımefendisi. Senelerce sahaflık yapmışlar Kadıköy'de. Sohbetlerine doyum olmuyor. Eşim beğendiği bir kitabı satın alıyor. Ziyaretçi defterlerine gönlümüzden geçenleri yazıyoruz.
Leman Hanım ilk anda Leman Kültür'ü anımsatıyor. Tire'de böyle bir mekanın olması şehre çok şeyler katıyor. Uzun yıllar ayakta kalmasını nesilden nesile bu güzellikleri aktarmasını dileyerek ayrılıyoruz yanlarından. İki dost, iki kültürlü, bilgili insan daha kazanmanın verdiği huzur dolduruyor içimizi.
Yağmur atıştırmaya başlıyor. Pazarı dolaşıyoruz eşimle. Ayhan Usta sesleniyor arkamızdan. "Bende cıvalı dondurma kaşıklarından bir tane fazla var, vereyim size." Şehrin güzel insanlarından bir o da. "Size dondurma ikram edeyim." diyor. Kaçırır mıyız bu teklifi? Hemen küçük dükkanına dalıyoruz. Keçi sütünden kendi elleriyle imal ettiği sakızlı dondurma koyuyor külahlara. Oradan çıkıp bizim Cambazlı Köyünden tanıdıklara gidiyoruz. İhtiyacımız olan karadut reçellerinden alıyoruz.
Bugün bizim günümüz. Şehrin en iyi bir kebapçılarından birinde iyice karnımızı doyurduktan sonra evimize dönüyoruz. Güzel bir günün sayfasını kapatıyoruz.