Emektar bilgisayarımı servise bıraktım gelirken. Klavyesi değişecekmiş. İdare ettiği kadar edecek artık. Bilgisayarın, internetin öncesini ve sonrasını bilen şanslı bir kuşağız aslında. Üniversitenin ilk yıllarını hatırlıyorum. Bilgisayar sözcüğünün henüz kullanılmadığı zamanları. Computer'di adı eskiden. Elektronik hesap makinelerinin istatistik hesaplarını, türev ve integral fonksiyonlarını yapmaya başlaması teknolojideki göz alıcı gelişmelerin ilk adımlarıydı. Hızla gelişen hesap makinelerine de computer diyorduk o zamanlar. Profesör Dr. Aydın Köksal'ın isim babalığını yaptığı "Bilgisayar" terimi TDK'ya 1981 yılında girmişti. Bunun yanısıra bellek, bilişim gibi bir sürü teknik kelime zaman içinde benimsendi. İnternet sözcüğüne Türkçe karşılık bulacak ve onu topluma kabul ettirecek biri ne yazık ki çıkmadı sonradan. Şimdiki nesle şaka gelir ama o devrin bilgisayarları 180 metrekarelik salonlara sığdırılamıyordu.
Ekibimizle birlikte güzel bir gün geçiriyoruz. Yemek saatlerimiz neşeli sohbetlerimizle doluyor. Misafir gelince el birliği ile onlara en güzel hizmeti veriyoruz. Venüs dışında canımızı sıkacak bir durum yok. O eski haşarılığını özlüyoruz. Diş değiştirme vakti mi geldi yoksa başka bir rahatsızlığı mı var bilemiyoruz. Bir düzelme olmaz ise onu doktor teyzesine götürmeyi düşünüyorum. Yoksa büyüdü de aklı başına mı geldi? Fifi ile bile uğraşmıyor artık.
Akşamın ilerleyen saatlerinde ekibimizle birlikte bir şeyler atıştırıyoruz. Ramazanda kimse gelmez bu vakitte dediğimiz saatler... "Hadi artık yavaş yavaş toparlanalım." demeyi geçirirken aklımdan, iki araba giriyor bahçe kapısından içeri. Geldikleri yerden emin olmayan bir ürkeklikle, "Restaurant?" Hemen buyur ediyor, onlara yol gösteriyorum. Hepsi de yabancı görünüyor. Sorum üzerine Fransız olduklarını söylüyorlar. Kısa süre içinde geldikleri yerin beklediklerinden ala olduğunu anlayıp rahatlıyorlar. Başlangıçlardan oluşan bir ordövr tabağı hazırlamayı öneriyorum. Böylelikle bütün lezzetlerimizin tadına bakmış olacaklar. Salonun şehri en güzel gören masalarından birini gösteriyorum. Katlanır camları açınca ellerindeki fotoğraf makineleriyle şehrin ışıl ışıl gece manzarasını çekerken dudaklarından "Magnificent" yani "Muhteşem"sözcükleri dökülüyor. Servis başlar başlamaz her gelen tabağı silip süpürüyorlar. Kaystros Karışık Izgara sipariş ediyorlar ana yemek olarak. Ustamızın hünerli ellerinden çıkan nefis tabaklar karşısında büyüleniyorlar. Rekor sürede tabaklar boşalıyor. Şefimiz onlara süslü bir meyve tabağı hazırlıyor.
Misafirlerimiz yemeklerini yerken Taş Ev'in kısa tarihinden bahsediyorum. Onlar da iş için burada bulunduklarını, Japon bir firma ile paketleme konusunda çalıştıklarını söylüyorlar. Adını daha önce duymadığım bir firma bu. Konuklarımızı uğurlarken hepsi birer kartvizitimizi istiyor, servisten çok memnun kaldıklarını ve yemeklerin çok leziz olduğunu, iki hafta daha burada işlerinin olduğunu ve tekrar geleceklerini söylüyorlar. Sürpriz konuklarımızın güzel duygularla ayrılması bizleri mutlu ediyor.