Bundan böyle artık pazartesi günleri istirahat günümüz. Henüz buna alışamadığımız için dün geceden hazırlanan alışveriş listesini kolaylamaya çalışıyoruz. Erken saatlerden itibaren rezervasyon yaptırmak isteyenlerin telefonlarına cevap veriyorum. Dün geç vakitlere kadar eve dönemediğimizden tatil günümüzün değiştiğini facebook, trip advisor, foursquare gibi sosyal sitelerde duyurmaya fırsat bulamadık. Eşim kahvaltı etmeden duramaz. Yine bir an önce kahvaltıya oturmam için sesleniyor. Erken saatlerde kalkarak evde bir sürü iş yapmış. Bakıyorum ki artık dayanacak hali kalmamış, "Bugün değişik bir şey yapalım, kahvaltı önümüze gelsin." önerisinde bulunuyorum.
Bunaltan bir sıcak şehri kavuruyor. Dere Kahve'deki Asmaaltı Kafe'ye gitmeye karar veriyoruz.
Dışarıdan bakıldığında birkaç masadan ibaretmiş gibi görünen bahçeli evin kapısından içeri adımımızı atıyoruz. Ayşen Hanım bizi güler yüzle karşılıyor. Israrla üst kata çıkmamızı öneriyor. Alçak rıhtlı ahşap merdivenlerden çıkınca içimize ferahlık veren bir esinti karşılıyor bizi. Derenin kenarındaki yeşil bitki örtüsü gözlerimizi okşuyor. Zengin bir kahvaltı tepsisi geliyor önümüze. Sunulan çeşitlerin hepsi taze ve lezzetli. Sipariş ettiğimiz menemen tam istediğim gibi pişirilmiş. Keyifli kahvaltımızı yaptıktan sonra Ayşen Hanım'ın eşi Çağlayan Bey ile sohbet ediyoruz.
Bugün tatil günümüz ama daha buna alışamadığımız belli. Sudan çıkmış balık gibiyiz. Yaylaya çıkmadan olmaz. Tavuklar yemlenecek, Venüs ve Fifi'ye yiyecek verilecek. İşin doğrusu Fifi'yi çok merak etmiyoruz. O bir şekilde başının çaresine bakar. Venüs daha küçük olduğu için onu görmeden içimiz rahat değil. Aldığımız malzemeleri arabadan indiriyoruz. Venüs şaşırtıcı derecede sakin görünüyor. Gece başına bir şey gelmiş olmasa bari. Yoksa bize darıldı mı? Tavukları besleyip yumurtaları topluyor eşim. Gündüzün ilk ışıklarında kümesin üzerindeki çatıya, çatıdan ceviz ağacının dallarına, oradan da yere inen kara kızlar, hava kararmaya başlarken kümeslerinin içinde tüneyip uyuklamaya başlıyor. Onları sansara, tilkiye kaptırmamak için akşam üzeri yeniden gelmemiz kümesi kapatmamız lazım.
Dönüşte biraz alışveriş yapıyoruz. Biraz dediysem yanımda alışverişi seven bir hanım olduğunu gözden kaçırmamak lazım. Zaman su gibi akıyor. Uzak bir yere gitmeyi aklımızdan geçirirken eve gidip dinlenmek fikri ağır basıyor. Bir an önce tatil günümüzün değiştiğinden sosyal medyayı haberdar etmek lazım. Eve döner dönmez ilk işim bu oluyor. Telefon edip rezervasyon yaptırmak isteyen iki misafirimize daha bugün kapalı olduğumuzu söylüyorum.
Akşam ezanında yeniden yayla yollarındayım. Yaylada tek işim kümesin kapısını kapatmak. Venüs koşuyor yanıma. Öğlenki durgunluğundan eser yok. Bacaklarımın arasında dolanıyor, üzerime sıçrıyor. Bu durum sevindiriyor beni. Venüs'ün yaramazlıklarına alıştığımız için sakin durduğunda acaba hasta mı, ya da başka bir hayvanla mı boğuştu soruları kafamı kurcalıyor. Bahçeye girerken başkası açık zannetmesin diye demir kapıyı sürüp kapatıyorum. Kümesi doğru giderken bahçe kapısının önüne gelen bir aracın farları kamaştırıyor gözlerimi. Arabadan inen biri demir kapıyı iterek açıyor. Hemen o yöne doğru koşar adımlara ilerliyor, bugün için kapalı olduğumuzu söylüyorum. Onlar dönmek için manevra yaparken diğer bir araba süzülüyor açık kapıdan içeri. Açık olduğumuzdan emin bir şekilde Taş Ev'e yöneliyorlar. Özür dileyip bundan böyle pazartesi günleri kapalı olduğumuzu söylüyorum. Biraz bozuluyorlar sanki. Haksız da değiller. Arabanın arka koltuğunda oturanlar misafirleri olmalı. Hiç tereddüt etmeden o kadar yol tepmekle kalmamış bir de yanlarında misafirlerini getirmişler.
Eve dönüyor, eşime durumu anlatıyorum. Bizim daha bilmediğimiz kaç kişi kapıyı kapalı bulup geri dönmüştür acaba? Bugün kapımızı kapalı görüp geri dönen misafirlerimiz için üzülüyoruz. Pazartesi günlerini tatil günü olarak görmemiz biraz zaman alacak gibi. Bu değişikliğe bizim adapte olmamız, misafirlerimizin alışması gerekiyor. Bugünkü tatilden bir şey anlamadık. Pazartesi sendromunun bir değişik versiyonun yaşadık adeta.