Tasavvuf edebiyatının önemli eserlerinden biri olan Âmâk-ı Hayal, Filibeli Ahmed Hilmi tarafından 1910 yılında yazılmış güzel bir kitap.
Din ve tasavvufu birbirinden ayırırım. Tasavvuf hakkında muhtelif değerlendirmeler yapılmış bugüne kadar. Bazılarına göre batının materyalist düşüncelerine karşı geliştirilen İslami felsefe, bazıları ise tasavvufu bir şirk unsuru olarak görmüş. Günümüzde hiç alakası olmadığı halde İslami bir düşünce sistemi olarak değerlendiriliyor. Oysa İslamiyet bir, din, inanç sistemi. Tasavvuf ise bir düşünce ilmi. İslamiyete göre akıl gerçeğe ulaşmak için son derece yetersiz kalmakta, kutsal kitapta yazılanlara ve peygamberlerin sözlerine kayıtsız şartsız inanmayı ve onlara itaat etmeyi öngörmekte. Gerçeği başka yollardan arayanlar kafirdir dini açıdan. Tasavvuf bu bakımdan İslamiyetle bağdaşmamaktadır. Tasavvuf ehli dini baskılardan dolayı dini öğeleri tam olarak karşısına almamış, bunun karşılık ortaya koyduğu sağlam düşüncelerin Müslümanlar tarafından sahiplenilmiştir. Bu suretle tasavvufun Müslümanlık üzerinde yapacağı yıkıcı etkilerin bir bakıma önüne geçilmeye çalışılmıştır. Ne var ki bazen tasavvufi düşünceler inanca ters düşmüş. Hallac-ı Mansur ve Seyyid Nesimi gibi değerli düşünürler İslamiyete ters gelen fikirlerinden ötürü en ağır işkencelere maruz kalıp katledilmiştir. İşte bu yüzden, yani düşünen, sorgulayan, gerçeği türlü yollardan arayan insanlar beni her daim cezbetmiştir. Tasavvufun temelinde eski Türk illerinin, Hint ve Orta Asya efsanelerini, İran ve Anadolu kültürlerini hatta eski Yunan mitolojisinden izleri bulmak mümkün. İslamiyetin doğduğu Arabistan topraklarına giremeyen tasavvuf ve felsefe bu yüzden Arapların kültüründen etkilenmemiştir.
Âmâk-ı Hayal eseriyle tesadüfen tanıştım. Romanın baş kahramanları, hem doğunun hem de batının ilmini tahsil etmiş, her konuda kendini yetiştirmiş olmasına rağmen kafasındaki sorulara bir türlü cevap bulamadığından dolayı devamlı bir arayış içerisinde kıvranan Raci ve ona aradığı gerçeklerin yolunu ve mutluluğu gösteren Aynalı Dede adındaki bir meczup. Birbirinden bağımsız iki bölüm ve çok sayıda öyküden oluşan eser bir masal havasında. "Raci'nin Anıları" isimli ilk bölümde mezarlıktaki kulübesinde Raci'yi ağırlayan Aynalı, onu her ziyaretinde içinde afyon bulunan bir kahve içirmek suretiyle farklı hayal alemlerinde yolculuğa çıkarıyor. İkinci bölümün başlığı ise "Manisa Tımarhanesi". Burada Raci ile arkadaşı Sami'nin mektuplaşmaları, tımarhane hatıralarına yer veriliyor. Raci on beş gün sonra Aynalı Dede ile onun da atıldığı aynı tımarhanede buluşuyor ve sohbetlerine devam ediyorlar.
Âmâk-ı Hayal, hayalin derinlikleri anlamına geliyor. Burada yazar Raci'nin hayal dünyasındaki yolculuklarını akıcı bir dille anlatırken insanı hayaller dünyasında derin düşüncelere sevk ediyor aynı zamanda. Doğrudan referans olarak aldığı bir dini inanç unsuru olmaksızın yaşamın anlamı ve amacına ilişkin derin konulara değiniliyor. Kitabın içeriğine özellikle girmiyorum. Çünkü bu konuda ne yazsam hafif kalacak. Pek çok yayın evi tarafından yayınlanmış bir kitap Âmâk-ı Hayal. İnternet üzerinde de pdf dosyaları mevcut. Ben keyifle okudum, tekrar tekrar okunası bir kitap, konuya ilgi duyanlara şiddetle öneririm.
Din ve tasavvufu birbirinden ayırırım. Tasavvuf hakkında muhtelif değerlendirmeler yapılmış bugüne kadar. Bazılarına göre batının materyalist düşüncelerine karşı geliştirilen İslami felsefe, bazıları ise tasavvufu bir şirk unsuru olarak görmüş. Günümüzde hiç alakası olmadığı halde İslami bir düşünce sistemi olarak değerlendiriliyor. Oysa İslamiyet bir, din, inanç sistemi. Tasavvuf ise bir düşünce ilmi. İslamiyete göre akıl gerçeğe ulaşmak için son derece yetersiz kalmakta, kutsal kitapta yazılanlara ve peygamberlerin sözlerine kayıtsız şartsız inanmayı ve onlara itaat etmeyi öngörmekte. Gerçeği başka yollardan arayanlar kafirdir dini açıdan. Tasavvuf bu bakımdan İslamiyetle bağdaşmamaktadır. Tasavvuf ehli dini baskılardan dolayı dini öğeleri tam olarak karşısına almamış, bunun karşılık ortaya koyduğu sağlam düşüncelerin Müslümanlar tarafından sahiplenilmiştir. Bu suretle tasavvufun Müslümanlık üzerinde yapacağı yıkıcı etkilerin bir bakıma önüne geçilmeye çalışılmıştır. Ne var ki bazen tasavvufi düşünceler inanca ters düşmüş. Hallac-ı Mansur ve Seyyid Nesimi gibi değerli düşünürler İslamiyete ters gelen fikirlerinden ötürü en ağır işkencelere maruz kalıp katledilmiştir. İşte bu yüzden, yani düşünen, sorgulayan, gerçeği türlü yollardan arayan insanlar beni her daim cezbetmiştir. Tasavvufun temelinde eski Türk illerinin, Hint ve Orta Asya efsanelerini, İran ve Anadolu kültürlerini hatta eski Yunan mitolojisinden izleri bulmak mümkün. İslamiyetin doğduğu Arabistan topraklarına giremeyen tasavvuf ve felsefe bu yüzden Arapların kültüründen etkilenmemiştir.
Âmâk-ı Hayal eseriyle tesadüfen tanıştım. Romanın baş kahramanları, hem doğunun hem de batının ilmini tahsil etmiş, her konuda kendini yetiştirmiş olmasına rağmen kafasındaki sorulara bir türlü cevap bulamadığından dolayı devamlı bir arayış içerisinde kıvranan Raci ve ona aradığı gerçeklerin yolunu ve mutluluğu gösteren Aynalı Dede adındaki bir meczup. Birbirinden bağımsız iki bölüm ve çok sayıda öyküden oluşan eser bir masal havasında. "Raci'nin Anıları" isimli ilk bölümde mezarlıktaki kulübesinde Raci'yi ağırlayan Aynalı, onu her ziyaretinde içinde afyon bulunan bir kahve içirmek suretiyle farklı hayal alemlerinde yolculuğa çıkarıyor. İkinci bölümün başlığı ise "Manisa Tımarhanesi". Burada Raci ile arkadaşı Sami'nin mektuplaşmaları, tımarhane hatıralarına yer veriliyor. Raci on beş gün sonra Aynalı Dede ile onun da atıldığı aynı tımarhanede buluşuyor ve sohbetlerine devam ediyorlar.
Âmâk-ı Hayal, hayalin derinlikleri anlamına geliyor. Burada yazar Raci'nin hayal dünyasındaki yolculuklarını akıcı bir dille anlatırken insanı hayaller dünyasında derin düşüncelere sevk ediyor aynı zamanda. Doğrudan referans olarak aldığı bir dini inanç unsuru olmaksızın yaşamın anlamı ve amacına ilişkin derin konulara değiniliyor. Kitabın içeriğine özellikle girmiyorum. Çünkü bu konuda ne yazsam hafif kalacak. Pek çok yayın evi tarafından yayınlanmış bir kitap Âmâk-ı Hayal. İnternet üzerinde de pdf dosyaları mevcut. Ben keyifle okudum, tekrar tekrar okunası bir kitap, konuya ilgi duyanlara şiddetle öneririm.