Küçük pazardan alacaklarım var. Evden ne kadar erken çıkarsam o kadar rahat park yeri bulurum. Caddelerin tenha olması şaşırtıcı. Sadece bir polis aracı çıkıyor karşıma. CB gelmekten vaz mı geçti yoksa?
Zat-ı muhteremin önce Aliağa'ya oradan Tire'ye geçeceğini haber verdi bültenler. Saat 16.30 da açılış yapacakmış OSB'de. Pazarda dolaşırken belediye hoparlörlerinden anonslar başlıyor. Kaymakam adına yapılan açıklamada CB ve onun yardımcısı (!) Başbakan'ın ziyaretleri münasebetiyle şehirden otobüs kaldırılacağı, saygıdeğer halkımızın açılış törenine davetli olduğu duyuruluyor. Açılışını yapacağı Sütaş tesislerine ait araçlar köy köy dolaşıp şakşakçı topluyor. Katılımın yüksek olması bakımından çevre il ve ilçe yöneticilerinin gerekli önlemleri (!) alması da istenmiştir .
İyi bilirim bu işleri. Şimdiye kadar kimse kıramadı rekorumu. Çine Barajı açılışında BB'di şimdinin CB'si. Çevre il ve ilçelerden ne kadar otobüs, midibüs, minibüs varsa kiralamıştık müteahhit firma olarak. Bu yetmemiş, taksiler bile kiralanmıştı. Binecek vasıta kalmayınca yollara dökülmüştü halkımız. Kilometrelerce uzayan bir araç ve yaya kuyruğu meydana gelmişti. Büyük bir insan seli baraja doğru akıyordu. Genci, yaşlısı, kadını, erkeği her yaşta bir sürü insan. Neler gördü bu gözler... Araç bulamayıp koltuk değnekleriyle yürümeye çalışan nineler, tekerlekli sandalye üzerinde engelli vatandaşlar daha ne diyeyim size. Bu insanları çeken neydi oraya. Dağıtılan bir küçük kumanya mı? bir kutu ayran mı, yoksa bir küçük pet şişe suyu mu? Sevmesem de kabul etmiştim karizmasını muhteremin. O gün, eski BB, yeni CB'yi dinlemeye tam otuz bin kişinin geldiği söylendi. Sadece Çine'den değildi gelenler. Adeta bütün Ege Bölgesi akmıştı baraja.
Pazar işini planladığımdan önce bitiriyorum. Patlıcanın, biberin kilosu altı liraya çıkmış. Arapsaçını sekiz liradan aldım. O yerden biten otların kilosu bile dört lira olmuş. Soğuk havaya kabahat buluyor pazarcılar. Kuzu kulağı çıkmamış hava muhalefetinden dolayı. Yer elmasını yapamayacak yine bizim Şef. İşim bitiyor ama Adnan Şefi almaya bir buçuk saat var daha. Uzun zamandır yapmadığım bir şey geliyor aklıma. Şehrin en meşhur kuyu tandırcısına gidiyorum. Kapıdan girer girmez tanıyorlar beni. Şu tanınma olayı hem iyi hem kötü. Bugün pazarda da bir sürü insan selam verip hatırımı sordu. "İşler nasıl gidiyor?" diyenler bile vardı aralarında. Bense pek çoğunu hatırlayamadım. Tanınmak güzel de tanıyanı hatırlamamak kötü. Tandırcının küçük dükkanına oturup az çorba söyledim. Tandır çorbası dedikleri içine tandır etinin sularının aktığı bildiğimiz pirinç çorbası ama öyle bir lezzeti oluyor ki yağla ıslatılmış pide ile birlikte, sormayın. Arkasından yağsız tarafından bir tandır yedim, kendime geldim. Eskiden ameleler işe çıkmadan önce bu tandırdan yer, akşama kadar hiç acıkmazlarmış.
Tandırcıdan çıktıktan sonra pazarda birkaç tur daha atıyorum. Biraz vakit geçirdikten sonra Adnan Şef'i alıyorum. Yayla yollarında yerler ıslak. "Buralara kar yağmış." diyorum. Adnan Şef inanmıyor. Yukarı tırmandıkça yol kenarlarında yer yer kar birikintileri görünmeye başlıyor. Taş Ev'e bir kilometre kala yolun tamamen karla örtüldüğünü görünce şaşırıyoruz. Hava sıcaklığı düne göre biraz daha yüksek. Güneş çıkınca akşama kadar erir muhtemelen. Aksi takdirde dönüşümüz sıkıntı yaratacak.
Yolun bu halini gören nasıl gelir Taş Ev'e diye düşünürken öğleden sonra bir misafir çalıyor kapımızı. Tasavvufla uğraştığını söyleyen bu gençle biraz sohbet ediyorum. Tire'den bir arkadaşı tavsiye etmiş bizim burayı. Şehirden yola çıkıp yürüyerek gelmiş hem de. "En az iki saat sürmüştür." diyorum. "Evet, sürdü o kadar." diyor. Sipariş ettiği Tire Şiş Köfte geliyor önüne. Soğutmadan yemesi için "Afiyet olsun" deyip ayrılıyorum yanından.
Hüseyin şömineye odun hazırlarken geliyor yanıma, "Amca motorda sorun var." "Ne olmuş motora?" diye soruyorum. "Çalışmıyor, çalışırken de takır tukur sesler geliyor." diyor. Ağaç kesim motorunu yanımıza alıp şehre iniyoruz. Tamirci motoru söküp bakıyor. "Bujisi arızalı, gidin parçacıdan alın aynısını." diyor. Bir sürü parçacıya bakıyoruz. Aynı tipte buji yok. Tam ümidimizi kesmek üzereyken son uğradığımız yerden ona yakın bir tane buluyoruz. Buji yerine takılınca eski haline dönüyor motor. Hemen dönüyoruz geri.
Akşama doğru hava soğumaya, yerdeki karlar donmaya başlıyor. Taş Ev'in en soğuk günleri bunlar diyorlar. Sadece bu sene biraz erken teşrif buyurdular.