KATEGORİLER

18 Mayıs 2017 Perşembe

KARAR

04/05/2017 Perşembe, Tire

Bugün evden biraz daha erken çıkıp alışveriş yaptım. Venüs için zincir almam gerekiyor. Misafirlerle ilgilenirken başını alıp giderse ne yaparım ben?

İşlerim bitince elemanı alıp yaylaya çıkıyoruz. Bahçe kapısının önünde bizi bir sürpriz bekliyor. Yabancı bir araba demir kapının önünde bekliyor (!) Açılış saatimize henüz bir saat var. Ta Bayındır'dan gelmişler. Sürmeli kapının kilidini açıyorum. İlk kez bir misafir aracı benden önce Taş Ev'e girmiş oluyor. Hem şaşırıyor, hem seviniyor hem de biraz panikliyorum. Sabahları başka bir işte çalışan şef henüz gelmemiş. Çay suyunun ısınabilmesi için zaman lazım. Misafir varken temizlik nasıl yapılacak?

Misafirlerimiz her şeye razı. Kahvaltı isteyecek oluyorlar, sadece hafta sonları kahvaltı verdiğimizi söylüyorum.

Verandada bir masa hazırlayıp oturmalarını sağlıyorum. Yemek siparişi verebileceklerini söylüyorlar. Şef gelene kadar biraz zaman kazanmak için onlarla sohbet ediyorum. Misafirlerimiz keyiflerince bir gün geçirmeyi kafaya koymuş görünüyorlar. Taş Ev'i gezdiriyor, üst kattaki salonumuzu ve terası gösteriyorum. Verandada kalmayı tercih ediyorlar. Huzur verici ortamda kuş seslerini dinliyorlar. Saate bakıyorum. Mesai saatimiz başlamış görünüyor. Artık şefi beklemek anlamsız. Sipariş basit, değişik mezelerden oluşan bir ordövr tabağı. Hazırlık için mutfağa girdiğim anda şefimiz teşrif buyuruyor (!)

Veranda misafirleri kolay kolay hafızalarından silinmeyecek bir güne imza atıyorlar. İşlerimle ilgilenirken bir ihtiyaçları olup olmadığını sormak üzere arada yanlarına uğruyorum. Keyiflerini bozmamak için daha aralıklı gitmem gerektiğini anlıyorum. Bir ara kim misafir kim ev sahibi birbirine karışıyor. Hanımefendi elinde boş tabaklar olduğu halde bana yardımcı olmaya çalışıyor (!) Akşam saatlerine kadar konuk ettiğimiz misafirlerimiz bundan sonra yemek yemek için başka bir yere gitmeyeceklerini söylüyorlar.

Akşamın sürpriz misafirleri İstanbul'dan. Bayındır Çiçek Festivali'ni görmeye gelmişler. Taş Ev'in çok methini duyduklarını, tavsiye üzerine geldiklerini söylüyorlar. İstanbul insanının havası bir başka oluyor. Misafirlerimizi gezdiriyorum. Salonda oturdukları masanın önündeki katlanır camları açıyorum. Manzara büyülüyor onları. Kendimizden, Taş Ev'in tarihinden bahsediyorum. Kısa bir süre sonra onlar misafirimiz olmaktan çıkıyor, sanki uzun yıllar görüşmediğimiz yakın dostlarımız oluyorlar. Sohbetimiz koyulaşıyor. Neşeleri Taş Ev'e yansıyor. "İyi ki bu işe bulaşmışım, iyi ki sizlerle tanışmışım." diyorum. 

İstanbullu misafirlerimizin birinin kızı tanınmış bir "Gezelim, görelim" programcısı. Kızımla görüşüp en yakın fırsatta gelip Taş Ev'i tanıtmasını isteyeceğini söylüyor. En keyifli günlerimden biri olan bu günde misafirlerimiz son derece mutlu ayrılıyor Taş Ev'den. Tam o esnada iki gündür bir türlü yağamayan yağmur, olanca şiddetiyle bırakıyor kendini. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur nedeniyle araçlarına kadar yürüyebilmek dahi zor. İçeriden bir şemsiye bulup yardımcı olmaya çalışıyorum. Aklıma Venüs geliyor. Bizim akıllı bıdığımız kendini bağlı bulunduğu zincirden kurtarmış, verandaya atmış postu. Verandada yağmuru seyreden misafirlerimiz rahatsız olmasın diye hemen kulübesine alıyorum onu.

Akşama doğru şef talep ettiği maaş zammı hakkında ne düşündüğümü soruyor. Birkaç yerden muadil maaş seviyelerini öğrendiğim için gayet rahatım. Benzer işletmelerde aynı işi yapan aşçıların bizim ona verdiğimiz maaşın en fazla % 70'ini aldıkları, ödediğimiz maaşın zaten yüksek olduğu çıkıyor ortaya. Üstelik henüz seneyi doldurmadan ikinci kez istenen zam, tehditkâr isteme tarzı oldukça itici geliyor. Aslında mesele para meselesi değil. Her kim karşısındaki insanı kendine mahkum görmeye başlıyorsa sona doğru önemli bir atılmış oluyor doğal olarak. Bu son iki taraftan birinin sonu aslında. Henüz sonlara hazır olmadığım, zevk aldığım bu işte hiç kimsenin kurallarına mahkum olmak istemediğim için kesin kararımı bildiriyorum. Artık kılıçlar çekilmiş, yollar çizilmiş görünüyor. Hayırlısı olacak inşallah.

Resim: Picasso'nun 25 yaşındaki oto-portresi. Yıl: 1907 

2 yorum:

  1. Ufak tefek hatalarına göz yumduğumuz insana şansının devam etmesini istiyorsunuz. Ne zaman ki edep adap sınırlarını zorluyor ve haddini aşan davranışlar içine girdiğinde de kılıçlar çekiliyor. Psikolojik derinliklerine kadar iniyorsunuz. İş sorumluluğundan, ahlak tanımına kadar iyi niyetli olup olmadığı sorgusunu bile yeapıyorsunuz. Oysa insan ilişkileri başından neyse öyle devam ediyor. Yüreğini ortaya koydu ise hataları da olsa insanın kaynaşması zor olmuyor. Mütevazilik, saygın kişilik, yerini ve haddini bilme, bir çok değerler bir bütün halinde karşınızdaki kişide vücut buluyor. Dostluk da böyle bir şey işte!..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsan ilişkileri en zoru. Öyle zor ki, şeker çuvalı taşımak bile daha kolay kalır yanında. Zaman Allah'ın bir lütfu. Her şeyi unutuyoruz. Belki de bu sayede ayakta kalıyoruz.

      Sil