Yazar: Mario LEVİ
Sayfa Sayısı: 741
Yayınevi: Remzi Kitabevi
"İstanbul Bir Masaldı" yazarın okuduğum ilk kitabı. Uzun bir süredir elime yapışan bu roman sevgili DeepTone'un tabiriyle tam da "tuğla" gibi. Yazar Levi, aile kökeni Sefarad Yahudilerine dayanan, İstanbul aşığı bir insan. Romanın konusu da Yahudi bir ailenin 1920-1980 yılları arasındaki yaşamından bahsediyor zaten. Hem geldikleri yere hem de yaşam mücadelesi verdikleri bu vatana her daim kendilerini yabancı hissetmiş insanlar, alt kimlikleri ne olursa olsun bu toprakların birer rengi, kültür mozaiğimizin birer parçası olarak gördüğüm azınlıklar oldum olası ilgimi çekmiştir. İşte tam da bu yüzden büyük bir heyecanla başladığım ancak beni fazlasıyla yoran bu romanı okuma serüvenim sona erdiğinden dolayı kendimi son derece mutlu hissediyorum.
Kitabın yorucu olduğunu söyleyen sadece ben değilim elbette. Birçok kişi romanı tamamlayamadan teslim bayrağını çekmiş öğrendiğim kadarıyla. Bunun nedeni yazarın kullandığı yer yer ağırlaşan bir dil, uzun cümle ve paragrafların yanı sıra karakter sayısının çok fazla olması. Romanın bir anlatıcısı var. Muhtemelen aileden biri... Sayfalar ilerledikçe anlatıcının kim olduğunu keşfetme çabalarım boşa çıktı. Öyle bir anlatıcı ki, bütün karakterlerle ilişkisi var ve onların adeta içlerine girip duygu ve düşüncelerini, hayallerini okuyor. Şimdi size aşağıda tadımlık bir bölüm vereyim, ne anlatmak istediğim çıksın ortaya.
"O gecenin o kadar 'özel', 'sıcak' ve 'dışa kapalı' yaşanmasında, hayatımın, çok büyük bir olasılıkla da hayatımızın en unutulmaz gecelerinden biri olarak bir yerlere kazınmasında, o anlara, birbirimizden ayrı kaldığımız o iki yıl içinde, gizliden gizliye, biraz da ayırdına varmaksızın hazırlanmamızın büyük bir etkisi vardı hiç kuşku yok ki. Bir geceye, gerçek anlamda yaşayabileceğinize, paylaşabileceğinize, doğurabileceğinize inandığınız bir geceye, bir yerlerde biraz da sizin için durduğunu, ayakta kalmaya çalıştığını bildiğiniz iki insanla uzaktan uzağa da olsa hazırlanmak...Sınırları her zaman zorlanamayacak, ölümle ilintili bir duyguyu gizliyordu sanki bu bekleyiş. Bekleyiş sanki bir kez daha kendi bekleyişinizdi. Bekleyiş bir kez daha, isteseniz de, istemeseniz de karşı karşıya kaldığınız dünyanın sizden esirgediklerinin, hiç kimseye anlatamadığınız kâbuslarınızın, ya da o kâbuslardaki sessiz, içinizde kalan çığlığınızın izlerini taşıyordu. O bekleyiş, o gecelerde, o yatakta, o uykuyu arayışınızdı, o güneşten, o sabahlarda kaçmak isteyişinizdi. Bir hikâyede yitirdiğiniz bir insanı yeniden arayışınız, aramayı göze alışınız demekti biraz da...." (S.437)
Roman boyunca o kadar çok zamir kullanmış ki, okurken insanın başı dönüyor. Yukarıda alıntıladığım uzun bir paragrafın küçük bir bölümü sadece. Bazı cümlelerin sonuna gelinceye kadar başını unutuyorsunuz. Bir sürü karakter, bir sürü olay birbirinin içine geçmiş. Kısacası okunması zor bir roman. Bazı bölümlerde konuya daha kolay girilebiliyor fakat genellikle pek çok yeri, aklınızda bir şey kalmamacasına okuyup geçmek durumunda kalıyor ve akıştan kopuyorsunuz. Öyle ki üç dört sayfa sonra yorulup bıraktığım günler oldu. Kitabı elime aldığımda en çok kırk sayfa ilerleyebildim.
Diğer taraftan cümle yapıları son derece güçlü. Edebi niteliği yüksek bir kitap. Nitekim roman 1999 yılında Yunus Nadi Roman Ödülünü kazanmış. Muhtelif yayınevleri tarafından basılan kitap bazı baskılarında 920 sayfayı bulmakta. Belki hakkı da en az o kadar olmalı. Zira sayfalar boyunca, paragraf arası bile vermeksizin sıkış tepiş satırların içinde boğuluyorsunuz.
Mario Levi hakkında biraz bilgi sahibi oldum bu arada. Bazıları yazarı ve kitaplarını tanımak için "İstanbul Bir Masaldı" romanından başlamak gerektiğini söylüyor. Yazar ve romanla ilgili yazılıp çizilenler hakkında kitabı bitirdikten sonra epey bir araştırma imkânı buldum. Yazar, TRT 2 de "Muhayyelat" adında üç bölümlük bir program yapmış. İstanbul'u anlattığı belgeselin üç bölümünü de Youtube'dan severek izledim. Şiir Akademisi websitesinde Denizcan Karapınar'ın yazarla yaptığı "ŞU" söyleşi romana ilişkin güzel ipuçları veriyor. Ayrıca, ismini burada zikredemeyeceğim Rize'deki bir üniversitede, Neşat SAMAT tarafından hazırlanan "Mario Levi'nin Roman ve Hikayeleri Üzerine Bir İnceleme" adını taşıyan yüksek lisans tezinde "İstanbul Bir Masaldı romanında aile, Jülyet'lerin evinde, Madam Estreya'nın cenaze töreni sonrasında geleneksel yemekte bir araya gelir." cümlesiyle başlayan olay örgüsü detaylı bir şekilde anlatılmakta. Bunu okuyunca pek çok karakter ve olayın hafızamda yer etmediğini fark ettim. Söz konusu makaleden önceden haberim olsaydı benim için güzel bir rehber olabilirdi aslında. İlgilenen bu güzel çalışmayı "ŞURADA" bulabilir.
Bütün zorluğuna rağmen okumaktan pişmanlık duymadığım bir roman oldu "İstanbul Bir Masaldı". Öyle ki, bazen yeni baştan okusam mı dediğim olmuyor değil. Fakat yine de, en azından uzun bir süre, göze alamam bunu. Yazar romanı altı yedi yılda yazmış. Belki basit bir anlatımla daha anlaşılır hale getirilebilir ve böylelikle sayfa sayısı bu kadar şişirilmeyebilirdi. Ancak aynı tadı verir miydi, bilemem. Romanın içine tam olarak giremememin sebebi yazarın üslûbundan ziyade kendi yetersizliğimden olabilir belki de. Zira kullandığı cümleler beni zorlasa da dile hakimiyeti ve anlatma kabiliyetine şapka çıkartıyorum. Tavsiye eder miyim? Kendine güvenen okusun tabii.