KATEGORİLER

24 Mayıs 2022 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 144

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz tüm heyecanıyla devam ediyor.

Önceki haftaların sohbet konularını ve konu başlıklarını öneren arkadaşlarımızın  isim listesini burada bulabilirsiniz. Ağaç Ev Sohbetleri'nde bu haftanın konusunu sevgili  Sevda Ünlü belirledi:

"Pandeminin en cafcaflı olduğu, yasakların hayatımızı dört duvara hapsettiği günlerde edindiğin ve hâlâ devam eden bir hobin oldu mu? Ya da neler neler denedin, anlat bakalım"

Hobi, tanımı itibarıyla, boş vakitleri değerlendirmek amacıyla kişinin esas işi ya da mesleği dışında yetenek ve becerilerini geliştirmek amacıyla yaptığı oyalayıcı faaliyetler anlamına geldiği için bu konuda anlatacak bir şeyim olmadığını düşündüm. Pandemi dolayısıyla özellikle yaşlı insanların vakit geçirmekte zorlandıklarını, evin içine hapsolarak sinir buhranı geçirdiklerini biliyorum. Ben bu dönemi pek sıkıntılı geçirdiğimi söyleyemem. Sağlık sektöründe çalışanlar başta olmak üzere, çalışmak zorunda olan ve bu süreçte işlerini ya da her zamanki kazançlarını kaybeden insanların büyük sıkıntı çektikleri hepimizin malumu. Ama esas değinmek istediğim konu, kelime dağarcığımda "boş vakit" kavramının taşıdığı anlamsızlık. Değil eve kapanmak, bir odaya tıksalar beni,  ya da hücre cezasına mahkum etseler, yine de yapacak bir şeyler bulur ve vakitsizlikten yakınırım. Yaptığım her işi hobim, her hobimi işimin ya da yaşantımın bir parçası olarak görürüm. Bu bakımdan sadece hobilerden değil, çerçeveyi biraz genişletip pandemi döneminin bana ne getirip ne götürdüğünden bahsedeyim.

Beklentimin de ötesinde, oldukça erken sayılabilecek bir yaşta başlayan emeklilik yaşamımda hayallerimi süsleyen restaurant işletmeciliğinden hevesimi aldıktan sonra soyunduğum doğal ürünler ve şarküteri işini, pandeminin yurt genelinde yayılması üzerine kızımın ve eşimin ısrarları neticesinde bırakmak zorunda kaldım. Doğrusu, her ikisi de para kazanmanın birinci amaç olmadığı, hobi ağırlıklı işlerdi. Gelin görün ki, millet gider Mersin'e, biz gideriz tersine hesabı, herkesin pandemi münasebetiyle yeni hobiler icat ettiği bir dönemde ben elimdeki hobimi bırakmak zorunda kalmış oldum. 

Bu arada bir şey yapmak için vakitsizlikten yakınmanın ne kadar boş olduğunu düşündüm. Özellikle restaurant işinde onca yoğun çalışma ortamında, gecenin bir yarısı bilgisayarımın başına oturup blogumda günlük yazmaya zaman ayırabiliyordum. Facebook kullandığım bir dönemdi ve blogta yazmış olduğum yazıları orada paylaşıyordum. Bin beş yüze yakın meraklı takipçim blogta yazdıklarımı heyecanla beklerdi hergün. Aslında bu işi işletmenin tanıtımı için yapmayı düşünmüştüm başlangıçta. Restaurant'a kimlerin geldiğini, o günün nasıl geçtiğini, nelerin yaşandığını öğrenmek istiyordu insanlar. Merak işte. Restaurant'ı kapattıktan sonra şarküteri işine başlamamla birlikte, günlük yazmayı bırakmış olsam da, dükkânıma gelen müşterileri, komşu esnafları, araştırıp öğrendiğim farklı konuları, yaşadığım olayları anlatıyor, öyküler, romanlar yazıyor ve çeviriler yapıyordum. İş bakımından yoğun çalışma gerektirmeyen bu dönemdi, bol bol kitap  okuma imkânı da buluyordum. Ve hiç beklenmedik bir anda pandemi soğuk yüzünü gösterdi...

Yazma konusunda kısırlık çektiğim bir döneme girmiş olmam, yaşamımda pandeminin yol açtığı en olumsuz değişiklikti sanırım. Bunun en önemli sebebi daha az kişiyi görmek, daha az olay yaşamaktı belki de. Dört duvar arasına sıkıştığım pandemi sürecinde hayal gücümü kullanarak bir şeyler yazabilirdim belki fakat bu ortama bir türlü alışamadım. Bu dönemi daha fazla kitap okuyarak, internet üzerinden farklı konularda araştırmalar yaparak, siyasi gündemi yakından takip ederek, blogları gezerek ve Ağaç Ev Sohbetlerine katılarak geçirdim diyebilirim. Zamanımın önemli bir bölümünü Youtube videoları alıyordu, hâlâ bu alışkanlığım devam ediyor. 

Konser, tiyatro, festival gibi faaliyetlere katılmak pandeminin ertesinde hayatı güzelleştirecek etkinlikler. Pandemi nedeniyle yapamadığımız geziler, eğlencelerin kapısı büyük ölçüde açılmış olsa da, artık eskisi kadar zevk vermiyor. Akaryakıt zammı ve pahalılık, orta gelir düzeyine sahip insanların belini bükmeye devam ediyor. Geçen hafta değişiklik olsun diye Sığacık'a gittik. Üç kişi berbat birer gözleme ve ayrana 150 TL hesap ödedik. Anladık ki, bizim için pandemi bitmemiş henüz. 

Yeniden blog yazarlığına başlayabilmek için kendimle büyük mücadele içindeyim. Bunun pandemiyle herhangi bir ilgisi olabilir mi, pek emin değilim. Olabilir elbette, zira pandemi öncesi böyle bir sorun yaşamıyordum. O belalı döneme adım atmadan evvel yeni bir roman çalışmasının hazırlığını da yapmıştım. Şimdi siyasi ve ekonomik gündeme dair, ülkeyi kurtarma fikirlerimi paylaşma plânlarım var ancak bu ortamda düşüncelerimi özgürce yazabilecek miyim, bilemiyorum. Her neyse, görünen o ki, şeytanı bir an evvel yakalayıp bacağını kırmadan olmayacak bu iş. 

19 yorum:

  1. genelde insanlar pandemide yeni hobiler edindi, sanata başladı sende ise tersi olmuş, isteksizlik getirmiş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanat deyince ilk aklıma gelenler resim, müzik, tiyatro, heykel, sinema, bale vs. Tamam çocuklarımı alıp millet bahçelerinde yuvarlanmıyoruz ya da millet kıraathanelerinde bedava çay içip top kek yemiyoruz ama bu tür sanatlarla uğraşmak benim yaşında biri için biraz geç değil mi? Sana şöyle cevap vereyim; istek var, takat yok:)))

      Sil
  2. Belki de bu yüzden memurluk bana uymaz demiştim mesleğimin ilk yıllarında. Çünkü memur deyince "salla başını al maaşını" sözü geliyordu aklıma. Eğer vatanına milletine faydalı olmak isteyen bir memur çıksa arada sistem onu hemen dışlıyor. Böyle olunca mesleğinizden de soğuyorsunuz. Özel sektörde çalıştım yıllarca. İyi mi yaptım, o da tartışılır. Ama yine de özel sektörden aldığım tek kuruşun hakkını fazlasıyla verdiğimi düşünüyorum. Devlet çıkarlarını gözetmek memurun görevi. Devlet işinde çalışsaydım sanırım aldığım tek kuruşun hakkını ödedim diye bir iddiam olmazdı. Muhtemelen işimi gerektiği gibi yapabilecek imkân bulamazdım. Beni sakıncalı görüp en pasif görevlere atarlardı.
    Haklısınız, pandemiyi silahlı darbeye benzetirsek, yaşadığımız ekonomik krize de siyasi darbe diyebiliriz bence:))

    YanıtlaSil
  3. Pandemi dönemiyle hobi-işinizi bırakmanız kötü olmuş. Bu durum ister istemez zaten bir isteksizlik yaratmıştır sizde. Umuyorum ki önümüzdeki günlerde hevesleriniz yine canlanır ve biribirinden güzel yazılar okuruz. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki de kötü olmamıştır. Özellikle elektrik ve gıda fiyatlarında meydana gelen artışlar esnafı zor durumda bıraktı. Dükkan kendimize ait olmasına rağmen bu dönem sıkıntı yaratacaktı. Ülkemizde yarını görebilmek çok zor. Özellikle ticaret büyük risk. Yazmak en güzeli, umarım en kısa zamanda yazmaya dönerim. Çok teşekkürler:)

      Sil
  4. Hepimize başka başka etkiler bıraktı pandemi süreci. Ve bence gerçek etkilerini bir kaç yıl sonra alt belleğimizde göreceğiz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pandemiden olumsuz yönden en çok etkilenen gençlik ve okul çağındaki çocuklar oldu. İşi bozulan, işini kaybeden insanlar var. Buna ilave olarak kötü yönetim nedeniyle yaşanan ekonomik çöküş gençlerin gelecek hayallerini kararttı. Hangi işte çalışırsa çalışsın bir gencin helal kazancıyla hayatı boyunca ev sahibi olması mümkün değil artık. Kontrolsüz göç ve diğer sorunlarla birlikte toplum olarak ciddi bir sosyal travma yaşıyoruz. Dediğiniz gibi gelecek nesiller bunun bedelini çok ağır ödeyecek maalesef.

      Sil
  5. Ülkedeki kaos yüzünden aslında hepimizde bir "bırakma" hissi gelişti maalesef. Üstüne üstlük ekonomi bizi yapabileceklerimizden, isteklerimizden de uzaklaştırdı. Ama ben yeniden roman işine sarılacağınızı düşünüyorum ve harika bir iş çıkacak sizden. :) Yazı olabildiğince ruh beslenmesi ile geçirip, sonbaharda ölü toprağını atacaksınız üstünüzden. (Pek bir falcı gibi konuştum ama tamamen sezgisel -adımdan dolayı- :) )

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Üzerinde fazla düşünmedim ama pandeminin etkisi var sanırım. Dediğiniz gibi ülke sorunları, ekonomik kriz ve elbette pandemi bütün düzenimizi etkiledi. Sevgili Momentos, size anlatamam, her gün bugün başlayacağım diyorum, en azından bir olaydan, dağarcığıma giren yeni bir şeyden bahsedeyim istiyorum ama adeta üzerime ölü toprağı serpilmişçesine bir anda geri çekiyorum kendimi. Okuduğum güzel yazılar, harika kitaplar, kullanılan dildeki ustalık beni yazmaktan alıkoyuyor sanki. Ama yazmaya başlayacağım bir an önce. Bazen bir öykü, bir çeviri ya da roman. Hangisinden başlayacağıma karar veremiyorum. Ne olursa olsun önce kararsızlığımı yenmem gerek sanırım. Geçmiş yazılarıma bakıyorum, ne güzel konular bulmuşum. Sonbahar çok geç gibi geliyor bana, hemen bugün, bilemedin yarın start vermek istiyorum. İstemek yeterli değil, başlamak lâzım, başlayınca bırakamayacağımı biliyorum zaten. Ne zamandır Ağaç Ev Sohbetleri ve kitap incelemeleri dışında bir şey yazmadım. İyi ki onlar var. Başka bir şey yazmayalı ne kadar zaman geçti bakmaya cesaretim yok. Bir de yorumlar, yorumlardaki tartışmalar var tabii. Bunlar beni biraz olsun ayakta tutuyor. Evet, biliyorum başlamam lâzım, başlayacağım, başlamam gerek, yoksa zaman geçtikçe daha zorlaşacak bu iş, biliyorum. Teşekkürler:)

      Sil
    2. Öyle haklısınız ki, hani bir ara dillere pelesenk olan bir kelime vardı ya, tükenmişlik sendromu, aynen çoğumuz onu yaşadık 2,5 senedir. İnsanın üstüne yapışınca da gitmesi çok zor. Ben yazın deniz kenarında, sahilde keyifleneceğinizi ve elinizde mutlaka kalem kağıt olacağını düşünerek söylemiştim o cümleyi. Ama yorumda gördüm ki, "hemen, derhal" için çabanız var... o zaman yaşasın diyorum :)))

      Sil
    3. Sizin gibi blog dostlarının verdiği gazdan cesaret almaya çalışıyorum. Kalem kâğıdı bırakalı çok oldu. Kötü bir şey aslında, biliyorum. Bazen insanın aklına yazacak bir şey geliyor birden. Yazıp not almak işe yarar elbette. Beni ne kağıt kalem ne de akıllı telefon çekiyor, varsa yoksa bilgisayarım olacak yanımda. Evet, hemen ve derhal:))) Teşekkürler:)

      Sil
  6. Yazılarınızı çok özledim sadece bunu diyeyim ve kaçayım sevgili Kaystros :) Hoş ben de gerçek anlamda yazmıyorum ama benim dersim pandemi değil, yazının kılıçtan sivri olduğunu kötü bir şekilde keşfetmiş olmam.. Ama siz yazın, daha sık yazın çünkü düşündüren, güzel yazılar yazıyorsunuz!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, beni cesaretlendirdiniz. Ama beklentinizi boşa çıkarmamak için bir o kadar heyecan sardı. Yazının hası bana göre sivri olandır. Sıradan yazıları herkes yazar. Sizin de kendine has bir üslûbunuz var, zevkle okuyorum. Bazen dobra, bazen bir sis perdesi ardında duygu ve düşüncelerinizi içtenlikle paylaşıyorsunuz. Öyle ya da böyle yine de görünmez bir ağırlık yakamızı bırakmıyor ne yazık ki.

      Sil
  7. Ben de dört duvar arasında yapacak pek çok iş bulurum. Zaten yalnızlığı severim. Pandemi beni pek etkilemedi o yüzden. En büyük sıkıntı uzur süreli maske takmaktı ki hazır olanlar inanılmaz rahatsız ediyor beni.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benimle aynı düşünceye sahip olmanız beni mutlu etti:) Zira pek benzerimin olmadığına inanmaya başlamıştım. Pandemi sebebiyle büyük sıkıntılar çekildi ama ben de çok fazla etkilendiğimi söyleyemem. Maske, evet, can sıkıcıydı. Öpüşmeler kesintiye uğradı, bence bu da fena bir şey değil aslında:)

      Sil
  8. Pandeminin bendeki etkisi sizinkiyle benzer, daha az yaşadığım için daha az yazdım. Çoğu zaman yazacak bir şey bulamadım; bu da hayatımda hiçbir şey olmayan bir dönemden yani pandemiden kaynaklanıyordu. O zamanlara asla geri dönmek istemiyorum. İç karartıcı zamanlardı. Bu ekonomik koşullar hepimizden epey şey götürdü. Yaşam kalitesi ne kadar düşerse insanın yaşam sevinci de o kadar azalıyor ne yazık ki... Sadece daha geç olmadan bir şekilde her şeyin yoluna girmesini umuyorum. Ama gerçekler acı... Umarım yazmaya devam edecek gücü de sevinci de ya da neye ihtiyacınız varsa onu bulursunuz. Sizin yazılarınızı okumak her zaman dinginlik veriyor bana, kaleminiz dert görmesin. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Benim dileğim de hepimizin, en kısa zamanda, eskiden olduğu gibi yazabilecek gücü, sevinci bulmamız. Bunu zor da olsa başaracağımıza inanıyorum. Güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim. Özellikle blogunuzda bende apayrı bir yere sahip Amelie'nin görsellerine, film müziklerine yer vermeniz beni heyecanlandırıyor, mutlu ediyor.

      Sil
  9. Evet, hobi işinizin yanı sıra blog yazma konusunda da zorluklar çekmenize üzüldüm. Ama -her zaman yorum yapamasam da- çoğu gönderinizi okuyor ve çok beğeniyorum. Siz de zaten yazmaktan zevk aldığınız için bunun büyük bir soruna dönüşeceğini sanmıyorum. Benimde aylarca yazmadığım vakitler oldu ve sonra geri döndüm. Sanırım sizinki de öyle bir şey olacaktır. Ülke durumu filan bir şey demek istemiyorum ben :S

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dediğiniz gibi dönemsel sıkıntılar. Bazen okumaya ara veriyor insan bazen yazmaya. Ama şimdi kararlıyım, zorlayacağım biraz kendimi. Yakında yeni bir romana başlamak istiyorum. Umarım bu üzerimdeki ölü toprağını kaldırır:) Ben de sizin gezilerinizi, çektiğiniz güzel fotoğrafları beğeniyor, yazılarınızı takip ediyorum. Yazma konusundaki kısırlığımın ülke gündeminden kaynaklandığına şüphe yok. Özellikle siyasi gündemi sıkı bir şekilde takip ediyorum ne kadar faydasız olduğunu bilsem de....

      Sil