KATEGORİLER

10 Ocak 2023 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 177

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz tüm heyecanıyla devam ediyorÖnceki haftaların sohbet konularını ve konu başlıklarını öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Bu hafta sevgili Sade ve Derin / DeepTone en çok ülkemizi ilgilendiren güzel bir konu seçmiş. Umarım burada ele aldığımız öneriler devlet büyüklerimiz tarafından dikkate alınır ve gerekenler yapılır. Aksi takdirde yazımın sonunda vereceğim çözüm reçetesi hiç hoşlarına gitmeyecek. Tartışma konusu şöyle: 

"Günümüzde ülkeler ekonomik anlamda hızla gelişiyorlar. Bu durum, şehirlerde yüksek bir hayat standardı sağlıyor ama kırsal alanlarda bu standart yakalanamıyor. Bu da ülkelere problem getiriyor. Problemler ne olabilir ve nasıl azaltılabilir?"

Ülkelerde ekonomik gelişmenin şehirlerde yaşayan insanların tamamı için yüksek bir hayat standardı getirdiğini söylemek hayli zor. Şehrin varoşlarında yaşayan bir kısım insanların gecekondularda nasıl bir yaşam mücadelesi verdiklerini göz ardı etmemek gerektiğini düşünüyorum. Özellikle geri kalmış ülkelerde ekonomik gelişmenin aynı zamanda gelir adaletsizliğine yol açtığını biliyoruz. Doğru yönetilmeyen ülkelerde, şehirlerde ya da kırsal bölgelerde yaşadıklarına bakılmaksızın gelirin büyük kısmı mutlu küçük bir azınlık tarafından hortumlanırken geriye kalan küçük bir kısmı, kıt kanaat geçimini sağlamaya çalışan, nüfusun büyük çoğunluğuna düşüyor.

Soru her ne kadar ülkeler bazında olsa da esas problemin ülkemizin de dahil olduğu geri kalmış ülke vatandaşları ve yukarıda bahsettiğim üzere şehrin varoşlarında yaşayan insanlar üzerinde yoğunlaştığını düşünmekteyim. Bu nedenle dile getireceğim hususlar, genel olarak, ülkemiz ve bizim gibi geri bırakılmış ülkeler kapsamında olacak. Eskiden aileler çocukları için varlarını yoklarını harcarlar, daha yüksek bir hayat standardına sahip olsunlar diye onları yüksek okullara, üniversitelere gönderirlerdi. Günümüzde üniversite sayısı artmasına rağmen eğitimin kalitesi inanılmaz derecede düştü, çocuk okutmak, ekonomik bakımdan, eskiye göre çok daha zorlaştı. Yine eskiden üniversite sayısı az olduğu için mezunlar iyi şartlarda kolayca iş bulurlardı. Kendimden örnek vereyim, üniversiteden mezun olduktan sonra ilk işimde aldığım maaş o günkü milletvekili maaşının biraz üzerindeydi. O zaman asgari ücretin yaklaşık on katı civarına denk geliyordu bu para. Görünen o ki  milletvekilleri üç aşağı beş yukarı bu oranı korumayı bilmişler. Oysa üniversiteden yeni mezun, meslek sahibi bir genç bugün, asgari ücretin biraz üstünde maaş alırken pek çokları üniversiteli işsizler ordusuna katılıyor. Peki bu kadar düşük düzeyde geliri olan ya da onu dahi bulamayan insanların hayat standartlarının yüksekliğinden bahsetmek mümkün mü? Demem o ki ekonomik anlamda ülkemizin gelişmesi vatandaşlarına aynı oranda yansıyıp onlara yüksek bir hayat standardı sunmaktan son derece uzak. Okuyamayıp yardımlara muhtaç bırakılan milyonlardan bahsetmiyorum bile. 

Bu durum, yani gelir adaletsizliği, hangi problemlere yol açar? Mutsuz olur insanlar. Sağlıklarını kaybederler. Cahil kalır, istedikleri eğitimi alamazlar. Sanatla haşır neşir olamazlar. Yaşam onlar için çekilmez bir hâl alır. Kolayca kandırılır, suça teşvik edilirler. Bazen aç kalmamak için, ailelerine bakabilmek için yasa dışı işlerle bulaşmak zorunda kalırlar. Cahil insanı gütmek kolaydır. Ne söyleseniz kolayca inandırabilirsiniz onları. Her türlü ahlâksızlığa alıştırılırlar. Baştakiler, göz göre göre hırsızlık yapar, döner o cahil bırakılmış kesime ezanlar dinmez derler. Yolsuzlukları çıkar ortaya, vatan bölünmez derler. Katliamlarını bayrakla gizlerler. Adalet yerlerde sürünür. Artık bir köle düzeni kurulmuştur. Cahil milyonlar oluşur, onların sırtlarına kamçıyı vurdukça bağıra bağıra bizi sen batırdın ama kurtaracak olan yine sensin diye haykırırlar. Sırça köşkte yaşarlar, cehalete mahkûm ettikleri tayfaya öbür dünyada cennet vaat ederler.

Nasıl azaltılabilir bu durum? Soru pek yerinde. Tamamen yok edilmesi bu düzende mümkün değil çünkü. Tamamen yok edileceği bir düzen de yok zaten. Ancak azaltılabilir, hem de önemli bir ölçüde azaltılabilir. Medeni ülkeler bunu büyük ölçüde başarmış. Refah düzeyinin ülke sathında yükseltilebilmesi, ülke kaynaklarının adil olarak halka yayılabilmesi ve gelirde adaletin sağlanabilmesi için iki büyük engeli ortadan kaldırmakla işe başlanmalıdır. Bunu başarmanın ilk adımı dini ve milliyetçiliği sömürü aracı olmaktan çıkarmaktır. Daha sonra ülkede adaleti bir takım güçlerin elinden kurtarmalı liyakat sahibi kişiler tarafından yönetilecek devlet kurumlarının (halkın yararına hizmet edecek şekilde) işlerliği sağlanmalıdır. Ayrıca bilimsel eğitim ve sağlık hizmetleri koşulsuz olarak ülkenin tüm vatandaşlarına barınma ve iaşe dahil ücretsiz bir şekilde sunulmalıdır. 

Batı ülkeleri dinin egemen olduğu Orta Çağ cehennemini yaşamış, Rönesans'la birlikte dini olması gereken yere konumlandırmıştır. Büyük ölçüde tarikat mezhep ve cemaatlerin oyuna muhtaç değil artık oradaki siyasi partiler. Kurumlar yerli yerine oturmuş, siyasi liderlerin keyfi politik sapmalarından arındırılmıştır. Almanya'da Hitler faciasından sonra aşırı milliyetçi eğilimlere karşı son derece uyanık davranmak zorunda olduklarını biliyor medeni ülkeler. 

Mevcut koşullar altında ülkemizin, demokratik yolları kullanarak Avrupa'daki gelişmiş ülkelerin düzeyine çıkabilmesi mümkün değil bence. Bunun sebebi halkımızın büyük bir kısmının cahil olması ve özellikle cahil bırakılmasıdır. Vay, sen milletimize hakaret ettin! demeyin. Cehalet derken din ve milli duyguların sömürülmesinin farkında olunmaması durumundan bahsediyorum. Zira bu tür cehaletin okumakla bir ilgisi yok. Ne okumamış insanlar var bildiğim, kendini yetiştirmiş, üniversite mezunlarına taş çıkartan. Diğer taraftan profesör olmuşlar ama kalkıp din ve milli duygu sömürüsü yapabiliyor bazı insanlar. Bu konularda, bazıları şahsi çıkarları uğruna halkı yanıltmaya devam ediyor. Sözgelimi Cübbeli Ahmet'in zerre kadar dine ve Tanrı'ya inanmadığını, inanır görünüp vatandaşları dolandırdığını düşünüyorum. Peki, demokrasi çare değilse nasıl çözeceğiz bu problemi diye soracak olursanız, cevabım size biraz ters gelebilir. Evet, bunun için tek yol, iyi bir diktatörün idareyi ele geçirmesi. E var ya bir tane diyeceksiniz. Yok onun gibi değil, çünkü o kötü bir diktatör, örnek istiyorsanız, Atatürk'ü gösterebilirim. Düşünüyorum, onca cami birer eğitim yuvası birer sanat, kültür merkezi olsa, diyanetin devasa geliri buralara harcansa nasıl olurdu? Tanrı, kulları evlerinde dua ederken onları duymayacak mı sanki? İslâm dini yaşama doğrudan müdahale eden kurallar koymuş. Bu yüzden kolay değil bu işin üstesinden gelmek. Zira camiler, diyanetin, diyanet siyasal iktidarın güdümünde, hepsi birer dini kurum olmaktan çıkıp siyasi sömürü aracı olmuşlar. Milliyetçiliğin nasıl kullanıldığını, cesaret ve güvence verdiği cahil kesimlere ne denli kirli işler yaptırabileceğini güncel bir suikast gösteriyor bizlere. Evet, ne yazık ki ülkemiz, bir taraftan mafyanın diğer taraftan tarikat ve cemaatlerin elinde, liyakatsiz kadrolar tarafından yönetiliyor. Seçimler yaklaşıyor, işte falanca parti gelirse sorun çözülür diyemem. Dedim ya kim gelirse gelsin bu işleyişi demokratik yoldan düzeltemez. Memlekete helâl süt emmiş, cesur bir diktatöre acilen ihtiyacı var. Ben şimdi darbeyi teşvik mi etmiş oluyorum? Valla sonu nereye varacaksa varsın, Zeus'un bildiğini Mehmet Ağa'dan, Hatçe Teyzeden esirgeyecek halim yok!     

4 yorum:

  1. din devlet işleri birbirinden ayrılsa bizde, sorunlar çözülmeye başlar herhalde :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anayasa gereği öyle zaten. Problem yasalarda değil, önemli olan yasaların bağımsız bir yargı tarafından uygulanması... :)

      Sil
  2. Tanrı, kulları evlerinde dua ederken onları duymayacak mı sanki?
    Buna yürekten katılıyorum, diktatör fikrini de destekliyorum. Öyleki yıllar önce borç alıp borcunu ödemeyip, 5 katlı apartman yapan, farklı şehirde çiftilk sahibi olan, son model vip 2 minibüse sahip olan namazında niyazında birini tanıyorum. Borcu olan kişiye ölüm döşeğinde iken gelip, helallik istedi. Bunca malı edinirken borcu aklına gelmedi mi hiç?... Bende Allah günah yazmasın ama, Allah bu kadar düşüncesiz mi? diyorum. Bunca malı yaparken para var borcu ödemeye gelince yok, helalleşme yolu ile ödeme yapıyor. Bunun hesabı hiç Allah tarafından yapılmayacak mı? Din çok farklı noktalara gitti....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilmiyorum, herkesin kafasında farklı bir Tanrı imajı var. İnanç konusu bireysel olmalı. Yoksa sömürüye son derece açık bir konu haline gelebiliyor. Vay Arapça ezanı kaldırdılar diyerek ortalığı ayağa kaldırıyorlar. Sanki mübareklerin hepsi Arapça biliyor. Türkçe Kur'an okutulmasına da karşı bu insanlar. Çünkü hoca müsveddeleri kitapta yazılanları istedikleri gibi eğip bükmeleri lâzım. Dindar geçinenlerin yaptıklarını görüp pek çok insan dinden soğudu. Her türlü ahlâksızlıklarını dinen mazur gösterip ahkâm kesiyorlar. Tanrı bu düşüncesizlerin, sapıkların eline kaldıysa var haline...

      Sil