Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz devam ediyor. Önceki haftaların sohbet konularını ve konu başlıklarını öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Bu haftanın konusu, sevgili Sade ve Derin / DeepTone tarafından belirlendi.
"Kurgu kitaplar okumak film veya dizi izlemekten daha keyifli midir?"
Kurgu kitap okumayı film ya da dizi izlemekten daha keyifli bulanlardanım. Özellikle yazım hatası yapılmamış, düzgün bir şekilde dilimize çevrilmiş ve aşırıya kaçmadan edebi bir dilin kullanıldığı kitapları okumaktan çok hoşlanıyorum.
Ağaç Ev Sohbetlerinin 57. Haftasında benzer bir soru, "roman okumak mı daha keyifli yoksa film izlemek mi?" şeklinde yine sevgili DeepTone tarafından sorulmuştu. Aradan geçen yaklaşık üç yıllık bir zaman dilimi düşüncemi değiştirmedi. Konuya ilişkin önceden vermiş olduğum örnekleri hatırladım. Söz konusu yazımda "... bir olay anında kapının çalındığı gösterilmek istendiğinde, film izlerken kapının rengini, büyüklüğünü, ahşap mı yoksa demirden mi imal edildiğini, kapıyı çalan kişiyi, kişinin kapıyı yumrukladığına ya da parmağıyla hafifçe tıklattığına dair yüzlerce detayı birkaç saniye içinde görebiliriz. Ancak bu detayları olduğu gibi yazıya aktarmak sayfalar alır. Yine de eksik kalan okurun hayaline bırakılan bazı şeyler olacaktır mutlaka. İşte bana göre yazının sihri ve büyüklüğü burada. Usta bir yazar, mükemmel ifadelerle sizi hayal kurmaya ve düşünmeye zorlar. Edebiyatın en güzel yönüdür bu..." şeklinde kitapla film arasındaki farklılıkları anlatmaya çalışmıştım.
Bu tercihimi daha ileri boyuta taşıyarak birkaç filmi romanlaştırdım. Genellikle romanlar filme ya da dizilere uyarlanır fakat yurdumuzda fazla bilinmese de filmler de romanlaştırılabiliyor. Hatta ünlü bazı filmlerin ilk önce senaryosundan yola çıkılarak romanlaştırıldığını ve romanın çok satmasının üzerine film çekimine başlandığını yani romanın film için bir pazarlama tekniği olarak kullanıldığını okumuştum. Kurgu kitapların filmlere kıyasla çok daha detaylı tasvir ve kişisel analiz etme olanakları mevcut. Filmlerde aynı duygu ve düşünceleri yaklaşık iki saate sığdırmak hayli zor. Film veya dizi izlerken görsellik ön plânda, bir sahne ya da diyalog hızla geçtiğinde geriye dönüş kitaba göre daha güç. Kitap okurken bazı cümleleri defalarca okuyup özümseme olanağımız var. Film izlerken kendimi daha edilgen hissediyorum. Zira filmde olayların akışına teslim olma hali söz konusu. Oysa kitap okurken kontrol elimizde. Bazı insanlar hızlı okuyup verilmek istenen bilgi, duygu ve düşünceyi kolayca hazmedebilirler. Bazıları ise daha yavaş okuyarak hedefe ulaşır. Film izlerken herkesin eşit olarak konu hakkında duygu ve düşünce sahibi olması beklenemez. Çünkü kişisel algılama hızlarımız birbirinden farklıdır. Kurgu kitapları filmlere tercih etmemdeki sebeplerden biri de bu olmalı. Filmin hızlı akışı içinde aslında pek çoğumuz pek çok ayrıntıyı kaçırmış oluyoruz. Herhangi bir filmi izledikten sonra üzerinde yapılan eleştirileri okurken dehşete düşüyorum bazen.
Nedense kitap okumayı ciddi bir iş olarak değerlendirirken film ya da dizi izlemeyi eğlencelik olarak görüyor gibiyim. Aslında çok güzel, sarsıcı ve yaptığı işin hakkını veren filmler ve diziler de yok değil. Bu tür eserler ortak bir çalışmanın ürünü. Senaryo işin en kolay kısmı sanırım. Zaman zaman yönetmenin ve oyuncuların ustalığı devasa bir yapıt ortaya koyabiliyor. Kitaplar daha dar kadrolu ve az maliyetli. Yazarı ve bir o kadar çevirmeni önemli buluyorum. Editör de en az onlar kadar değerli elbette. Basım işini saymazsak sonuçta üç kişilik bir kadro! Ne stüdyoya, ışığa, müziğe, dekora, kostüme, ne de bir sürü oyuncuya ve bunlar için dünya kadar paraya ihtiyaç var. Buna rağmen kitabı filmlere ve dizilere tercih etmem, onu daha keyif verici bulmam ilginç. Bu durum, bir bakıma sanatın parayla bir ilişkisi olmadığının ve sanatta başarının bireysel olduğunun kanıtı.
Size katılıyorum ilk paragrafta da çok net ve açıklayıcı bir şekilde değinmişsiniz. Kitap okumayı bende ciddi bir iş olarak görüyorum ve özel olarak okuma saatime hazırlanırım. Ama birşeyler izlemek kafam çok doluyken yaptığım daha eğlencelik eylemler benim için. :)
YanıtlaSilGördüğüm kadarıyla siz de bloga benim gibi ara vermişsiniz. BKK konusunda sizden özür dilemeyi düşünüyordum. Aslında hiçbir işi yarım bırakmak gibi bir huyum yok. BKK nın son iki ayının kitaplarını zaten okumuştum. Fakat ne olduysa aylardır Ağaç Ev Sohbetleri dışında yazıp okuyamıyorum. Umarım bu miskinlik en kısa zamanda ortadan kalkar.
SilBir film canavarı olan Deep bile kitaplardan daha fazla keyif aldığını söyledikten sonra blog arkadaşlarının ortak kanaati kitaplar lehine oldu sanırım:)
Özür dilenecek hiçbirşey yok yahu bende yoktum yeni geldim. Açıkçası Şubat ve Mart kitapları beni bitirdi. Mayıs'ı ise çok önce okumuştum ama yorum yazamadım. BKK böylece tarihin tozlu sayfaların gömüldü gibi bence.
SilSon cümleniz beni bitirdi:) Zira güzel başlayan bir etkinlikti ve ben de başta aktif bir rol aldığımı düşünüyordum. Bu nedenle vicdan azabı çekiyordum. Diğer arkadaşlara yaptığım bir saygısızlık olarak değerlendirmiştim. Ama maalesef elimden bir şey gelmedi. Aylar önce son yazım Hemingway'in Çanlar Kimin İçin Çalıyor kitabı hakkında değerlendirmemle ilgiliydi. Başladım ama sonunu getiremedim, taslak olarak hâlâ duruyor. Sonra bir sürü kitap okudum, hiçbirini yazamadım. Fakat artık zamanı geldi, yeniden blog dünyasına dönmek için sabırsızlanıyorum.
SilSakin bir ortamda ya da bir kırda, kumsalda, doğayı da gözleyerek, düşünerek, notlar alarak, cümlelerin altını çizerek kitap okumak çok daha farklı geliyor bana.
YanıtlaSilKitaba tekrar tekrar bakma, inceleme şansınız var. Film geçici, kitap kalıcı diye düşünüyorum. Balık tutmakla balık tutmayı öğrenmek gibi adeta. Biri eğlendirici, diğeri eğitici.
Haklısınız. Kitap okumanın aktif, film izlemenin pasif bir niteliği var bence de. Kitap okurken daha fazla yeni şeyler öğrenip gerektiğinde ilave araştırmalar yapmak istiyor insan. Keyifli yanı da, verilmek istenen bilgi, duygu ve düşünceyi usta bir kalem, üzerinde akla gelen her şeyin mevcut olduğu bir ziyafet sofrasına dönüştürebiliyor. Cümleler, sözcükler sihirli bir şekilde okurun hayalinde ete kemiğe bürünerek tam yerini buluyor. Ve böyle durumlarda ben, yazara büyük bir hayranlık duyuyor, kendini sözcüklerle böylesine güzel ifade edebilen insanların aynı zamanda büyük bir yeteneğe sahip olduklarını düşünüyorum. Teşekkürler:)
SilMr. Kaplan yazılarınızı özlüyoruz. Bu aralar sadece Ağaç Ev için yazıyorsunuz. Eskisi gibi daha çok yazmanızı dört gözle bekliyorum. Kitap mı film mi mevzusuna gelirsek; kitap her daim filmi döver çünkü filmler belirli bir süre ile sınırlı. Oysa kitapta öyle bir sınırlama yok. Çok daha fazla olay, çok daha fazla detay... Haliyle daha derinlikli bir iş. Çok sevdiğim kitapların filmleri hep hayal kırıklığı oluyor benim için. Eğer kitabı okumadan filmi izleyip sonra kitabı okursam kabul edilebilir ama önce kitabı okuyup sonra filmi izlersem benim için işkenceye dönüşüyor mevzu.
YanıtlaSilAhh Mrs. Kedi, ben de sizin yazılarınızı özlüyorum. En sıkı takipçilerinizden biriydim. Ne oldu bilmiyorum, birden elim ayağım kesildi. Ne yazabiliyorum, ne de blogları okuyabiliyorum. Ağaç Ev olmasa muhtemelen tamamen bırakır ve yeniden dönmem daha güç olurdu. Bu arada ilk torunu kucakladık. Zaman ne çabuk geçiyor, üç buçuk aylık oldu bile. Deprem, seçim, ülkenin durumu derken psikolojimiz bozuldu. Umarım kısa zamanda kesin dönüş yaparım, teşekkür ederim:)
SilKitabı film ve dizilere tercih edenlerden oluşan bir blog dünyası:) Aksini düşünene henüz denk gelmedim. Okumanın zevkine varan yerine sanırım hiçbir şey koyamaz. Bloga ara verdiğim bunalımlı dönemde bile okumaya ara vermedim. Bazen keyif verici, bazen düşündürücü bazen de stres alıcı yönleri var kitapların. Haklısınız falan romanın film uyarlaması daha iyi diyene de rastlamadım. Teşekkürler:)
Son paragraftaki mantık dizisini çok aşırı beğendim :) Adım adım bir problemi çözer gibi yaklaşmanız nasıl hoş olmuş anlatamam. Tam bir mühendis kafası işte :) Ve çıkarsamanız da muhteşem olmuş. Evet, sanatın parayla ilgisi yok.
YanıtlaSilŞimdi bu yanıtı verirken yazıp aranıza katılasım geldi, yazmaya gidiyorum şimdi :)
Beni o kadar çok mutlu ettiniz ki size anlatamam, teşekkürler. Bu gazla bloga dönmem kolaylaştı, mükemmel bir motivasyon oldu benim için:)
SilHeyecanla yazınıza bakacağım şimdi, hoşça kalın:)
Evet siz hep yazın, ben nasıl döndüm blog ortamına, siz de dönün :) Şunun şurasında kaç kişiyiz zaten blogosferde.
SilBu arada yeni bitti yazı, konuyu biraz trollemiş olabilirim :) bakalım ne diyeceksiniz yorumda :)
Ok. Döneceğim. Doğru diyorsunuz.
SilEminim ki en güzel yazıdır, şimdi yazınıza gidiyorum:)
Sanırım cevap biraz da esere bağlı. Yüzüklerin Efendisi ise konu binlerce kez okurum, yüzlerce kez izlerim çünkü film asla kitabı verememiş. Ama genelleme yaparsam kitabın yerine geçebilen film görmedim desem yeridir. Kİtapta şekiller ve sesler senin zihnin kadar özgür,renkli ve mükemmel.
YanıtlaSilSevgiler
Çok güzel açıklamışsınız. Kitapta zihin daha özgür. Yani film gösteriyor kitap ise hissettiriyor. Elbette filmde herkes aynı şeyi görürken aynı kitabı okuyan farklı kişiler hayal dünyalarında farklı şekillerde olayları, yerleri ve kişileri değerlendirebilirler.
SilKesinlikle kitaplar daha güzeldir. Kitabın verdiği keyfi veren filmler çok çok ender denk geliyor.
YanıtlaSilTamamen katılıyorum. Kitaplar keyif kategorisinde şampiyonluğu ilân etti bence:)
Sildiziler eğlencelik ama filmler öyle değil. yaratıcı sinema, sanat sineması denen filmler kitaplardan daha eğitici öğretici olabiliyor :)
YanıtlaSilHaklısın. Sanat filmlerini ayrı tutmak gerekir. Bu tür filmleri izlemek ve verilen mesajları anlayabilmek için kitap okurken verilen dikkatten fazla olaylara konsantre olmak lâzım. Sanat filmlerinin izleyicisi de diğer filmlere ve dizilere göre de hayli az. Evet, kitap okumaktan daha zor sanat filmlerinden keyif alabilmek. Elbette anlayanın alacağı zevk de tartışılmaz:)
SilBen de kitap diyenlerdenim ama 7.sanatta yadsınamaz güzellikte. Aslında hepimizin ortak noktası şu sanırım Yaşasın Sanat
YanıtlaSilEvet, benim de gördüğüm kadarıyla bu konuda tam bir uzlaşma içindeyiz:)
Sil